Browsing by Author "02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü"
Now showing 1 - 20 of 205
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis A Review on Mihriban İnan Karatepe's Stories(2025) Kanter, Beyhan; Kanter, Beyhan; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu Üniversitesi2000 sonrası öykü yazarları arasında yer alan Mihriban İnan Karatepe, yayımlanmış dört öykü kitabı ve kitaplaşmamış 11 öyküsüyle üretken bir yazardır. Karatepe'nin öykülerinde kadın erkek ilişkileri, çocukluk ve çocuk bakışı, ölüm, aşk, ayrılık, yalnızlık, yabancılaşma ve yozlaşma, yüzleşme hesaplaşma, açlık, yoksulluk gibi pek çok tema irdelenir. Bireyi anlattığı öykülerinde toplumsalı, toplumsal olanda bireyi ele alan yazar içinde yaşadığı toplumun aynası olur. Ağırlıklı olarak kadın karakterlerle çocuk karakterlere yer veren Karatepe'nin öykülerinde gözlemlerine, yaşam tecrübesine dayanan öyküler yazdığı görülür. Kadını ve çocukları öykülerinde yoğun olarak ele alan yazar, kadın duyarlılığı ve büyüklerin dünyasına çocuk bakışıyla kendine özgü bir öykü evreni inşa eder. Öykülerinde yer alan kişiler kusur ve zaaflarıyla birlikte ele alınır. Karatepe, iki sayfayı geçmeyen kısa öyküleriyle yoğunluklu ve derinlikli öyküler yazar. Bireyin yaşadığı an'a yoğunlaşan yazar Çehov tarzı durum öykücülüğüne yakındır. Olaydan çok karakterin yaşadığı değişimi, çelişki ve tutarsızlıkları iç dünyaları üzerinden göstermeye çalışır. Onun öykülerinde zaman genellikle kronolojisi bozularak verilir. Mekân da kişilerin iç dünyasını aydınlatmaya yarayan unsurlarıyla dikkatlere sunulur. İlk öykü kitabından itibaren anlatma problemine odaklanan yazar, öykünün imkânlarını genişletmek için yenilik ve arayışlar içindedir. Bu bağlamda postmodernizmin anlatım tekniklerine başvuran yazar özellikle üstkurmaca ve metinlerarası ilişkilerinden yararlanır. Çeşitli dil oyunlarına da başvuran Karatepe, dili kullanmada titizlik gösterir. Karatepe de her yazar gibi içinde yaşadığı toplumun bir parçası ve aynası olduğundan onun öykülerine yansımış her olgu aynı zamanda insanla ilgilidir. Karatepe'nin öyküsünün kaynaklarını, içine doğduğu toplumu anlama arayışını tespit etmek aynı zamanda sosyal, kültürel ve tarihsel birikimi değerlendirmek, hayatın bütün alanlarında insanın toplumsal ve tarihsel köklerini aramakla aynı anlama gelmektedir. Bu çalışmada Karatepe'nin öyküleri yapı ve tematik açıdan incelenmiş; öykülerinde postmodernizmin yansımaları ile dönemin izleri açıklanmıştır.Article Âmid-i Sevdâ Gazetesindeki Şiirlerde Tematik Bir İnceleme(Turkish Studies (Elektronik), 2018) Oktay, Adnan; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiAli Emîrî Diyarbakır'da doğmuştur. Osmanlının siyasi olarak en sıkıntılı döneminde ve ardından yeni kurulan Türk Cumhuriyetinin ilk yıllarında yaşamıştır. Kitap okumaya merakı, onu İstanbul'a getirmiştir. Dîvânü Lugâti't-Türk'ün ilim âlemine tanıtılmasında kilit rol üstlenmiştir. Osmanlı toplumundaki fiziksel dönüşümün yanında zihinsel dönüşüme de tanıklık etmiştir. Ali Emîrî hem şair hem de bir naşir olarak dikkat çekmiştir. Çeşitli meselelerle ilgili görüşlerini Osmanlı Tarih ve Edebiyatı Mecmuası ile Tarih ve Edebiyatı Mecmuası’nın yanında Âmid-i Sevdâ (1909) adlı altı sayılık gazetede yayınlamıştır. Bu makalede Ali Emîrî'nin Âmid-i Sevdâ adlı gazetede yayınlamış olduğu şiirler, tema açısından incelenmiştir. Bunun için Millet Kütüphanesi A.E. Gzt. 570 numaralı Âmid-i Sevdâ gazetesi elde edilmiş, gazetedeki şiirler dikkatli bir şekilde tematik açıdan incelenmiştir. Gazetede toplam elli üç adet müstakil şiir tespit edilmiştir. Bu şiirlerden başka, gazeteye serpiştirilmiş olan yaklaşık 150 mısralık irili ufaklı manzum metin tespit edilmiştir. Bu şiirlerin bir kısmı Ali Emîrî'ye, bir kısmı da farklı şairlere aittir. Ali Emîrî, vatan ve millet sevgisini yüreğinde taşıyan bir şairdir. Bu sevgi, onun şiirine de yansımıştır. Ayrıca şair, Osmanlı sultanına derin bir muhabbet beslemektedir. Gazetedeki diğer şairlere ait şiirlerin bir kısmı da bu temayı işlemiştir. Ayrıca gazetedeki birçok şiir, nazire olarak yazılmıştır. Ali Emîrî, gazetenin birinci sayısında elindeki bir şiir mecmuasından bazı şiirleri seçip yayınlamıştır. Bu şiirlerde aşk, sevgi, ayrılık, sultana muhabbet, vatan sevgisi gibi temalar işlenmiştir. Gazetenin sonraki sayılarında da bu temalar bilinçli bir şekilde gündeme alınmıştır. Âmid-i Sevdâ ismi Diyarbakır sevgisini içermektedir. Ayrıca gazetede Âmidli şairlere sıkça yer verilmiştir. Bütün bunlar, Ali Emîrî’nin Diyarbakır’a