Acar, Necmettin
Loading...
Name Variants
Acar, Necmettin
Job Title
Doç. Dr.
Email Address
Main Affiliation
Department of Political Science and International Relations / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü
Status
Current Staff
Website
ORCID ID
Scopus Author ID
Turkish CoHE Profile ID
Google Scholar ID
WoS Researcher ID
Sustainable Development Goals Report Points
SDG data could not be loaded because of an error. Please refresh the page or try again later.

Scholarly Output
14
Articles
5
Citation Count
0
Supervised Theses
4
12 results
Scholarly Output Search Results
Now showing 1 - 10 of 12
Book Arap Baharı Sürecinde Suudi Arabistan’da Güvenlik ve Dış Politika(Nida Akademi, 2023) Acar, Necmettin; Department of Political Science and International Relations / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler BölümüGeleneksel olarak dış politikasında yumuşak güç unsurlarına başvuran, bölgesel rakipleri ile askeri karşıtlıklardan kaçınan, çatışan taraflar arasında arabuluculuğu önceleyen, maruz kaldığı tehditleri önlemek için ABD güvenlik garantilerine yaslanan İbn Suud rejiminin, Arap Baharı sürecinde bu geleneksel dış politikasından radikal bir şekilde uzaklaştığı gözlemlenmiştir. Bu süreçte rejimin dış politikasında yaşanan radikal değişim küresel, bölgesel ve ulusal düzlemde yaşanan gelişmeler ile bağlantılıdır. ABD’nin rejime sağladığı güvenlik garantilerinde yaşanan azalma, bölgesel aktörlerin rejimi tehdit eden politikaları ve rejimin gücünde meydana gelen nispi artış İbn Suud rejimini Arap Baharı sürecinde iddialı bir dış politikaya yönelmesine yol açmıştır. Rejim, bu süreçte bölgesel rakiplerinden kaynaklı tehditleri tırmandırmayı seçerek doğrudan askeri müdahalesi için bir gerekçe oluşturmuş, bölgesel çıkarlarını genişletmek için askeri güce başvurmayı da içeren çatışmacı bir dış politikaya yönelmiştir. Yeni dönemde geliştirdiği doğrudan askeri müdahaleye dayanan dış politikasını devam ettirebilmek için bölgesel aktörler arasında askeri oluşumlara liderlik etmeye, güvenliğini çeşitlendirmeye ve askeri/endüstriyel kapasitesini mümkün olduğunca arttırmaya çalışmıştır. İbn Suud rejimi, Arap Baharı sürecinde takip ettiği bu iddialı dış politika ile rejimine yönelik tehdide yol açan devletleri ve devlet dışı aktörleri dengelemeyi ve bölge genelinde oluşan güç boşluklarından da yararlanarak jeopolitik nüfuzunu genişleterek Ortadoğu bölgesinde liderlik rolü oynamayı hedeflemiştirMaster Thesis Arap Baharı sürecinde insan hakları bağlamında Türkiye'nin Suriye politikası (2011-2019)(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2020) Acar, Necmettin; Acar, Necmettin; Department of Political Science and International Relations / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler BölümüOtoriter rejimler, 2010 yılının sonlarında Ortadoğu'da başlayan sokak hareketlerini şiddet yoluyla bastırmak istemiştir. Bu durum başta Suriye olmak üzere birçok Ortadoğu ülkesinde başlayan sokak hareketlerinin büyüyerek iç çatışmalara dönüşmesine sebep olmuştur. Olaylardan etkilenen en önemli kesim şüphesiz sivil halk olmuştur. Suriye'de binlerce insan hayatını kaybederken milyonlarcası ülke içi ve dışında yer değiştirmek zorunda