Fakülteler
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/20.500.12514/14
Browse
Browsing Fakülteler by Publication Category "Kitap - Uluslararası"
Now showing 1 - 20 of 61
- Results Per Page
- Sort Options
Book 19. yüzyılın İkinci Yarısında Diyarbekir’de Veba-i Bakarî(ENSAR NEŞRİYAT, 2018) Mengirkaon, SabriOsmanlı Devleti çok geniş coğrafyalarda hüküm sürmüş, ekonomisi tarım, hayvancılık ve daha ziyade bu ürünlerin ticaretine dayanan bir devlettir. Buna rağmen Osmanlı Devleti yakınçağlarda Avrupa’da meydana çıkan birtakım tarımsal teknik ve teknolojik gelişmeleri, ekonomisinin bel kemiğini oluşturan tarım ve hayvancılık faaliyetlerinde tatbik edememiştir. Özellikle 19. yüzyılda meydana gelen hayvan hastalıkları bütün Osmanlı Coğrafyası’nda olduğu gibi Diyarbekir’de de hayvancılığı olumsuz etkilemiştir. Özellikle bu dönemde görülen veba-i bakarî hastalığı Diyarbekir’de binlerle ifade edilen miktarlarda sığırların ölümüne sebep olmuş ve bu durum hem 19. yüzyılda Diyarbekir’de yapılan hayvancılığa hem de Osmanlı Devleti’nin ekonomisine sert bir darbe vurmuştur. Bu çalışmada 19. yüzyılın son çeyreğinde Diyarbekir’de meydana gelen veba-i bakarî hastalığı incelenecektir. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin içerisinde bulunmuş olduğu ekonomik koşullar kısaca incelenecek, hayvancılığın Osmanlı Devleti ve Osmanlı’nın kent ekonomisi üzerindeki önemine değinilecektir. Çalışmada üzerinde durulan diğer bir sorunsal da; Osmanlı Devleti’nin hem merkezi idare hem de yerel idare bağlamında veba-i bakarî karşısında ortaya koymuş olduğu afetle mücadele metotları ve bu metotların sonuçlarıdır. Bu minvalde veba-i bakarî hastalığı ile yakından ilişkili olan Osmanlı Devleti’nde veterinerlik mesleğine değinilecek ve Avrupa’da bu mesleğin inkişafı ile Osmanlı Devleti’ndeki durumu incelenecektir. Bunun yanında Osmanlı Devleti’nin veba-i bakarî ile ilgili aldığı önlemler ve bunların sonuçları incelenecektir.Book Antakya Süryani Kadim ( Ortodoks ) Kilisesi Patriklerinin Özgeçmişi(Mardin Tarihi İhtisas Kütüphanesi, 2006) Dolabani, Hanna; Özcoşar, İbrahim; Özcoşar, İbrahim; Akyüz, GabriyelBu çalışma 2002 yılında teorik olarak ortaya atıp, üç yıllık bir hazırlık döneminden soma 2005 yılında hayata geçirebildiğimiz “Mardin Tarihi ihtisas Kütüphanesi” adli Mardin tarihiyle ilgili çok yönlü projenin bir parçasıdır. Proje, Mardin'in çok konuşulan ancak çok az araştırılan tarihi bir şehir olması gereğinden yola çıkılarak hazırlanmıştır.Book Arap Baharı Sürecinde Suudi Arabistan’da Güvenlik ve Dış Politika(Nida Akademi, 2023) Acar, NecmettinGeleneksel olarak dış politikasında yumuşak güç unsurlarına başvuran, bölgesel rakipleri ile askeri karşıtlıklardan kaçınan, çatışan taraflar arasında arabuluculuğu önceleyen, maruz kaldığı tehditleri önlemek için ABD güvenlik garantilerine yaslanan İbn Suud rejiminin, Arap Baharı sürecinde bu geleneksel dış politikasından radikal bir şekilde uzaklaştığı gözlemlenmiştir. Bu süreçte rejimin dış politikasında yaşanan radikal değişim küresel, bölgesel ve ulusal düzlemde yaşanan gelişmeler ile bağlantılıdır. ABD’nin rejime sağladığı güvenlik garantilerinde yaşanan azalma, bölgesel aktörlerin rejimi tehdit eden politikaları ve rejimin gücünde meydana gelen nispi artış İbn Suud rejimini Arap Baharı sürecinde iddialı bir dış politikaya yönelmesine yol açmıştır. Rejim, bu süreçte bölgesel rakiplerinden kaynaklı tehditleri