Çıvgın, İzzet
Loading...
Name Variants
İzzet Çıvgın
Job Title
Doç. Dr.
Email Address
Main Affiliation
Department of Economics / İktisat Bölümü
Status
Current Staff
Website
ORCID ID
Scopus Author ID
Turkish CoHE Profile ID
Google Scholar ID
WoS Researcher ID
Sustainable Development Goals Report Points
SDG data could not be loaded because of an error. Please refresh the page or try again later.

Scholarly Output
12
Articles
6
Citation Count
0
Supervised Theses
4
12 results
Scholarly Output Search Results
Now showing 1 - 10 of 12
Other Orta ve Geç Uuk dönemi’nde (M.Ö. 3700 - 3100) kentler, devletleşme, ticaret, kültürel etkileşim ve kolonileşme(2015) Çıvgın, İzzet; Department of Economics / İktisat BölümüÖz: M.Ö. 4. binyılda Güney Mezopotamya maddi kültürünün kuzeye yayılışından dolayı ‘Uruk yayılımı’ olarak adlandırılan süreç, erken kentin ve devletin oluşumuna büyük katkı sağlamıştır. 1- Tarihin ilk kentlerinin doğum yeri, Güney Mezopotamya’dır. 2- İlk kentlerin oluşturduğu ekonominin merkezi, siyasal kurumsallaşma/uzmanlaşma adımla- rıyla devletlerin gelişini haber veren Uruk yerleşimidir. 3- Uruk ve diğer güney kentleri, 3. binyıla doğru mikro-devletlere dönüşmüştür. 4- Erken kentin seçkinleri, kamusal alanın inşası için egzotik mallara/hammaddeye ihtiyaç duyarlar. Bunlara (yüksek kültüre) sahip olmanın yolu, uzun-mesafeli ticari yolları güvenlileştirmektir. 5- Statü göstergesi malların temin edildiği coğrafyalarda henüz kentli/devletli toplumlar yok ise, stratejik noktalara ileri karakol, üs ve koloni kurmak gerekebilir. 6-Uruk yayılımı, kolonyal bir yayılmadır, ticareti denetlemeyi amaç edinen programlı bir göçtür. Kuzey, bu süreçte Uruk hâkimiyetine girmemişlerse de, orada olgunlaşan kentli kültürden etkilenmiştir.Article Geç Neolitik 3-4 (MÖ. 6300-5900) ve Kültürel Temas: Kuzey Mezopotamya ve Kuzey Levant’ta Boyalı Keramik Devrimi(2019) Çıvgın, İzzet; Department of Economics / İktisat BölümüGeç Neolitik, MÖ. 7000’den başlayıp 5500 ila 5100’e kadar devam eden dönemin adıdır. Eskiden bu devrin ikinci yarısı, Hassuna, Samarra, Halaf, Ubeyd olarak adlandırılan 4 maddi kültür topluluğu ekseninde tanımlanır; bu kültür evrenlerinin hem coğrafi hem de kronolojik açılardan ayırt edilebilir olgular olduğuna inanılırdı. Ama Geç Neolitiği numaralandırarak inceleyen yeni kronoloji anlayışı, adı geçen “kültür”ler arasındaki farkların sunî olduğunu ve 4 maddi kültür evreni arasında sürekli etkileşimler-geçişler yaşandığını ortaya koydu. Dönemin ortalarına denk düşen Geç Neolitik 3 (MÖ. 6300-6000) ve 4 (MÖ. 6000-5900) Yakın Doğu Tarihi açısından birer dönüm noktası oluştururlar. İlkinde, MÖ. 6200 iklim olayı denen soğuma ve kuraklaşma toplumları hareketli (yarı-göçebe) çobanlığa zorlamış, avcı-toplayıcı pratikler yeniden güçlenmiş, ikincil ürünler devrimi ile süt ve yün üretimi başlamış, yalın kapların yanına da “iyi mallar” olarak bilinen kaliteli çanak-çömlekler eklenmişti. İkinci alt-dönemi ise boyalı keramik devrimi şekillendirdi, çömlek ustaları Kuzey Mezopotamya’nın pek çok yerleşiminde