Browsing by Author "02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü"
Now showing 1 - 20 of 179
- Results Per Page
- Sort Options
Book Part 1. Cengiz, Yunus, “Manâ Teorisi”, İslam Düşüncesinde Teoriler I Meta-Fizik 2.(2021) Cengiz, Yunus; Cengiz, Yunus; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiCengiz, Yunus, “Manâ Teorisi”, İslam Düşüncesinde Teoriler I Meta-Fizik 2.Article 1930 Öncesi Bakhtin Çevresi Estetiğinde Form ve İçerik(2016) İlim, Fırat; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu çalışmanın amacı, Bakhtin Çevresi düşünürlerinin Rus Formalistleri sonrası form ve içerik unsurlarını tekrar ele alış biçiminin ana hatlarını serimlemektir. Formalistler herhangi bir estetik kuram ortaya koymamış ve özel bir metodoloji geliştirmek için çabalamamışlardır. Onlar edebiyat alanını genel estetikten soyutlayarak başlı başına "edebilik" konusu ile ilgilenmişlerdir. Bakhtin, Voloşinov ve Medvedev'in özel olarak ilgilendiği form sorunsalı ise, Formalistlerin aksine, felsefi estetikle ilişkilendirilen bir içerik estetiği üzerinden yeniden ele alınır. Bakhtin Çevresi'ne göre form, bireysel bir girişimin ürünü olmaktan büsbütün uzak bir biçimde, belirli sosyolojik amaç ve yönelimler ışığında belirlenen toplumsal-tarihsel bir üründür. Bu yaklaşım, estetik form sorunsalını bilgi sosyolojisinin bir konusu haline getirirken, aynı zamanda edebiyat, estetik ve kültür alanlarını tarihsel ve toplumsal pratikle yeniden ilişkilendirecek bütünlüklü bir estetik kuram fikrinin çekirdeğini oluşturur. Biz bu çalışmada Bakhtin tarafından 1930 sonrasında geliştirilecek olan bu kuramın erken uğraklarını ve bu uğraklar içerisinde form ve içerik unsurlarının ilişkisini ele alacağız.Book Part 2. Cengiz, Yunus, “Ahval Teorisi”, İslam Düşüncesinde Teoriler I Meta-Fizik 2. Cilt, Ketebe Yayınları, İstanbul, 2021, s. 980-994.(2021) Cengiz, Yunus; Cengiz, Yunus; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu Üniversitesi2. Cengiz, Yunus, “Ahval Teorisi”, İslam Düşüncesinde Teoriler I Meta-Fizik 2. Cilt, Ketebe Yayınları, İstanbul, 2021, s. 980-994.Master Thesis A Philosophical Approach To Environmental Problems: an Analysis From the Perspective of Deep Ecology(2025) Aslan, Sıracettin; Aslan, Sıracettin; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu tez, insanın başlangıçta doğayla uyum içinde yaşadığını; ancak zamanla çevresini dönüştürmesiyle bu ilişki biçiminin bozulduğunu ileri sürmektedir. Bu dönüşümle birlikte insan merkezli yaklaşımın zamanla egemen hale gelmesi, çevresel krizlerin temelinde yatan en önemli etkenlerden biri olmuştur. Bu çalışma, çevre sorunlarının felsefi arka planını inceleyerek, insan merkezli anlayışın doğa ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerini tartışmakta; buna karşılık olarak ekolojinin sunduğu etik ve felsefi çözüm önerilerini ela almakta ve değerlendirmektedir. Tezin birinci bölümde, çevre felsefesinin temel kavramları ve çevre sorunlarına yönelik etik yaklaşımlar ele alınmıştır. İkinci bölümde ise Rachel Carson'ın Sessiz Bahar adlı eseri üzerinden çevresel farkındalığın gelişimi incelenmiş, ardından Aldo Leopold'un Toprak Etiği yaklaşımıyla derin ekoloji çalışmalarına yönelik katkısı ortaya konmuştur. Arne Naess'in derin ekoloji kuramı, sekiz temel ilkesi ve 'ekosofi' kavramı çerçevesinde açıklanmış; sığ ve derin ekoloji ayrımı detaylı bir biçimde değerlendirilmiştir. Ayrıca bu bölümde, Spinoza'nın doğa anlayışı ile derin ekoloji arasında kurulabilecek düşünsel paralellikler tartışılmıştır. Üçüncü bölümde insan merkezci yaklaşımın tarihsel gelişimi ele alınmış ve bu yaklaşımın çevre krizindeki rolü irdelenmiştir. Bu doğrultuda, çevre merkezli etik yaklaşıma geçişin gerekliliği vurgulanmıştır. Ayrıca, çevre sorunlarının temelinde 'kutsal'ın doğadan arındırılması düşüncesinin yer aldığı ifade edilmiş ve bu görüş Seyyid Hüseyin Nasr'ın özelinde