Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/20.500.12514/94
Browse
Browsing Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü by Language "tr"
Now showing 1 - 20 of 27
- Results Per Page
- Sort Options
Article 12. HANEDAN’IN (MÖ. 1991-1782) AŞAĞI NÜBYE’DE KURDUĞU KALE-ÜSLER YA DA “ESKİ MISIR YAYILMACILIĞI”NIN BAŞLANGICI(2016) Çıvgın, İzzetÇalışma, tarihteki kültürel temas (ticaret, öykünme, kolonileşme, fetih) örnekleri ile bunların toplumsal ve siyasal değişmeye katkısını inceleyen bir makaleler dizisinin parçasıdır. Metnin temel argümanı, "1. Ara Dönem" gibi sarsıcı bir deneyimden çıkan Mısır uygarlığının, "sınır güvenliği, siyasal istikrar, uzun-mesafeli ticaret yollarının denetimi, anıtsal bina inşaatları, bunların dekorasyonunda kullanılan doğal kaynaklara erişim kolaylığı ve daha fazla servet birikimi" için tarihinde ilk kez yayılmacı bir programa yaslandığı ve Orta Krallık devrinde uygulanan bu programın "Yeni Krallık emperyalizmi"nin hazırlığı olduğudur. Önceki dönemlerin aksine, "düzenli bir ordu"su bulunan ve güney sınırının ötesinde (Aşağı Nübye'de) 15 kadar kale inşa ederek buralara sürekli asker gönderen Orta Krallık, biriktirdiği serveti (uzun vadede Mısır evrenine eklemleyeceği) yabancı topraklar için harcamıştır. Mısır uygarlığının emperyal dış siyaset yolunda attığı bu ilk adım, "sonu ilhaka varan kolonileşme süreçleri"nin ilk örneklerinden olup deniz-aşırı modern koloni imparatorluklarının kuruluş serüveni ve onların koloniler üzerindeki tasarrufları ile büyük benzerlikler sergilemektedirArticle ADALET VE KALKINMA PARTİSİ DÖNEMİ TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ (2002-2017): DIŞ POLİTİKADA ÇATIŞMA VE İŞBİRLİĞİ(2018) Kazdal, MelihTürkiye-Rusya ilişkileri 500 yıldan fazla bir geçmişe sahiptir. İnişli çıkışlı ve savaşlarla dolu bu iki ülke ilişkileri tarihinde 2000’li yıllar ile birlikte değişim yaşanmıştır. Bu makalede Türkiye-Rusya ilişkilerinin Ak Parti dönemindeki seyri incelenmiştir. İki ülke arasındaki ilişkilerde fırsatların ve krizlerin neler olduğu ve nasıl ortaya çıktığı ele alınmıştır. Yaşanan bölgesel ve küresel gelişmelerin iki ülke arasındaki ilişkilere ne yönde etki ettiği ve bu gelişmelere karşı iki ülkenin kendilerini nasıl konumlandırdığı incelenmiştir. Özellikle siyasi gelişmeler üzerinden bir değerlendirme yapılmış ve ekonomik ilişkilere değinilmemiştir. Son olarak bu makalede iki ülke ilişkilerindeki bu değişimin nedeni anlaşılmaya çalışılmış ve her iki ülkenin bölgesel gelişmelere karşı nasıl bir politika izlemesi gerektiği vurgulanmıştır.Article Arap Baharı Sonrası Avrupa Birliği’nin ’Yeni’ Komşuluk Politikası(Mukaddime, 2018) KIZILKAN, Zelal BaşakOrta Doğu ve Kuzey Afrika’da 2010 yılında ortaya çıkan halk isyan dalgaları, AB’nin Güney Akdeniz ülkeleriyle ilişkilerini komşuluk politikası bağlamında yeniden düzenlemesine neden olmuştur. Arap Baharı olarak da adlandırılan bu dönüşümün temelinde Orta Doğu halklarının baskıcı ve otoriter rejimler karşında sosyal, iktisadi ve siyasi hak talepleri yatmaktaydı. Ancak söz konusu rejimlere karşı yürütülen toplumsal hareketler sonuçları itibariyle sadece Orta Doğu ülkeleri