kalmıştır. Bu olaylar incelenirken genelde güvenlik, ekonomi ve siyasi odaklı çalışmalar yapılırken insan hakları odaklı yaklaşımların eksik kaldığı görülmüştür. Bu çalışmada Arap Baharının başladığı 2011 yılından 2019 yılına kadar geçen süreçte Türkiye'nin Suriye politikası insan hakları bağlamında incelenmiştir. Uluslararası kamuoyunun Suriyede yaşanan insani krizlere olan yaklaşımı, Koruma Sorumluluğu (Resposibility to Protect) kavramsal çerçevesi bağlamında ele alınmıştır. Bu noktada küresel güçlerin pasif kaldığı ve söylemden öteye geçmedikleri görülmüştür. Darfur Krizi, Libya müdahalesi gibi somut olaylar incelenerek küresel güçlerin insani anlamda sorumluluk üstlenmedikleri hatta insani krizlerden sorumlu oldukları anlaşılmıştır. Buna karşılık Türkiye'nin insan hakları bağlamında yaptığı çalışmalar, dış politika kararları, insani politikaları, yaşanan krizler karşısında hazırlanan mevzuatlar ve uluslararası alanda ortaya koyduğu tavır neticesinde önemli bir rol üstlendiği görülmüştür. Türkiye, izlediği Suriye politikasının yalnızca ekonomik, siyasi ve güvenlik kapsamında değil, özellikle insan hakları merkezli olduğunu somut örneklerle ortaya koymuştur. Türkiye, insan hakları kapsamında uluslararası alanda örnek bir tavır sergileyerek rol model olmak için önemli bir vizyon üstlenmiştir. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Makalelerden, tezlerden ve yaşanan olaylardan yola çıkılarak izlenimler, fikirler ve görüşlerden yararlanılmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden İçerik ve Vaka Analizi metotlarından yararlanılmıştır.Master Thesis Bölgesel alt sistem analizi ve Türkiye Mısır ilişkilerine etkisi 2013-2021(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2022) Acar, Necmettin; Acar, Necmettin; Department of Political Science and International Relations / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler BölümüTürkiye ve Mısır Ortadoğu bölgesinde hem tarihi hem kültürel hem askeri hem de ekonomik açıdan önemli iki devlet olarak ön plana çıkmaktadır. Mısır'ın İslam öncesi ve İslami dönemdeki liderlik rolü ile Türkiye'nin Osmanlı'dan aldığı tarihi miras ve son yıllarda yeniden bölgede etkin bir şekilde görünmesiyle birlikte iki ülke de çok sık karşı karşıya gelmeye başlamıştır. Özellikle Ortadoğu bölgesinde 2010 yılında gerçekleşen 'Arap Baharı' diye tabir edilen halk ayaklanmalarının bir sonucu olarak iki ülkenin etkileşimi daha fazla artmıştır. Arap Baharı'nın karşı devrimlerle tersine çevrilmesine yol açan süreçle birlikte Türkiye ve Mısır karşı karşıya gelmiş ve iki ülke tarihindeki en büyük krizlerden biri yaşanmaya başlamıştır. 2013 yılında Mısır'da gerçekleşen darbe ile birlikte Ortadoğu bölgesel sisteminde yer alan diğer devletlerle birlikte iki farklı kamplaşma söz konusu olmuştur. Darbe karşıtı duruşuyla Türkiye bir tarafta yer alırken Mısır'ın karşıt kampta yer edinmesiyle iki ülke ilişkileri tamiri zor bir sürece evrilmiştir. Bu darbe sürecinin bir sonucu olarak iki ülke ilişkilerinin bozulması, ileriki yıllarda bu bozulmanın etkisini derinleştiren ve ikili ilişkileri doğrudan ve dolaylı olarak etki eden dört önemli olay bölgede cereyan etmiştir. İkili ilişkilere doğrudan