Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/20.500.12514/45
Browse
Browsing Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü by Author "Balıkçı, Şakire"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Article Camgırçı Han Örneğinden Hareketle Kırgız Destanındaki Tarihi Şahsiyetler(2012) Balıkçı, ŞakireBu çalışmada “Camgırçı Han”ın Türk dünyası tarihindeki yeri ve bu tarihî kahramanın Türk destanlarındaki yansımalarına değinilmiştir. Bunun yanı sıra Türk destanlarında geçen diğer tarihî kahramanlar da örnek verilerek destan türü gibi edebî eserlerin tarihle olan sıkı ilişkisine vurgu yapılmıştır. Çalışmanın devamında Camgırçı Han’ın Astırahan hükümdarı olarak tarihte oynadığı rol üzerinde durulmuştur. Sonuç bölümünde ise bir destan kahramanı olan Camgırçı Han’ın aynı zamanda tarihî bir şahsiyet olduğu çeşitli araştırmacıların görüşleri ve tarihî kaynaklarla desteklenmiş, destanzamanı ile tarih arasındaki bağa vurgu yapılmış, destanlarda Camgırçı Han’ın bulunduğu coğrafya tanıtılmıştır.Article MARDİN SAHASI DEMONİK VARLIK ANLATILARI(2023) Balıkçı, ŞakireÇalışma, Mardin sahasının “demonik varlıklarının” saha çalışması yöntemiyle elde edilmesi ve ağırlıklı olarak “memorat”lar üzerinden değerlendirilmesine dayanmaktadır. Sahada en çok görülen demonolojik varlık “cinler”dir. Cinlerden ise en etkili olanının “dişi” cinler olduğu gözlemlenmiştir. Mardin sahası demonolojisi; cinler üzerinde yoğunlaşır ve şeytanı ikinci plana atar. Şeytanla ilgili anlatı ve inanışlar çok sınırlıdır. Cinlerin, inanç ve anlatı noktasındaki hâkimiyeti dikkat çekicidir ve bölgeye has alt başlıkları barındırması bakımından da önemlidir. Şeytanın betim ve temsiline dayanan “diaboloji”nin bölgede sınırlı olması, sahanın daha çok “demonik” kökenden beslenmesiyle açıklanabilir. “Demonoloji” ve “diaboloji” kavramlarına da açıklık getiren çalışmada “demonlar” daha çok “iyi” ve “kötü” karakterli olmalarına bakılmaksızın tanrılarla insanlar arasında bir köprü vazifesi gören veya dünya ve âhiretten bağımsız bir boyutta varlık gösteren varlıklar olarak halk zihninde karşılık bulmaktadır. Çalışmada önemi haiz bir diğer nokta ise sahanın “definecilik” ve “defineleri koruyan ruhlar” bağlamında güçlü bir anlatı geleneğine sahip olmasıdır. Çalışmanın sınırları göz önüne alındığında bütün define hikâyelerine yer verilmemiş olsa dahi sahanın bu bağlamda güçlü bir anlatı/memorat geleneğine sahip olduğu söylenebilir. Cinler başlığına ek olarak “fal” ve “falcılık” “cinler” ile ilgi kurularak gerçekleştirilen yarı rütüel, yarı sosyal aktivite konumundadır. Bu bilgilere ek olarak “aile”lerin lakaplarını alış hikâyeleri “atalar kültü” merkezli menkıbelere dayanır. Bazı aile büyüklerinin mucizevî hikâyelerinin olması ve bu kişilerin aileleri ve çevrelerinin refahı ve mutluluğu için koruyucu birer ruh pozisyonunda olmaları “mitik” devire ait “atalar kültü” ile yakın tarihin anlatı dokusunu birleştirir niteliktedir. Demonoloji dendiği vakit “hayvan sembolizmini” konudan bağımsız düşünmemek gerekmektedir. Bu açıdan da sahadan elde edilen verilere bakıldığında başta “kedi” olmak üzere köpek, ayı ve kuşlar “demonolojik” varlıklarla ilişkilendirilmiştir. Gündelik hayatta çokça sevilen ve hadislerden anlaşıldığı üzere peygamber sevgisine nail olan kediler, cinlerle ilişkilendirilmiş; serçe kuşu, ölmüş küçük çocukların ruhlarını sembolize etmiş ve köpek de “cin”leri görüp hissedebilen birer uyarıcı olarak düşünülmüştür. Sonuç olarak Mardin demonolojisini “cinler”, “ata/evliya ruhları” ve “hayvan sembolizmi” bağlamında düşünmek yanlış olmayacaktır.Other