Oktay, Adnan
Loading...
Name Variants
Adnan Oktay
Job Title
Prof. Dr.
Email Address
Main Affiliation
Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Status
Current Staff
Website
ORCID ID
Scopus Author ID
Turkish CoHE Profile ID
Google Scholar ID
WoS Researcher ID

Scholarly Output
12
Articles
7
Citation Count
0
Supervised Theses
4
11 results
Scholarly Output Search Results
Now showing 1 - 10 of 11
Other Özmen, Abdulsamet. (2017). Za'îfî: Ahbârü'l-iber (İbretli Hikâyeler-İnceleme-Metin). Ankara: Sonçağ Yayınları(Turkish Studies (Elektronik), 2018) Oktay, AdnanEski Türk Edebiyatı hocalarından Abdulsamet Özmen'in hazırladığı Ahbârü'l-İber, 808 sayfa, ikinci hamur kâğıt ve karton kapaklı şekilde basılmıştır. Kitap, baskı kalitesi açısından emsallerine göre oldukça kalitelidir. Sayfa sayısının fazla olması kitaba özel ve dikkat çekici bir hava katmıştır. Özmen, akademik çalışmalarına bir Eski Türk Edebiyatı hocası olarak devam etmektedir. Doktora çalışmasında Zeyl-i Siyer-i Veysî gibi oldukça ağır bir metni çalışmış olması, ona didaktik kaygılarla halk için yazılmış böyle sade bir metni okurken ayrı bir yetkinlik kazandırmıştır. Dinî ve ahlâkî değerlerin eğitimi ile ilgili materyallerin önemli bir parçası olan masal, hikâye ve kıssalar, özellikle eğitimde çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır. Tarihte Binbir Gece Masalları'nın ilk örnekleri, Dede Korkut Hikâyeleri gibi kıymetli eserler, didaktik bir kaygıyla çoğu zaman sözlü gelenek içinde üretilmiştir.Article TERCEME-İ TEVÂRÎH-İ ŞEREF HÂN’DA BİR CEZALANDIRMA YÖNTEMİ OLARAK KAFA KESME(2016) Oktay, AdnanKafa kesme, klasik cezalandırma yöntemlerinden biridir. Savaş meydanlarında kafa kesme, en iyi, en kestirme, en sonuç alıcı bir öldürme ya da etkisizleştirme yöntemi olarak kullanılmıştır. Sınırlı imkânlara sahip bir gücün kendi rakibini ya da düşmanını en hızlı ve en kesin bir şekilde etkisiz hâle getirmesi gerekmektedir. Kafa kesme, ceza hukukunda da âdeta vazgeçilemez bir infaz yöntemi olarak uygulanmıştır. Bu makalede Şeref-nâme tercümesindeki "kafa kesme" motifine yer verilmiştir. Şeref-nâme, 1597 tarihinde Şeref ibni Şemseddin tarafından Farsça olarak yazılmıştır. Şeref-nâme, yazıldıktan sonra Arapça, Türkçe, Fransızca, Rusça, Kürtçe gibi doğu ve batı dillerine çevrilmiştir. Şimdiye kadar Şeref-nâme'nin Türkçeye tercüme edilmediği kanaati hâkim olmuştur. Ancak eserin farklı zamanlarda doğrudan Farsçadan yapılmış olan iki ayrı Türkçe tercümesi tespit edilmiştir. Bu tercümelerden biri Mehmed b. Ahmed tarafından yapılmıştır. Bu tercümenin üç ayrı nüshası tespit edilmiştir. Bunlardan ikisinin tarihi tespit edilememiş, diğerinde de 1080/1669 tarihine yer verilmiştir. Şerefnâme'nin Türkçe tercümelerinden bir diğeri olan Terceme-i Tevârîh-i Şeref Hân ise Şem'î tarafından 1092/1682 yılında yazılmıştır. Bu tercümenin de iki nüshası elde bulunmaktadır. Burada kafa kesme şeklinde gerçekleşen insan hayatına son verme formu, Klasik Türk edebiyatı metinlerinden ve özellikle Terceme-i Tevârîh-i Şeref Hân adlı tercüme eserden örnekler verilerek işlenmiştir. Bu çerçevede "kafa kesme" neyi ifade etmektedir; neden böyle bir yönteme başvurulmaktadır gibi sorulara cevaplar aranmıştırMaster Thesis Zâhid B. Muhammed'in Kitâb-ı Şem'î ve Sürûrî 'alâ Dîvân-ı Hâfız Adlı Eseri: İnceleme-Metin (104a-149b Vr.)