etki eden olaylar; Doğu Akdeniz Sorunu ve Libya meselesidir. Dolaylı etki eden olaylar ise Katar Ablukası ve Filistin meselesidir. Bu dört olay da bölgesel sistemdeki çatışmacı seyir ikili ilişkilere de çatışmacı bir şekilde yansımıştır. Bu çalışmanın amacı Ortadoğu bölgesinde yer alan iki önemli ülke olan Türkiye-Mısır ilişkilerine Bölgesel Alt Sistem Analizi çerçevesinde bir yorum getirmektir. Çünkü bölgesel sistemde çatışmacı bir yapının mevcudiyeti her iki ülkenin de o yönde bir politika takip etmesine sebebiyet vermiş ve iki ülkede birbirlerine karşı saldırgan bir politika takip etmiştir. Artık günümüzde iç politika ile dış politikanın birbirleriyle etkileşimi, dış politikayı açıklamada iç politikanın da yadsınamaz bir şekilde ön plana çıkmasına neden olmuştur.Article İran-suudi Arabistan Rekabeti Karşısında Çin Dış Politikası(2022) Acar, Necmettin; Department of Political Science and International Relations / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler BölümüEnerji güvenliği, askeri gücün temelini oluşturan endüstriyel kapasiteyi belirleyen ana etmen olması sebebiyle, ulusal güvenlik stratejinsin en önemli unsurlarından biri olarak kabul edilir. Küresel bir aktör olmasını önemli ölçüde, büyüyen ekonomisine ve güçlü endüstriyel kapasitesine borçlu olan ve enerji ihtiyacı gittikçe artan Çin de, enerji ihtiyacını güvene almayı önemli bir dış politika gündemi olarak kabul etmektedir. Orta Doğu güvenlik mimarisinin 2010 yılı sonrası dönemde yaşadığı köklü değişimler Çin enerji güvenliği açısından önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bu sonuçlarından en önemlisi İran ve Suudi Arabistan arasındaki rekabetin, yoğunlaşan vekâlet savaşlarıyla ideolojik alandan jeopolitik alana taşınması olmuştur. Bu süreçte enerji nakil hatlarına yönelik artan saldırılar, toplam petrol ithalatının yarısından fazlasını Körfez bölgesinden karşılayan Çin’in enerji güvenliği açısından ciddi bir tehdidi açığa çıkarmıştır. Enerji ihtiyacı hızla artan ve ABD ile küresel bir rekabete girişmiş olan Çin’in Körfez’deki çıkarlarını korumak için bölgeye yönelik askeri güç projeksiyonu geliştirmesi beklenirken bundan kaçındığı, İran-Suudi rekabetinde tarafsız kaldığı ve her iki aktörle de iyi ilişkiler geliştirdiği görülmüştür. Çin’in bu rekabette sergilediği tarafsızlık ve her iki aktörle de yakın ilişkiler geliştirme politikası enerji ihtiyacını güvene alma amacıyla yakından alakalıdır.Master Thesis Türkiye'nin Göçü Güvenlikleştirme Süreci ve İşlevsel Aktör Olarak Medyanın Rolü(2024) Acar, Necmettin; Acar, Necmettin; Department of Political Science and International Relations / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler BölümüGüvenlikleştirme teorisi 1990'lı yılların ortalarında Kopenhag Okulu yazarı Ole Waever tarafından ortaya atılmış, Barry Buzan, Jaap de Wilde, Morten Kelstrup, Pierre Lemaitre ve Elzbieta Tromer gibi diğer Kopenhag Okulu yazarlarının çalışmalarına da zemin hazırlamıştır. Teori, özellikle Soğuk Savaş sonrası etkisini artırarak sürdüren ulus devletleşme, milliyetçilik ve buna bağlı olarak oluşan yeni güvenlik konseptinin farklı bir güvenlikçi perspektiften incelenmesine de katkı sağlamıştır. Bilim ve teknolojideki