ile değil, AB ile de yakından ilgilidir. Süregelen iç savaşlar ve güç boşlukları Avrupa’da güvensizliğin ve istikrarsızlığın kaynağı olmuş, AB’nin mücadele ettiği düzensiz ve yasadışı göç, iltica, insan kaçakçılığı, radikalizm ve terörizm gibi sorunlar bizatihi AB projesini tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Üye devletler Akdeniz komşularına yönelik ulusal düzeyde yeni politikalar oluşturmaya çabalarken, AB düzeyinde değişimin ivmesini ve sonuçlarını yönlendirebilecek ulus-üstü düzeyde yeterli bir komşuluk politikasının üretilip üretilmediğiyse oldukça tartışmalı bir konudur. Bu bağlamda, bu çalışmanın temel amacı, AB’nin Arap Baharından sonra oluşturulan komşuluk politikasının temel unsurlarının neler olduğunu ortaya koymak ve böylece ’yeni’ komşuluk politikasının fırsat ve sınırlılıklarını tartışmaktır.Book Arap Baharı Sürecinde Suudi Arabistan’da Güvenlik ve Dış Politika(Nida Akademi, 2023) Acar, NecmettinGeleneksel olarak dış politikasında yumuşak güç unsurlarına başvuran, bölgesel rakipleri ile askeri karşıtlıklardan kaçınan, çatışan taraflar arasında arabuluculuğu önceleyen, maruz kaldığı tehditleri önlemek için ABD güvenlik garantilerine yaslanan İbn Suud rejiminin, Arap Baharı sürecinde bu geleneksel dış politikasından radikal bir şekilde uzaklaştığı gözlemlenmiştir. Bu süreçte rejimin dış politikasında yaşanan radikal değişim küresel, bölgesel ve ulusal düzlemde yaşanan gelişmeler ile bağlantılıdır. ABD’nin rejime sağladığı güvenlik garantilerinde yaşanan azalma, bölgesel aktörlerin rejimi tehdit eden politikaları ve rejimin gücünde meydana gelen nispi artış İbn Suud rejimini Arap Baharı sürecinde iddialı bir dış politikaya yönelmesine yol açmıştır. Rejim, bu süreçte bölgesel rakiplerinden kaynaklı tehditleri tırmandırmayı seçerek doğrudan askeri müdahalesi için bir gerekçe oluşturmuş, bölgesel çıkarlarını genişletmek için askeri güce başvurmayı da içeren çatışmacı bir dış politikaya yönelmiştir. Yeni dönemde geliştirdiği doğrudan askeri müdahaleye dayanan dış politikasını devam ettirebilmek için bölgesel aktörler arasında askeri oluşumlara liderlik etmeye, güvenliğini çeşitlendirmeye ve askeri/endüstriyel kapasitesini mümkün olduğunca arttırmaya çalışmıştır. İbn Suud rejimi, Arap Baharı sürecinde takip ettiği bu iddialı dış politika ile rejimine yönelik tehdide yol açan devletleri ve devlet dışı aktörleri dengelemeyi ve bölge genelinde oluşan güç boşluklarından da yararlanarak jeopolitik nüfuzunu genişleterek Ortadoğu bölgesinde liderlik rolü oynamayı hedeflemiştirArticle Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Suriyeli Mültecilerin Dayanıklılığını Geliştirme Stratejileri(Mukaddime Mardin Artuklu Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 2018) KIZILKAN, Zelal BaşakSuriyeli sığınmacıların zorluklar ve şoklar karşında dayanma, direnme ve toparlanıp eski haline gelme potansiyelleri olarak tanımlanan “dayanıklılığının” ulusal ve uluslararası düzeyde geliştirilmesi, Suriyeli mültecilerin toplumsal, siyasi ve kültürel entegrasyonuna önemli bir katkı sunmaktadır. Makalenin temel amacı Türkiye ve Avrupa Birliği’nin Suriyeli mültecilerin “dayanıklılık” kapasitesini güçlendirmeye yönelik politikalarının ve araçlarının neler olduğu ve söz konusu araçların etkinliklerini tespit etmektir. Makale Türkiye ve AB’nin Türkiye’deki Suriye toplumunun dayanıklılığını artırmaya ne ölçüde ve nasıl katkı sunduğunu ortaya çıkarmayı hedeflemektedir.Book Part AVRUPA BİRLİĞİ,AKTÖRLER VE SURİYE KRİZİ(Copyright© Artuklu Üniversitesi Yayınları Mardin Artuklu Üniversitesi, Artuklu Yerleşkesi, Diyarbakır Yolu, Artuklu / Mardin Tel : +90 482 2134002 • Fax : +90 482 2134004 • web : www.artuklu.edu.tr, 2019) Mohamad RashidÇalışma üç bölümden oluşmaktadır. İlk olarak Suudi Arabistan’ın dış politika ilkeleri ve bölgesel güvenlik vizyonu üzerinde durulacaktır. Suudi Arabistan’ın dış politika ilkeleri açıklandıktan sonra, Suudi Arabistan’ın tarihte karşı karşıya kaldığı bölgesel sorunların neler olduğu ve Suudi Arabistan’ın söz konusu problemleri ele almaya ilişkin dış politika tercihleri analiz edilecektir. İkinci bölümde, Arap Baharı’na yönelik Suudi Arabistan’ın nasıl bir politika izlediği analiz edilmeye çalışılacaktır. Üçüncü bölümde ise Suudi Arabistan’ın Suriye politikası irdelenecek ve Suriye’deki muhalif güçleri hangi saiklerle desteklediği tartışılacaktır.Article Avrupa’nın Önyargılarının ve Çelişkilerinin Bir Sonucu Olarak İslamofobi(2017) Samur, Hakanİslam'a ve Müslümanlara yönelik negatif tutum ve davranışları ifade eden İslamofobi, son çeyrek asırda Avrupa ülkelerinde varlığını giderek artıran çok önemli bir sorundur. Bu sorunun ana sebebi olarak, başta kendisini İslam'la irtibatlandıran bazı kişi ve örgütlerin dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirdikleri terör saldırıları olmak üzere, genellikle Müslümanların tutum ve aktiviteleri gösterilmektedir. Şüphesiz, İslam'a ve Müslümanlara yönelik birtakım negatif yaklaşımların oluşmasında bizzat dünya üzerindeki Müslümanlardan kaynaklanan bazı faktörler rol oynayabilir. Ancak, bu çalışmada ortaya konmaya gayret edileceği gibi, Avrupa'da yükselen İslamofobinin öncelikli sebepleri Müslümanların tutumlarından ziyade 1990'lar sonrasının konjonktüründe Avrupa devlet ve toplumlarının kendi değerleriyle çelişen yaklaşımlarında ve Müslümanlara yönelik önyargılarında aranmalıdırArticle Barış Çalışmalarında Alternatif Bir Güzergah: Sembol ve Sembolizmin Politik Kullanımı(International Journal of Kurdish Studies, 2018) ATEŞ DURÇ, SafiyeÇağdaş barış çalışmaları, uzun yıllar boyunca makro (amaçlı) meseleler üzerinden yürümüştür. Silahsızlan(dır)ma, sivilleşme, paramiliterlerin topluma yeniden entegrasyonu ve hukuksal bazı metinler olarak maddeleştirebileceğimiz bu meseleler; çatışmanın sebepleri, çatışmanın sürdürülebilirliğini mümkün kılan araçların toplanması ve barışmanın teknik ve hukuksal mekanizmalarının oluşturulması temelinde ele alınmaktadır. Şiddetin sona ermesi veya sönümlenmesi için öncelikle bu makro konuların halledilmesi gerekir. Ancak kültürel şiddeti oluşturan ve ikincil konular olarak değerlendirilen sembol ve ritüellerin kullanımı da kesinlikle gözardı edilmemesi gereken bir konudur. Çünkü sembol ve sembolik eylemin siyasal kullanımı şiddetli çatışmayı toplumun en