incelenmiştir. Tezin son bölümünde ise derin ekolojiye yönelik teorik ve içeriksel eleştiriler analiz edilmiş; bu eleştirilerin dayandığı varsayımlar ile bakış açılarındaki farklılıklar ayrıntılı bir şekilde ortaya konmuştur. Bu çerçevede, çalışmanın amacı, yalnızca doğaya yönelik bir duyarlılık geliştirmek değil; aynı zamanda insanın kendi varoluşsal konumunu, çevreyle olan ilişkisini ve evrendeki yerini yeniden düşünmesini sağlayacak felsefi bir zemin oluşturmaktır.Book Review The actual and the possible: modality and metaphysics in modern philosophy, edited by M. Sinclair, Oxford, Oxford University Press, 2017, 256 pp., £50.00, ISBN 9780198786436(2018) Yirmibeş, Mert Can; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiThis new collection comprises nine essays offering a wide array of views on modal metaphysics. One of the aims of the collection is to provide a recent survey of modal theories from the seventeenth century to the twentieth century. The book presents ‘analytic’ and ‘continental’ theories in modal metaphysics, with many diversely interpreted subjects, including the subjectivity and objectivity of modalities and the notion of possibility that was a focus of seventeenth- to twentieth-century modal metaphysics. The book provides interpretations of modal theories and responses to more contemporary issues, such as the (ir)reducibility of modal categories. The essays take diverse approaches, with some more exegetical and some engaging critically with the literature. Here I consider four essays within the volume that exemplify these approaches.Master Thesis Adorno'da mutlu yaşam ve kültür ilişkisi(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2022) Aladağ, Fatma; Cengiz, Yunus; Cengiz, Yunus; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu çalışma, Aydınlanma dönemiyle birlikte toplumsal anlamda yaşanmış ve yaşanabilecek olan sorunları Adorno'nun ahlak felsefesi bağlamında ortaya koymaktadır. Burada Adorno'nun şahit olduğu Auschwitz olayı sonrasındaki yaşamda ahlaki ve kültürel değerlerin, kültür endüstrisi tarafından yeniden biçimlendirilip topluma sunulduğu ve toplumun da sunulan vaatleri sorgulamadan kabul ettiği tespit edilmiştir. Bu bakımdan kültür endüstrisi tarafından yürütülen modern dünyada, özgürlüğün yeniden elde edilebilmesi için Adorno'nun bireye önerdiği kurtuluş yollarının açıklanması amaçlanmıştır. Çalışmada, Adorno'nun ahlak felsefesi bağlamında modern yaşam içerisinde sorunlu bir konu haline gelen ahlaki yaşamın imkânı irdelenmiş ve bu imkânın Adorno'nun önerdiği şekilde bilinçli bireylerin sayılarının arttırılıp modern dünyaya karşı geçmişin sorunlarını geleceğe aktarabilen önemli sanat yapıtları üretmeleri ile mümkün olabileceği konusu yazarın eserlerinden yola çıkarak aktarılmıştır. Bu bağlamda değişen ve gelişen bir dünyada sanat yapıtlarının Adorno'nun düşüncesindeki kadar masum bir dinamikliğe sahip olmadığı fikri ve bütünün yanlış olduğu düşüncesini savunan Adorno'nun sanat konusundaki çelişik düşünceleri göz önüne alınarak bütün içerisinde biçimlenen sanat eserlerinin gerçekliği tam anlamıyla yansıtmadığı düşüncesi savunulmaya çalışılmıştır.Article Al-Ikhwan Al-Safa' On The Ethical Dimensions Of Art: An Analysis On Music(Ilahiyat Bilimleri Arastirma Vakfi, 2018) Kılıç, Muhammet Fatih; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiSince Ancient Geek philosophy, one of the most fundamental problems of the aesthetics has been the relationship between ethics and aesthetics. At the beginning of the questions that determine the nature of this relationship is the question of whether an object which is subjected to the judgment of beauty should have an ethically related content. Until modern times, this question has been answered to the point that, an object which is subjected to the judgment of beauty must also bear an ethical value. This answer states that