ilerlemeler sayesinde küreselleşen günümüz dünyasında güvenlik kavramı da bu değişimden nasibini alarak boyut değiştirmiş, farklı sektörlerde de önemi artmaya başlamıştır. Soğuk Savaş döneminde geliştirilen geleneksel güvenlik yaklaşımına göre, güvenlik denilince akla güç kullanımı, çatışma, savunma ve somut tehditler gelmekte iken, günümüzde bu kavram siber güvenlik, iklim ve çevre güvenliği, göç vb. anlamlarda da karşımıza çıkmaktadır. Türkiye'nin de içinde bulunduğu Ortadoğu bölgesi, güvenlik kavramı paydasında en sık anılan bölge olmasının yanı sıra, bu kavrama son yıllarda savaş ve çatışmaların gölgesinde yaşanan 'göç' konusu da eklenmiş ve gündemdeki önemini arttırmıştır. Bu çalışmada, güvenlikleştirme teorisi bağlamında, Afganistan-Türkiye, Irak-Türkiye ekseninde ve son olarak Suriye'de 2011 yılında başlayan savaş süreci ve sonrasında Suriye-Türkiye ekseninde gelişen göç dalgalarının Türkiye'ye etkileri incelenmiş olup Türkiye'nin, yaşanan bu göç dalgaları karşısında gösterdiği tepki, siyasal duruş ve sergilediği çabalar 'Güvenlikleştirme Teorisi' bağlamında ele alınmıştır. Ayrıca Türkiye'nin göçü güvenlik alanına taşımasında medyanın etkisi, elde edilen veriler çerçevesinde irdelenmiştir. Bu kapsamda, Türkiye'nin göç sorununun güvenlikleştirilmesi sürecinde referans nesnesi olarak Türkiye'nin, güvenlikleştirici aktör olarak yürütme organı olan Cumhurbaşkanı ile birlikte işlevsel aktör olarak da medyanın rolü ele alınmış, çalışma sonucunda Türkiye'deki göçün güvenlikleştirilme sürecinin çok yönlü gerekçeleri ortaya konmuş olup, bu çabalarının sahaya yansımaları ve sonuçları üzerinde durulmuştur.Article Orta Doğu Güvenlik Mimarisinde Yaşanan Değişimin İsrail Siyasetine Etkileri(2023) Acar, Necmettin; Acar, Necmettin; Department of Political Science and International Relations / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümüİsrail, 2020 sonrası dönemde içeride Filistinlilere karşı baskıyı artıran, dışarıda ise komşu Arap devletlerine karşı yoğunlaşan saldırgan bir politikaya yönelmiştir. İsrail iç ve dış politikasında yaşanan bu değişim önemli ölçüde 2000 sonrası dönemde Orta Doğu güvenlik mimarisinin yaşadığı dönüşümün bir sonucudur. 2003 yılındaki ABD işgali ile başlayıp 2010 yılındaki Arap Baharı ile devam eden süreç Irak, Mısır ve Suriye gibi bölgesel aktörlerin zayıflayarak bölgesel siyasetteki ağırlıklarını kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Arap Baharı sürecinde Filistin meselesine kitlesel destek ve kamuoyu ilgisi uyandıran Reformcu İslamcılık düşüncesinin zayıflaması da Arap kamuoyu nezdinde Filistin meselesine olan ilgide bir azalma ortaya çıkarmıştır. Irak, Suriye ve Mısır gibi güçlü bölgesel aktörlerin zayıfladığı, Reformcu İslamcılık düşüncesinin itibar kaybettiği bir dönemde ekonomik olarak güçlü olsalar da askeri açıdan zayıf olan Körfez ülkelerinin Filistin meselesinde liderliğe soyunmaları İsrail’in elini güçlendirmiştir. Bölgede İsrail’i sınırlama/dengeleme kabiliyetine sahip aktörlerin pozisyonlarında yaşanan zayıflama İsrail’i iddialı ve revizyonist politikalar konusunda cesaretlendirmiştir.Book Part Muhammed bin Selman’ın Suudi Arabistan’da Devleti Yeniden Yapılandırma Politikası(TASAM