küçük birimine kadar taşır. Potansiyel şiddetin devam ettiği bir toplumsal alanda ise toplumsal barışın sürekli kılınması neredeyse imkansızlaşır. Barış çalışmaları literatüründe özellikle 2000li yıllardan sonra sembol ve sembolizmin politik kullanımına dair önemli çalışmalar yayınlanmıştır. Bu çalışmalarla birlikte konuyla ilgilenen teorisyenler artık, sembollerin pozitif veya negatif anlamda barış süreçleri için kritik değere sahip olduğunun farkına varmıştır. Peki bu güzergahı alternatif bir güzergah olarak kabul edebilir miyiz? Sembol ve sembolizmin politik kullanımına dair temel tartışma eksenleri nelerdir? Bu çalışmada dünyadaki barış süreci örneklerinin yol göstericiliğinde yukarıdaki sorulara yanıt aranmaya çalışılacaktırBook Part Basra Körfezi Güvenlik Mimarisinde Çin Faktörü(Orion Yayınları, 2022) Acar, NecmettinABD’nin Basra Körfezi güvenlik mimarisindeki rolünü azaltma girişimi ve Arap Baharı sürecinde ortaya çıkan istikrasızlıklar bölgede önemli güvenlik açıklarına yol açmıştır. Bu süreçte, Çin, ekonomik büyümesini sürdürebilmek için Körfez bölgesinden daha fazla enerji ithal etme ve artan üretimi için daha büyük pazarlara erişme poltikasıyla Körfez’e yönelmesi Çin’in bölge güvenliğinde ABD’nin yerini alıp alamayacağı tartışmasını başlatmıştır. Çin’in ekonomik ve askeri kapasitesinin gittikçe güçlenmesi bölge ülkelerinin de Çin ile yakınlaşmak istemelerine yol açmıştır. Bu çalışma, ekonomik faydaya odaklanan ve ekonomik büyümeyi sürdürebilmek için istikrarlı bir uluslararası ve bölgesel ortama ihtiyaç duyan Çin’in, yakın gelecekte Körfez güvenliğinin başat aktörü olmayacağını ortaya koymaktadır. Askeri kapasitesi sınırlı olan ve ABD’yi provoke etmek istemeyen Çin, bölge ülkeleri ile yakın ekonomik işbirlikleri geliştirerek hem kendi hem de bölge ülkelerinin ekonomik kalkınmasını destekleyerek bölge güvenliğine katkı sağlamayı tercih edecektir.Article Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında Türk-Arap İlişkilerinde Psikolojik Faktörler(Muhafazakar Düşünce Dregisi, 2023) Acar, NecmettinOsmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı sürecinde yaşadığı en travmatik olaylardan birisi hiç şüphesiz 1916 yılında Şerif Hüseyni’nin başlattığı isyandır. Osmanlı’nın var olma mücadelesi verdiği bu süreçte Şerif ve ona yakın bazı unsurların, İngiltere ile işbirliği halinde devlete isyan etmeleri Türkiye’de “Arap İhaneti” algısına, ruhsal ve fiziksel bütünlüğü derinden etkileyen bir travmaya yol açmıştır. Cumhuriyeti kuran kadronun, ülkenin geleceğini kurgulamak ve yeni rejimin seküler ve Batı yanlısı ideolojisini kökleştirmek için bu travmayı etkili bir biçimde kullanmış olması da Araplara karşı “kalıp yargıların” pekişmesini sağlamıştır. 