in order to qualify an object or thing as beautiful in aesthetic sense, it should be connected to the good in ethical sense. From Ancient Greek philosophy to Islamic thought, we can clearly see the ideas and theories about this close relationship between ethics and aesthetics. This study aims to reveal the integrity between ethics and aesthetics in the philosophy of the al-Ikhwan al-Safa', a group of philosophers living in Basra and its environs during 4th/10th century, through the art of music. For this purpose, it is discussed in this article how music influences on human morality in their philosophy. The relationship between music and morality could be established in two ways in the philosophy of the al-Ikhwan: metaphysical and physical ways. When they connect music to metaphysics, they argue that music is a door to metaphysics, unlike the other arts. They refer to the strong effect of music in the human soul when they compare it with the other arts. As an auditory art, music has a richness of meaning that transcends the boundaries of the physical world and language. Through the sense of sight, one knows only what is at his side, but through the sense of hearing he may know the metaphysical truths that transcend time-space dimensions. As an art based on the sense of hearing, music can convey metaphysical truths to the audience differently from the other arts based on the sense of sight. Accordingly, music is a door for humans to direct them to the metaphysical truths and to enrich their morality. The al-Ikhwan al-Safa' assert that music has a divine and prophetic sources. These sources render it in relation to the wisdom. This thought about the source of the music also provides an explanation of the legitimacy of music. In order to emphasize this ground of legitimacy, they give some examples of usage of music used during religious rituals. They also argue that music in these rituals enriches human's morality. Another dimension as a metaphysical level for the relation between music and ethics in the philosophy of the al-Ikhwan is the mathematical basis of music. According to them, mathematics is the first path to the discovery of divine wisdom. This is because God has created the world in a harmony with the supreme proportions that describe the specific relation between the world and the numbers. Music is an art that is located in mathematics and that these supreme proportions could be obviously seen. Accordingly, music presents definitively the truth, divine wisdom and secrets. The al-Ikhwan argue that music is similar and harmonious with the sounds that emerge from the movements of stars and planets. The happiness in the celestial world where there is no generation and corruption is reproduced by the artist in the world of generation and corruption through music. Thus, music increases the desire to rise to the celestial world. This desire is described by the al-Ikhwan as trying to resemble to God. This description demonstrate that they evaluate the nature of music in a metaphysical context. Consequently, performing music, according to them, creates a result that redirects the human to the metaphysics. This metaphysical redirection does not only have a theoretical dimension in the sense that one acquires knowledge of the truth, but also has a practical content in the act of human in the sense of the resemblance to God. This practical content concerns the moral development of a person. Regarding the relation between music and morality, the al-Ikhwan al-Safa' offer a physics-based explanation in addition to these metaphysical bases. They argue that music creates psycho-physiological effects on humans and that the melodies coming out of the strings of the lute influence the four elements; blood, yellow bile, black bile, and phlegm in the human body. The background of this explication is the Hippocratic-Galician