Yayınları, 2023) Acar, Necmettin; Department of Political Science and International Relations / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler BölümüSuudi Arabistan devleti 2010’lu yıllardan itibaren önemli tehditlerle yüz yüze gelmeye başlamıştır. Küresel enerji piyasalarının yaşadığı köklü dönüşümlerin ülke ulusal refahı açısından ortaya çıkardığı tehditler, azalan ABD güvenlik garantileri ve varoluşsal düşmanı olan İran’ın Orta Doğu bölgesinde genişleyen ideolojik ve politik nüfuzu bu tehditlerden bazılarıdır. Suudi rejimine yönelik tehditlerin tırmandığı bir dönem olan 2015 yılında Suudi tahtına çıkan Selman’ın tercihleri ülke politik sisteminin yeniden yapılandırılmasına giden bir süreci başlatmıştır. Bu süreçte Muhammed bin Selman’ı Suudi politik sisteminde hızla yükselen profili ve genç Veliaht Prensin reform ajandası “Suudi müesses nizamı” da denilen ülkenin geleneksel politik sisteminde köklü bir değişime yol açmıştır. Suudi Müesses nizamı diye tabir ettiğimiz devlet geleneğinin kökenleri 1744 yılında Orta Arabistan’ın Necd bölgesinde kurulan birinci Suudi emirliğine dayanır ve bu nizamın kabaca üç temel unsuru bulunmaktadır; İbn Suud ailesi (hanedan), Muhammed bin Abdülvehhab ailesi (ulema) ve kudretli kabileler. Bu yüzden Suudi müesses nizamı veya rejimi denildiğinde sadece ülkeyi yönetme imtiyazına sahip olan kraliyet ailesinin değil yukarıda sayılan tüm bileşenlerin ortak çıkarları anlaşılmalıdır. Veliaht Prens, ülkenin karşı karşıya kaldığı varoluşsal tehditleri dengelemek ve Suudi tahtına giden yoldaki rakiplerini tasfiye etmek için devleti yeniden yapılandırma projensin en büyük destekçisi olmuştur. Muhammed bin Selman’ın Vizyon 2030 projesiyle ekonomiyi petrole bağımlılıktan kurtarmaya çalışması, “Ilımlı İslam” politikasıyla ulemayı ve yolsuzluk operasyonlarıyla hanedanın önemli isimlerini sistemden tasfiye etmesi devletin dayandığı önemli güç merkezlerini zayıflatarak Suudi politik sisteminde önemli bir meşruiyet krizine yol açmıştır. Ortaya çıkan meşruiyet krizini aşmak için bu dönemde rejimin meşruiyetini dayandıracağı yeni bir güç merkezi olarak reform politikalarına destek veren Suudi toplumu ortaya çıkmaya başlamıştır.Article Suudi Arabistan’ın İran’ı Dengeleme Politikasının Değişimi(İran Çalışmaları Dergisi, 2022) Acar, Necmettin; Department of Political Science and International Relations / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler BölümüKurulduğu günden beri rejim güvenliğini ve toprak bütünlüğünü sağlamak için dışarıdan hamilere dayanmayı geleneksel dış ve güvenlik politikası olarak benimseyen Suudi Arabistan, 2015 sonrası dönemde yaşanan bazı gelişmeler nedeniyle yeni güvenlik arayışlarına girmiştir. Çünkü bu dönemde Orta Doğu bölgesinde oluşan güç ve güvenlik boşlukları ve İran liderliğinde yükselen Şiilik, Suudi vatandaşı Şiilere cesaret aşılamış ve Şiilerin rejim karşıtı siyasal aktivizmlerine önemli bir destek sağlamıştır. 