olan özel muhabbetini göstermektedir. Bu şiirlerde işlenen temalar, şüphesiz Osmanlı Devleti'nin içinden geçtiği kötü şartlarla yakından ilişkilidir. Anahtar Kelimeler: Ali Emîrî, Âmid-i Sevdâ, gazete, aşk, tema, Osmanlı. THE THEMATIC REVIEW IN THE POEMS OF AMID-I SEWDA NEWSPAPER ABSTRACT Ali Emiri was born in Diyarbakir. He lived in politically most difficult time of the Ottoman, and in the early years of the newly formed Republic of Turkey. His curiosity to read books brought him to Istanbul. He had played a key role in introducing of the Diwanu Lugati't-Turk to the science world. He has witnessed the physical transformation along with the mental transformation in the Ottoman society. Ali Emiri has attracted attention as a poets as well as a publisher. He published his opinions about various issues in Osmanlı Tarih ve Edebiyati Mecmuasi (the Ottoman History and Literature Magazine), Tarih ve Edebiyati Mecmuasi (the History and Literature Magazine), and Amid-i Sewda (1909) which is published with six issues. Ali Emiri's poems which have been published in the Amid-i Sewda newspaper are examined in terms of the theme in this paper. To do this, Amid-i Sewda newspaper numbered Millet Library A.E. Gzt. 570 was obtained. The poems of this newspaper were carefully examined in terms of theme (main idea). In total, fifty-three independent poetries have been detected in this newspaper. Apart from these poems, nearly 150 verses large and small poetic texts have been detected in this newspaper. Some part of all these poetic texts are belong to Ali Emiri, and some of them belongs to the different poets. Ali Emiri is a poet who has love of the homeland and nation in his heart. This love has been also reflected in his poetry. Also, he has a deep love to the Ottoman Sultan. Some poems belongs to other poets in the newspaper have also examined this theme. Also, many poems were written as a nazira. Ali Emiri published some poems which were selected from a poem magazine in the first issue of the newspaper. In these poems some themes like love, affection, separation, affection of the Sultan, homeland love were examined. These themes also were examined in the next issues of the newspaper consciously. The name of Amid-i Sewda includes the love of Diyarbakir city. Also the poets from Amid were frequently mentioned in the newspaper. All these show Ali Emiri's special love of Diyarbakir. The themes which were examined poems, were closely related to the bad conditions of the Ottoman State.Other Anadolu Ağızlarında Çokluk Ekinin Kalıplaşması(Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011) Erkınay Tamtamış, Hadra Kübra; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu Üniversitesi…Article Citation - Scopus: 1Ankara huseyin gazi tomb in the context of mountain, water, and cave cults;(Gazi Universitesi, Turk Kulturu ve Haci Bektas Veli, 2017) Akyüz, Çiğdem; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiMountain is believed to keep the earth "stand straight" and conceived as a space of God to carve out the highest point of the earth. They shape traditional practices and social life as a cult in the old Turkish belief system. It contains rushing rivers, the springs and the sources of rivers. Water is the source of the material and spiritual life and it is considered to be sacred. In this regard, it can be said that many sacred narrative formed around the mountains and the water. Mountain and cave are also contemplation places for divine personality. Huseyin Gazi, one of the saints in Anatolia, who is believed to live in Mamak, Ankara, there is a mountain and a tomb by his name and stories associated with his sacred personality. Water metaphor is also noteworthy in a dialectical interaction with both mountain and Huseyin Gazi is blessed in this stories. In this regard, such stories refer naming the places in the context of the sacred mountain and cave metaphores and providing information about the origin of water resources in the context of the metaphor of holy water. In this study, stories that talk about Huseyin Gazi are handled in the context of mountain, water, and cave cults by analyzing printed materials and interviewing people. The issues of evolvement of historical personalities into phenomenon and mythical place names are also studied.Within this faremework in the foregoing verbal data about Huseyin Gazi indicates that his holy personality passes ahead of his historical personality.Article Ankara Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonundaki 125 Numaralı Cönk Hakkında Bir İnceleme(2024) Oktay, Adnan; Oktay, Adnan; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiCönkler, Türk kültürü özelinde Türk halkbiliminin en önemli yazılı kaynaklarındandır. Bilhassa Âşık edebiyatı mensuplarının şiirlerini ihtiva etmesi ve bu ürünlerin kayıt altına alınıp geleceğe aktarılmasında cönkler büyük bir öneme sahiptir. En eskisi XV. yüzyıla ait olan cönklerin XVI. ve XVII. yüzyıllarda sayıları giderek artmıştır. Bilhassa XVIII. asrın ikinci yarısından XIX. yüzyılın sonuna kadar çok sayıda cönk yazılmıştır. Bugün yazma eser kütüphanelerinde muhafaza edilen ve elektronik ortamda araştırmacıların hizmetine sunulmuş olan cönklerin büyük bir kısmının XVIII. ve XIX. yüzyıllara ait olduğu görülmektedir. Cönkler üzerine yapılacak çalışmalar, kaynaklarda ismi geçmeyen birçok âşığın ve eserinin gün ışığına çıkmasına, ilgili şair ve şiirlerin şöhretinin tespitine yardımcı olmaktadır. Bu tür çalışmalar, cöngü tasnif ya da tertip edenlerin şahsında dönemin edebi zevk ve ilgisinin ortaya konulmasına da katkı sunmaktadır. Cönklerle ilgili yapılan çalışmalar, nadir şiirleriyle kaynaklarda zikredilen âşıkların yeni şiirlerinin tespitinde önemli kaynak görevi görmektedir. Böylece cönkler, bir yandan ilgili şairler hakkında daha sağlıklı tespit ve değerlendirmeler yapmaya katkı sunarken öte yandan söz konusu literatürün de güncellenmesine zemin hazırlamaktadır. Bu makale Ankara Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonunda 06 Mil Yz Cönk 125 demirbaş numarası ile kayıtlı olan cönk hakkında inceleme yapmak amacıyla hazırlanmıştır. Çalışmada araştırma, yazma eser okuma, inceleme ve analiz yöntemleri kullanılmıştır. İçindeki tarihlerden hareketle eserin istinsah tarihi 1881 olarak tahmin edilmektedir. Cöngün müstensihi ya da mürettibi hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Cönkte Ahmedî, Erzurumlu Emrah, Dertli, Âşık Ömer, Gevherî, İzzet, Karacaoğlan, Meftûnî, Sırrî, Abdullah, Nuri, Nazmî, Kerem, Süleyman, Gulâmî ve Yûnus Emre’nin şiirleri bulunmaktadır. Cönkte nazım şekillerinden en fazla koşma, gazel, nazım, dörtlük ve müstakil beyitler yer almaktadır. Cönkte bazıları beyit ve dörtlük olmak üzere toplam 119 müstakil şiir tespit edilmiştir.Article Arketipsel Sembolizm Ekseninde Murathan Mungan’ın “Adana Sıcağında Erguvanlar” Hikâyesi(2020) Ataker Güneş, Buşra; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiRoman, hikâye, şiir ve tiyatro türlerinde eserler kaleme alan ve geçmişin, geleneğin belleğini kurguya taşıyan Murathan Mungan, Türk edebiyatında özgün tarzıyla ön plana çıkar. Eserlerinde yaptığı psikolojik tahlillerle kahramanlarının iç dünyalarının neredeyse bütün ayrıntılarını ortaya koyarak sanatında yakaladığı özgünlüğü daha da ileri bir seviyeye taşıyan Mungan, hem geleneksel hem de Batılı kültür öğelerinden faydalanmayı başarır. Ele aldığı konularla Doğulu, eserlerinde kullandığı teknik ve dil ve üslup anlayışı ile de Batılı olarak değerlendirilen yazar, sahip olduğu bu kültürel zenginliği eserlerinin kurgusuna da taşır. Mungan’ın eserlerinde halk kültürüne dair unsurlar kültürel çeşitliliği yansıtıcı bir şekilde ele alınmaktadır. Öte yandan Mungan’ın, Kadından Kentler gibi kimi eserlerinde erkek egemen toplumun hegemonik yapısı sorun sallaştırılarak “eril tahakküm”e maruz kalan kadınların trajikleşen yazgılarına odaklanılmıştır. “Adana Sıcağında Erguvanlar” hikâyesinde de erkek egemen kültürün baskısı karşısında direnç gösteren ya da gösteremeyen kadınların hayat algıları, kültürel durumları ataerkil söylemin eleştirisi üzerinden yansıtılmaktadır. Bu çalışmada, ortak bir geçmişe sahip olan kadın karakterlerin yıllar sonra yeniden yollarının kesişmesi ile geçmişleriyle yüzleşmeleri arketipsel sembolizm bağlamında irdelenecektir.Article Arpaemîni-zâde Sâmî’nin Meşhur Beytinin Farklı Bir Yorumu ve Klasik Şiirde Penbe-i Mînâ(2022) Yakut, Emrullah; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiArpaemîni-zâde Sâmî’nin “müşkilât”tan sayılan ve “ta’kîd örneği” olarak da nitelenen meşhur beyti üzerine, yazıldığı dönemden günümüze kadar birçok yorum yapılmıştır. Bahse konu olan beytin; sözdiziminde bir kuralsızlık olmasa da anlam yapısından kaynaklanan bir belirsizlik vardır ve bu sebeple farklı çağrışımlara ve yorumlara imkân vermektedir. Talat Onay’ın ifadesiyle iki yüz elli yıldır devam eden tartışma, yeni bulgularla güncelliğini korumaktadır. Bunlar arasında, M. Rûhî’nin ve kendisi de aynı zamanda şair olan Müderris-zâde Sa’dullâh ‘İzzet’in “penbe-i mînâ”ya verdikleri anlam ve dolayısıyla beyte getirdikleri yorum diğerlerinden bariz bir şekilde ayrılır. Bu makalede, daha önce ilmî neşri yapılmayan, Sa’dullâh ‘İzzet’in penbe-i mînâ kavramıyla ilgili yorumu aktarıldıktan sonra diğer yorumlarla mukayeseli bir şekilde ele alınmıştır. Birbirinden çok farklı yorumlandığı görülen söz konusu terkibin, klasik şiirdeki diğer örneklerine müracaat etme zarureti doğmuştur. Bu maksatla Türk şiirinden 150 divan, Fars şiirinden 75 divan taranmıştır. Tarama neticesinde ulaşılan beyitlere dayanarak, klasik Türk ve Fars şiirinde “penbe-i mînâ” tabiri etrafında oluşan hayallerin tespit ve tasnifi yapılmıştır. Klasik Türk ve Fars şiirinde elde edilen bulgular ışığında, beyit hakkında ortaya konulan önceki görüşlerin geçerliliği tartışılmıştır.Article Âşık-Maşuk-Rakîb Bağlamında İsmet Özel Şiirinde Aşk(İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, 2023) Yakut, Emrullah; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiNefis, akıl ve aşk itici güçleri arasında şekillenen insanın varoluş macerası, yine insanın dilsel dışavurum ürünleri olan edebî metinlere ve özellikle şiire büyük ölçüde yansımıştır. Bu dışavurum, farklı edebî geleneklerde yüzeysel farklılıklara sahip olmakla birlikte ortak bazı yönleri de ihtiva etmektedir. Klasik şiirde âşık-mâşuk-rakîb üçlüsü arasında cereyan eden aşk temasının İsmet Özel şiirinde de benzer biçimlerde tezahür ettiği söylenebilir. Klasik şiirde mecâzî ve hakîkî aşk arasında çoğu zaman sınırları belirsizleştiren, ayrımları anlamsızlaştıran bir geçişkenlik vardır. Özel’in şiirinde ise ideolojik hedeflerle tensel arzuların iç içe geçtiği, bunlar arasında keskin geçişlerin yaşandığı bir aşk söz konusudur. Klasik şiirde aşk, insanın tekâmül sürecinin önemli bir vasıtasıdır. Benzer şekilde İsmet Özel için de aşk, insanı varoluş atılımına sürükleyen bir harekettir. Diğer yandan klasik şiirde âşık kendi benliğini adeta yok ederek (fenâ) maşuğa kavuşurken İsmet Özel’in şiirinde güçlü bir “Ben” vurgusu dikkat çekmektedir. Ancak bu Ben’in aynı zamanda bir maşuk olarak anlaşılmasına fırsat veren ipuçları, klasik şiirde ve tasavvuf düşüncesinde bilinen âşık-maşuk bütünlüğü çerçevesinde meseleyi daha ilginç bir boyuta taşımaktadır. Bu makale, klasik şiir ile İsmet Özel şiirindeki aşk anlayışını ve âşık, mâşuk, rakîb tezahürlerini mukayeseli bir şekilde ele almayı, benzerlikleri ve farklılıkları tespit ve tahlil etmeyi amaçlamaktadır.Article AŞK VE İNTİHAR BAĞLAMINDA FERDÂ-YI GARÂM ROMANI(2009) Kanter, Beyhan; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiServet-i Fünûn romanında hayal ve gerçek çatışmasının birey üzerinde kurduğu baskı yoğun olarak işlenir. Özellikle hayattan kaçma arzusu, bu dönem romanında ana kurguyu destekleyen yan tema olarak karşımıza çıkar. Mehmet Rauf'un Ferdâ-yı Garam romanı da dış dünyaya uyum sağlamakta zorluk çeken on beş yaşındaki Sermet'in psikolojisi üzerine kurgulanmıştır. Romanda amca çocukları olan Sermet ve Macit'in aşkları iki gencin ruhsal yönelimleri doğrultusunda anlatılır. İki gencin ruhsal sıkıntıları hem sosyolojik hem de psikolojik boyutta sunulmuştur.Book Part Aşk-ı Memnu Romanında Gündelik Hayatın İnşası: Statü Kurgusu(Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, 2020) Cengiz, Özge; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiServet-i Fünun romanı, zengin ve seçkin bireylerin hayatlarının anlatıldığı, Batılılaşma temayüllerinin kimi zaman eleştirel kimi zaman estetik bir duyuş tarzıyla ele alındığı kurgulardan oluşmaktadır. Servet-i Fünun romanlarında Batılılaşma ya da medenî görünme kaygısı, toplumsal hayatta statü edinme kaygıları üzerinden yansıtılır. Aşkı- Memnu romanında da toplumsal hayatta statü edinme çabaları, toplumsal normlar çerçevesinde ve nesnelerle kurulan ilişkiler bağlamında ele alınır. Seçkin bireylerin gündelik hayatlarından kesitlerin sunulduğu Aşk-ı Memnu romanında asli mekân yalıdır. Yalı, zenginliğin, gösterişin ve zevk sahibi olmanın yansıtıcısı olarak bir statü aracıdır. Yalıdaki eşyalar, nesneler, seçkin bireylerin gündelik hayatlarına ilişkin ipuçları sunan, gündelikliğe dair ayrıntıları yansıtan kurgusal bir işlevi yüklenirler. Romanın başkişisi Bihter’in zenginlik uğruna gelin geldiği yalıdaki hayat tarzı ve nesnelerle kurduğu ilişki, toplumsal hayatta statü edinmeye yönelik bir arzuyu barındırır. Annesine benzeme ya da evde kalma kaygıları arasında sürekli bocalayıp duran Bihter’in kendisinden yaşça büyük biriyle evlenme sebebi de toplumsal hayat içerisinde statü