medical theory, which has become widespread in the Islamic world since the ninth century. Within this theory, they reveal that music influences the physical and psychological states of human and that it can create permanent moral virtues such as courage, generosity, chastity, and mercifulness.Article Ali Al-tusi's Contributions To the Seventeenth Discussion of Al-ghazali's Tahafut(Beytulhikme Felsefe Cevresi, 2016) Kılıç, Muhammet Fatih; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiIn this paper, I analyze the 17th chapter of a 15th century Tahafut work by Ali al-Tusi which is devoted to the problem of causality. This analysis argues that Ali al-Tusi agrees with alGhazali's 17th discussion of causality and presents a number of conceptual and argumentative structures. Like al-Ghazali, Ali al-Tusi argues that the ontological relationship between cause and effect is not necessary and that this non-necessity does not weaken the certainty of our knowledge of the causal order. Ali al-Tusi differs from al-Ghazali by utilizing the concept of nafs al-amr in order to deny causal necessity, applying the distinction between true and ordinary causality for the two realms of causality (i.e. physical and metaphysical), and focusing on the contradictions between the physical and metaphysical explanations of the philosophers' theories of motion. Consequently, Ali al-Tusi's Tahafut cannot be considered as a commentary in the narrow sense, because he goes beyond the original context of al-Ghazali by taking into account post-classical thought on causality.Master Thesis Ali Şeriati'de varoluşçuluk düşüncesi(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2019) Aras, Hüseyin; Cengiz, Yunus; Cengiz, Yunus; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiŞeriati eserlerinde, varoluş ve öz, kendilik bilinci, yaratma, yalnızlık, kendine bırakılmışlık, özgürlük, isyan, insanı tutsak hale getiren unsurular gibi varoluşçu literatürde yaygın olarak karşımıza çıkan kavramları ele almakta ve bu konulardaki görüşlerini açıkça dile getirmektedir. Bu çalışmanın amacı, Ali Şeriati'nin varoluşçu literatürle ilişkisini ortaya koymaktır. Giriş ve iki bölümden oluşan bu çalışmanın birinci bölümünde Şeriati'nin ele aldığı varoluşçu temalar ele alındı. Şeriati varoluşçulara karşı eleştirel davranmaktadır. Ancak bu tavrı onun varoluşçu olmadığı anlamına gelmez. Nitekim Şeriati de insanın bir "beşer" bir de "insan" tarafının olduğunu söylemektedir. Buna göre. "Beşer" insanın fizyolojik tarafını ederken "insan" ise sınırlı olmayan tarafını ifade etmektedir. Beşerin öncesinde bir özü vardır. Ancak insanın özü ise sadece insanın seçimleri tarafından belirlenmektedir. İnsan; kendilik bilinci, özgürlük, yaratma ve yalnızlık sayesinden özünü yaratabilir. Çalışmamızın ikinci bölümünde ise insanı tutsak hale getiren unsurlar ve onlardan kurtulabilme yolları üzerinde duruldu. Şeriati'ye göre doğa, toplum ve tarihi determinist bir şekilde yorumlamak onları birer zindan hale getirir. Kaldı ki bilim yoluyla onların belirleyiciliği en aza indirilebilir. Ancak diğer bir tutsak hali olan kendiliği ise bilimle aşmak mümkün değildir. Kendilik zindanı ancak din, aşk, irfan ve sanatla aşılabilir. Bu şekilde insan özgürlüğüne kavuşabilir.Article Ali Tûsî'nin Gazâlî'nin Tehâfüt'ünün On Yedinci Meselesine Katkıları(2016) Kılıç, Muhammet Fatih; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu makalede, XV. asır Tehâfüt yazarlarından Ali Tûsî'nin sebeplik meselesine hasrettiği on yedinci bölümle ilgili bir argümantasyon analizi sunulmaktadır. Bu analiz, Ali Tûsî'de, Gazâlî'nin Tehâfüt'ünde aynı meseleye hasredilen on yedinci bölümle benzer yanların olduğunu; yanı sıra ondan farklı kavram ve argümantasyon yapılarının bulunduğunu gösterir. Benzerliklerin başında, Ali Tûsî'nin sebepliğin ontolojik bir zorunluluk içermediği ve fakat bu durumun