tırmandırmayı seçerek doğrudan askeri müdahalesi için bir gerekçe oluşturmuş, bölgesel çıkarlarını genişletmek için askeri güce başvurmayı da içeren çatışmacı bir dış politikaya yönelmiştir. Yeni dönemde geliştirdiği doğrudan askeri müdahaleye dayanan dış politikasını devam ettirebilmek için bölgesel aktörler arasında askeri oluşumlara liderlik etmeye, güvenliğini çeşitlendirmeye ve askeri/endüstriyel kapasitesini mümkün olduğunca arttırmaya çalışmıştır. İbn Suud rejimi, Arap Baharı sürecinde takip ettiği bu iddialı dış politika ile rejimine yönelik tehdide yol açan devletleri ve devlet dışı aktörleri dengelemeyi ve bölge genelinde oluşan güç boşluklarından da yararlanarak jeopolitik nüfuzunu genişleterek Ortadoğu bölgesinde liderlik rolü oynamayı hedeflemiştirBook Part AŞİRETLERİN KISKACINDA GÖZDEN DÜŞEN ŞEHİR: 19. YÜZYILDA NUSAYBİN(PEGEM Akademi, 2022) Akman, EkremGiriş Nusaybin, Orta Çağ’ın oldukça önemli bir şehriydi. Bu çalışma, 19. yüzyılın başından son çeyreğine kadar Nusaybin’in idarî yapısına, sosyal ve asayiş olaylarına odaklanarak şehrin zaman içerisinde nasıl bir köy haline dönüştüğünü sorgulamaktadır. Vazgeçilmez bir ticari güzergâhın kavşağında yer alan Nusaybin, Osmanlı yönetiminde büyük devletlerin savaş alanı olmaktan çıkmasına rağmen, 1600’lerin ortasından itibaren Sincar eşkıyalarına ek olarak güneyden gelen Şammar ve Aneze Urban aşiretlerinin cevelangâhı olmuştur. Tüm bunlara askerî birliklerin yetersizliği de eklenince bölge adeta güvenliğin olmadığı, yerleşim yerlerinin sürekli tahrip ve talan edildiği bir alana dönüşmüştür. Çağçağ Nehri’nin aktığı havzada eskiden yapılan kanalların bozularak bataklıklara dönüşmesiyle birlikte şehir rutubetli vahim bir iklime evrilmiştirBook Part ATATÜRK BARAJ GÖLÜ’NDEKI CYPRINUS CARPIO (LINNAEUS, 1758)’NUN KAS DOKUSU YAĞ ASIDI IÇERIĞININ MEVSIMSEL DEĞIŞIMI,(2021) Kaçar, Semra; Başhan MehmetGİRİŞ C. carpio, dünyada hemen hemen her yerde bulunan hızlı büyüyen ve üreme yeteneği iyi olan, eti lezzetli tatlısu balığıdır. Omnivor olup, su böcekleri, kurtlar ve diğer hayvanlarla beslenir. Üreme dönemi ilkbahar mevsiminde gerçekleşmektedir (Geldiay ve Balık, 1996). Sazan balığı çeşitli su koşullarına toleranslı bir türdür. 4-30 °C arasındaki su sıcaklık değişimlerine hızlı uyum sağlar (Aydın, 1984). Kalp hastalıklarından depresyona kadar birçok hastalık üzerine faydalarından dolayı balık yağlarıyla ilgili çokça çalışmalar yapılmaktadır. Balık yağının faydaları içerdiği EPA ve DHA adı verilen n-3 yağ asitlerinden kaynaklanmaktadır. Yapılan çalışmalarda, Eskimolarda kalp krizi riskinin oldukça düşük olduğu, bunun da besin olarak tüketilen yağlı balıklardan ileri geldiği bildirilmiştir (Dyerberg, 1990, Sinclair ve O’dea, 1990). Balık yağlarındaki EPA ve DHA’nın kalp damar hastalıkları, depresyon, romatizma, şeker hastalığı, tansiyon, kanser gibi birçok hastalıktan korunmada önemli etkisi olduğu görülmüştür (Nettleton, 2000). Genel olarak ω3 yağ asitlerinin (ALA (Alfa linolenik asit:18:3n-3), EPA ve DHA) özellikle büyüme, gelişme, kan lipitleri ve lipoprotein seviyeleri üzerine yararlı etkileri olduğu (Siscovick vd., 1995; İmre ve Sağlık, 1998; Tanakol vd., 1999); eksikliğinde ise cilt hastalıkları, anemi, görme bozuklukları, enfeksiyona yatkınlık gibi rahatsızlıkların ortaya çıktığı bilinmektedir (Steffens ve Wirth, 2005). PL, zarların önemli bileşenleridir ve eikosanoid metabolizmasında öncü işlev