2000’li yılların başlarından itibaren Türk güvenlik ve dış politikasında Orta Doğu bölgesinin öncelikli bir alan olarak ön plana çıkmasıyla Türk-Arap ilişkileri yeniden gündeme gelmeye başlamıştır. Son dönemde Arap ülkeleri ile Türkiye arasındaki ilişkilerin seviyesi önemli ölçüde ilerlemiş olsa da ikili ilişkiler toplumlar ve devletler arası kurumsal ilişki düzeyinden ziyade liderlerin kişiliklilerinde ortaya çıkan “liderler arası ilişkiler” düzeyinde kalmaya devam etmektedir. İlişkilerin toplumlar ve devletler arası ilişkiler seviyesine doğru derinleşememesi önemli ölçüde Şerif Hüseyin isyanının yol açtığı travma ve Cumhuriyet elitlerinin bu travmayı ülkenin geleceğini kurgulamak için kullanmış olmalarından kaynaklanmaktadır.Article Devlet İçi ve Devletlerarası Çatışmalarda Arabuluculuk(International Journal of Kurdish Studies, 2021) Çağlayan, MuttalipBu çalışmanın amacı, değişik düzeylerde cereyan eden devlet içi ve uluslararası çatışmalara üçüncü taraflarca müdahale edilmesi ve ihtilaf giderme-azaltma süreçlerinin yürütülmesi açısından önemli bir yere sahip olduğu varsayılan arabuluculuk mekanizmasını kavramsal ve teorik düzeyde tahlil etmektir. Makale, arabuluculuğun temel bazı varsayımlarına değindikten sonra kimlerin ya da hangi kurumların arabuluculuk faaliyeti yürütme kapasitesine sahip oldukları tartışmasını yapmaktadır. Müteakiben, arabuluculuğa neden ihtiyaç duyulduğu konusu çatışmaların içeriği ve özgün koşulları göz önünde bulundurularak “çıkmaz yol” kavramı aracılığıyla incelenmektedir. Arabuluculuk faaliyetinin çatışan tarafların hangi temel ihtiyaçlarını giderdiği, çatışmaların hangi aşamasında gerekli olduğu ve taraflarca neden kabul edildiği gibi hususlar ise “koşulların olgunlaşması” ve “müzakere öncesi dönem” ekseni etrafında ele alınmaktadır. Öte yandan, tarafsız, güce dayalı, dahili/harici ve kolaylaştırıcı gibi arabuluculuk modelleri bazı vakalar eşliğinde tahlil edilmektedir. Çalışmanın son kısmında ise arabuluculuğun hangi durumlarda başarılı olabileceği konusu bazı öneriler ışığında normatif bir bakış açısı ile ele alınmaktadır. Çalışmada, bilhassa uzun süreli çatışmalar sonucunda taraflar arasında oluşan güvensizliğin yarattığı çıkmazın aşılması ve diyalog-müzakere ortamı yaratılması bakımından arabuluculuğun fonksiyonel olduğu sonucuna varılmaktadır. Doğru zaman ve doğru yöntem tatbik edildiği takdirde, arabuluculuk mekanizması yalnızca arızi çözümlerin üretilmesine yönelik değil, tarafların çatışmanın belirleyici nedenlerini bizatihi kendi perspektifleriyle bertaraf ederek uzun vadede ulaşacakları adil ve sürdürülebilir bir barışa katkı sunma işlevi görebilmektedir.Book Part DÜŞÜNCE BİLİMİERİ KLASİK SORULAR-GÜNCEL TARTIŞMALAR(Copyright© Artuklu Üniversitesi Yayınları Mardin Artuklu Üniversitesi, Artuklu Yerleşkesi, Diyarbakır Yolu, Artuklu / Mardin Tel : +90 482 2134002 • Fax : +90 482 2134004 • web : www.artuklu.edu.tr, 2018) Mohamad Rashid; Mohamad RashidBu çalışmanın odak noktası Suudi Arabistan’ı Suriye sahasına çeken temel âmilllerin neler olduğunu belirlemek ve tarihinin hiçbir evresinde askerî güç kullanmayan Suudi Arabistan’ın Arap Baharı olarak adlandırılan iktidar paylaşımı çatışmaları3nda, aktif bir şekilde taraf tutmasının sebeplerini göstermektir. Sözkonusu soruya küresel ve bölgesel ilişkiler, güç ve ulusal çıkar kavramları bağlamında cevap verilecektir.Book Part DÜŞÜNCE BİLİMLERİ KLASİK SORULAR-GÜNCEL TARTIŞMALAR-İslami siyasi düşüncede vatandaşlık(Copyright© Artuklu Üniversitesi Yayınları Mardin Artuklu Üniversitesi, Artuklu Yerleşkesi, Diyarbakır Yolu, Artuklu / Mardin Tel : +90 482 2134002 • Fax : +90 482 2134004 • web : www.artuklu.edu.tr, 2018) Mohamad Rashidالإسلام لا يحكم على أساس قومي ولا عرفي فالناس عنده سواء . هذا إذا كانت الدولة حكام الإسلام، فلو كان فيها الإسلامية تتحرك بمنطق الإسلام، وبمفهوم الإسلام وبقيم الإسلام، و اختلاف قومي وعرقي أو لوني أو لغوي وجب على هذه الدولة أن تساوي بين الجميع في كل ذه الأقليات العرقية بكل الحقوق كما تساوي في كل الواجبات فان الدولة الإسلامية تعترف ثقافتها التي لا تتنافى مع الثقافة الإسلامية, في الدين الإسلامي جميع الناس امة واحدة، وأمة تستوعب اﻟﻤﺠموعات الإنسانية برمتها وأعلن القران هذه الوحدة الأصيلة بصراحة، واعتبر ألوان التفرقة والاختلافات عرضية ومنبعثة عن إتباع الأهواء.Article Etnik ve Göçmen Azınlıklar ile Anket Çalışmaları: Türkiye Örnekleri Üzerine Yöntembilimsel Bir İnceleme(2022) Ağalday, BurakTürkiye’nin etnik çeşitliliği, yakın coğrafyasındaki insan haraketliliği ve göç alan konumu ile Türkiye’deki etnik ve göçmen azınlıklar üzerine yapılan çalışmalar son on yılda artış göstermiştir. Bu çalışmalar arasında nicel yöntemlere başvuran çalışmaların yaygınlaştığı da gözlenmektedir. Ancak bu çalışmaların ilgili gruplara yönelik etkin politikaların geliştirilmesine dayanak oluşturabilmeleri veri toplama aşamasında kullandıkları yöntemlerin doğru uygulanmasına ve yöntemsel seçimlerin etraflıca raporlanmasına bağlıdır. Bu sebeple bu makale 2000-2019 yılları arasında etnik ve göçmen azınlıklar üzerine anket yöntemi ile yapılan çalışmaları yöntembilimsel ilkeler bağlamında incelemektedir. Veri toplama süreçleri ve sonuçların genellenebilirliği üzerine yapılan incelemede bahse konu çalışmaların azımsanamayacak oranda çalışmanın hedef kitlesini tanımlamadığı, örnekleme yönteminin uygulamasına dair bilgi paylaşmadığı ve/ya örnekleme yöntemiyle uygulama arasında uyuşmazlık olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, birçok çalışmanın örnekleminin temsiliyet yeterliliğine sahip olmadığı ve sonuçlarının genellenebilirliğine şüpheyle yaklaşılması gerektiği görülmüştür. Bu makale, son olarak etnik ve göçmen azınlıklarla yürütülen çalışmalarda benzer eksiklikler ve sınırlamaların üstesinden gelebilmeleri için araştırmacılara öneriler sunmaktadır.Article İran'ın Arap Baharı Sonrası Suriye Politikasını Anlamak(Artuklu Kaime Uluslararası İktisadi ve İdari Araştırmalar Dergisi, 2018) Kazdal, Melih2010 yılında Tunus’ta başlayan ve daha sonra bütün Ortadoğu coğrafyasını etkisi altına alan ayaklanmalar 2011 yılında Suriye’ye de sıçramıştır. İsyanın başlangıcında barışçıl bir şekilde yapılan protestolar Esed yönetiminin ayaklanmaları bastırmak için halka karşı şiddet kullanmasıyla bir iç savaşa evrilmiştir. Bu iç savaş birçok bölgesel ve küresel aktörü kendisine çekmiş ve her bir aktör kendi çıkarları doğrultusunda bu savaşa doğrudan veya dolaylı bir şekilde dâhil olmuştur. Bu aktörlerin başında ise İran gelmektedir. Bu çalışmada İran’ın Arap Baharı ayaklanmalarından sonra Suriye politikasını anlamak temel amaçtır. Bu bağlamda İran’ın Arap Baharı ayaklanmalarına karşı tutumu, bu tutumun Suriye’de değişimi incelenmiştir. Bu değişimi anlamak adına özellikle İran ile Suriye arasındaki ilişkilerin tarihine