(2024) Oktay, Adnan; Oktay, AdnanFars edebiyatının XIV. yüzyıl şairlerinden Hâfız-ı Şîrâzî'nin ünlü eseri olan Hâfız Dîvânı'na Sürûrî, Şem'î, Sûdî ve Konevî tarafından şerhler yazılmıştır. Bu çalışma Hâfız Dîvânı'na yapılan ve ilk şerh olarak kabul edilen Sürûrî'nin Şerh-i Dîvân-ı Hâfız ve ikinci şerh olarak da kabul edilen Şem'î'nin aynı adlı eseri hakkındadır. Tezde Zâhid b. Muhammed tarafından Sürûrî ve Şem'î şerhlerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulan Kitâb-ı Şem'î ve Sürûrî ʿalâ Dîvân-ı Hâfız adlı eser incelenmiştir. Süleymaniye Kütüphanesi Nuruosmaniye Koleksiyonu 03962 numarada kayıtlı olan eserin tek bir nüshasına ulaşılmıştır. Bu nüshanın 104a-149b varak aralıkları transkribe edilmiş, buna göre Hâfız Dîvânı'ndan 74 gazelin beyit ve şerhine yer verilmiştir. Bu çalışma; giriş, üç bölüm ve sonuç kısımlarından oluşmaktadır. Girişte şerh kavramı ile ilgili bilgilere yer verilmiştir. Birinci bölümde Hâfız-ı Şîrâzî'nin hayatı, Dîvânı ve yapılan şerhler hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde Zâhid b. Muhammed ve eseri hakkında bilgi verilmiş ve eser çeşitli yönlerden tanıtılmıştır. Üçüncü bölümde ise eserin transkripsiyonlu (çeviri yazı) metni verilmiş, böylece eser günümüz okuyucusu için anlaşılır hale getirilmiştir.Article Âmid-i Sevdâ Gazetesindeki Şiirlerde Tematik Bir İnceleme(Turkish Studies (Elektronik), 2018) Oktay, AdnanAli Emîrî Diyarbakır'da doğmuştur. Osmanlının siyasi olarak en sıkıntılı döneminde ve ardından yeni kurulan Türk Cumhuriyetinin ilk yıllarında yaşamıştır. Kitap okumaya merakı, onu İstanbul'a getirmiştir. Dîvânü Lugâti't-Türk'ün ilim âlemine tanıtılmasında kilit rol üstlenmiştir. Osmanlı toplumundaki fiziksel dönüşümün yanında zihinsel dönüşüme de tanıklık etmiştir. Ali Emîrî hem şair hem de bir naşir olarak dikkat çekmiştir. Çeşitli meselelerle ilgili görüşlerini Osmanlı Tarih ve Edebiyatı Mecmuası ile Tarih ve Edebiyatı Mecmuası’nın yanında Âmid-i Sevdâ (1909) adlı altı sayılık gazetede yayınlamıştır. Bu makalede Ali Emîrî'nin Âmid-i Sevdâ adlı gazetede yayınlamış olduğu şiirler, tema açısından incelenmiştir. Bunun için Millet Kütüphanesi A.E. Gzt. 570 numaralı Âmid-i Sevdâ gazetesi elde edilmiş, gazetedeki şiirler dikkatli bir şekilde tematik açıdan incelenmiştir. Gazetede toplam elli üç adet müstakil şiir tespit edilmiştir. Bu şiirlerden başka, gazeteye serpiştirilmiş olan yaklaşık 150 mısralık irili ufaklı manzum metin tespit edilmiştir. Bu şiirlerin bir kısmı Ali Emîrî'ye, bir kısmı da farklı şairlere aittir. Ali Emîrî, vatan ve millet sevgisini yüreğinde taşıyan bir şairdir. Bu sevgi, onun şiirine de yansımıştır. Ayrıca şair, Osmanlı sultanına derin bir muhabbet beslemektedir. Gazetedeki diğer şairlere ait şiirlerin bir kısmı da bu temayı işlemiştir. Ayrıca gazetedeki birçok şiir, nazire olarak yazılmıştır. Ali Emîrî, gazetenin birinci sayısında elindeki bir şiir mecmuasından bazı şiirleri seçip yayınlamıştır. Bu şiirlerde aşk, sevgi, ayrılık, sultana muhabbet, vatan sevgisi gibi temalar işlenmiştir. Gazetenin sonraki sayılarında da bu temalar bilinçli bir şekilde gündeme alınmıştır. Âmid-i Sevdâ ismi Diyarbakır sevgisini içermektedir. Ayrıca gazetede Âmidli şairlere sıkça yer verilmiştir. Bütün bunlar, Ali Emîrî’nin Diyarbakır’a olan özel muhabbetini göstermektedir. Bu şiirlerde işlenen temalar, şüphesiz Osmanlı Devleti'nin içinden geçtiği kötü şartlarla yakından ilişkilidir. Anahtar Kelimeler: Ali Emîrî, Âmid-i Sevdâ, gazete, aşk, tema, Osmanlı. THE THEMATIC REVIEW IN THE POEMS OF AMID-I SEWDA NEWSPAPER ABSTRACT Ali Emiri was born in Diyarbakir. He lived in politically most difficult time of the Ottoman, and in the early years of the newly formed Republic of Turkey. His curiosity to read books brought him to Istanbul. He had played a key role in introducing of the Diwanu Lugati't-Turk to the science world. He has witnessed