Felsefeye beden katmak: Deleuze düşüncesinde beden ve kapitalizm sorunsalı

Abstract

Bu çalışmamızda beden-kapitalizm sorunsalını, Deleuze'in beden sosyolojisi alanına kazandırmış olduğu felsefi kavramlar eşliğinde tartışmaya çalıştık. Beden sosyolojisi alanında organsız beden, arzu, affect, şizoanaliz vb. kavram repertuarıyla artık toplumsallık yeni düşünme biçimleriyle kurulmaktadır. Deleuze'ün birey ve toplumsal yapı arasında kurulan bedensel bağlantıları, yapı ve aktör hakkında gerçekçi veri dokümanlarının elde edilmesinde yeni bir felsefi bakış sunmaktadır. Deleuze bedeni, köken olarak düalist karmaşadan kurtararak dünyadaki diğer güç aktörlerle ve diğer bedenlerle ilişki kurabilen sürekli oluş içerisinde değişebilen, yenilenebilen aktif bir süreç olarak görür. Deleuze hem epistemolojik hem de sosyal teori açısından yeni kavramlaştırma önerilerinde bulunurken aynı zamanda da beden sosyolojisinin sınırlarını oldukça genişletmiş gözükmektedir. Aslında bu felsefi ilgi, sosyo-kültürel ve tarihi varyasyonlarıyla birlikte beden etrafındaki ontolojik ve epistemolojik sorulara henüz metodolojik açıdan yeterli bir cevap sağlamasa da çalışmamızın, beden sosyolojisi literatürüne naçizane bir katkı sağladığını düşünmekteyim.

In this study, we tried to discuss the problem of body-capitalism and the philosophical concepts that Deleuze gained in the field of body sociology (body without body, desire, schizoanalysis, affect, assemblage, etc.). In the field of body sociology, body, desire, affect, schizoanalysis and so on. conceptual repertoire is now established with sociality and new ways of thinking. Deleuze's bodily connections between the individual and the social structure provide a new philosophical perspective in obtaining realistic data documents about the structure and the actor. Deleuze sees the body as an active, renewable, renewable process that is able to relate to other power actors and other bodies in the world by freeing the dualist complexity in origin. While Deleuze proposes new conceptualization in terms of both epistemological and social theory, it also appears to have broadened the limits of body sociology. In fact, although this philosophical interest does not provide sufficient methodological answers to the ontological and epistemological questions around the body, with its socio-cultural and historical variations, I think that our study has made a modest contribution to the literature of body sociology.