Avcı, Remzi
Loading...
Name Variants
Job Title
Doç. Dr.
Email Address
Main Affiliation
Department of History / Tarih Bölümü
Status
Current Staff
Website
ORCID ID
Scopus Author ID
Turkish CoHE Profile ID
Google Scholar ID
WoS Researcher ID

Scholarly Output
11
Articles
10
Citation Count
0
Supervised Theses
1
11 results
Scholarly Output Search Results
Now showing 1 - 10 of 11
Article With the Whip Into the Dirty Orient: the Depiction of the Orient in Oskar Mann’s Travel Letters(2021) Avcı, RemziThe present article deals with the travel letters of the German orientalist Oskar Mann\r(1867-1917). With financial support from the Royal Prussian Academy of Sciences,\rMann made two expeditions to the Ottoman Empire and Iran between 1901 and\r1906 to research the Iranian languages and dialects. Travel letters and travel diaries are texts with relatively subjective value judgments, in which people and cultures are often described using ethnocentric\rstereotypes, because a real journey represents a cultural encounter and confrontation with the other that offers unique and\rinvaluable information about the new world. The description of a foreign culture cannot be separated from the subjective\rvalue judgments of a traveller. This means the foreign world in which the traveller moves is represented by the subject who\rexperiences it. According to Mann, the Orientals are people from a place that has surrendered to the West. He separates\rthe Orient from the Occident with precise and sharp lines and divides them Eurocentrically into two separate categories.\rDuring his travels, Mann produced and imparted knowledge about the foreign cultures on the one hand, and on the other\rhand he spread and reinforced images and prejudices as well as stereotypes that led to the ontological differentiation\rbetween Orient and Occident. This essay tries to show that he perceived the Orient with hegemonic thought patterns and\rthat his foreign imagination remained deeply rooted in the classic European orientalist discourse of the 19th century, and\ras a consequence the Orient was devalued. This study discusses the stereotypes, images and pattern of ideas that he used\rto represent the population of the foreign country where he travelledArticle ÇATIŞMA VE SUSUZLUK GÖLGESİNDE BİR ŞEHRİN DOĞUŞU: BİR KAZA MERKEZİ OLARAK MİDYAT(NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ SBE, 2022) Akman, Ekrem; Avcı, RemziÖZ Şer’iyye sicillerindeki kayıtlarda Midyat, 1823’e kadar henüz bir köy statüsündedir. Midyat adı bir kaza olarak ancak 1835 tarihli muhasebe defterinde kayda geçmiştir. Bu tarihten sonra da 300’den fazla köy, idari olarak Midyat’a bağlanmıştır. Turabdin gibi geniş bir alana yayılan irili ufaklı yerleşim birimlerinde vergi, askerlik ve asayiş konularında düzeni sağlamak amacıyla Mahallemi, Halil Begli-İsa Begli ve Midyat kazaları kurulmuştur. Turabdin’de idari bir birim olarak bir kazanın kurulmasının üç temel gerekçesi vardır. Bunlar; aşiretlerin yarattığı asayişsizlik, verginin toplanamaması ve asker celbinde yaşanan olumsuzluklardır. Midyat’ın bir kaza statüsüne ulaşması oldukça karmaşık bir süreçtir ve şehir farklı dönemlerde yeni idari düzenlemelere maruz kalmıştır. Merkezdeki su sıkıntısı da Midyat’ın şehirleşmesindeki en büyük engel olmuştur. Bu bağlamda bu çalışma 1810’dan 1900’lü yıllara kadar çok geniş sınırlara sahip olan Midyat’ın kaza merkezine dönüşme sürecine dair önemli tartışmalara odaklanır. Bu makale, süreç içerisinde güvenlik ve su meselesinin hayati bir önem taşıdığını iddia ederek, tüm şehirleşme serüveninin de