edinme çabasını yansıtır. Adnan Bey’le evliliğiyle birlikte alacağı soyisim ve yerleşeceği konak Bihter’in arzu ettiği konuma yerleşmesinde aracı olup sınıf atlama çabasına yardımcı olur. Romanda, karakterlerin eğlendikleri, gezdikleri, alışveriş yaptıkları ve bütünsel bir ifadeyle belirtirsek görünür oldukları mekânlar, sosyal çevreleriyle kurdukları ilişkiler statü kaygısı çerçevesinde değerlendirilebilir. Adnan Bey’in konağında yer alan eşyalar, perdeler, koltuklar Bihter’in ulaşmak istediği statüyü ortaya koyar niteliktedir diyebiliriz. Romanda, mekanın yanı sıra karakterlerin giyim-kuşamları, tüketilen yiyecek-içecekler, sofra dizaynı, yapılan geziler ait olunan yaşam tarzının izlerini yansıtarak statü nesnesi özelliği taşırlar. Nihal’in büyüdüğünün nişanesi olan çarşaf giyme töreninde, giydiği çarşafın kumaşının anlatılması eşya ile kurulan ilişkiyi gösterir. Bunun yanı sıra yapılan sandal gezilerinde gezdikleri sandalların özellikleri, görünür oldukları mekanlarda giydikleri kıyafetlerin batılı yaşam biçimini ortaya koyması, seçkinci bir hayatın yansıtıcısıdır.Article An Assessment Of Camel Plays Based On Animal Imitations(Selcuk Univ, inst Turkish Studies, 2019) Uygur, Hatice Kübra; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBeneath the surface of Anatolia's history lies a well-established tradition of plays. If we go way back, it is known these plays have mystical and ritualistic aspects. Over time, these plays have turned into theatrical plays binding the society together, entertaining and providing them a good time. In this study, "camel plays" carrying traces of the culture of camel breeding in many parts of Anatolia will be exemplified. Lifestyle in Anatolia bounded by the land and animal breeding emerges in the cultural identity and memory of society. This influence is spread across all areas with life styles and its impact on vocabulary. It is possible to identify this influence in daily life, traditions and oral cultural artifacts. Among oral cultural artifacts, camel plays are living traditional plays. During onsite surveys on the culture of camel breeding conducted, it is seen that camels had their part in many areas of life in past but in time, their numbers decreased and function within life evolved into wrestling therefore they remained for entertainment purposes only. In many parts of Anatolia, especially during winter months, festivals or wedding ceremonies, camel plays based on animal imitations are performed. The remarkable point in this study is that camel plays still exist within collective memory of society even in places camel breeding has long started to fade. Contribution of camel plays on the sustainability of culture derived as a result of literature scanning will be assessed in this study.Article BASKIN VE ARACI DİL KAVRAMLARI BAĞLAMINDA TÜRKÇENİN MARDİN ARAPÇASINA ETKİSİ (THE EFFECT OF TURKISH ON MARDIN ARABIC SUCH AS DOMINANT AND MEDIATOR CONCEPTS OF LANGUAGE)(düsbed, 2019) Erkınay Tamtamış, Hadra Kübra; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiToplumsallaşma sürecinin parçası olan dil, bireyin çevresiyle kurduğu iletişimin temelini oluşturur. Doğup büyüyen ve neticede ölen dil, varlığını sürdürme gayesiyle baskın hale gelmeye çalışır ve ilişki içinde olduğu dilleri zamanla etkisi altına alır. Coğrafi, tarihî, ekonomik, dinî vb. faktörlerin etkisiyle çok kültürlü ve dilli bir yapıya sahip Mardin'de farklı diller değişimli olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte dillerin bir arada yaşamasının kaçınılmaz sonucu olan dil etkileşimiyle aynı sözcükler farklı dillerde, bazı ses ve anlam değişiklikleriyle, yer edinmektedir. Çok dilli yapıya sahip Mardin'de eğitim dilinin Türkçe olması, son zamanlarda artış gösteren göç, kitle iletişim araçlarının yaygınlığı ve sık kullanımı Türkçenin baskın/hâkim dil olması sonucunu doğurmuştur. Türkçe, bölgedeki Arapçanın parçalarüstü sesbirimini, söz varlığını, sözdizimini etkilemiştir. Bu çalışmada Türkçenin Mardin Arapçası üzerindeki etkisi bazı sözcükler üzerinden incelenerek iki görev üstlendiği sonucu ortaya çıkmıştır: Mardin Arapçasında Türkçe sözcüklerin varlığı (baskın dil olarak Türkçe) ve Mardin Arapçasında öteki dillerden Türkçeleşmiş sözcüklerin varlığı (aracı dil olarak Türkçe). ABSTRACT The language as part of the process of socialization is the base of the individual's communication with his environment. Born, developing, dying language in order to maintain its existence begins to be protected and even turns to be dominant