Yaşar, Mehmet Aziz
Loading...
Name Variants
Job Title
Doçent
Email Address
mehmetazizyasar@artuklu.edu.tr
Main Affiliation
Department of Basic Islamic Sciences / Temel İslam Bilimleri Bölümü
Status
Website
ORCID ID
Scopus Author ID
Turkish CoHE Profile ID
Google Scholar ID
WoS Researcher ID

Scholarly Output
9
Articles
7
Citation Count
0
Supervised Theses
2
9 results
Scholarly Output Search Results
Now showing 1 - 9 of 9
Article ERKEN DÖNEM ŞÂFİÎ FAKİHLERİNDEN İBN SÜREYC VE SAYRAFÎ’NİN İHTİLAF ETTİKLERİ USÛL MESELELERİ VE BU İHTİLAFIN MEZHEPTEKİ İZDÜŞÜMLERİ(2019) Yaşar, Mehmet AzizHicri III. ve IV asırlarda genel olarak fıkıh ilminin özelde de Şâfiî fıkıh düşüncesinin gelişip sistemleşmesinde ciddi katkılar sağladıkları bilinen önemli fakîhler yetişmiştir. Bu şahsiyetler, dağınık halde buldukları fıkıh mirasını kendi ilmî birikim ve yorum süzgecinden geçirerek sistematik bir şekilde sonrakilerin istifadesine sunmuşlardır. Nitekim bu fakîhlerin başında Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Ömer İbn Süreyc el-Kâdî (ö. 306/919) ve Muhammed b. Abdillah es-Sayrafî (ö. 330/942) gibi önemli şahsiyetler gelmektedir. Öyle ki, Şâfiî fıkhına yönelik hizmetleri yanı sıra özellikle fıkıh usûlünün tekâmülü hususunda yaptıkları katkılar takdire şayandır. Ancak Mütekellim usûl düşüncesi açısından kayıp halka olarak nitelendirebileceğimiz bu asırlarda İmam Şâfiî’nin er-Risâle’si dışında adı geçen Şâfiî fakîhlerinden bize ulaşan herhangi bir usûl eseri bilinmemektedir. er-Risâle ise usûlün tüm konu ve kaidelerini muhtevi değildir. Dolayısıyla bu asırlarda yaşamış İbn Süreyc ve Sayrafî gibi fakîhlerin usûl görüşleri büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamdan hareketle çalışmada, söz konusu fakîhler arasında ihtilaf konusu olmuş; hitap anından beyânı tehir etmenin hükmü, muhassısı araştırılmaksızın âm ile amel edilebilmesinin hükmü, mefhûmu’s-sıfatın delil oluşu, Hz. Peygamber’in mutlak fiillerinin ümmet için ifade ettiği hüküm, lügatin kıyasla sübûtu ve kıyas ile neshin hükmü gibi konular irdelenecektir. Esasen mezkûr meselelerin her biri müstakil birer araştırma konusu olmakla birlikte, burada İbn Süreyc ve Sayrafî’nin, mezkûr meselelere ilişkin görüş ve delilleri mukayese edilerek bir değerlendirmeye tabi tutulacaktır.Article Şâfiî Mezhebinde Fetvâ Usûlü ve Mezhep İçi Görüşler Hiyerarşisi (muhammed El- Kürdî'nin El-fevâidü’l-medeniyye Adlı Eseri Bağlamında)(2021) Yaşar, Mehmet AzizFıkıh terimi olarak fetvâ, sorulan şer‘î meselenin hükmünün, ehil olan fukahâ tarafından şer‘î deliller ışığında açıklığa kavuşturulma işlemidir. Bu bakımdan fetvâya, büyük önem atfedilmiş ve İslâm tarihi boyunca her dönemde fetvâ faaliyetinin ehil kişilerce yürütülmesine özen gösterilmiştir. Bunun için müftünün bağlı kalması gereken ilke ve prensipler konulup gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Bilhassa fıkhî ihtilafların had safhaya ulaşıp sahîh görüşlerin zayıf görüşlerden ayırt edilmesinin güçleştiği müteahhirîn dönemde mezhepte mutemet görüşe göre fetvâ verme işleminin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için sözü edilen düzenlemelere daha fazla ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle konuya ilişkin birbirlerinden kıymetli çok sayıda çalışma ele alınmıştır. İşte inceleme konumuz olan Muhammed b. Süleyman el-Kürdî'nin el-Fevâidü’l-Medeniyye adlı eseri bu amaçla ele alınmış nadide eserlerden biridir. Çalışmada önce Kürdî’nin kısa biyografisi ve sözü