bilgilerimizdeki kesinliği zaafa uğratmayacağı konusunda Gazâlî ile ortaklaşması gelir. Farklar arasında ise, Ali Tûsî'nin sebeplik tartışmalarına dâhil ettiği nefsü'l-emr kavramı, hakîkî illiyetsıradan sebebiyet ayrımı ve hareketin sebepleriyle ilgili fizik ve metafizik açıklamalar arasındaki çelişkilere odaklanan argümantasyon bulunur. Bu özellikleri nedeniyle Ali Tûsî'nin Tehâfüt'ü, dar anlamda bir şerh olarak değerlendirilemez. Ali Tûsî, post-klasik dönemde sebeplikle ilgili yapılmış tartışmaları dikkate alarak on yedinci meselede Gazâlî bağlamını aşan bir tavır sergilemiştir.Article The analysis of Syriac philosophical activities in the context of translation movements(SILA SCIENCE, 2012) Doru, Mehmet Nesim; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiDealing with the Syriac tradition of philosophy through translation activities will provide us more accurate information about philosophical activities of Syrians spanning a wide period such as ten centuries. Otherwise, philosophical activities of Syrians will be limited to a one-way translation movement such as repeated failures in most of the time, and thus, we will be prevented to see the picture as a whole. This study deals with the periods and introduces their basic features.Article An Analysis of the Section on Causality in Khojazada's Tahafut(SCIENTIFIC STUDIES ASSOC-ILMI ETUDLER DERNEGI-ILEM, 2016) Kılıç, Muhammet Fatih; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiIn this article, the nineteenth section of Khojazada's (d. 893/1488) Tahafut, which was devoted to the problem of causality in an example of the works under the same title written during the fifteenth century and composed with the patronage of the Ottoman sultan Mehmed II (d. 886/1481), is subjected to a critical analysis. His discussion follows a critical course with respect to al-Ghazali (d. 505/1111) in context. This could be detected most clearly in his vindication of Avicenna (d. 428/1037) against al-Ghazali's accusation of the philosophers' denial of miracles. Moreover, Khojazada's discussion has certain differences with al-Ghazali's at both the conceptual and the argumentative levels. The most striking differences at the argumentative level is Khojazada's grounding of his own conception of revelation and miracles on Avicennia's, rather than al-Ghazali's, theory of prophethood. By the same token, he offered a practical response to the imputation that the Avicennian system leaves no room for the possibility of miracles. At the conceptual level, furthermore, he distinguished between complete and incomplete causes, in contradistinction with al-Ghazali, and thereby opened another ground in order to demonstrate the inability of those natures that he viewed as incomplete causes to produce their own effects. On the other hand, Khojazada concurs with al-Ghazali that causality did not presume an ontological necessity, yet this condition did not incur defects on the certainty of our knowledge.Article Anlam Arayışında Derrida'nın Yinelenebirlik ve Différance Söylemi(2016) Can, Eren; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu makalenin amacı, Derrida'nın anlam sorunsalını nasıl ele aldığını, Saussure ve Austin özelinde geleneksel sözmerkezci düşünceye yaptığı eleştirilerle birlikte anlam arayışında öne çıkan "yinelenebilirlik" ve "différance" söylemini göstermektir. Derrida, bu söylem geleneksel Batı metafiziğinin temeli olarak değerlendirdiği "mevcudiyet" ve "temsil" kavramları etrafında tartışır. Geleneksel Batı metafiziğinin içindeki sözmerkezci yapının tüm iletişimi söze indirgeyen ve iletişim içinde aktarılan anlamı "kesinleştirme" çabalarına karşı radikal bir eleştiri getiren Derrida, bu çabayı da beyhude bir çaba olarak nitelendirir. Çünkü anlamını bulan her ifade saçılım ve yenilenebilirlik kavramı yoluyla, başka bir anlama gönderme yapar ve göstergeler