görürken, TAG, enerji kaynağı olarak kullanılır (Henderson ve Tocher, 1987). Bu nedenle, bazı türler arasında karşılaştırma yapmak için hem TAG hem de PL’deki yağ asidi bileşimi araştırılmalıdır. C. carpio’nun kas dokusu yağ asidi analizi ile ilgili çeşitli çalışmalar yapılmıştır (Geri vd., 1995; Rasoarahona vd., 2004; Tokur vd., 2006; Güler vd., 2008; Yeganeh vd., 2012). Fakat Atatürk Baraj Gölü’nde dişi ve erkek C. carpio’nun kas dokusu yağ asidi kompozisyonunun mevsimsel değişikliklerin etkileri hakkında çalışma yoktur. Bu çalışmada Atatürk Baraj Gölü’nden toplanan dişi ve erkek C. carpio’nun kas dokusu total lipit, PL ve TAG yağ asitleri içeriğinin mevsimsel değişimleri ile eşeye bağlı farklılıkların karşılaştırılması amaçlanmıştır.Book Book Bildungsroman Tradition in English Literature(Livre de Lyon, 2023) Alkan, HalitThis book tries to reveal the unique characteristics of the English bildungsroman and to examine the change of the English bildungsroman tradition in three centuries by analysing these characteristics in Daniel Defoe’s "Moll Flanders" of the eighteenth century, George Eliot’s "The Mill on the Floss" of the nineteenth century, and James Joyce’s "A Portrait of the Artist as a Young Man" of the twentieth century.Book Bölgesel Kalkınma Odaklı Üniversite Modeli; Mardin Artuklu (MAÜ) Örneği(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2018) Ekinci, Mehmet BehzatÜniversitelerin bölgesel kalkınmaya katkı sağlamaları, bulundukları mahallerde mevcut olan ziraat, sanayi ve hizmet sektörleri ile kuracakları bağlarla mümkün olacaktır. Herhangi bir bölüm ayırımına gitmeksizin üniversitelerin; tüm enstitülerinin, fakültelerinin, yüksek okullarının, meslek yüksek okullarının ve araştırma merkezlerinin ortak hareket ederek bunu gerçekleştirmesi imkânsız değildir. Bu çerçevede ziraat-sanayi-ticaret odaları, kalkınma ajansları ve ilgili kamu/özel/karma nitelikli meslekî ve diğer sivil toplum kuruluşları ile girilecek yoğun bir dirsek teması sayesinde kurulacak sağlam ve istikrarlı bağlarla arzu edilen bölgesel kalkınma hedeflerine ulaşmak daha kolay hâle gelecektir. İşte bu çalışmada da tam bu hususlara değinilmekte ve belirlenen yol haritasının Mardin Artuklu Üniversitesi (MAÜ) tarafından somutlaştırılmış hâline yer verilmektedir. Bu çerçevede eser, bölgesel kalkınma çerçevesinde bir eğitim kurumu olarak üniversitenin etkisine/katkısına ilişkin tespitlerde bulunmayı ve somut faaliyetler üzerinden bunları örneklendirerek ‘Bölgesel Kalkınma Odaklı Bir Üniversite Modeli’ni oluşturmayı hedeflemektedir. Bu kapsamda eserde, MAÜ akademisyenlerince 2014 yılından itibaren “Eğitim Programları-Sunumlar; Bilgi Destekleri; Saha Çalışmaları-Araştırmalar; İstatistikler-İktisadî Panoramalar; Projeler ve Sosyo-Kültürel Faaliyetler” ana başlıkları altında icra edilen faaliyetlere yer verilmektedir.Book Part Byzantine Monastic Communities: Alternative Families?