neredeyse eşzamanlı olarak Hassuna ve Samarra tipi kapların boyalı örneklerini ürettiler. Fırın içindeki oksijen ve karbondioksit oranının denetimli biçimde değiştirilmesinden ibaret yeni pişirme tekniklerinin keşfedildiği bu devir, Halaf’ın gelişini haber verdiği için “Geçiş” ya da “Proto-Halaf” olarak adlandırılmıştır. Proto-Halaf nasıl yoğun kültürel etkileşim sayesinde Hassuna ve Samarra maddi kültürlerinin kaynaşmasının ürünü ise, Halaf döneminde (Geç Neolitik 5’te) de yoğun kültürel temas hız kesmeyecek ve bütün Kuzey Mezopotamya ve Kuzey Levant aynı maddi kültür temelinde bütünleşecektir.Other ORTA ZAĞROS’TA HAREKETLİ ÇOBANLIĞIN DOĞUMU: TEPE TÛLÂÎ’DEN (MÖ. 6200-5900) TUWAH KOŞKEH’E (MÖ. 4900-4000)(2017) Çıvgın, İzzet; Department of Economics / İktisat BölümüBereketli Hilal’de tarım ve hayvancılığın keşfi, MÖ. 9000-6000 arasında gerçekleşti. Bölgenin en doğudaki parçası Zağros, “Neolitikleşme” sürecine erken katıldı. Batı İran’da besin üretimi, Zağros dağ-arası vadilerinde ve yamaçlarında doğdu. Tarım ve hayvancılık, Güneybatı İran’ın geniş/bereketli ovalarına (Deh Luran ve Susiana) MÖ. 7500-7000 arasında ulaştı. Ovalardaki çobanlık ve çiftçilik, Ali Koş, Çağa Sefid, Çoğa Bonut gibi “köy”lerde gerçekleşiyordu. Peki MS. 20. yüzyıla kadar Zağros ekonomisinde özel bir yeri olan “göçebe çobanlık” ne zaman doğmuştu? Yakın Doğu’da göçebelik (uzun zaman iddia edildiği gibi) MÖ. 4. binyıl sonlarında mı ortaya çıkmıştı, yoksa daha mı eskiydi? Arkeologların 1973’te Güneybatı İran ovalarını Zağros’a bağlayan hat üzerinde bir çadır kampı olan Tepe Tûlâî’yi keşfetmeleri soruyu yanıtlamayı kolaylaştırmıştır. 40 yıldır yürütülen tartışma, adı geçen mekânın “göçebe çobanlara ait bir kamp” mı olduğu, yoksa ova köylerinden birine ya da birkaçına mensup “yerleşik” çobanların burayı yaylacılık amacıyla mı kullandıklarıdır. Makalenin ilk hedefi, Tepe Tûlâî bulgularını sergilemek ve 8000 yaşındaki bir kampın Neolitik geçim ekonomisinde ne tür bir rol üstlendiğini saptamaktır. İkinci hedef, Tûlâî’den 1500 yıl sonra (MÖ. 5. binyılda) yine hareketli çobanlara ev sahipliği yapan Tuwah Koşkeh kampına ait bulguları ortaya sererek Zağros’ta göçebe çobanlığın doğuşunun iklim değişiklikleri (kuraklıklar) ile bağlantısını araştırmaktır.Article 12. HANEDAN’IN (MÖ. 1991-1782) AŞAĞI NÜBYE’DE KURDUĞU KALE-ÜSLER YA DA “ESKİ MISIR YAYILMACILIĞI”NIN BAŞLANGICI(2016) Çıvgın, İzzet; Department of Economics / İktisat BölümüÇalışma, tarihteki kültürel temas (ticaret, öykünme, kolonileşme, fetih) örnekleri ile bunların toplumsal ve siyasal değişmeye katkısını inceleyen bir makaleler dizisinin parçasıdır. Metnin temel argümanı, "1. Ara Dönem" gibi sarsıcı bir deneyimden çıkan Mısır uygarlığının, "sınır güvenliği, siyasal istikrar, uzun-mesafeli ticaret yollarının denetimi, anıtsal bina inşaatları, bunların dekorasyonunda kullanılan doğal kaynaklara erişim kolaylığı ve daha fazla servet birikimi" için tarihinde ilk kez yayılmacı bir programa yaslandığı ve Orta Krallık devrinde uygulanan bu programın "Yeni Krallık