söz konusu tartışma etrafında döndüğünü Osmanlı arşivleri ışığında ortaya koymayı dener.Article WRITING THE ORIENT: THE REPRESENTATION OF THE OTTOMAN SOCIETY IN THE TRAVEL OF EDUARD SACHAU (1845-1930)(ACTA HISTRIAE, 2022) Avcı, RemziIn the nineteenth century, the writings of European travellers became a textual vehicle by which the West sought to understand the Orient. Based on first-hand but highly subjective data, they contain comparisons between the Orient and the Occident which distinguish the two regions from one another. Thus, they played an important role in shaping the Western perception of the Orient. This article focuses on the German Orientalistphilologist Eduard Sachau (1845-1930), who held a chair at the Friedrich-Wilhelm University in Berlin and also served as the director of the Seminar fur Orientalische Sprachen (Institute of Oriental Languages). Sachau's journey to the East began in 1879 and lasted about six months. His travel notes were published (in 1883), under the title Reise in Syrien und Mesopotamien (Travel in Syria and Mesopotamia). In the nineteenth century, not only the British and French but also the German travellers had an important role in shaping the Western perception of the Orient. Following Edward Said's groundbreaking work Orientalism (1979) this study will argue that Sachau's narratives produce certain stereotypes. It will be made the case through analyses of the forms of expression, perceptions and cultural patterns that Sachau chose in order to construct an orientalist discourse, when he described different ethnicities, religions and sects.Article Alman Oryantalizmi ve İslami Dönem Fars Edebiyatı: Bir Literal Geçişkenlik Örneği Olarak Josef von Hammer-Purgstall (1774–1856)(2019) Avcı, RemziAvrupa‘da İslami dönem Fars dili, kültür ve edebiyatına duyulan ilginin tarihi oldukça eski bir geleneğe dayanmaktadır. Çeviri hareketleri bağlamında düşünüldüğünde İslami dönem Fars edebiyatının Avrupa ile metinsel temasının 17. yüzyılda başladığı söylenebilir. Coğrafya ve kültüre duyulan yakın ilgi seyyahların dil ve edebiyata ilgisini de beraberinde getirmiştir. Bu dönemde birçok Alman seyyah Safevi ülkesine seyahat etmiş ve tarih, kültür, dil ve İslami dönem Fars edebiyat üzerine geniş bilgiler toplayarak bunları Batı’ya aktarmıştır. 1634 yılında Fars edebiyatı klasiklerinden olan Şeyh Sa‘dî-i Şîrâzî’nin Gülistan adlı eseri Fransız oryantalist André du Ryer (1580-1660) tarafından Fransızcaya çevrilmiştir. Friedrich Ochsenbach (1606–1658), söz konusu çeviriyi 1636 yılında Fransızcadan Gulistan, das ist, Königlicher Rosengarten/Gülistan, Kraliyet Gül Bahçesi başlığı ile Almancaya çevirmiştir. Safevi ülkesinde medreselerde Farsça öğrenerek Sa‘dî’nin eserleri ile tanışmış olan Adam Olearius/Ölschläger (1600–1671), Almanya’ya döndükten sonra Safevi elçisinin yardımıyla Gülistan’ı 1654 yılında Persianische Rosenthal/Fars Güller Vadisi adıyla Almancaya çevirmiştir. 18. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da Hâfız-ı Şîrâzî ve Şeyh Sa‘dî-i Şîrâzî gibi İslami dönem Fars şairlerinden Batı dillerine yapılan edebi metin çevirilerdeki artış oryantalistlerden şairlere kadar Almanca konuşulan dünyada da etkisini göstermiştir. Bu zaman dilimi Doğu ve Batı arasında ilişkide bir dönüm noktası olarak düşünülebilir. 