(ASHGATE PUBLISHING LTD, 2013) Krausmüller, Dirk; Brubaker, L; Tougher, SByzantine monks addressed each other as fathers, sons or brothers, and monastic texts from the Middle Byzantine period are replete with terms and concepts that have the family as their original context. This chapter presents evidence for such spiritual' relationships within Byzantine monasteries and asks whether one can consider them as alternative families. It demonstrates that even after tonsure the relationship between spiritual fathers and their sons remained an important feature of monastic life. In late antiquity the lavra was only one of a range of social settings within which men could pursue a monastic lifestyle. The chapter then explores monastic rules from the late tenth and eleventh centuries, in order to assess whether this status quo underwent changes over time. It argues that the relationship between mentor and disciple reflects a broader culture of social networking, which shares important traits with the nuclear family but cannot be reduced to it.Editorial Çağdaş Kentlerin Kurumsuzlaştırılması ya da Yeniden Kurumsallaştırılması(İdealkent Yayınları, 2023) Kutlu, İzzettin; Çölgeçen, Ahmet Ertan; Şimşek, Deryanur; Kutlu, İzzettin; Kırmızı, Meriç; Aydın, SerdarÇağdaş kentlerdeki kurumlar hızla değişip, yeni gereksinimlere yanıt ararken, ya ortadan kaldırılıyorlar ya da yeniden biçimlendiriliyorlar. Kimi eleştirel kent kuramcıları kent yaşamının aşırı derecede kurumsallaştığını ve buna bağlı olarak, bürokratikleştiğini ileri sürerler ki bu da onlara göre, esnekliğin ve kentin gereksinimlerine duyarlılığın yitirilmesine yol açar. Ancak bu çalışma çağdaş kentlerdeki kurumsuzlaştırmanın yalnızca, aşırı bürokratikleşmeye bir tepki olmadığını ortaya koymaktadır. Tersine, kurumsuzlaştırma toplumsal yaşamın pek çok yönünde yaygın bir bozulma olarak kendini gösterir ve politika, yönetim, ekonomi, araştırma ve bilgi üretimi, kültür, gündelik yaşam ve etik gibi kentsel topluma ilişkin birçok alanı etkiler. Bu bağlamda, bu ortak çalışmada kent toplumu için güvenilir ve düzgün işleyen kurumların varlığı ve kalıcılığının önemi vurgulanmaktadır. Çağdaş kentlerdeki kurumsuzlaştırmayı anlamak amacıyla derlenen bu kitapta konu geniş bir çerçevede ele alınmaktadır. Bunun için, eser Türkiye’deki ve dünyanın başka kentlerindeki kurumsuzlaştırma ve yeniden kurumsallaştırma dinamiklerini inceleyen çeşitli kuramsal ve deneysel katkıları bir araya getirmektedir. Bu sayede kentsel yapısal değişiklikleri ve bunda çeşitli aktörlerin oynadığı rolleri aydınlatmayı hedeflemektedir. Kentlerde kurumsuzlaştırma karmaşık bir dizi biçimde ortaya çıkabilmektedir. Bu biçimler arasında örneğin, insanların ve kurumların kentte yer değiştirdikleri banliyöleşme, üretimden tüketime geçiş, tarihsel kurum ve mekânların yok edilmesi, kamu arsalarının özelleştirilmesi, küresel kentler karşısında başka kentlerin göz ardı edilmesi ve kentlerin kaynakları ve mekânları üzerindeki ayrı yönetim düzeyleri arasındaki güç çatışmaları yer almaktadır. Bu biçimler, aynı zamanda, kentsel çalışmalarda ağırlıklı olarak, mekânsal değişim çevresinde dönen bir çözümleme çerçevesiyle ele alınsa da, kentlerin dayandığı kurumlarla olan etkileşimlerinin daha çok araştırılması gerekliliğine, bu kitapta dikkat çekilmektedir. Çalışmanın çok yönlü yaklaşımı hem kentlerin yaşayanları hem de politikacıları ve araştırmacıları için, kent ve kurum ilişkisini anlamaya yönelik bilimsel ipuçları barındırmaktadır.Book Charlotte Brontë’s "Shirley" A Dialectic Solution: Capitalist and feminist problematic(LAP LAMBERT Acadmic Publishing, 2022) Alkan, HalitThis book tries to find answers to the questions such as how Charlotte Brontë evaluated capitalism and feminism in her novel, "Shirley" (1849), whether she dealt with them in accordance to the characteristics of the 19th century Victorian Era or not, on which parameters she criticized capitalism