the physical transformation along with the mental transformation in the Ottoman society. Ali Emiri has attracted attention as a poets as well as a publisher. He published his opinions about various issues in Osmanlı Tarih ve Edebiyati Mecmuasi (the Ottoman History and Literature Magazine), Tarih ve Edebiyati Mecmuasi (the History and Literature Magazine), and Amid-i Sewda (1909) which is published with six issues. Ali Emiri's poems which have been published in the Amid-i Sewda newspaper are examined in terms of the theme in this paper. To do this, Amid-i Sewda newspaper numbered Millet Library A.E. Gzt. 570 was obtained. The poems of this newspaper were carefully examined in terms of theme (main idea). In total, fifty-three independent poetries have been detected in this newspaper. Apart from these poems, nearly 150 verses large and small poetic texts have been detected in this newspaper. Some part of all these poetic texts are belong to Ali Emiri, and some of them belongs to the different poets. Ali Emiri is a poet who has love of the homeland and nation in his heart. This love has been also reflected in his poetry. Also, he has a deep love to the Ottoman Sultan. Some poems belongs to other poets in the newspaper have also examined this theme. Also, many poems were written as a nazira. Ali Emiri published some poems which were selected from a poem magazine in the first issue of the newspaper. In these poems some themes like love, affection, separation, affection of the Sultan, homeland love were examined. These themes also were examined in the next issues of the newspaper consciously. The name of Amid-i Sewda includes the love of Diyarbakir city. Also the poets from Amid were frequently mentioned in the newspaper. All these show Ali Emiri's special love of Diyarbakir. The themes which were examined poems, were closely related to the bad conditions of the Ottoman State.Article NÂBÎ’NİN MÜNŞEÂT’INDA YERLEŞİM YERLERİ ve DİYARBAKIR(2016) Oktay, AdnanNâbî, Dîvân edebiyatı geleneği içerisinde hikemî tarzın en büyük temsilcisi olarak bilinmektedir. Yapılan yeni çalışmalar, onun daha iyi bir şekilde anlaşılmasını sağlayacaktır. Dîvân edebiyatında bir ekol sahibi olan Nâbî'nin âdeta bir külliyatı andıran Münşeât'ının bilim dünyasında bir bütün olarak çalışılması oldukça yenidir. Nâbî'nin Münşeât adlı eseri bir doktora tezi olarak hazırlanıp tamamlanmıştır. Bu makalede Münşeât'ta yerleşim yerleri ve özellikle de Diyarbakır şehrinin izleri aranmaya çalışılmıştır. Böylece Nâbî'nin şehirden/kentten beklentilerinin yanında bundan ne anladığı da anlaşılmış olacaktır. Münşeât'ta geçen "Kadîmden Diyâr-bekr'e küçük İstanbul didüklerinün ma'nâsı dahı zamân-ı devletinüzde zâhir oldı." ifadesi, Diyarbakır'ı övmek ve Osmanlı dönemindeki yerini ve önemini belirtmek için kullanılmış son derece mühim bir ifadedir. Bu ifade, ayrıca İstanbul ile aynı cümlede kullanılmış olan Diyarbakır'ın şâir ya da dönem için ehemmiyetini de gözler önüne sermektedir. Nâbî, Münşeât'taki mektuplarında bazı arkadaş, dost ve tanıdıklarına yer vermiştir. Bu kişilerin yaşadığı yerler de zorunlu olarak ilgili mektuplarda zikredilmiştir. Anılan yerler, mektubun gönderildiği kişinin karakter özelliklerine göre anlam kazanmaktadır. Böylece Nâbî'nin mekân içindeki insana/bireye bakışı ortaya çıkmaktadır. Mekân, orada hayatını sürdüren bireylere göre anlam kazanmaktadır. Bir mekânda yaşayan kişi ya da kişilerin zayıf karakterde olmaları, Nâbî tarafından eleştirilmiştir. Böyle bir durumda Nâbî, tercihini yaşanılan yerden yana kullanmıştır. Mekân, Nâbî için değerlidir. O, bazen