19. yüzyılın ise ilk yıllarında diplomat, seyyah, tüccar ve oryantalistlerin yaptıkları çeviriler ile başlayan ve gelişen edebî oryantalizm Almanca konuşulan dünyada Doğu’dan Batı’ya bir Fars şiiri çeviri külliyatı bırakmıştır. Söz konusu külliyatın oluşumunda oldukça önemli bir yerde duran Avusturyalı oryantalist Josef von Hammer-Purgstall (1774-1856), Vinzenz Rosenzweig von Schwannau (1791-1865), Valentin von Huszár (1788-1850), Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832), Friedrich Rückert (1788-1866) ve August von Platen (1796-1835) gibi aydınlanmacı, klasik ve romantik akımdan ve birçok düşünür şair ve oryantalistin Fars dili ve şiirine ilgi duymalarında önemli bir etki bırakmıştır. Hammer-Purgstall’ın İslami dönem Fars şiiri çevirilerinden literal bir ağ yarattığınıiddia eden bu çalışma, onun çevirilerinin Alman edebi oryantalizminin inşa ve kurumsallaşmasında nasıl bir rol oynadığını incelemektedirArticle Martin Hartmann (1851-1918): Bir Alman Oryantalist ve Jön Türk Söylemi(2019) Avcı, RemziTeolojiyi merkeze alarak başlayan Alman oryantalizmi, zaman içeresinde filolojik bir disipline daha sonra da kültürel ve sosyal çalışmalara dönüşen bir süreç yaşamıştır. 19. yüzyılın sonlarında klasik filoloji geleneğine itiraz eden ve yaşayan Doğu’yu Alman oryantalizminin bir parçası haline getiren Martin Hartmann (1851-1918) bu değişimin inşasında önemli bir rol oynamıştır. Berberi halk masallarından Arap basını ve Arap dili gibi farklı konular üzerinde çalışan Hartmann, zamanla İslam dünyası ve Osmanlı Devleti ile ilgili siyasi kültürel ve edebi çalışmalara ağırlık vermiştir. Bu bağlamda, Jön Türkler onun yazınının önemli bir parçası haline gelmiştir. Osmanlı entelektüelleri ile yakın ilişkisi, kendi kişisel İstanbul gözlem ve izlenimleri, Hartmann’ın Jön Türkleri çok yakından takip etmesine imkân vermiştir. Bu çalışma ilk olarak ilk yazılarından son eserlerine ve mektuplarına kadar Hartmann'ın Jön Türk düşüncesini Osmanlı modernleşmesi bağlamında nasıl ele aldığını incelemektedir. İkinci olarak da onun Jön Türkler algısındaki değişimlerin entelektüel arka planını göstermektedir.Article Genotip x Çevre İnteraksiyonunun Ekmeklik Buğdayda (T. aestivum L.) Bazı Kalite Özellikleri Üzerine Etkisi(Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Dergisi, 2017) Aktaş, Hüsnü; Avcı, Remzi; Avcı, Remzi; Aktaş , HüsnüBu araştırma, ekmeklik buğdayda bazı kalite kriterleri (bin tane ağırlığı, hektolitre ağırlığı, protein oranı, gluten miktarı, gluten indeksi ve zeleny sedimentasyon) üzerine; genotip, çevre ve genotip x çevre interaksiyonun etkilerini belirlemek amacıyla 2015–2016 yılında Edirne1, Edirne2, Keşan, Lüleburgaz ve Tekirdağ lokasyonlarında yürütülmüştür. Yirmi beş genotipten oluşan deneme, (beş çeşit ve yirmi hat) Tesadüf Blokları Deneme Desenine göre dört tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Araştırmada genotiplerin beş farklı çevredeki bin tane ağırlığı, hektolitre ağırlığı, protein oranı, gluten, gluten indeksi ve zeleny sedimentasyonu incelenmiştir. Genotip, çevre ve genotip x çevre interaksiyonun incelenen tüm özellikler üzerine etkileri istatistiki olarak önemli bulunmuştur. Bu özellikler üzerine genotip ve çevre etkileri farklı düzeylerde olmuştur. Çevrenin sedimentasyona etkisi en az olurken, bin tane ve hektolitre ağırlığı üzerine etkisi en fazla olmuştur. Genotiplerin tüm lokasyonlardaki ortalama bin tane ağırlığı; 29.9–48.1 (39.71) g, hektolitre ağırlığı; 78.3–85.7 (81.84) kg/hl, protein oranı; %10.0–12.9 (11.09), gluten miktarı; %25.4–39.5 (32.20), gluten indeksi; %18.8–93.1 (66.88), sedimentasyon ise 18.9–59.7 (41.03) ml arasında değişmiştir. İncelenen kalite özelliklerinden protein, gluten ve bin tane ağırlığı arasında önemli bir ilişki belirlenirken, diğer yandan da zeleny sedimentasyon, gluten indeks ve hektolitre ağırlığı arasında da