bakılmış, yedi aşamadan geçen bu tarihsel süreç 1979’dan günümüze olacak şekilde incelenmiş ve iki ülke arasındaki ittifak ilişkisi anlaşılmaya çalışılmıştır. Sonrasında Suriye’deki savaşa kısaca değinilmiş ve bir durum değerlendirilmesi yapılmıştır. Buna ek olarak İran’ın Suriye iç savaşında Esed rejimine olan desteği ekonomik, siyasi ve güvenlik alanlarında ele alınmıştır. Son olarak İran yönetiminin muhaliflere karşı olan tutumu incelenmiştir. Sonuç olarak İran’ın Suriye politikası, uzun yıllar sonunda bölgede elde ettiği kazanımları sürdürmek ve stratejik amaçlarını gerçekleştirmek için şekillendirilmiştir.Other İran'ın Son İki Yüzyıllık Tarihi(İran Çalışmaları Dergi̇si, 2017) Kazdal, MelihKitap Tanıtımı/ Book ReviewBook Part KÖRFEZ ARAP ÜLKELERİNDESİVİL TOPLUM KURULUŞLARI(KADİM YAYINLARI, 2019) PALANCİ,MEMET CANSivil toplum kuruluşları (STK), devletten bağımsız olarak örgütlenen siyasi, ekonomik, kültürel ve daha birçok alanda faaliyet gösteren ve bu faaliyetlerini eylemsel ve söylemsel araçlarla gerçekleştiren aktörlerdir. 1970’lerde başlayan ve Soğuk Savaşın sona ermesiyle ivme kazanan küreselleşmeye bağlı olarak STK’ların önemi ve işlevleri aynı şekilde artmıştır. STK’ların doğası gereği demokrasinin var olduğu yönetimlerde daha fazla gerçekleşmektedir. Fakat monarşik rantiyer yönetimlerin hüküm sürdüğü Körfez Arap ülkelerinde bu etkileşimin sınırlı ve demokratik yönetimlere sahip devletlere göre yetersiz kaldığı söylenebilir. Özellikle Batılı devletlerde sivil toplumun gelişim açısından yaşanan gelişmeler ve bunun sonucunda ortaya çıkan koşulların Körfez ülkelerinde gerçekleşmediği doğrudur. Dolayısıyla, bu ülkelerde sivil toplumun zayıf kalması çoğulculuk, politik katılım, bağımsız örgütlenmeler gibi sivil toplumun temel unsurlarının da yeterince gelişmediği anlamına gelmektedir.Article Kürtlerin Avrupa Birliği'ne Yönelimi: Düşük Bilgi Düzeyi, Yüksek İdealist Beklentiler(2016) Samur, Hakan; Demirtepe,TurgutKürt sorunu sadece uzun zamandır Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olmakla kalmamış aynı zamanda AB üyelik süreci bakımından da her zaman en önemli gündem maddelerinin başında yer almıştır. Bu açıdan, Kürtlerin AB ile ilgili meselelerde durdukları yer ve sahip oldukları görüşler kritik değere sahiptir. Elinizdeki çalışmada, üniversite mezunu Kürtler arasında gerçekleştirilen bir alan çalışmasından hareketle; literatürde kullanılan iki ana oryantasyon moduna, farkındalık (ilgi ve bilgi) düzeyine ve sübjektif değerlendirmelere dayalı olarak Kürtlerin AB'ye oryantasyonları (yönelimleri) analiz edilmeye çalışılmıştır.Article Marksizm ve Ulusal Sorun(Hece Yayıncılık, 2019) Ateş, Enes; Ateş, Enes19. yy.’dan başlayarak sosyal teoride milliyetçilik bahsi ciddi bir yer edinmiş, ulusal mücadelelerin tarihinden öz-yönetime kadar geniş bir spektrumda milliyetçilik ve ulusal sorun teorik tartışmaların konusu olmuştur. Sol ve sosyalist muhayyileyi besleyen Marksist teori içerisinde de ulusal soruna ilişkin tartışmalar yapılmış, millet-milliyet-milliyetçilik kavramları, ele alındıkları dönemin sosyolojik ve po- litik temayülleri de baz alınarak tartışmaya