Ölümünün 100. Yılında Kağızmanlı Hıfzı(2018) Balıkçı, ŞakireBir kültürün dünya üzerinde varlığından söz ettirebilmesi, töre, örf, âdet, gelenek gibi sosyal değerlerle beslenen yapının korunmasına ve onu meydana getiren insanların sorumluluk duygusuna bağlıdır. Kültürel değerlerin, yerel ve ulusal ölçekte kimlik göstergesi olarak yaşatılmaları, vatandaşların bilinç ve algılama düzeyleriyle paralel gelişim gösterir. Sosyal değer ve normların belirlediği kültürel kimlik, kaynağında aitlik duygusu bulunan millî benlikle beslenerek, sahip olunan tarihî birlikteliğin de katkısıyla, insanlarda sorumluluk bilincini oluşturur. Ortak kültürel değerler üzerinde mutabakata varan bireyler, sosyal normların da şekillendirmesiyle, benzer değerler doğrultusunda, aynı amaca ulaşmak üzere çaba sarf eder ve bundan haz duyar. Kimlik; siyasî, ekonomik, cinsel, akademik, meslekî, taraftar, ailevî, ahlakî vb. farklı alanlarıyla çok yönlü karmaşık bir parametreler bütünüdür. Özelde, sosyal grup; genelde ülke ve daha geniş boyutuyla dünya üzerinde belirleyici ve ayırıcı rol üstlenen kimlikler, ‘aitlik’ özelliği ile kişiye/gruba ‘güruhtan ayrılma’ ve ‘farklılaşma’ niteliği kazandırır. Sahip olduğu kimlik sayesinde sıradanlıktan kurtulan birey/grup, ‘bir gruba ait olma’nın hazzını, güvenini, mutluluğunu ve ayrıcalığını yaşar. Her toplumun sahip olduğu farklı coğrafî, tarihî, kültürel ve sosyal geçmişten beslenen kimlikler, mikro ölçekte kişinin, makro ölçekte milletlerin, dünya coğrafyası üzerinde diğer milletlerden ayrılmalarını sağlayan değer yargılarının temel yapı taşlarıdır. Niteliksiz yığından ayrılmanın verdiği benlik duygusu, herhangi bir kimliğe sahip olan insanda, kendini sorgulama, gruba bağlılık, özgüven ve sorumluluk sahibi olma hassasiyetini de beraberinde getirir. Algılama, tanımlama, yorumlama ve görme; sosyalizasyon sürecinde öğrenilen bilgi ile uygulanan davranış kalıbının biçimlenmesini sağlar. Doğumdan ölüme kadar uzun soluklu bir süreç olan sosyalleşmede sahip olunan kolektif kimlik, bireyin hayatı algılayışını ve yaşayışını belirler. Temel kültürel değer ve şahsiyetlerin bireylerin belleğine işlenmesi, kültürlenme sürecinin önemli aşamalarından biridir. Toplumsal değer ve normların şekillendirdiği kültürel kimlik ise, millî benliğin ve ait olunan kültürel değerlerin simgesel bir göstergesidir. Kimlik ve kişilik özellikleri olarak yaşatıldığı müddetçe anlam kazanan ve toplumsal sözleşmeye dayanan kültürel kimlik, dünya coğrafyası üzerinde, milletlerin görünmeyen sınırlarını belirginleştiren millî kimliğin temel yapı taşıdır. Kültür araştırmacısı Bronislaw Malinowski’nin (1992: 21) Örgütlü Davranış Teorisi’nin temel ilkesi olan ‘bir düşünce ya da buluşun, tek bir kişinin zihninde yaşadığı sürece, kültürel bakımdan hiçbir şey ifade etmemesi’ tezi, millî kimliğin inşasında toplumsal birlikteliğin önemini ortaya koymaktadır. Kolektif kimliğin en geniş kapsamlı örneği olan millî kimlik, bellek temeli üzerine inşa edilir. Geçmiş ile bugün ve yarının sosyo-kültürel unsurlar etkileşimi bağlamında kullanılan kültürel bellek, dünya coğrafyası üzerinde bir milletin kültürel sınırlarının belirlenmesinde kullanılan temel dinamiktir. Kültürel bellek; ortak verileri taşıyan grup üyelerinde aitlik duygusu oluşturarak bu duygunun kişiye kazandırdığı özgüvenle grup üyelerini aynı toplumun üyesi olma hazzına ve bilincine ulaştırır. Benzer değerlerde buluşan toplum içinde birey olmanın sağladığı rahatlık, ortak değerleri paylaşmanın yarattığı mutluluk, aynı tarihe sahip olmanın verdiği gurur, kültürün ortak kodlarını ve