insanın mekân içinde düzensizliğe sebep olduğunu düşünmektedir. Ama bu kaosa sebep olan insanın yeniden hizaya çekilmesinde en etkili unsur olarak yine insanı görmektedir.Article Tezkire-i Şu'arâ-yı Âmid'de Edebî Tenkidin Sözü: Hicrî XIII. Asır Şairleri(Turkish Studies -International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 2018) Oktay, AdnanTezkireler edebiyatta bir tür olarak şair ve yazarların hayatları, eserleri ve edebî kişilikleriyle ilgili bilgi veren birinci dereceden önemli eserlerdir. Türk edebiyatında ilk tezkire Ali Şîr Nevâî'nin Mecâlisü'n-Nefâ'is adlı eseridir. Daha sonra Sehî Bey, Latîfî, Âşık Çelebi gibi şahsiyetler tarafından tezkireler yazılmıştır. Son tezkireler arasında XIX. yüzyılda Tevfîk'in Mecmû'a-i Terâcim'i, Mehmed Tevfîk'in Kâfile-i Şu'arâ'sı yer almaktadır. Klasik tezkire geleneği XX. yüzyılda Ali Emîrî'nin Tezkire-i Şu'arâ-yı Âmid'i ile devam etmiştir. Mahmud Kemal İnal, tezkiresinde ele aldığı şahsiyetle ilgili en ince detaya yer vermiş, tezkireciliğe adeta yeni bir ruh kazandırmıştır. Tezkire geleneği, İnal'in Son Asır Türk Şairleri adlı tezkiresiyle sona ermiş, yerini antolojik eserlere bırakmıştır. Tezkirelerde genel olarak şairin doğum ve ölüm yeri ve tarihi, mesleği, yaşam şekli, dünya görüşünün yanında, şairin eserleri ve edebî kişiliğine yer verilmiştir. Böylece okuyucu, tezkire sayesinde şairle ilgili bazen çok kısıtlı bazen de çok yönlü ansiklopedik bilgilere sahip olabilmektedir. Tezkirelerde şair, yazar ve eserleri tenkit edilirken çeşitli kalıp ifadeler kullanılmıştır. Bunlar arasında tab'-ı belâgat-şi'âr, tab'-ı sâfî, sihr-sâz, zâde-i tab'-ı dürer-bâr, âb-dâr, bî-hemtâ, 'âlem-ârâ, bî-pâyân, lâ-nazîr, dil-pezîr, garîb, ma'nî-dâr gibi kavramlar yer almaktadır. Ali Emîrî de tezkiresinde ele aldığı şairler ve eserlerini zât-ı velâyet-simât, eş'âr-ı selâset-şi'âr, nâtıka-senc-i belâgat, şu'arâ-yı asrînin güzîdesi, 'âlim, şâ'ir, mutasavvıf, zât-ı âlî-kadr, garîb-fıtrat, âsâr-ı ra'nâ, me'âl-i 'azâmet-pîrâ, kıt'a-yı dil-ârâ-yı yâkût, dür-dâne-i şehvâr gibi sözlerle tenkit etmiştir. Bu çalışmanın amacı, Ali Emîrî'nin Tezkire-i Şu'arâ-yı Âmid adlı tezkiresinde şair ve eserlerini sunarken kullandığı tenkit "söz"lerini tespit etmektir. Çalışma yapılırken klasik tezkirelerle ilgili belge tarama, el yazması ve matbu eser inceleme, karşılaştırma, bulguları analiz yöntemleri kullanılmıştır. Sonuçta bir tezkireci olarak Ali Emîrî'nin işlediği şahsiyetle ilgili elde ettiği her türlü bilgiyi tezkiresine alırken eski Türk edebiyatı tezkire geleneği içinde kaldığı görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Ali Emîrî, tezkire, şair, eski Türk edebiyatı, tenkit. THE WORD OF LITERARY CRITICISM IN TADHKIRA-I SHU'ARA-YI AMID: THE POETS OF HIJRI 13TH CENTURY ABSTRACT Tadhkiras are very important works that provide information about the lives, works, and literary personalities of poets and authors, as a kind of literature. The first example of tadhkira in Turkish literature is the work of Ali Shir Newai, which named Majalisu'n-Nefa'is. Then, tadhkiras have been written by some authors like Sehi Bey, Latifi, and Ashiq Chelebi. The Majmu'a-i Terajeem which is written by Tewfiq and the Qafile-i Shu'ara which is written by Mehmet Tewfiq are among the recent tadhkiras in XIX. century. Classical tadhkira tradition in XX. Century continued with Ali Emiri's Tadhkira-i Shu'ara-yi Amid. Mahmud Kemal Inal has placed even the smallest details about the famous literary personalities, and has given a new spirit to the tadhkira. Tadhkira tradition has ended with Inal's Last Century Turkish Poets, and