emperyalizmi"nin hazırlığı olduğudur. Önceki dönemlerin aksine, "düzenli bir ordu"su bulunan ve güney sınırının ötesinde (Aşağı Nübye'de) 15 kadar kale inşa ederek buralara sürekli asker gönderen Orta Krallık, biriktirdiği serveti (uzun vadede Mısır evrenine eklemleyeceği) yabancı topraklar için harcamıştır. Mısır uygarlığının emperyal dış siyaset yolunda attığı bu ilk adım, "sonu ilhaka varan kolonileşme süreçleri"nin ilk örneklerinden olup deniz-aşırı modern koloni imparatorluklarının kuruluş serüveni ve onların koloniler üzerindeki tasarrufları ile büyük benzerlikler sergilemektedirArticle Mısır Eski Krallığı Devrindeki Ticari Ağların Mısır Uygarlığı İle Nübye/Sudan Devletleşmesi Üzerindeki Etkileri(2015) Çıvgın, İzzet; Department of Economics / İktisat BölümüÇalışma, tarihteki kültürel karşılaşma (ticaret, öykünme, kolonileşme) örnekleri ile bunların toplumsal değişmeye ve devletleşmeye katkısını inceleyen makaleler dizisinin yedincisini oluşturmaktadır. Metinde yanıtı aranan soru, Mısır'da devleti görünür kılıp meşrulaştırmak için ihtiyaç duyulan ticaretin güneyde (Nübye'de) yaşayan toplumların kurumsallaşma-devletleşme dinamikleri üzerinde nasıl bir rol oynadığıdır. Metnin temel argümanı, ticari ağların Kuzeydoğu Afrika uygarlıkları ile devletlerinin oluşumunda ve olgunlaşmasında belirleyici bir faktör olduğudur. Makalede, Mısır ordusunun bile (göçebe-savaşçı komşuların tehditkâr olmadığı bir devirde) sınırları korumaktan çok ticari seferlerin güvenliğine odaklandığı ileri sürülmektedir. Mısır uygarlığı, Nil ticareti sayesinde olgunlaşıp kökleşirken güney komşusu Aşağı Nübye'yi "bağımlı aracı" konumuna itmiş, orada kendininkine benzer bir devletleşmeye izin vermemiştir. Ancak daha uzaktaki Kerma Krallığı (Yukarı Nübye: 3. Çağlayan) ile eşitlikçi ticari ilişkiler kurmak bir zorunluluktur; Mısır, önceleri "şeflik"/ön-krallık olarak örgütlenen Kerma'daki devletleşmeyi engelleyememiş, tersine dolaylı yoldan desteklemiştir. Mısır devletinin el koyduğu artı-ürünü anıtsal binalara dönüştürüp "Altın Çağ" yaşamasında büyük payı olan uzun-mesafeli ticaret, aynı devletin MÖ. 2200'de derin bir siyasal krize düşmesinin de nedenlerindendir. Hanedan-dışı seçkinler, siyasal kurumsallaşma arttıkça serveti bölüşmeye başlamış, saraydan bağımsız hareket ederek krallara âdemimerkeziyetçi bir yönetim anlayışını dayatmış, böylece krallık otoritesini zayıf düşürüp devletin fetret devrine girmesini hızlandırmışlardır.Article Sümer ve Akkad’da Siyasal Meşruiyetin Temel Kaynakları: Yazı, Din ve Yeniden-dağıtım Ekonomisi (mö 2600-2004)(2024) Çıvgın, İzzet; Department of Economics / İktisat BölümüMakalenin ilk hedefi, dünyanın en erken yazısı Sümer-Akkad çiviyazısının ticari-mali-ekonomik işlevleriyle siyasal-ideolojik-mitolojik işlevlerinin bir bütün oluşturduklarını; yazının kent-devlet seçkinleri ile Akkad ve Sümer bölgesel devletlerini yöneten seçkinler açısından bir meşruiyet aracı olduğunu göstermektir. Meşruiyetin ilk dayanağı, yersel krallıkların göksel krallıktan doğdukları önermesidir. Göğün