geçen eserle ilgili malumatlar ana hatlarıyla verilmiştir. Ardından eserin muhtevasından hareketle Şâfiî mezhebinde fetvâ usûlü, mezhep içi kaynaklar hiyerarşisi ve mezhepte mutemet görüşün tercihinde takip edilmesi gereken prensipler tespit edilmeye çalışılmıştır.Article İslâm Mîrâs Hukukunda Red Meselesi: İnceleme ve Değerlendirme(2019) Yaşar, Mehmet Azizİslam dininin hakların riayetine son derece önem verdiğini gösteren örneklerin belki de en önemlisi miras paylaşımıdır. Nitekim bu paylaşım, kişinin vasiyet etmeye gerek kalmaksızın, ölümünden sonra malının hakkaniyete uygun şekilde akrabaları arasında ne biçimde ve oranda taksim edilmesi gerektiği bizzat şari‘ tarafından belirlenmesinden ibarettir. Bu bağlamda Miras hukukuna ilişkin meselelerin büyük bir bölümü, Kur’an ve sünnetin açık naslarıyla beyan edilmiş olmasından ihtilafa konu olmamıştır. Buna mukabil, nasların açık ifadeleriyle varit olmadığı için hukukçular arasında ihtilafa konu olmuş meseleler de yok değildir. İşte bu meselelerin en önemlilerinden biri de hiç şüphesiz red meselesidir. Hisse sahiplerinin paylarından arta kalan mirasın, tekrar onlar arasında payları oranında dağıtılması şeklinde ifade edebileceğimiz red, sahâbe döneminden itibaren tartışma konusu olmuştur. Bu çalışmada sahâbe döneminden başlayarak reddin meşru olup olmadığına ilişkin görüşlerin ve bu görüşlere destek mahiyetinde ileri sürülen delilerin irdelenmesinin ardından karşıt görüşler, karşılaştırılarak değerlendirilecektir. Sonrasında red çözümünün şekil ve örneklerine yer verilecektir. Ayrıca çalışmada reddin Kur’an’ınyaptığı miras paylaşımına aykırı olup olmadığı, cumhurun karı-kocayı red paylaşımının dışında tutmalarının hakkaniyete uygun düşüp düşmediği gibi önemli sorulara cevap aranacaktırArticle Zînârehî'nin Şâfiî Fıkhı İle İlgili Manzum Eseri: İnceleme Ve Değerlendirme(2023) Nas, Taha; Yaşar, Mehmet AzizMüslüman toplumun günlük ameli meselelerine çözümler üreten fıkıh mezheplerinden biri olan Şâfiî mezhebi zamanla Kürtler arasında kabul görmüş ve yayılmıştır. Bu mezhebe mensup Kürt âlimler, kendi toplumlarının fıkıh alanındaki meselelerine cevap vermek ve onların bu alandaki eğitimi için Arapça eserlerin yanında çok sayıda Kürtçe eser de telif etmişlerdir. Dini ilimlerin farklı alanlarında eserler telif etmenin yanı sıra Şâfiî fıkhı alanında da manzum bir eser kaleme alan âlimlerden biri Molla Ahmed Zınarexî’dir. O, bu eserini gerek medreselerde okuyan Kürt çocukların Şâfiî fıkhının hulasasını kolay bir şekilde öğrenmeleri ve ezberlemeleri gerekse Kürt edebiyatına bir katkı olması için telif etmiştir. Şâfiî fıkhının ana konularını ve ıstılahlarını mezhepte mutemet görüş çerçevesinde anlaşılır ve başarılı bir şekilde eserinde işlediği görülmektedir. Bu sebeple eserin ofset baskısı ve yazma nüshaları üzerinde yapılacak bir inceleme ve değerlendirmenin hem Şafiî fıkıh birikimi hem de Kürt edebiyatı açısından yararlı olacağı ve böylece manzum bir Kürtçe fıkıh eserenin tanınması sağlanacaktır. Bu da alanla ilgili ilim adamlarının ve istifade etmek isteyen medrese ve talebelerin istifadesini kolaylaştıracaktır.Article Rûyânî ve Bahru'l-mezheb Adlı Eseri(2021) Yaşar, Mehmet AzizŞâfiî mezhebinin ikinci döneminde yer alan hicrî V. yy. da yetişen önemli simalardan biri Ebü’l-Mehâsin er-Rûyânî’dir. Dönemin önemli ilim merkezlerine seyahatler yaparak birçok Şâfiî fukahâsından ders alan Rûyânî, Şâfiî mezhebine derin bir vükufiyet elde etmiştir. Zamanın Şâfiî’si olarak