took other languages under its effect by the time. Because of the geographical, historical, economic, religious reasons Mardin's that speciality the same person uses different languages interchangeably. As a result of such language interaction same words can exist in different languages, with some phonetic, semantic changes. Recent internal migration, having education in Turkish language and prevalence of mass media made Turkish the dominant language in Mardin. Arabic dialect of region is affected by Turkish in suprasegmental phonemes, vocabulary, and syntax. In this study effects of Turkish on Mardin Arabic dialect will be examined over some of the borrowed words. In this effect Turkish plays two main roles: The existence of original Turkish words in dialect of Mardin Arabic and the existence of Turkified words from third language. The first role renders Turkish as dominant, second role renders Turkish as a mediator language.Master Thesis Bilge Karasu'nun "Gece" Adlı Romanının söz dizimi yönünden incelenmesi(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2019) Kara, Serdal; Kara, Serdal; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBilge Karasu' nun "Gece" adlı romanının söz dizimsel yönden incelendiği çalışmada, çıkış noktasını yapısalcılık temelinden alan, "üretici-dönüşümsel dilbilgisi" nin de şekillendirdiği bir söz dizimi anlayışı oluşturmuştur. Yargılı ve yargısız anlatımlar olarak bilinen cümle, cümle türleri, ögeleri ve kelime grupları çalışmaya ilişkin ana bölümleri oluşturmuştur. Bunun sonucunda ortaya çıkan cümle çeşitleri, cümle ögeleri ve kelime grupları yapı yönünden -metin odaklı- uygun ana ve alt başlıklara ayrılmış, inceleme metni üzerinden örneklendirilmiştir. Bilge Karasu' nun Türk Edebiyatındaki yerinin önemi, Türkçe üzerindeki hâkimiyeti, dili kullanma becerileri ve dil hassasiyetiyle de ilgilidir. Bu durum onun yapıtlarında önemli bir dilsel çalışma malzemesi yaratmaktadır. Dilsel çalışmaların en önemli malzemesinin yine dilin kendisi olduğunu düşündüğümüzde Bilge Karasu'nun Amerika'da "Pegasus" ödülünü alan "Gece" adlı romanı bu anlamda verimli bir inceleme ve çalışma metni sunmuştur.Article BİR BEKTAŞİ ŞAİR RÂŞİD HAKKINDA BAZI TESPİTLER VE DÎVÂNÇESİ(2018) Oktay, Adnan; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBektaşi şairlerden biri olan Râşid Alî Efendi ile ilgili ilk bilgiyi Osmanlı Müellifleri vermektedir. Daha sonra farklı kaynaklarda Râşid’e yer verildiği görülmüştür. Şair, “Râşid ve Kemter” mahlaslarıyla şiirler yazmıştır. Birden çok mahlas kullanması ve bu mahlasların başka şairler tarafından da kullanılmış olması, şairin hayatı ve edebî kişiliği ile ilgili bilgi karışıklığına sebep olmuştur. Râşid’in tespit edilen tek eseri Dîvânçe’sidir. Râşid Dîvânçe’sinin oldukça hacimli bir dîvân olduğu iddia edilmiştir. Ancak iddia edilen bu Dîvânçe’ye bu çalışma yapılırken maalesef ulaşılamamıştır. Eldeki tek Râşid Dîvânçe nüshasında on altı gazel, yedi nefes, iki muhammes ve iki müseddes yer almaktadır. Bu hâliyle eser, küçük bir dîvânçe niteliğindedir. Şiirlerinden Râşid’in Hz. Muhammed ve Hz. Ali’ye âşık biri olduğu anlaşılmaktadır. Şairin bunun yanında Ehl-i Beyt’e ve özellikle de Hz. Hüseyin’e şairin özel bir sevgisi vardır. Ayrıca Râşid’de bir taraftan başta Bektaşilik olmak üzere Caferîlik, Haydarîlik ve Hurûfîliğin izlerine rastlamak mümkündür. Bu çalışmada Râşid Alî Efendi’nin hayatı, edebî kişiliği, Dîvânçe’sinin tenkitli metni ve eserin edebî açıdan incelenmesi amaçlanmıştır. Bunun için yazma eser kütüphane katalogları taranmış, eserin tek el yazma nüshasının olduğu tespit edilmiştir. Karşılaştırma, analiz, örnekleme ve açıklama yöntemleriyle nüshada yer alan manzum metinler incelenerek Râşid’in hayatı, eserleri, edebî kişiliği ve düşünceleri tespit edilmeye çalışılmıştır.Article BİR HÂFIZ DÎVÂNI ŞERHLERİ DERLEMESİ: ZÂHİD BİN MUHAMMED VE ESERİ(2019) Şahin, Esma; Turan, Mustafa; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiOsmanlı şerh geleneğinde en rağbet gören eserlerden biri şüphesiz Hâfız-ı Şîrâzî (ö.792/1390[?])’nin Dîvân’ıdır. Osmanlı şairlerinin büyük bir hayranlıkla takip ettikleri ve gerek Osmanlı gerek İran topraklarında tarih boyunca beğeniyle okunan bu usta şairin şiirleri yüzyıllarca şerhler yapılmak suretiyle anlaşılmaya/anlatılmaya çalışılmıştır. Hâfız’ın şiirlerine yapılan meşhur tam şerhler Sürûrî (ö.969/1561-62), Şem‘î (ö.1011/1602-1603) ve Sûdî (ö.1007/1599) ile 19. yüzyılda Konevî (ö.1244/1828-29)’ye aittir. Bu şerhler dışında farklı yüzyıllarda Hâfız’ın