efendisi Enlil, kentleri diğer tanrılara üleştirdiği için her kentin asıl kralı o kentin koruyucu tanrısıdır. Devletin meşruiyetinin ikinci dayanağı, yine gökten inmiş, kentin doğumunu mümkün kılan uygarlık sanatları-kurumları-kurallarıdır (Sümerce ME). Seçkinler, toplumsal işbölümünü, uzmanlaşmayı ve eşitsizliği devletleşmenin zorunlu sonucu olarak gösterirler. Meşruiyetin üçüncü kaynağını, kralların tanrılaştırılması oluşturur. Gerçekte tanrılaştırılan insan değil kurum olarak devlettir (kralın siyasal bedenidir). Tek tek devletler fani ama ME’ler sayesinde vücut bulan (Yaşamı-Düzeni sürdürme gücüne sahip olan) krallık fikrinin kendisi (devlet ideası) ebedidir, tarih-üstüdür. Meşruiyetin yersel bir kaynağı daha vardır: halkın-toplumun rızasını kazanmak. Dünyevi hiyerarşileri doğal gösteren siyasal seçkinler, kendilerinin sosyal adaleti yerine getirmek (refahı topluma yaymak) için çabaladıkları; kralların da güçsüzün-yoksulun dostu oldukları iddiasındadırlar. Mezopotamya kent-devletleri ve sonraki ülkesel-devletler, ekonomik yaşamın temel unsurları olan tarım, hayvancılık, zanaat ve ticaret üzerinde denetim kurmaya çalışmış; (Ortaçağ Avrupa malikânelerine benzer biçimde örgütlenen tapınak toprakları dâhil) kamusal arazilerde gerçekleştirilen üretimi artırmaya çabalamışlardır. Kral, tarımın sürdürülebilir olması için kanal açmak, güvenli ticaret için yol yapmak, yurttaşları dış tehditlerden korumak ve yoksulların eşitsizliğe yenik düşmelerini önlemek amacıyla yazılı yasalar çıkarmak zorundaydı. Mezopotamya uygarlığı, devletin ideolojik-mitolojik temellerinin kuruluşu ile ekonomik ilişkilerin rasyonel bir kayıt sistemiyle sürdürülebilmesini, dini-ideolojik ve mali-ekonomik alanları ayrılmaz biçimde birbirlerine yapıştıran sihirli bir yönetim aygıtı olan yazıya borçluydu.Master Thesis İslamcı dergilerin AK Parti'ye bakışları: İktibas, Haksöz, Umran, Bilgi ve Düşünce dergileri (2001-2007)(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2020) Çıvgın, İzzet; Çıvgın, İzzet; Department of Economics / İktisat BölümüAK Parti, FP'nin kapatılması sonrasında Milli Görüş hareketinden ayrılan yenilikçilerin kurmuş olduğu siyasi bir partidir. AK Parti ile İslamcılık arasında Milli Görüş geleneği dolayımıyla doğal bir bağ vardır. Ancak AK Parti, İslamcı bir siyasi hareket olmadığını deklare ederek siyasetini özgürlük, demokrasi, insan hakları gibi AB normları ve söylemi çerçevesinde şekillendirmiştir. 28 Şubat konjonktürü, özellikle 1990'larda İslamcıların yoğun olarak gündemine giren demokrasi ve liberalizm gibi Batı menşeli siyasal kavramlar, İslamcı hareketlerin iktidar tecrübeleri ve İslamcılığın yoruma açık yapısı, entelektüel ve siyasi alanda İslamcılık yorumlarının/pratiklerinin çeşitlenmesine neden olmuştur. İslamcılar temelde mevcut siyasal sisteme ve demokrasiye karşı geliştirdikleri farklı yaklaşım tarzlarının bir sonucu olarak AK Parti'ye farklılaşan İslamcılık ve demokrasi yorumları çerçevesinde yaklaşmışlardır. İslamcıların AK Parti'ye farklı bakışlarını ve bunun altında