zaman içinde bir bağlamdan diğer bağlama geçerek, tarihsellik içinde anlamları farklılaşarak bugüne kadar gelirler. Üstelik orijinal anlam'a ise hiçbir zaman ulaşamayız, çünkü göstergeler, geçmişte, şimdide ve gelecekte olan, bağlamdan bağlama ifade ettikleri anlamı farklılaşan bir zincir şeklindedir. Bu zincir içinde değişen anlamların izi sürülebilir ancak. Bu zincir içinde durmadan değişen anlamın kesinliğini sağlama çabası, Derrida'nın felsefesinde dile sabit sınırlar çizmek yerine göstergelerin değişen anlamlarını ortaya çıkaran, belirlenimsizliğin hüküm sürdüğü bir oyuna dönüşmüştür. Bu oyun içinde her anlam, bir yorum olur ve orijinal anlam da bu yinelenebilirlik devinimi içinde yitip gitmiş, kendi izini silen bir iz olmuştur.Master Thesis Antik Yunan felsefesinde mutluluk düşüncesinin kaynakları(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2019) Yücel, Reşat; Cengiz, Yunus; Cengiz, Yunus; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu çalışma Antik Yunan düşüncesinde, mutluluk olgusunu din ve mitoloji bağlamında düşünürken, daha özel olarak kader düşüncesinin çeşitli veçheleri ile mutluluk anlayışı arasında doğrudan bağlar gözlemlemek üzerine kuruldu. Antik bilgelik geleneğinde bütün filozofların kesiştiği temel etik değerler üzerinde, bu değerleri kapsayan aşkın bir düşüncenin; kader düşüncesinin olduğunu göstermek, bu anlamda etik bir problematik olan "mutluluk" kavramının da kader düşüncesi ile bağlarını irdelemek için uygun bir hareket noktası oldu. Çalışmamızda arzumuz dışına çıkan her olay, olgu ve duygunun mimarı olarak işleyen etkin bir kader inancının "mutluluk nedir" sorusuna verilen cevabın imkânlarını genişleten bir öğeye dönüştüğünü keşfettik. Ayrıca antik filozofların neredeyse tamamının bir şekilde değindiği "daimon" ve "moira" kavramlarının dini bir kümeden felsefi bir kümeye nasıl tahvil edildiğini, "kader" inancının felsefi "zorunluluk" ilkesine nasıl kaynaklık ettiğini göstermeye çalıştık. Bu bağlamlar kurulurken bilgeliğin geniş anlamda düşünüldüğü Antik Yunan'ın din insanları, kahramanları, devlet büyükleri ve şairlerini de Antik Yunan etiğinin, birer mimarı olarak çalışmamıza kaynak edindik.Review Applying Ibn Khaldun: the Recovery of a Lost Tradition in Sociology(Scientific Studies Assoc-ilmi Etudler dernegi-ilem, 2020) Gökdağ, Kamuran; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu Üniversitesi[No Abstract Available]Article The Approach of Kalām to the Physical Universe: Schools and Breaks(Anadolu İlahiyat Akademisi, 2023) Cengiz, Yunus; Cengiz, Yunus; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiKelâmcılar, sekizinci yüzyılın sonlarından itibaren fiziksel evrenle daha fazla ilgilenmişler ve daha önce gündemlerinde olmayan cisim, hareket, durağanlık ve değişim gibi konularda teoriler ortaya koymuşlardır. Kelâm ekollerinin fizik yaklaşımları birbirlerinden farklı olduğu gibi farklı dönemlerdeki fizik hakkında düşünme tarzları da farklıdır. Bu çalışmanın amacı kelâmcıların fiziksel evrene yaklaşımlarını tespit etmektir. Bu bağlamda, kelâmcıların beş farklı yaklaşımının olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi araz taraftarlarıdır. Evrenin arazlardan meydana geldiğini savunan bu yaklaşım cisimlerin bütünlüklü yapılar olarak görülmesinin zihnimizin eseri olduğunu savunur. İkincisi tabiatçı kelâmcılardır. Nazzâm, Câhız ve Sümâme bu yaklaşımı savunan kelâmcılardır. Onların ortak özelliği cisimlerin tabiatlarını kabul etmeleridir. Bu yaklaşıma göre cisimler başka bir müdahaleye gerek kalmaksızın tabiatlarına uygun bir şekilde davranmak zorundadır. Nazzâm, bu yaklaşıma uygun bir teori geliştirmiş ve teorisini tecrübelerle desteklemeye çalışmıştır. Atomculuğu reddeden Nazzâm cisimlerin karşıt bileşenlerden oluştuğunu ve onların sürekli hareket halinde olmalarını sağlayan iç dinamizme sahip olduklarını ısrarla söyler. Câhız ise hayvanların