şiirlerine yapılan tercümeler ve kısmî şerhler de mevcuttur. Şerh literatürü içinde birden fazla eserden derlenen bölümlerin bir arada şerh edildiği eserlerle sıkça karşılaşılırken aynı esere yapılmış iki farklı şerhin bir araya getirildiği örneklere pek rastlanmaz. Bu anlamda özgün olarak değerlendirilebilecek eserlerden biri yine Hâfız Dîvânı için ortaya konmuştur. Dîvân’a Surûrî ve Şem‘î tarafından yapılan şerhlerin bir araya getirilip derlendiği bu eser 16. yüzyıl sonlarında (1005/1597) Zâhid bin Muhammed tarafından kaleme alınmıştır. Eserin bilinen tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi Nuruosmaniye 3962 numarada kayıtlıdır. Bu makalede Zâhid bin Muhammed ve eseri tanıtılmaya çalışılmıştır.Article BİR KÜLTÜRÜN SON TEMSİLCİSİ: MIKSİYE (MUQSİYE) NASRA ŞİMMES HİNDİ- ܝܕܢܼܝ ܺܗܣ ܶܡܡܼܝ ܺܫܐܰܪܨܰܢܐܶܝܼܝܣܩܘܡ VE ARDINDA BIRAKTIKLARI(2017) Uygur, Hatice Kübra; Koyuncuokca, Ayşegül; Öz, Naime Didem; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiYazmacılık özel teknik ve ustalık gerektiren, kültürlerden gelen, düşünsel yaratıcılıkla gelişen, bu nedenle zanaatlardan ayrılan bir sanat alanıdır. Ancak yazmacılığın da teknik aşamaları zanaat yönünü geliştirmiştir. Halk sanatları içinde yer alan, topluma ait gelenek, görenek, zevk ve inançları en iyi şekilde yansıtan sanatlardan olan yazmacılığın üretimi yüzyıllardır devam etmektedir. Ancak gün geçtikçe gelişen bilimin ve üretim teknolojilerinin yanı sıra, iletişim konusundaki yeniliklere de bağlı olarak oluşan, bireylerin ihtiyaçlarındaki çeşitlilik ve değişim yüzünden gerilemeler yaşanmıştır. Korunması, saklanması güç olan bu tekstil ürünlerinin gündelik giyim, kuşam ve ev eşyası cinsleri arasında yer alması, büyük bir kısmının eskitilerek yok olmasına sebep olmuştur. Öte yandan gelişen teknoloji ve değişen estetik anlayışı doğrultusunda bu sanat dalına ilgi azalmıştır. Giderek bu dalda üretim yapan atölyeler kapanmış veya serigrafi yolu ile basma yolu tercih edilmiştir. Bu çalışmada Mardinli Süryani yazma ustası Mıksiye Nasra Şimmes Hindi’yi ve ait olduğu kültürü tanıtmak ve bu kültürün geleneksel sanatlar açısından kültürel miras olarak aktarılması için yapılması gerekenlere dikkat çekmek amaçlanmıştır. Geleneğin son temsilcisinin bu sanata katkıları ve Mıksiye Nasra Şimmes Hindi’nin ardından bu sanatın devam ettirilmesinin gerekliliğine dikkat çekmek de çalışmanın amaçları arasında yer almaktadır. Çalışmanın gerçekleşmesi için yöntem açısından gerekli araçlar olan alan araştırması, kaynak kişi görüşmesi ve literatür taraması teknikleri kullanılmıştır. Mıksiye Nasra Şimmes Hindi’yi kaybetmeden önce çekilmiş olan fotoğraflar ve vefatından sonra atölyesinde çekilen fotoğraflar ile Süryani yazmacılık sanatı ve son temsilcisi belgelenmiştir.Article Bir Osmanlı Münevverinin Şevket Dîvânı’na Düştüğü Notlar ve Estetik Yargıları(2022) Yakut, Emrullah; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiMüderris-zâde Abdülkerîm Efendi tarafından tertip edilen Dîvân-ı Belâgât-Unvân-ı Abdülkerîm adlı divan mecmuası Nâsır Alî el-Hindî Divançesi ve Şevket-i Buhârî Dîvânı’ndan oluşmaktadır. Abdülkerîm Efendi’nin oğlu Müderris-zâde Sa‘dullah ‘İzzet ise Şevket-i Buhârî Dîvânı’nın derkenarına bazı beyitlerin şerhini ve/veya tercümesini kaydetmiştir. Ancak söz konusu bu tercüme ve şerhlerin, kendisine mi yoksa Şevket-i Buhârî dersi aldığı amcası ‘Ârif Efendi’ye mi ait olduğu tartışmalı bir husustur. Divanda tercüme ve şerhten başka; a‘lâ, gâyet a‘lâ, gâyetü’l-gâyet a‘lâ anlamına gelen bazı işaretler kullanılarak beyitler estetik bir derecelendirmeye tabi tutulmuş, anlam yönünden ise nükteli, müşkil gibi tasnifler yapılmıştır. Kendisi de şair olan Sa‘dullah ‘İzzet tarafından kaydedildiği anlaşılan bu derkenar notları Hint üslubunun ve Şevket-i Buhârî’nin kendine mahsus şiir anlayışı hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Derkenardaki dağınık ve düzensiz notlar, içerdiği samimi yorumlar sayesinde XIX. yüzyılda yaşayan bir şiir okurunun klasik şiire nasıl baktığı, şiir karşısında neler hissettiği konusunda da ipuçları vermektedir. Bu makalede tasnife konu beyitler incelenerek bu tasniflerin neye göre yapıldığı irdelenmiş; Hint üslubunda önemli bir yer tutan “ince hayal”in tespit ve tahlili yapılmış; övgü ve beğeni ifadelerine konu olan beyitler tahlil edilerek şârih/okurun nasıl bir şiir estetiğine sahip olduğu anlaşılmaya ve resmedilmeye çalışılmıştır.Article Çağdaş Şairin Gözünden Klasik Şiire Bakış: Ebubekir Eroğlu’nun Gelenek Algısı ve “Aldı Nevi” Şiirinin Zemin Şiirle Mukayesesi(2022) Yılmaz, Bahar; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu Üniversitesi19. yüzyılın ortalarından itibaren Türk edebiyatçıları, değişen dünyaya uyum sağlamak amacıyla yeni bir edebiyat arayışına girerek divan şiiri ve nesriyle bağlarını koparma sürecini başlatmışlardır ve bu kopuş süreci 1950’lere kadar devam etmiştir. 