kodların anlamlandırmalarını bilmenin ayrıcalığı, kültürel belleği topluluğun ruhu yapar.Bu bağlamda, Kağızman kültürel belleğinin başkarakterlerinden biri olan Hıfzı, hayatı, düşünceleri, eserleri ve savunduğu düşüncelerle Kağızman toplumsal belleğinin oluşmasında araştırılması gereken önemli bir şahsiyettir. Kağızmanlı Hıfzı’nın, 25 yıllık kısa hayatında, velüd bir halk ozanı olarak gündelik hayattan eğitime, ferdî sorunlardan toplumsal değer yargılarına uzanan geniş perspektifteki fikir yapısı ve eserleri, Kağızman millî kimliğinin inşasında önemli bir misyon yüklenmektedir. Bildiride, Kağızmanlı Hıfzı’nın millî kimliğin inşa sürecinde propagandist olarak aldığı rol, yüklendiği sorumluluklar, Kağızman kültürel belleği içinde var olan ‘aitlik’ duygusunu aktif hâle getirerek bireylerin, ‘aynı toplumun üyesi olma hazzını’ yaşamalarına öncülük etmesi boyutunda ele alınacaktır. Grup içindeki bireylerin milliyetçilik olgusundan hareketle kültürel bellekten beslenerek ürettikleri edebî ürünlerle millî duyguları aynı amaç için birleştirme işlevleriyle analiz edilecek olan bu araştırmada, Somut Olmayan Kültürel Miras Sözleşmesi temelinde, Kağızmanlı Hıfzı’nın düşünce ve fikir dünyasının bölge insanının kültürel belleğinde, kimlik inşasında dinamik bir etken olduğu düşüncesi, ortaya konulmak istenen temel amaçtır.Article Şahmeran Efsanesi ve Yılan Tılsımlarının Psikanalitik Açıdan Değerlendirilmesi(2018) Balıkçı, ŞakireÖz Anadolu’da uzun yıllardır halk arasında yaşayan Şahmeran Efsanesinde amansız bir hastalığa yakalanan kralın derdinin dermanı yalnızca Şahmeran’ın etinin kaynatılarak yenmesidir. Şahmeran’ın âşık olduğu genci tuzağa düşürerek kral’ın isteğini yerine getirmek için harekete geçen vezirin amacı ise bambaşkadır. O Şahmeranın etini yiyip dünyanın bütün sırlarına hâkim olmak istemektedir. Fakat ne kral ne de vezir amacına ulaşamaz. Şahmeran’ın şifalı kısmı olan başı yerine zehirli kısmı olan kuyruğunu yiyen vezir ölür ve layığını bulur. Şahmeranın başını ısıran Tahmasb ise dünyanın tüm sırlarına hâkim “lokman hekim” olarak bir başka efsane kahramanına dönüşür. Burada dünyanın bütün sırlarına hâkim bir varlığın sırlarına erme çabası insanoğlunun ölümsüzlük “ab-ı hayat” suyunu bulma saplantısını hatırlatmaktadır. Bu çalışmada Şahmeran Efsanesi ve yılan tılsımlarının yukarıda bir örneği verilen psikanalitik açıdan değerlendirilmesi yapılacak ve yılanın mitik düşüncedeki yeri üzerinde durulacaktır. Çalışma Anadolu’nun çeşitli yerlerinden ve çoğunlukla araştırmacının ikamet ettiği şehir olan Mardin yöresinden derleme yöntemiyle elde edilen Şahmeran efsaneleri ve yılan tılsımları temel alınarak hazırlanmıştır.Book Part Türk Dünyasında Kadın Algısı(2016) Balıkçı, ŞakireBu çalışmada Türk Dünyası’nda kadının yeri “Cañıl Mırza” ve “Kız Darıyka” adlı destan kahramanları bağlamında ele alınıp değerlendirilmiştir. Çalışmada Türk kültür tarihinin baş yapıtlarından biri olan Dede Korkut’ta “kadın”ın yeri ve özellikleri üzerinde durulmuş, “ideal kadın” tipinin tanımı yapılmıştır. Çalışmanın asıl konusunu oluşturan “Cangıl Mırza” ve “Kız Darıyka” destanları özetlenerek bu destanlarının aynı adlı kadın kahramanlarının nezninde “alp kadın” tipi üzerinde durulmuştur. Sonuç bölümünde ise “Cañıl Mırza” ve “Kız Darıyka” destanlarının müşterekleri üzerinde durulmuştur. Kadın kahramanların Türk kültürel ve sosyal yaşamında erkekten hiç de geri kalır taraflarının olmadığı, kadının da tıpkı erkekler gibi töreye ve geleneklere bağlı olduğu vurgulanmıştır. Son olarak çalışmada, günümüzde “kadın algısı”nı olumlu anlamda geliştirmek