önemli ilişki tespit edilmiştir. Protein, gluten ve bin tane ağırlığı yönünden 18, 25 ve 14 nolu genotipler ile Aldane çeşidi, zeleny sedimentasyon, gluten indeks ve hektolitre ağırlığı bakımından ise 7 nolu genotip en kaliteli olarak belirlenmiştir. Tekirdağ ve Edirne2 lokasyonları en kaliteli çevre, Edirne1 lokasyonu ise kalitesi en düşük çevre olarak belirlenmiştir. Tüm kalite özellikleri yönünden Aldane, 3, 7 ve 25 nolu genotipler en kaliteli, 21, 19 ve 4 nolu genotipler ise kalitesi en düşük genotipler olarak belirlenmiştir.Article Alman Şarkiyatında Türk Edebiyatının Alımlanışı(2024) Avcı, RemziAlman Şarkiyatında Türk filolojisi hakkında çalışmalar yapılsa da Türk edebiyatı çok ilgi gören bir alan değildi. 1836 yılında Hammer-Purgstall’ın Geschichte der Osmanischen Dichtkunst (Osmanlı Şiirinin Tarihi) adlı altı ciltlik Osmanlı edebiyatı tarihi bir dönüşümü teşkil eder. Bu eser, genel anlamda bir ilgi uyandırsa da Türk Edebiyatına ilgisizlik on yıllarca devam etti. 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar Alman Şarkiyatında Türk Edebiyatı hakkında Almancaya yapılan çeviriler, tanıtım yazıları, antoloji ve edebiyat tarihi gibi farklı alanlarda birçok çalışma yapıldı. Bu eğilimde II. Wilhelm dönemiyle canlanan Osmanlı-Alman siyasi ilişkilerinin savaş ortaklığına evrilmesinin büyük bir payı vardı. Bu şarkiyatçılardan Hammer-Purgstall’ın (1774-1856) yanı sıra Paul Horn (1863-1908), Georg Jacob (1862-1937) ve Otto Hachtmann, Martin Hartmann (1851-1918) sayılabilir. Burada metinleri incelenen şarkiyatçılar sadece Türk Edebiyatından çeviriler yapmadılar ya da sadece yazarları tanıtmadılar; aksine Türk Edebiyatının tarihsel gelişiminde bahsederken aynı zamanda içerik hakkında konuştular ve mukayeseler yaptılar; yani Türk Edebiyatını tasvir ettiler. Bu makale, Alman Şarkiyatı içerisinde bir Türk Edebiyatı tarihini araştırmaktan ziyade onun bu gelenek içerisinde nasıl alımlandığını ortaya koymayı amaçlamaktadır.Article Oryantalist Oskar Mann’ın (1867–1917) Osmanlı\rseyahati Mektuplarında Zazacanın Tasnifi(2021) Avcı, RemziAlman İranolog Oskar Mann, 1901–1906 yılları arasında İranî diller ve\rdiyalektlerini araştırma amacıyla Osmanlı Devleti’nin doğusuna ve İran’a iki büyük\rbilimsel seyahat gerçekleştirmiştir. 1901 yılında İran’a yaptığı ilk seyahat iki yıl\rsürerken 1906 yılında Osmanlı coğrafyasına gerçekleştirdiği ikinci yolculuk ise sadece\rbir yıl sürmüştür. Mann, Königlich-Preußischen Akademie der Wissenschaften (PrusyaKrallığı Bilimler Akademisi) tarafından finanse edilen her iki seyahati boyunca ailesi\rbaşta olmak üzere İranolog Friedrich Carl Andreas (1846–1930), oryantalist Eduard\rSachau (1845–1930) ve bağlı bulunduğu kuruma araştırmalarının ayrıntılarına dair\rmektuplar yazmıştır. Sahadaki yoğun filolojik araştırmaların yanı sıra yazma eserler\rtoplayan Mann, bunları koruması için kız kardeşi Marthe Mann’a göndermiştir.\rBeraberinde Berlin’e getirdiği filolojik malzemeleri de kullanarak Persische und\rKurdische Forschungen (Fars ve Kürt Araştırmaları) adlı dört parçadan oluşacak kitap\rserisinin üçünü ancak 1910’da yayımlayabilmiştir. Mann’ın Osmanlı Devleti’nden\ryazdığı mektuplarını (1906–1907) inceleyen bu çalışma, onun Zazacayla ilk\rkarşılaşmasını ve onu İranî diller arasında nasıl kategorize ettiğini ele almaktadır.Article BİR ARKEOLOJİK KAZININ ASLINDA SÖYLEMEDİKLERİ: TEL HALEF’TE OSMANLI BÜROKRASİSİNİN ÇARESİZLİĞİ(2022) Akman, Ekrem; Avcı, RemziFilolojik ve arkeolojik çalışmaların katkısıyla Mezopotamya ve Mısır tarihinin Roma’dan daha eski olduğunun keşfi bu coğrafyalara olan bilimsel ilginin gelişmesine olanak vermiştir. Bu bağlamda Osmanlı coğrafyası neredeyse arkeolojik aktivitelerin merkezi haline gelmiştir. Osmanlı coğrafyasında 19. yüzyılın sonlarında -Avrupalı alaylı ve mektepli (profesyonel-amatör) arkeologların mensubu bulundukları büyükelçilikler ya da kendi adlarına yaptıkları ruhsatlı ve kaçak kazılar olmak üzere önemli arkeolojik kazılar gerçekleştirilmiştir. 