açılmıştır. Sosyalist teori içerisinde, bu yazıda kullanılacağı haliyle ulus ve ulusallık meselesi, temel savlarını, Marksist düşüncenin ilk eserlerinde ve Marx ve Engels’in yazılarında bulur. Ortodoks Marksist tutumdan post-Marksist düşünceye kadar genel çerçevede Marksizmin tüm çeşitlemelerini etkileyen külliyat içerisinde ulusal soruna yönelik anlamlı bir bütün bulmak zor olsa da bu sorunun Marx ve Engels tarafından alımlanış biçimi, bu yazıda ikiliden ayrı olarak değinilen Lenin ve Rosa Luxemburg’un konuya pratik zorunluluklar sebebiyle yaklaşım tarzları, Marksizm ve Ulusal Sorun baş- lığını doğurmuştur. Marksist düşüncenin kurucu savları üzerinden ulusal soruna değinmeye çalışmanın yanı sıra, konunun reel politik durum ile ilişkisi üzerinden de gelişen Marksist yaklaşıma ışık tutmaya çalışan yazı, temelde ulus-ulusallık-ulusal sorun problematiği şeklinde kayda geçirilen kavramların Marksist düşünce ve literatür içerisinde kavranış biçimlerine ışık tutmaya çalışmaktadır.Book Part Muhammed bin Selman’ın Suudi Arabistan’da Devleti Yeniden Yapılandırma Politikası(TASAM Yayınları, 2023) Acar, NecmettinSuudi Arabistan devleti 2010’lu yıllardan itibaren önemli tehditlerle yüz yüze gelmeye başlamıştır. Küresel enerji piyasalarının yaşadığı köklü dönüşümlerin ülke ulusal refahı açısından ortaya çıkardığı tehditler, azalan ABD güvenlik garantileri ve varoluşsal düşmanı olan İran’ın Orta Doğu bölgesinde genişleyen ideolojik ve politik nüfuzu bu tehditlerden bazılarıdır. Suudi rejimine yönelik tehditlerin tırmandığı bir dönem olan 2015 yılında Suudi tahtına çıkan Selman’ın tercihleri ülke politik sisteminin yeniden yapılandırılmasına giden bir süreci başlatmıştır. Bu süreçte Muhammed bin Selman’ı Suudi politik sisteminde hızla yükselen profili ve genç Veliaht Prensin reform ajandası “Suudi müesses nizamı” da denilen ülkenin geleneksel politik sisteminde köklü bir değişime yol açmıştır. Suudi Müesses nizamı diye tabir ettiğimiz devlet geleneğinin kökenleri 1744 yılında Orta Arabistan’ın Necd bölgesinde kurulan birinci Suudi emirliğine dayanır ve bu nizamın kabaca üç temel unsuru bulunmaktadır; İbn Suud ailesi (hanedan), Muhammed bin Abdülvehhab ailesi (ulema) ve kudretli kabileler. Bu yüzden Suudi müesses nizamı veya rejimi denildiğinde sadece ülkeyi yönetme imtiyazına sahip olan kraliyet ailesinin değil yukarıda sayılan tüm bileşenlerin ortak çıkarları anlaşılmalıdır. Veliaht Prens, ülkenin karşı karşıya kaldığı varoluşsal tehditleri dengelemek ve Suudi tahtına giden yoldaki rakiplerini tasfiye etmek için devleti yeniden yapılandırma projensin en büyük destekçisi olmuştur. Muhammed bin Selman’ın Vizyon 2030 projesiyle ekonomiyi petrole bağımlılıktan kurtarmaya çalışması, “Ilımlı İslam” politikasıyla ulemayı ve yolsuzluk operasyonlarıyla hanedanın önemli isimlerini sistemden tasfiye etmesi devletin dayandığı önemli güç merkezlerini zayıflatarak Suudi politik sisteminde önemli bir meşruiyet krizine yol açmıştır. Ortaya çıkan meşruiyet krizini aşmak için bu dönemde rejimin meşruiyetini dayandıracağı yeni bir güç merkezi olarak reform politikalarına destek veren Suudi toplumu ortaya çıkmaya başlamıştır.