2015 sonrası ABD’nin Suudi rejim güvenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik garantilerinin azalması, Suudi liderliğinde oluşturulan “Sünni Konsensüsü”nün Yemen ve Suriye krizlerinde etkisiz kalması, Rusya ve Çin’in İran’la derinleşen ilişkileri Riyad yönetimini dâhili dengeleme politikasına yönlendirmiştir. Bu süreçte Riyad yönetimi içeride ve dışarıda sürdürdüğü Şii karşıtı sertlik yanlısı mezhepsel politikayla içeride rejime muhalif olan Sünni İslamcı kanadın rejimle kenetlenmesini sağlamaya çalışmıştır. Bu politika aynı zamanda Suudi-İsrail yakınlaşmasına Suudi kamuoyunda meşruiyet kazandırmak için de kullanılmıştır.Master Thesis Bağımsızlık Referandumu Sonrası Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nde (ıkby) Türkiye-İran Arasında Güç Rekabeti (2017-2023)(2024) Acar, Necmettin; Acar, Necmettin; Department of Political Science and International Relations / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler BölümüOrta Doğu'da iki önemli aktör olan Türkiye ve İran, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile ilişkilere önem vermektedir. 2005'te federe bir statü kazanan IKBY bölgede yasal zeminde iş birlikleri yapma imkânı yakalamış ve bir cazibe merkezi hâline gelmiştir. IKBY'nin stratejik açıdan önemli bir konumda bulunması ve büyük bir ekonomik potansiyele sahip olması Türkiye ve İran'ın bölgede güç rekabetine girmesine neden olmuştur. Bölgede zamanla güçlenen IKBY, başta Türkiye ve İran olmak üzere bölge ülkelerinin tüm itirazlarına rağmen 25 Eylül 2017 tarihinde bağımsızlık referandumuna gitmiştir. Bağımsızlık referandumundan sonra hem Türkiye hem İran IKBY'ye sert tepki göstermiş ve bir süreliğine IKBY ile ilişkilerine mesafe koymuştur. Ancak IKBY'nin sahip olduğu önemli stratejik konum Türkiye ve İran'ın bölge ile ilişkilerini geliştirmeye devam etmesinde etkili faktörlerden biri olmuştur. IKBY iç siyasi yapısının dış müdahalelere açık olması ve bölgede bir güç boşluğunu kabul etmemesi Türkiye ve İran'ı IKBY ile ilişkileri güçlü tutmaya zorlayan başka bir faktördür. Türkiye, IKBY'deki ana aktör Erbil yönetimi üzerinden, İran ise Irak merkezi hükümeti ve IKBY'deki muhalif iç aktörler üzerinden bölgede güç rekabetini sürdürmektedir.Article The Evolution of the European Union Policies towards Israeli-Palestine Conflict: The Interplay of Regional and International Parameters(2024) Acar, Necmettin; Acar, Necmettin; Department of Political Science and International Relations / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler BölümüAvrupa Topluluğu 1980’li yılların başından itibaren Filistin meselesine karşı “dengeli ve normatif” bir yaklaşım sergilemiştir. Ancak 2000’li yılların başından itibaren Avrupa Birliği’nin Filistin sorununa yönelik yaklaşımı değişmeye başlamıştır. AB Filistin sorununu daha çok güvenlik bağlamında ele almıştır. Bu çalışma uluslararası ve bölgesel ortamdaki değişimlere atıfta bulunarak, Avrupa Birliği’nin İsrail-Filistin sorununa yönelik değişen politikalarının ardındaki nedenleri araştırmayı amaçlamaktadır. Makale üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde AB’nin İsrail-Filistin çatışmasına yaklaşımının tarihsel arka planı ele alınacaktır. İkinci bölümde, 2000 yılların başlarından itibaren AB’nin hem söylem hem de politika düzeyinde Filistin soruna nasıl yaklaştığı tartışılacaktır. Üçüncü bölümde, AB’nin değişen politikalarını etkileyen küresel, kurumsal ve bölgesel parametreler ele alınacaktır.