replaced with antologic works. The tadhkiras generally provide some information about the poet including place and date of birth, place and date of death, his/her occupation, life style, worldview, his/her works and and literary personality. Therefore, the readers may sometimes obtain limited and sometimes multidirectional encyclopedic information about poets from the tadhkira. In tadhkiras, some mold expressions were placed when criticise the poet, author and their works. Some of these include tab'-i belâgat-şi'âr, tab'-i sâfî, sihr-sâz, zâde-i tab'-i durer-bâr, âb-dâr, bî-hemtâ, 'âlem-ârâ, bî-pâyân, lâ-nazîr, dil-pezîr, garîb, ma'nî-dâr etc. Ali Emiri has also criticised some poets and their works in his tadhkira, with some words such as zât-i velâyet-simât, eş'âr-i selâset-şi'âr, nâtiqa-senc-i belâgat, şu'arâ-yi asrînin guzîdesi, 'âlim, şâ'ir, mutasavvif, zât-i âlî-qadr, garîb-fitrat, âsâr-i ra'nâ, me'âl-i 'azâmet-pîrâ, qit'a-yi dil-ârâ-yi yâqût, dur-dâne-i şehvâr etc. The aim of this study is to identify the criticism “words” that Ali Emiri used to present the poets and their works in the Tadhkira-i Shu'ara-yi Amid. During undertaking this study, the document scanning about classical tadhkiras, review of manuscripts and printed works, comparison method, analysis of findings methods were used. As a result it has been observed that Ali Emiri as a tadhkira writer stayed in old Turkish literature tadhkira tradition while he took into his tadhkira every knowledge related to the literary personalities.Article Kudüs Tasvirleri: Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe ve Tuhfetü'l-Harameyn Örnekleri(Mukaddime, 2018) Oktay, Adnanen önemli odak noktalarından biri hâline gelmiştir. Kudüs, bir taraftan farklı din ve ırkların merkezi konumundayken öte taraftan da birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Şüphesiz Kudüs'le ilgili birçok eser yazılmıştır. Bu eserlerden biri XIV-XV. asırlarda yaşamış olan Ahmed Fakîh'in Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe adlı eseridir. Bir başkası da XVII. asırda yaşamış Nâbî'nin Tuhfetü'l-Harameyn adlı eseridir. Ahmed Fakîh'in eseri manzum bir eserdir. Tuhfetü'l-Harameyn ise manzum-mensur karışık olarak yazılmıştır. Bu eserlere göre müellifler, İslâm dünyası için önemli olan üç kenti ziyaret etmiştir. Bunlar Mekke, Medine ve Kudüs'tür. Bu şehirlerden başka Halep, Şam, Remle, Kahire gibi önemli şehirler de bu yolculukta ziyaret edilmiştir. Bu eserlerde ziyaret edilen kentlerin mimarî yapılarına ağırlık verilmiştir. Bunun yanında şehirlerin dikkat çeken başka yönleri de izah edilmiştir. Bu çalışmada bahsedilen eserlerde özellikle Kudüs şehri ile ilgili anlatılar esas alınmıştır. Ahmed Fakîh, Kudüs'te iki ay kalmıştır. Nâbî ise hac yolculuğu esnasında Kudüs’ü ziyaret etmiş, orada toplam üç gün kalmıştır. Çalışmada müelliflerin Kudüs’le ilgili gözlemleri ve tespitlerine yer verilmiştir. Müellifler bu şehri anlatırken hangi pencereden bakmaktadır? Şehri tasvir ederken nelere yer vermekte, hangi edebî ifadeleri kullanmışlardır? Tasvirler yaparken hangi edebî sanatları kullanmayı tercih etmişlerdir? Neticede görülmüştür ki, her iki şâirin ya da nâsirin de anlattığı Kudüs, Aksâ Harem-i Şerîf'ini merkeze alan bir Kudüs'tür. Bu eski şehir, bugün âdeta Mescid-i Aksâ ile özdeşleşmiştir. Bunun yanında şehrin surları ve Aksâ’nın doğu tarafında yer alan Zeytin Dağı, Kudüs'e ayrı bir değer katmaktadır. Bu çalışmada belge tarama, örnekleme, karşılaştırma yöntemleri kullanılmıştır. Bu metotlarla Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe ve Tuhfetü’l- Harameyn adlı eserlerdeki örneklerde Kudüs’ün tasviri ile ilgili hususlar tespit edilmiştir. Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe, oldukça sade bir üslupla yazılmıştır. Bu eserde ayrıca edebî sanatlara pek de yer verilmemiştir. edilmiştir. Yazar bu eserde Kudüs'ü kendine has bir üslupla anlatmış, bunun için Arapça ve Farsça kelimelerden oluşan terkipli ifadeler kullanmıştır. Ahmed Fakîh içinden geleni kâğıda döken bir şâirdir. Nâbî ise şehre tam bir vakar, edep, saygı ile yaklaşmıştır. Bu da Şâir Nâbî'nin Kudüs karşısında tam bir mümin şâir pozisyonunda olduğunu göstermektedir. Ayrıca her iki müellifin eserleri Kudüs'ü o dönemlerde tam bir İslâm kenti olarak sunmaktadır. The Descriptions of Quds: The Examples of Kitabu Awsafi Masajid Al-Sharifa and Tuhfat Al-Haramain Abstract: Quds is a historical city which dates back to 3000 B.C. It has become one of the most important focal points of the world nowadays. It has not only been the centre for various religions and races but also cradled many civilisations. Undoubtedly there have been written up many works about Quds. One of these works is Kitabu Avsafı Masajid al-Sharifa, written by Ahmad Faqih, a poet who lived in the 14th-15th centuries. Another one is Tuhfat al- Haramain by the poet Nabi who lived in the 17th century. While Ahmad Faqih's work has been written in verse, Nabi's Tuhfat al-Haramain has been written both in verse and prose. According to these works, the poets visited three cities which are significant for the Islamic world. These cities are Mecca, Medina and Quds. Other than these cities, the poets have also visited some other cities like Aleppo, Damascus, Remle and Cairo during their journey. In these works, they give some information about these cities in many respects, namely, from architectural features to their lifestyle. The narratives, especially the ones regarding the city of Quds have been based on in the works referred to in this study. Ahmad Faqih stayed in Quds for nearly two months. Nabi, however, visited Quds during pilgrimage journey and stayed there for only three days. We gave coverage to the observations and determinations of the poets about Quds in our study. What were their perspectives like, which places did they mention and which literary expressions did the poets use while describing this city? Which literary arts have been used and preferred by the poets when making descriptions. Consequently, the Quds explained by each of the poets or writers is the one that centres Haram-i Sharif of Aqsa as is seen. Today, this ancient city is almost identified with the Masjid al-Aqsa. Also, the city walls and Zeytun (Olive) Mountain, located in the east of the Aqsa, make the Quds even puts more value to its sanctity. In this study, we used the methods document scanning, sampling, and comparison. By using these methods, we detected the aspects about the description of the Quds exemplified in the works. Kitabu Avsafı Masajid al Sharifa and Tuhfat al-Haramain. Kitabu Evsafı Masajid al-Sharifa has been written in a quite simple style. Literary arts are not much covered separately in this work. In his work Tuhfat al-Haramain, however, Nabi prefers a heavy, fancy, and artful style. The writer describes the Quds with a distinctive style, and thus, uses compounded expressions consisting of the words of Arabic and Farsi origin. Ahmad Faqih is a poet who writes impulsively. Yet, Nabi approaches the city with a complete dignity, decency, and respect. This shows that the poet Nabi is literally a sincere and faithful believer of the Quds. Besides, the works of