adına kültür tarihimizdeki kadın figürlerinin olumlu özellikleri üzerinde durulmuştur.Book Part Article VAROLUŞÇULUK BAĞLAMINDA MARDİN VE ÇEVRESİNDE YAŞAYAN ESKATOLOJİK ANLATILARDAKİ ORTAKLIKLAR(2017) Balıkçı, ŞakireÇalışmada Mardin ve çevresinden elde edilen kıyamet anlatılarını içeren derleme metinleri öncelikle varoluşçu felsefe, kültürel kimlik ve eskatoloji mitleri bağlamında ele alınmıştır. Çalışmanın giriş kısmında varoluşçu felsefenin temaları ve kültürel kimlik üzerinde durulmuştur. Mardin’e ait eskatolojik anlatılar; farklı kültürel kimliklere sahip topluluklarda görülen ortak ifadeler, Müslüman, Hristiyan ve Yezidi kesime mensup kaynak kişilerin görüşleri doğrultusunda değerlendirilmiştir. Mardin ve çevresinden elde edilen eskatolojik metinler; kıyamet öncesi ve kıyamet sonrası olmak üzere iki başlıkta incelenmiştir. Çalışmada ‚Kıyamet Alametleri‛ olarak yer alan metinleri kıyamet günü yaklaştığında veya kıyamet anında ortaya çıkacak olaylar olarak değerlendirmek mümkündür. Konuyla ilgili elde edilen metinlerde geçen ifadelerin bazılarının kutsal kitaplara dayandığı bazılarının ise ‚Kızıltepe’nin kan gölüne döneceği, Mardin’in üzerine kurulan dağın adının ‘Massos’ olduğu ve kıyamet anında bu dağın yarılacağı, içinden Şahmeran ve altın çıkacağı‛, ‚katırın doğuracağı‛, ‚horozun yumurtlayacağı‛ gibi mitik anlatılar şeklinde ortaya çıktığı görülür. Kıyamet sonrasını konu alan metinler ise ‚Cennet-Cehennem‛ ve ‚yeniden dirilme‛ inancı bağlamında ele alınmış bu konuda ortaya çıkan metinler de yukarıdaki başlıklar altında incelenmiştir. Sonuç bölümünde mitik anlatılar varoluş felsefesinin temellerinden olan ‚ölüm‛ olgusunun ‚insanlığın/dünyanın ölümü‛ kıyametin yorumlanışında ‚yerel‛ ve ‚etnik‛ ifadelerin anlatıya dâhil olması şeklinde değerlendirilmiştir. Bunun yanı sıra kültürel kimlik bağlamında da söz konusu ‚yerel-mitik‛ anlatılar ele alınmıştır. Ve yine bu bölümde bütün alametler ve kıyamet sonrası yaşanacakların anlatıldığı metinlerin bir kültürden diğerine geçişgenlik gösterdiği üzerinde durularak kültür aktarımının yönü de tespit edilmeye çalışılmıştır.Article Yeniçağ Başı Avrupa Halk Kültürünün Modern İzleri(2017) Balıkçı, Şakire; Balıkçı, ŞakireÖzet Bu çalışmada, Ortaçağ sonu ile Yeniçağ başı olarak zikredilen dönemde ortaya çıkmış geleneksel etkinlikler, festivaller, karnavallar, geleneksel düşünce kalıpları tanıtılmıştır. Söz konusu dönemdeki geleneklerin birden fazla alanda yeniden yorumlanışları örneklerle verilmiştir. Bu anlamda geleneklerin günümüzde görsel sanatlar, gündelik hayat ve kültürel turizme yansımaları üzerinde durulmuştur. Çalışmada geçmişin kültürel anlamda yeniden yorumlanışının olumlu anlamda ülkelerin prestiji açısından önemi üzerinde durulmuştur. Sonuç bölümünde ise zengin kültürel varlıkların değerlendirilme süreçlerinde yapılması gerekenler irdelenmiş ve konu hakkındaki öneriler sıralanmıştır.Article Yezidilerin Yaşam Pratikleri ve Kimlik Algısı(2011) Balıkçı, ŞakireUzun yıllar olumsuz koşullar altında varlıklarını koruyup günümüze ulaşan Yezidiler, son yıllarda akademik çalışmalara konu olmaya başlamışlardır. Bu çalışmalar genellikle söz konusu topluluğu bir yerel halk çerçevesi içinde ele alıp geleneksel ilişkilerine odaklanmaktadır. Bu çalışma Yezidilerin kimlik algısı ve kendini tarif etme refleksleri, gelenek, görenek, peygamberlik, kitap ve kutsal mekân inançları; tabuları ve ekonomik hayatları bağlamında ele alınmıştır. Ancak, kimlik arayışlarının damgasını vurduğu yakın tarih Yezidileri de etkilemiş ve “kendini tarif etme” duygusu gelişmeye başlamıştır