anılan Rûyânî, medrese ve camilerde ders vererek çok sayıda âlim yetiştirmiştir. Bunun yanında Şâfiî fıkhına yönelik çalışmalar yaparak Şâfiî mezhebinin gelişiminde önemli katkılar sunmuştur. Bu çalışmaları arasında en çok dikkat çeken ise Baḥrü’l-meẕheb fî fürûʿı meẕheb adlı eseridir. Müellifinin ününü geçerek hak ettiği şöhrete ulaşan eserde, mezhep içi ihtilaflara yer verilmesinin yanında diğer mezheplerin görüşlerine de yer verilmiştir. Bu anlamda da eser, hem mezhep içi hem de mezhepler arası mukayeseli bir çalışma niteliğini kazanmıştır. Makalemizde Rûyânî’nin kısa biyografisinden sonra Baḥrü’l-meẕheb adlı eseri farklı açılardan incelenmiştir. Bu kapsamda eserin içerik ve tasnifine ana hatlarıyla değinildikten sonra istifade ettiği kaynaklar ve eserde izlenen metod tespit edilmeye çalışılmıştır. Ardından eserin mezhepteki konumu de ele alınmıştır.Master Thesis Celâluddin El-mahalli ve El-bedrü't-tâlî' Adlı Eseri(2024) Yaşar, Mehmet Aziz; Yaşar, Mehmet AzizBu çalışmada İslâmi ilimlerin en parlak dönemlerinden biri olan Memlükler Dönemi'nde (1250-1517) yetişmiş Celâleddîn el-Mahallî'nin Tâceddin es-Sübkî'nin (ö.771/1370) Cemʻü'l-Cevâmiʻ adlı muhtasar usûl metni üzerine yazdığı el-Bedrü't-Tâliʻ adlı şerhi incelenmiştir. El-Bedrü't-Tâliʻ, açıklamayı uzatmadan akıcı bir dil ve sade bir üslup ile musannifin muradını açıklamış olması, ilim ehlinin rağbetini celp etmiş ve Cemʻü'l-Cevâmiʻ ile birlikte uzun yıllar ders kitabı olarak okunmuştur. Bu bakımdan çalışmamızda ana hatlarıyla Sübkî'nin ilmi şahsiyeti ile Cemʻü'l-Cevâmiʻ isimli eserinin genel özelliklerine temas edildikten sonra Mahallî'nin hayatı, hocaları, öğrencileri ve eserleri kaleme alınmıştır. Ardından el-Bedrü't-Tâliʻ isimli şerhinin genel özellikleri ve yazılış metodu ele alınarak onun fıkıh usulü ilmindeki önemine ve katkısına değinilmiştir. Anahtar Kelimeler: Fıkıh Usulü, Celâleddîn el-Mahallî, el-Bedrü't-Tâliʻ, Tâceddin esSübkî, Cemʻü'l-Cevâmiʻ.Article İslâm Aile Hukukunda Boşanma Yetkisinin Kötüye Kullanılmasının Hükmü ve Hukukî Sonucu(2021) Yaşar, Mehmet Azizİslâm dininde evlilik müessesine büyük önem atfedilmiştir. Bu müessesinin devamını temine yönelik çeşitli tedbirler alınmıştır. Ancak bazı durumlarda eşler arasındaki ilişki zedelenip yaşanmaz bir keyfiyet alabilmektedir. Bunun çözüm yolu olarak boşanma meşru kılınmıştır. Bilhassa nimet-külfet dengesinin sağlanması için prensip olarak kocaya verilen boşanma hakkı/yetkisi belli şartlar çerçevesinde kadınla da paylaşılabilmektedir. Mezkûr yetkiye ise evlilik hayatı eşler için acı ve ıstırap haline dönüştüğünde son çözüm olarak başvurulması gerekirken eşlerden bunu, karşı tarafa zarar verme aracı olarak kullanan da olabilmektedir. Bu noktada İslâm hukukçuları, bu tür art niyetli davranışların hem dinî hem de hukukî boyutlarını, incelemiş ve ilgili naslardan hareketle çeşitli hükümler belirterek bunun önüne geçmeye çalışmışlardır.Çalışmamızda geçerli bir neden olmaksızın kocanın eşini boşamasının veya kadının hul‘ veya tefvîz yoluyla kocasından ayrılmasının dinî hükmü ve hukukî sonucu ele alınmıştır. Bu çerçevede önce çağdaş İslâm hukukçular tarafından bu tarz boşanma için kullanılan “et-ta‘assuf fi’t-talak” kavramı ve bunun gerçekleşmesinde aranan önemli özellik ve kriterler izah edilmeye çalışılmıştır. Sonrasında bu türden boşanmanın/ayrılmanın fıkhî hükmü, fukahânın buna yönelik farklı yaklaşımlarıyla birlikte irdelenmiştir. Bunun yanı sıra fukahânın konuya ilişkin farklı