the two authors present the Quds as a typical Islamic city in that period. Keywords: Quds, Ahmad Faqih, Nabi, hadj, description, Turkish literature.Master Thesis Yûnus Edîb'in Şerh-i Dîvân-ı Şevket'i (inceleme-metin: 1-75. varaklar)(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2020) Oktay, Adnan; Oktay, AdnanSebk-i Hindî akımının önemli temsilcilerinden olan ve aynı zamanda Türk edebiyatında yarattığı etkiyle birçok şairin sanatına yön veren Şevket-i Buhârî'nin Yûnus Edîb tarafından kaleme alınan Şerh-i Dîvân-ı Şevket adlı eserinin ilk yetmiş beş varakının yeni Türk alfabesine çevrilmesi ve incelenmesi, bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Yûnus Edîb tarafından kaleme alınan Şerh-i Dîvân-ı Şevket ile Şevket-i Buhârî'nin sanatının ana kaynağı olan Dîvân'ının teze konu olan kısımlarının transkribe edilerek anlaşılmaya çalışılması ve şerh geleneği ile şerh yöntemlerinin irdelenmesi amaçlanmaktadır. Bu çalışmada hem şerh hem şair hem de şârih ile ilgili literatür taranarak detaylı incelemeler yapılmıştır. Ayrıca Şevket'in Dîvân'ı ile ilgili şerhler ve Yûnus Edîb'in şerhi ile ilgili çalışmalar da tetkik edilmiştir. Yûnus Edîb'in Şerh-i Dîvân-ı Şevket adlı eserinin ilk 75 varakı tüm bu çalışmalar ışığında transkribe edilmiş; şerh, şair ve şârih ile ilgili tahlillerde bulunulmuştur. Şerh metninden elde edilen bulgular çeşitli başlıklar altında tasnif edilmiş, yapılan tasnif ve tahlillerin sonucunda, şerh metni üzerinde kapsamlı bir analiz yapılmıştır. Yapılan tüm çalışmalar birlikte düşünüldüğünde söz konusu şerh metninde Şevket-i Buhârî'nin Dîvân'ınından bir kısmının edebî, dinî, tarihî ve kültürel yönlerden ayrı ayrı ele alındığı ve edebî eserin gerçek değerinin ortaya konulmaya çalışıldığı sonucuna varılmıştır. Bu çalışma ile klasik Türk edebiyatında doğrudan veya dolaylı olarak varlık göstermiş edebî eserlerin, gerçek değerinin anlaşılması ve böylece sanatkârların edebî kimliklerinin ortaya konulması açısından, birer 'beyan' niteliğinde olan şerhlerin, daha fazla önemsenmesi ve şerhlerle ilgili daha çok çalışmanın yapılması için gerekli ilgi ve özenin kazandırılması hedeflenmektedir.Master Thesis Şeyh Gâlib Dîvânı'nda Sebk-i Hindî izleri(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2022) Oktay, Adnan; Oktay, AdnanKlasik Türk şiiri yaklaşık altı asırlık bir zamanda varlığını sürdürmüş edebî bir gelenektir. Bu gelenek XIV. ile XVI. yüzyıllar arasında içerik ve üslup bakımından gelişerek klasik üslubunu oluşturmuştur. Bu üslubun anlam dünyasında mecaz ve mazmunun önemli bir yeri vardır. İran edebiyatından alınan mecaz ve mazmunlar, zamanla şairler tarafından geliştirilerek şiirde ortak bir "anlam dünyası" inşa edilmiştir. XVII. yüzyıla gelindiğinde klasik şiir zirveye ulaşmış, birbirinden farklı üsluplar ortaya çıkmıştır. Bu üsluplardan biri olan Sebk-i Hindî; ince, derin ve anlam kapalılığı gibi özellikleriyle klasik Türk şiirinin anlam dünyasında ciddi değişmelere sebep olmuştur. Hint üslubu şairlerinin anlama önem vermeleri, yeni hayal ve mazmun arayışına yönelmelerine neden olmuştur. Yeni hayal ve mazmun bulmak için çaba sarf eden şairler, hayal gücünü ön plana çıkararak şiirin çağrışım zenginliğini arttırmıştır. Manaya önem vermeleri şairlerin kısa ve dolgun ifade tarzlarını ortaya çıkarmıştır. Bu şairler, yeni ve orijinal hayaller elde etmek için yeni terkipler meydana getirerek şiirin anlam dünyasına yeni bir soluk getirmişlerdir. Bu üslubun son büyük temsilcisi Şeyh Gâlib'dir. Şeyh Gâlib, klasik şiirin kırılma noktasına geldiği bir zamanda şiiri düştüğü yerden kaldırmıştır. Bu çalışmada Hint