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı-Alman siyasi yakınlaşması diğer Avrupalı devletlere nazaran arkeolojik çalışmalarda da Almanların bir ayrıcalık kazanmalarına imkân vermiştir. Bilimsel kaygılarla beraber Alman hükümeti bu kazıları, Osmanlı üzerindeki kültürel yayılmanın bir parçası olarak algılamış ve bu düşünce ile desteklemiştir. Max von Oppenheim (1860-1946) Osmanlı arkeoloji araştırmalarında çok önemli ve özel bir yerde durmaktadır. Oppenheim, 1899 yılında Fırat ve Dicle nehirleri arasında bugünkü Suriye-Türkiye sınırının yakınında bulunan Rasulayn kasabası sınırları içerisindeki Tel Halef adlı antik bir yerleşim yeri olan bölgede antik Guzan kentini keşfetmiştir. Uzun uğraşlar sonucu aldığı izinler ile Tel Halef kazılarına ancak 1911 yılında başlayabilen Oppenheim, yıllarca süren çalışmaları esnasında Ârâmî kral sarayını keşfetmiş ve bugünkü Suriye topraklarında, neredeyse unutulmuş bir kültürün eşsiz eserlerini ortaya çıkararak yurtdışına kaçırmıştır. 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı’nın merkezî gücünün zayıflaması taşrada da belirgin bir şiddette hissedilmişti. Merkez-taşra bürokrasisini derinden sarsan bu arızi durumun olumsuz sonuçları Tel Halef kazıları ve ortaya çıkarılan asar-ı atikayla (tarihi eserler) ilgili uygulama ve politikalarda açık bir şekilde gün yüzüne çıkmıştır. Bu bağlamda bu çalışma, ilk olarak merkez-taşra arasındaki bürokratik görüş ayrılıklarının tarihi eserlerin yurtdışına kaçırılmasına kolaylık sağladığını iddia eder ve bunu Oppenheim’ın Tel Halef kazılarında pratize etmeyi dener. İkinci olarak bu makale bir kısım yerel idarecilerin (Celâleddin ve Hüseyin Kazım Kadri Bey özelinde) tarihi eserlerin kaçırılmasına nasıl engel olmaya çalıştıklarına odaklanır.Article ÇATIŞMA VE SUSUZLUK GÖLGESİNDE BİR ŞEHRİN DOĞUŞU: BİR KAZA MERKEZİ OLARAK MİDYAT(Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi, 2022) Akman, Ekrem; Avcı, RemziÖZET Şer’iyye sicillerindeki kayıtlarda Midyat, 1823’e kadar henüz bir köy statüsündedir. Midyat adı bir kaza olarak ancak 1835 tarihli muhasebe defterinde kayda geçmiştir. Bu tarihten sonra da 300’den fazla köy, idari olarak Midyat’a bağlanmıştır. Turabdin gibi geniş bir alana yayılan irili ufaklı yerleşim birimlerinde vergi, askerlik ve asayiş konularında düzeni sağlamak amacıyla Mahallemi, Halil Begli-İsa Begli ve Midyat kazaları kurulmuştur. Turabdin’de idari bir birim olarak bir kazanın kurulmasının üç temel gerekçesi vardır. Bunlar; aşiretlerin yarattığı asayişsizlik, verginin toplanamaması ve asker celbinde yaşanan olumsuzluklardır. Midyat’ın bir kaza statüsüne ulaşması oldukça karmaşık bir süreçtir ve şehir farklı dönemlerde yeni idari düzenlemelere maruz kalmıştır. Merkezdeki su sıkıntısı da Midyat’ın şehirleşmesindeki en büyük engel olmuştur. Bu bağlamda bu çalışma 1810’dan 1900’lü yıllara kadar çok geniş sınırlara sahip olan Midyat’ın kaza merkezine dönüşme sürecine dair önemli tartışmalara odaklanır. Bu makale, süreç içerisinde güvenlik ve su meselesinin hayati bir önem taşıdığını iddia ederek, tüm şehirleşme serüveninin de söz konusu tartışma etrafında döndüğünü Osmanlı arşivleri ışığında ortaya koymayı dener.