yaklaşımlarının merkezinde yer alan talâkta aslolan mubahlık veya haramlık olduğu hususu da kısa bir şekilde ele alınmıştır. Çalışmada yer verilen diğer önemli bir konu, eşlerin “hakkın kötüye kullanılması” olarak tabir edilen her hangi bir şer‘î gerekçe olmadan sırf karşı tarafa zarar vermek amacıyla gerçekleştirdikleri boşanmanın/ayrılmanın hukukî sonucudur. Bu bağlamda da önce “hakkın kötüye kullanılması” olgusundan söz edilebilmesinde temel rol oynayan kriterlerden kısaca söz edilmiştir. Ardından literatürde “maraz-ı mevt/ölüm hastalığı veya maraz-i mahûf/korkulan hastalık” ifadeleriyle anılan ölüm hastalığına yakalanan kocanın hanımını boşamasının veya kadının kocasından ayrılmasının hukukî sonucu açıklanmıştır. Fukahânın buna ilişkin farklı görüşleri ve bu farklı görüşlerin oluşmasında etkili olan faktörler incelenmiştir. Ayrıca çalışmada hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilen haklı bir gerekçe olmaksızın, başka bir evliliğin gerçekleştirilmesi gibi önemsiz bir amaç uğruna kocanın eşini boşaması veya kadının kendisine tanınan haklarla kocasından ayrılmasının hukukî sonucu da tartışılmıştır. Yapılan incelemede karı veya kocanın karşı tarafa zarar vermek amacıyla gerçekleştirdiği ayrılmanın haram bir davranış olarak görülmesi daha tercihe şayan bulunmuştur. Diğer taraftan bunu gerçekleştiren karı veya koca ile bu kötü amacına aykırı olarak muamele edilmesi gerektiği ve bundan caydırıcı bir hükmün konulması daha doğru olacağı kanaatine varılmıştır. Buna göre ölüm hastası kocanın, meşru bir gerekçe bulunmaksızın boşadığı karısının, -miras hakkı iddetin bitmesiyle veya başka biriyle evlenmesiyle sınırlandırılmaksızınmirasçı kılınması; buna mukabil ölüm döşeğinde olan karının, haklı bir gerekçe olmaksızın tefvîz yöntemiyle ayrıldığı kocasının -miras hakkı herhangi bir durumla kayıtlanmaksızın- mirasçı yapılması hakkaniyete daha uygun düşecektir. Aynı şekilde ölüm hastası kadının, diğer mirasçılarına zarar vermek amacıyla hul‘ bedelini yüksek tutarak bu yöntemle kocasında ayrılması durumunda kocaya hul‘ bedelinden veya mirastan en az olanın ödenmesi; buna karşı kadının kocasını mirastan mahrum etmek amacıyla böyle bir yola tevessül etmesi halinde ise kocasına, hul‘ bedelinden veya mirastan en fazla olanın verilmesi daha isabetli olacaktır. Yine meşru bir neden olmaksızın sağlıklı olan kocanın eşini boşaması veya sağlıklı olan karının kocasından ayrılması nedeniyle karşı tarafın maddî veya manevî bir zarara uğraması halinde zarara sebebiyet verene tazminatın ödettirilmesinin netice bakımından daha yararlı olacağı kanaati hâsıl olmuştur.Master Thesis Emri vücûb dışına hamleden karineler: İbn Dakîk el-İd'in İhkâmü'l-ahkâm şerhu Umdeti'l-ahkam adlı eseri bağlamında(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2022) Yaşar, Mehmet Aziz; Yaşar, Mehmet AzizÇalışmamız emir konusuyla alakalı olduğundan önem arz etmektedir. Zira Islam hukukunun hükümlerinin kahir ekseriyeti emir ve nehiylerle gelmiştir. Hadis uleması, ahkâm hadisleriyle ilgili eserlerinde emir nehiy konusuna büyük önem atfetmişlerdir. Muhaddis ve fakîh olarak bilinen Ibn Dakîk el-Îd de İhkâmü'l-ahkâm şerhu Umdeti'l-ahkâm adlı eserinde söz konusu konulara önem vermiş ve hadislerde varid olan emir ve nehiylerin hangi anlamlarda kulanıldığına dikkat çekmiştir. çalışmamızda İhkâmü'l-ahkâm'da geçen emir sıygalarını inceleyip bu tür emîrleri vücub dışına hamleden karinlerini tespit etmeye çalıştık. Bu bağlamda çalışmamızın