üslubunun "yeni hayal, aşırı hayalcilik, paradoksal ifadeler, sinestezi, az sözle çok şey anlatma, somutlaştırma, yeni ve orijinal terkipler" gibi özellikleri incelenmiştir. Çalışmanın amacı, şairin Dîvânı'nda Hint üslubunun belirli özelliklerini inceleyerek alanda yapılmış olan çalışmalara katkı sunmaktır. Çalışmada belge tarama yöntemi kullanılmıştır. Elde edilen veriler metin tahlili yöntemiyle analiz edilmiştir. Şeyh Gâlib kendi Dîvânı'nda geleneğin yerleşmiş olan anlam dünyasını yeni benzetme ve hayallerle işlemiştir. Dîvân'da incelenen paradoks ifadelerde renk sembolizmi kullanılarak meydana gelmiş birçok çelişkili ifade tarzı tespit edilmiştir. Şair, sinestezi (duygu karmaşası) özelliğini çok fazla kullanarak duygu yoğunluğu olan beyitler inşa etmiştir. Dîvân'da çağrışım gücü yüksek kavramlar birbiriyle ilişkilendirilerek alışılmadık ifadelerin ortaya çıkması sağlanmıştır. Dîvân'da somutlaştırma özelliği incelendiğinde beyitlerde birden fazla soyut kavramın kullanılması anlamı olabildiğince soyut hâle getirmiştir. Eserde Şevket-i Buhârî'nin etkisiyle birçok yeni terkip kullanılmış ve yeni teşbih ağları meydana gelmiştir. Şeyh Gâlib, Sebk-i Hindî'nin özelliklerini kullanırken renk, ses ve koku duyusunu bir ahenk içinde işlemiştir.Master Thesis Zâhid B. Muhammed'in Kitâb-ı Şem'î ve Sürûrî 'alâ Dîvân-ı Hâfız Adlı Eseri: İnceleme-Metin (176a-201a Vr.)(2024) Oktay, Adnan; Oktay, AdnanKur'ân'ı ve diğer dinî eserleri, tam ve doğru anlamak için yazılan metinler, şerh geleneğinin ilk örnekleri kabul edilir. Tarih boyunca bir taraftan dinî ve ilmî şerhler, diğer taraftan edebî şerhler yazılmıştır. Edebiyatımızda özellikle edebî şerhlerde Fars edebiyatı ve temsilcilerinin etkisi dikkat çekicidir. Altı asırlık Osmanlı Devleti Döneminde Türk edebiyatı birçok İranlı şairden etkilenmiştir. Etkilenilen bu şairlerin başında ise Hâfız-ı Şîrâzî gelmektedir. Bu yoğun ilgiden dolayıdır ki Hâfız Dîvânı'na başta Sürûrî, Şem'î, Sûdî ve Konevî gibi birçok şârih tarafından şerhler yapılmıştır. Hakkında çalışma yapılan bu eser, Sürûrî ve Şem'î'nin 'Şerh-i Dîvân-ı Hâfız' adlı eserlerinin bir araya getirildiği bir eserdir. Çalışmamız Süleymaniye Kütüphanesi Nuruosmaniye 3962 numarada kayıtlı olan ve Zâhid b. Muhâmmed tarafından 'Kitâb-ı Şem'î ve Sürûrî 'alâ Dîvân-ı Hâfız' ismiyle yazılan bu eserin (176a-201a) arası varaklarının transkribe edilip incelemesinden oluşmuştur. Giriş kısmunda şerh ve şerh usullerinden bahsedildikten sonra çalışma üç ana bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde Hâfız'ın hayatı, dîvânı hakkında bilgiler verilmiştir. Sonrasında dîvânın Türkçe, Farsça, Arapça şerhleri ile Anadolu sahasında yazılan şerhler tanıtılmıştır. İkinci kısımda Zâhid b. Muhâmmed'in hayatı, eserin tertip yöntemi belirlenmiş. Çalışılan kısımda geçen ayet, hadis, Arapça ibareler; Türkçe, Farsça ve Arapça şiirler tercümeleriyle birlikte verilmiş. Sürûrî ve Şem'î'nin şerhleri tertip edilen metinle birlikte karşılaştırılmıştır. Üçüncü kısımda ise (176a-201a) varak aralığındaki metin transkripsiyonlu bir şekilde verilmiştir. Şerhi derleyen kişi olan Zâhid b. Muhammed hakkında elimizdeçok fazla bilgi bulunmamaktadır. Mürettiple ilgili bilgiler eserin dua ve sebebi tertip bölümünde geçen ibarelerdir. Bu ibareler arasında eserin derlendiği tarih olan 'Hicri-1005 Şaban' ve mürettibin ismi yer almaktadır. Netice olarak Zâhid b. Muhâmmed'in mürettibi olduğu metnin belirlenen aralıklar arasındaki kısmının incelenmesi ve tertip metodlarını tespit etmek asıl amaçtır. Anahtar Kelimeler: Zâhid b. Muhammed, Sürûrî, Şem'î, Hâfız, Şerh, Dîvân edebiyatı.