yatan nedenleri, çeşitli İslamcı dergiler üzerinden izlemek mümkündür. Buradan hareketle çalışmada AK Parti'nin 2001-2007 yılları arasındaki dönemine dört İslamcı derginin farklı yaklaşımları incelenmiştir.Master Thesis Distopyalarda Siyasal ve Sosyal Kurumlar(2024) Çıvgın, İzzet; Çıvgın, İzzet; Department of Economics / İktisat BölümüCoğrafi keşifler ve sonrasında yaşanan bilimsel ve teknik gelişmeler, ütopyaların yazılmasına ortam hazırlamıştır. Bilimsel gelişmelerin korkutucu bir hal alabileceğinin anlaşıldığı 20. yüzyılda ise yeni bir tür olarak distopyalar belirmiştir. Aralarındaki benzerliklere rağmen distopyalar, birçok yönden ütopyadan farklıdır. Ütopyalar, daha iyi bir yaşam tasarımı sunmayı amaçlıyorken distopyaların, var olması muhtemel olmayan kötü yaşam dizaynlarını sunmaya çalışmaları en temel farklılıkları kabul edilebilir. İnsanların bir arada yaşamalarının bir sonucu olarak ortak yaşam kalıpları sunmak amacıyla ortaya çıkan kurumlar, bireylerin hangi faaliyetleri hangi koşullar altında yapmaları gerektiğini de açıklayan yapılardır. Bu yapılar, günümüzde siyasal ve sosyal yaşantının ayrılmaz bir parçasıdır. Devlet, uzun evrimle bir süreç neticesinde oluşmuş, siyasal ve sosyal kurumları bünyesinde barındıran kurumlar üstü bir yapıdır. Yasama, yürütme ve yargı ise devletin görünürlüğünü arttıran erkler olarak işlevseldirler. Güvenlik, eğitim, sağlık, aile ve din ise devletle birlikte siyasal ve sosyal yaşantının merkezinde yer alan kurumlardır. İnsan yaşantısında çok geniş yer kaplayan bu kurumları siyasal ve sosyal olarak ayırmak imkânsız görünmektedir Günümüzde her alanda varlıklarını hissettiğimiz kurumların Batı ve Türkiye distopyalardaki varlığı ve işlevselliğinin farklı olduğu savı, bu tezin sorunsalını oluşturmaktadır. Zira Batı distopyalarından seçilen örnekler ile Türkiye distopya yazınından seçilmiş örnekler karşılaştırıldığında aralarındaki işlevselliğin farklılık taşıdığı görünmektedir.Master Thesis Antroposen Çağı'nda Paris İklim Anlaşması: Çin ve Türkiye üzerine bir değerlendirme(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2021) Çıvgın, İzzet; Çıvgın, İzzet; Department of Economics / İktisat BölümüAntroposen Çağı insan faaliyetlerinin jeolojik katmanlarda değişiklikler yarattığı; yani insanın jeolojik bir faile dönüşerek yerküre sistemini ve iklimi etkileyen fakat resmi olarak henüz kabul edilmemiş bir dönemdir. Fosil enerji kullanımının, nüfus artışının, arazi kullanım değişikliğinin, ekonomik büyümenin, ulaşımın, yapılaşmanın, modern tarımın, kentleşmenin hızlanması gezegenin yaşadığı tahribatı da hızlandırmıştır. Bu faaliyetler sonucunda atmosfere salınan sera gazı emisyonlarının miktarı son 100 yılda hızla artmış ve küresel bir sorun olan iklim krizi ortaya çıkmıştır. İklim krizini önlemek ve etkilerini azaltmak için 2015 yılında 195 +2 ülkenin katılımıyla Paris İklim Anlaşması imzalanmış ve küresel sera gazı emisyonlarının %55'ini oluşturan en az 55 tarafın anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması sonucunda, anlaşma 4 