doğasını ve hareketlerini öğrenmek için çokça gözlem yapmanın yanı sıra birtakım deneyler yapmıştır. Kelâmın fizikle ilgili üçüncü yaklaşımın sahipleri ise atomcu kelâmcılardır. Atomculuk kelâmda en yaygın fizik yaklaşımıdır. Bu yaklaşıma göre cisimler sonsuza kadar bölünmez. Evren parçalanmayan parçacıklardan oluşur. Bu yaklaşım atomlar arasında boşlukların olduğunu ısrarla savunur. Bu düşüncelerini savunmak için birtakım örnekler veren atomcu kelâmcılar, cisimlerin tabiata sahip olduğunu kabul etmezler. Bunun yerine evreni açıklamak için itme gücü (i‘timâd) teorisini geliştirmişlerdir. Dördüncü yaklaşımın sahipleri ise hem atomcu hem tabiatçı kelâmcılardır. Ebu’l-Kâsım el-Ka‘bî’nin başını çektiği bu yaklaşım, evrenin atomlardan oluştuğunu ve her cismin bir tabiatının olduğunu savunur. Bu yaklaşım evrende boşluğun olmadığını söyler ve bu düşüncesini birçok tikel fenomeni izah ederek ispatlamaya çalışır. Beşinci yaklaşım ise Aristoteles’in dört neden nazariyesiyle fiziksel evreni değerlendiren kelâmcılardır. Gazâlî sonrasında Eş‘arî kelâmcılar, Aristoteles’in fiziğinin temelini teşkil eden dört neden nazariyesini kelâmî tezleriyle uyumlu hale getirmeye çalışmışlardır. Makalede bunu başarmak için ne tür yöntemlerin takip ettiği ele alınmaktadır.Master Thesis Aristotales Felsefesinde Dört Neden Kuramı(2024) Ceylan, Ahmet; Ceylan, Ahmet; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiAristoteles, Antik Çağ'ın en önemli filozoflarından birisidir. Ona göre bilgelik, nedenlerin bilgisini bilmektir. Bilmenin ilk adımını nedeni bilmeye dayandırması ile epistemolojinin hatta bilimin temel ilkesinin, varlığın nedenini bilmekten geçtiğini ortaya koymuştur. Bu araştırmada Aristoteles'in doğa anlayışının anlaşılması amacıyla geliştirdiği Dört Neden Kuramı ele alınmış ve felsefenin dolayısıyla bilimin ilerlemesindeki önemi üzerinde durulmuştur. Aristoteles, değişme, gelişme, hareket ve büyüme gibi doğada bulunan devinimin anlaşılmasını bu ilkeler üzerinden temellendirmiştir. Bu çerçevede Aristoteles'in doğa üzerine kaleme aldığı eserine Fizik adını vermesi, kendinden önce Arkhe, ilke veya ilk madde arayışına girişen düşünürleri doğa filozofları olarak adlandırması, bu yaklaşımın bir sonucudur. Bu bağlamda araştırmanın konusu olan Dört Neden Kuramını detaylandırmadan önce Aristoteles'in öncelikle Fizik, Metafizik ve daha birçok eserinde bahsettiği doğa filozoflarının üzerine yoğunlaştıkları Arkhe kavramı irdelenecektir. 'ilke' ya da 'ilk olan' anlamına gelen Arkhe, birçok antikite filozofunun üzerinde düşündüğü önemli bir kavramdır. Bu manada ilke, bilgide ve varlıkta ilk olanı ve varlığın ilk nedeni, diğer varlıkların tamamının kendisinden meydana gelen ilk maddeyi işaret eder. Aristoteles, var oluşun doğada meydana geldiğini düşünür. Bu bakımdan Platon'un aksine araştırmalarını göğe bakarak değil de yeryüzünde yoğunlaştırır. Çevremizde bulunan şeyler sürekli değişmektedirler. Dolayısıyla değişme dış dünyaya yönelik en kapsayıcı deneyimlerimizdendir. Buna göre Aristoteles'in fizik sisteminde Dört Neden Kuramı merkezi bir konumda bulunmaktadır. Bunlara yönelik Platon'un matematiksel analizi ve Demokritos'un atom kuramına karşın Aristoteles de Dört Neden Kuramı ile yanıt vermeye çalışmıştır. Dolayısıyla Aristoteles'in: ''İlkeleri, nedenleri bildiğimizde her nesneyi biliriz'' Sözünden de anlaşılacağı üzere doğayı ve fizik sistemi bilmek Aristoteles açısından nedeni bilmektir. Aristoteles, evrenin temeli olarak tek bir ilkeyi koyanların ve her şeyi bu ilkeden türetenlerin, oluş ve bozuluşu aynı şey olarak tanımladıklarını söyler. Ancak Demokritos, Leukippos, Anaksagoras ve Empedokles gibi filozofların evrenin temeli olarak birden fazla ilkenin varlığını savunduklarını ve oluş ve bozuluş arasında ayrım yaptıklarını eleştirir. Bu araştırmada yer alan Dört Neden Kuramı'nın anlaşılması için tarihsel arkaplanı olan Arkhe