1950’lerden sonra Behçet Necatigil, Sezai Karakoç, Hilmi Yavuz gibi şairler, Türk edebiyatının kökenlerinin divan edebiyatına dayandığını düşünerek söz konusu edebiyattan kopmak yerine geleneğin estetik gücünden yararlanmayı tercih etmişlerdir. Günümüz şairlerinden Ebubekir Eroğlu, bu estetik güçten beslenen bir şair olarak divan şiirinden sadece yararlanmakla kalmaz, geleneği yeniden üreterek divan şairlerinin çağdaş anlamdaki sesi olur. Ebubekir Eroğlu, “Aldılar” başlıklı şiirleriyle divan şairlerine çağdaş anlamda nazireler yazmıştır. Metinlerarasılık bağlamında değerlendirilecek bu şiirler, geleneğin günümüz dünyasında yeniden üretilmiş şekli gibidir. Söz konusu şiirlerin mukayeseli bir şekilde incelenmesi hem geleneğin hem de bu şiirlerin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Bu çalışmada, Eroğlu’nun genel olarak divan şiirinin anlam dünyasından nasıl beslendiği açıklandıktan sonra sanatkârın “Aldı Nevi” başlıklı şiiri, Nevi’nin “gice” redifli gazeliyle mukayeseli bir şekilde incelenecektir.Article Camgırçı Han Örneğinden Hareketle Kırgız Destanındaki Tarihi Şahsiyetler(2012) Balıkçı, Şakire; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu çalışmada “Camgırçı Han”ın Türk dünyası tarihindeki yeri ve bu tarihî kahramanın Türk destanlarındaki yansımalarına değinilmiştir. Bunun yanı sıra Türk destanlarında geçen diğer tarihî kahramanlar da örnek verilerek destan türü gibi edebî eserlerin tarihle olan sıkı ilişkisine vurgu yapılmıştır. Çalışmanın devamında Camgırçı Han’ın Astırahan hükümdarı olarak tarihte oynadığı rol üzerinde durulmuştur. Sonuç bölümünde ise bir destan kahramanı olan Camgırçı Han’ın aynı zamanda tarihî bir şahsiyet olduğu çeşitli araştırmacıların görüşleri ve tarihî kaynaklarla desteklenmiş, destanzamanı ile tarih arasındaki bağa vurgu yapılmış, destanlarda Camgırçı Han’ın bulunduğu coğrafya tanıtılmıştır.Master Thesis Cengiz Dağcı'nın eserlerinde sembolik anlatım(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2021) Uygur, Hatice Kübra; Uygur, Hatice Kübra; 02.15. Department of Turkish language and Literature / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiCengiz Dağcı'nın eserlerinin ana teması, ömrü boyunca ayrı kaldığı ve hasretini çektiği dili, kültürü, insanı, yaşam tarzı ve coğrafyasıyla geniş bir anlam kazanan vatanı Kırım'dır. Cengiz Dağcı'nın eserleri, 1944 yılında vatanından sürülen ve vatanlarına bir daha dönemeyen Kırımlıların ve özelde kendisinin yaşadığı olayların birer özeti gibidir. Dağcı'nın gerçek olaylardan yola çıkarak oluşturduğu kurgusal eserlerinin temelinde Kırım sürgünü ve bu sürgünün yarattığı vatan hasreti yatmaktadır. Kırım savaşı, 1944 yılında Kırım'dan toplu bir şekilde sürgün edilen Kırım halkı ve bu sürgünün yarattığı sorunlar; Cengiz Dağcı'nın ömrü boyunca vatanı Kırım'ı anlatmasına neden olur. Çok uzun yıllar vatanından uzak kalan ve vatanına bir daha dönemeyen yazar için Kırım'ı ve yaşatılanları anlatmanın tek yolu ise yazmak olur. Cengiz Dağcı'nın eserleri incelendiğinde, eserlerinin ana temasını oluşturan "Kırım, vatan, sürgün ve hasret" kavramlarının ön plana çıktığı ve bu kavramların sembolik anlatımın olanağından yararlanılarak aktarıldığı fark edilmiştir. Bu bağlamda Cengiz Dağcı'nın daha çok bu kavramlar etrafında şekillendirdiği eserleri ele alınıp çalışmaya dahil edilmiştir. Böylece Cengiz Dağcı'nın eserlerinde kullanmış olduğu sembolik anlatım dili incelenmeye değer görülmüş, sembolik anlatımın hangi kavramlar üzerinden hangi değerlere karşılık geldikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Cengiz Dağcı'nın eserlerinde kullanılan sembolik anlatımın incelenmesini esas alan çalışmamız giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Her üç bölümde de geniş bir literatür çalışması yapılarak Cengiz Dağcı ile ilgili yapılan tüm çalışmalar incelenmiş, konuyla örtüşen kaynaklar çalışmaya dahil edilmiştir. Bunun yanında sembolik anlatımın ne olduğu ve Dağcı'nın eserlerine nasıl yansıdığı incelenmiştir. Bu inceleme sonucunda eserlerde sembolik anlatımıyla ön plana çıkan kavramlar üzerinden o kavramla bağlantılı kültürel, dini, mitolojik, sosyolojik ya da toplumsal olgular ortaya konmaya çalışılmıştır.