giriş kısmında Ibn Dakîk el-Îd'ın hayatı ve ilmi şahsiyetini ele aldık. Birinci bölümde emrin sözlük ve terim anlamlarını, emîrin delatini işledik. Ikinci bölümde karinenin lugavi ve ıstılahi anlamlarını ve karinenin kısımlarına yer verdik. Üçüncü bölümde İhkâmü'l-ahkâm bağlamında emir sıygalarını vücubtan başka anlamlara hamleden karinlere ilşkin uygulmaların değerlendirmesini yaptık. Bu çerçevede emir sıygasını içeren hadisleri inceleyerek onlada geçen emir sygalarının vücûbu, nedb veya istihbâbdan hangi manaya hamledildiğine değindik. Sonrasınd emri vücubtan nedbe veya istihbaba sarfeden karinleri izah etmeye çalıştık.Article Makâsıdü’ş-Şeri‘â’nın Teorik Boyutu ve Müstakil Delil Olma Problemi(2019) Yaşar, Mehmet AzizŞer‘î makâsıd düşüncesinin literatürde yer almasının hicri V/XI. asırdan itibaren Cüveynî ile başladığı genel kabul gören bir husustur. Sonraki dönemlerde onun tesis ettiği bu düşünce ekseninde makâsıda ilişkin değerli bazı malumatlar verilmiş olsa da bu, diğer usûl konularına göre daha cüzî kalmış ve VIII/XIV. asra kadar bu alanda kayda değer bir birikim ortaya konulmuş değildir. Makâsıdın müstakil olarak ele alınması Şâtıbî ile başlamıştır. Şâtıbî’yi bu konuda diğer usûlcülerden ayıran temel özellik ise onun makâsıdı usulün bir konusu olarak değil müstakil bir disiplin olarak görmesi ve buna göre sistemleşmesidir. Ancak onun halefleri bu hususta aynı hassasiyeti göstermemişlerdir. Bu durum XIV/XX. asra kadar devam etmiştir. Bu asırdan itibaren âlimler makâsıda gereken önemi vermiş ve bu alanda değerli pek çok çalışma yapmışlardır. Bu çalışmalar içinde tartışılan konulardan biri de makâsıdın müstakil bir delil sayılıp sayılmadığıdır. Ancak bu tartışma, konunun müstakil bir şekilde ele alınmasından ziyade makâsıdla ilgili konular ele alınırken yüzeysel bir temas şeklindedir. Bu noktada ise üç görüş tespit edilmiştir. Birinci görüşe göre şer‘î makâsıdın mutlak olarak müstakil delil sayılmaktadır. Bu görüşü savunanlar, nas ile çatışması durumunda makâsıdı takdim etmektedirler. İkinci görüş, bunun aksini savunmaktadır. Bu görüşü benimseyen araştırmacılar, makâsıdın içtihadın sağlıklı bir şekilde yapılmasının temel bir unsuru olduğunu kabul etmekle beraber onu, bağımsız şer‘î bir delil olarak görmemektedirler. Zikredilen görüşlere göre daha mutedil üçüncü bir görüşe göre ise makâsıdın sadece hükmü naslarda bulunmayan olaylar için şer‘î kaynak olabilmektedir. Bu görüşe göre kesin veya buna yakın bir delil ile sabit olan makâsıdın, hakkında nas bulunmayan yeni ortaya çıkan olaylar için delil olmasında bir sakınca bulunmamaktadır. Çalışmamızda önce şer‘î makâsıdın teorik boyutu ele alınmıştır. Bu doğrultuda da makâsıdın mahiyeti ortaya konulmuş, onun önem, sübut ve şümul açılardan çeşitleri incelenmiştir. Ardından makâsıdın müstakil delil sayılması problemi üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede de makâsıdı müstakil delil olarak kabul edenler ile aksini savunanların yaklaşımları irdelenerek daha isabetli görüş tespit edilmeye çalışılmıştır. İsabetli görüşün tespitinde konuya ilişkin muasır araştırmacıların verdikleri malumatların yanı sıra önceki usûlcülerin konuyla ilişkilendirilebilecek ifadelerinden de istifade edilmiştir. Ayrıca çalışmada makâsıdın şer‘î nasların sağlıklı yorumlanmasında önemli rol oynadığı, teâruz olduğu düşünülen delillerin uzlaştırılmasında veya birinin diğerine tercih edilmesinde müçtehide yol gösterdiği gibi önemli hususlara da değinilmiştir