kavramı, ardından Aristoteles'in oluş, hareket, doğa ve işlevin anlamı gibi konulara da değinilmiştir.Master Thesis Aristoteles ve Kant'ın zaman düşüncesi(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2022) Doru, Mehmet Nesim; Doru, Mehmet Nesim; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu tezde, Aristoteles ve Kant'ın zaman düşüncesi geniş boyutta ele alınmıştır. Bu tez çalışması üç ana bölüm olarak tasarlanmıştır. Tezin birinci ve ikinci ana bölümünde, sırasıyla Aristoteles'in ve Kant'ın zaman düşünceleri tartışılmıştır. Son olarak üçüncü ana bölümünde, Aristoteles ve Kant'ın zaman düşüncelerinin tespit edilen benzer ve farklı yönleri irdelenmiştir. Bu tezden çıkan çıkarımlara paralel olarak, Aristoteles'in zaman düşüncesi fiziksel dünyadaki var olanların değişim ve hareketleri üzerine kurulduğu ortaya çıkmaktadır. 'Önce' ve 'sonra' büyüklükte olduğu için harekette de vardır ve harekette olduğu için de zamanda vardır. Çünkü zaman, önce ve sonraya göre hareketin bir ölçüsüdür. Hareketteki 'önce' ve 'sonra', 'an' aracılığı ile anlaşılır. Ancak harekettki 'önce' ve 'sonra'yı bir ruh ve ondaki akıl olmadan belirli bir zamandan bahsedilemez. Kant'ın zaman düşüncesi ise zihnin fiziksel dünyadaki var olanların algılayış biçimi üzerine kurulmuştur. Başka bir deyişle, fiziksel dünyadaki var olanlar zihnin algılayış ve düşünüş biçimine uydurulur. Buna göre zaman zihne bağlı ve saf olan sezgisel bir formdur. Saf sezgi olan bu form, fiziksel dünyadaki var olanların deneysel sezgisine eklemlenerek bütün deneyimin omurgasını oluşturur. Bu, Kant'ın zaman düşüncesinin metafiziksel yönünü yansıtır. Bunun yanında hayal gücünün sentez ve şema faaliyeti de Kant'ın zaman düşüncesinin düşünsel yanını oluşturur. Son olarak üçüncü ana bölümünde ise Aristoteles ve Kant'ın zaman düşüncesinin benzerlikleri ve farklılıkları dile getirilmiştir. Bu benzerlikler ve farklılıklar; hareket ve değişim, ölçü, hafıza ve sentez ile hayal gücü üzerinden değerlendirilmiştir. "Article Aristoteles ve Nietzsche’de trajedinin işlevi(2013) Duman, Musa; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu makalede, Aristoteles ve Nietzsche’nin trajedinin işlevine yönelik görüşlerini karşılaştırıp, farklılıklara işaret ediyoruz. Bazı önemli metinlere yakından bakmak suretiyle, Aristoteles’in trajedi analizini ve bu analizin Aristoteles’in genel konumu içerisindeki imalarını inceliyoruz. Sonrasında bu analizin hayati noktalarını Nietzsche’nin trajik mitos ve müziğe dayalı yeni bir kültür, eski yunan modelinden esinlenen bir kültür inşa etme projesi ile bağlatılandırıyoruz. Bu bağlamda, Dionysoscu dünya-görüşü, trajik içgörü, güç iradesi, mitos, katharsis, mimesis, logos ve pathos gibi kavramları soruşturuyoruz.Article Arthur Schopenhauer’de Evrim, Etik ve Estetik İlişkisi(FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi), 2020) Bingöl, Sedat; 02.06. Department of Philosophy / Felsefe Bölümü; 02. Faculty of Letters / Edebiyat Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu çalışmada istemenin kendisini farklı basamaklar halinde nesneleştirdiği, istemenin nesneleşme basamaklarında bir tür evrimsel süreç olduğu, evrimsel sürecin insanda son bulduğu ve bunun nedeninin ise insanın istemeyi susturma kabiliyeti olduğu gösterilecektir. Bunlara ek olarak estetik açıdan dehaların ve etiğe teslim olmuş bireylerin istemeyi durdurma kabiliyetlerinden dolayı evrimin insanda son bulduğu ortaya konacaktır. Ahlak ve sanat sayesinde istemeye “hayır” demenin, aynı zamanda acı çekmeye de “hayır” demek anlamına geldiği gösterilecektir. Schopenhauer açısından isteme; görünümlerin, fenomenlerin ya da tezahürlerin çeşitliliğini oluşturur. Fenomenler dünyasını mümkün kılan ve hem tekilin hem de tümelin özü olan istemenin yadsınması ya da reddedilmesinin ahlak ve sanat aracılığıyla nasıl mümkün olduğunu göstermek bu çalışmanın temel problemidir.