Kasım 2016 itibariyle yürürlüğe girmiştir. Bu anlaşma küresel sıcaklık artışını yüzyılın sonuna kadar, Sanayi Devrimi öncesine göre, 2 derecenin altında, mümkün olduğunca 1,5 derecede sabitlemeyi hedeflemektedir. Dolayısıyla anlaşmayı imzalayan ülkelerden sera gazı emisyonlarını azaltmaları, heterojen yenilenebilir enerji kaynakları kullanmaları, iklim krizine karşı uyum politikaları geliştirmeleri ve karbon yutak alanlarını arttırmaları istenmektedir. İmzacı ülkeler ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluk ilkesini dikkate alarak Ulusal Katkı Beyanlarını hazırlayıp BMİDÇ Sekretarya' ya sunmaktadırlar. Çalışmada Çin ve Türkiye'nin ekonomik büyüme kaynakları, toplam CO2 emisyonları, kişi başına düşen CO2 emisyonları, toplam CO2 emisyonlarının enerji fosil yakıtlara ve sektörlere dağılımı, yenilenebilir enerjinin enerji görünümü içindeki payı, ormanlık alanları, işsizlik oranları incelenerek 2030 yılı için taahhüt ettikleri Ulusal Katkı Beyanlarına ulaşıp ulaşmayacakları, ulaşmak için neler yapmaları gerektiği ve anlaşmayı imzaladıktan sonra gerçekleştirdikleri değişimler ortaya konmaya çalışılmıştır. Araştırmada literatür taraması, grafik, tablo ve veri analizleri kullanılmıştır.Master Thesis Biyoiktidar, ulus-devlet ve Türkiye'de ulus inşası(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2021) Çıvgın, İzzet; Çıvgın, İzzet; Department of Economics / İktisat BölümüBu çalışma, Michel Foucault'nun geliştirdiği "biyoiktidar" kavramı ile "modern ulus-devlet"ler arasında, düşünürün kendisinin de göz ardı ettiği bir ilişki olduğu savına dayanmaktadır. Biyoiktidar, 18. yüzyıl sonlarına doğru "disiplin" ve "biyopolitika" tekniklerinin bir araya gelmesi ile hükümranlığın klasik iktidarına karşı güçlenen, insan yaşamını bireysel ve kolektif düzeyde sahiplenen, modern bir iktidardır. Biyoiktidar, görünen yüzünde yaşatır ve yaşattıkça güçlenir; diğer yandan Janus'un gizli yüzünde "devlet ırkçılığı"na dönüşerek toplumu ayrıştırır ve bazı yaşamları tereddüt etmeden sonlandırır. Ancak biyoiktidarın faili kimdir? Foucault, belli belirsiz devleti işaret etse de biyoiktidarın failinin kim olduğu net değildir. "Ulus-devlet"; biyoiktidar ile yaklaşık aynı zaman aralığında (18. yüzyıl ve sonrası) ortaya çıkmış, mutlakıyet yönetimlerinin yerini alarak güçlenen modern devlet modelidir. Mutlakıyet yönetiminde sınırsız bir iktidara sahip olan hükümdar, kutsal yasayı kendi varlığında temsil eden egemenliğin kaynağıdır. Ulus-devlet örgütlenmesi ile birlikte egemenlik, hükümdarın bedeninden halka geçmiş, tebaa "ulus"a dönüşmüştür. Beşeri ve pozitif bilimlerdeki ilerlemeler ile yeni yönetim tekniklerinin gelişmesi, devletin toplumsal alana ve insanların biyolojik varlığına müdahalesini olanaklı kılan gelişmelerdir. Bu anlamda ulus-devletlerin homojen, sağlıklı ve güçlü bir nüfus yaratmak amacıyla kullandıkları stratejiler, Foucault'nun biyoiktidar kavramına karşılık gelmektedir. Bu çalışmada vurgulanan, her ikisi de modern kavramlar olan "biyoiktidar ile ulus-devlet" arasındaki ilişkidir.