and why she turned to feminism. As for the method the novel, Shirley is resolved on the basis of Marx’s dialectic approach consisting of thesis, antithesis and synthesis.Book Cumhuriyet Türkiye'sinin Değişen Din Politikaları ve Seçmeli Din Dersleri(Hiperyayın, 2022) Bala, SabahattinBu eser, Cumhuriyet Türkiye'sinde dini hayatın ve dindar insanların ihtiyaç, eğilim ve taleplerinden çok yönetici elitin hedef ve idealleri çerçevesinde şekillenen din ve din eğitimi politikalarını, bu politikaların din ve DKAB derslerine ne oranda ve ne şekilde yansıdığını, bu derslerde öğretime konu edilen dini yorumun temel karakteristiğini ve nihayet Temel Dini Bilgiler dersinden hareketle son on yıldır okutulan seçmeli din derslerinde öğretime konu edilen dini yorumu; temel felsefesi, referansları ve yönelimleriyle birlikte analiz etmektedir.Book Part Dil ve Mezhep Farklılığı Nedeniyle İmamların Yaşadığı Problemler(Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, 2022) Demirdağ, Muhammed EminTürkiye Cumhuriyeti Devleti’nde Şâfîî-Kürt halkı yoğun olarak, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşamaktadır. Bu bölgede Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bünyesinde, resmî olarak dinî faaliyet yürüten; anadili Türkçe ve Hanefî mezhebine bağlı imamlarla, anadili Kürtçe ve Şâfîî mezhebine bağlı olan imamlar bulunmaktadır. Bu çalışma, bahse konu olan imamların, imamlık vazifelerini yerine getirirken yaşadıkları deneyimlerden yola çıkarak, Türkiye’deki dinî faaliyetlerin, resmî dilde (Türkçe) ve başat mezhepte (Hanefî) yürütülmesinden kaynaklanan problemleri fenomonolojik açıdan tartışmayı hedeflemektedir. Böylelikle olabildiğince mevzunun tüm yönlerini ortaya koyan bir durum tespiti yapılmak istenmektedir. Bu bağlamda, bahse konu edilen imamların, bölgede görev yaptıkları süre içerisinde, imam arkadaşlarıyla, cemaatle ve bölgede yaşayan halkla ilişkileri incelenmektedir. Çalışma, dil ve mezhep farklılıklarını kendinde barındıran imamların, ekseriyetle Kürt olan cami cemaati ve bölge halkı ile olan ilişkileri bağlamından yaşadıkları bireysel deneyimleri nasıl değerlendirdiklerini göstermeye çalışmaktadır. Yaygın anadilinin Kürtçe, mezhebin ise Şâfiî olduğu bu coğrafyada, dinî faaliyetleri yürütmek için Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından görevlendirilen, Hanefî mezhebine bağlı, anadili Türkçe, çoğunlukla Kürtçeyi ya hiç bilmeyen ya da çok az bildiği varsayılan imamların; Şâfiî mezhebinin dinî uygulamaları ile halkın imamlara başvurduğu çeşitli toplumsal uygulamalarda (nikâh, cenaze, küslerin barıştırılması vb.), mezhep, örf ve adetler konusunda yeterli donanıma sahip olmadıkları görülmektedir. Dolayısıyla çalışma, bu durumun devlet tarafından verilen dinî hizmetin ve toplumsal yaşam çözümlemelerinin niteliğini zayıflattığı iddiasını taşımaktadır.Book Diyarbakır(2018) Özcoşar, İbrahim; Özcoşar, İbrahimBaşlangıçtan günümüze otuz üç ayrı medeniyete ev sahipliği yaptığı belirtilen Diyarbakır, tarih öncesi çağlardan itibaren bu şehre her gelenin kültür ve birikimleri üzerinde yükselirken Yesrib’i Medine’ye dönüştüren dokunuşla yeni bir medeniyet dâiresinde yeni bir kimliğe kanat açmıştır. Buna şehrin “karyeden medineye dönüşümü” olarak bakmak da mümkündür. Böylece, şehir tasavvurunun medeniyet tasavvurundan ayrı düşünülemeyeceği bir işleyişte Diyarbakır, risâletten sonra İslâm şehir anlayışının somut bulduğu ilk şehirler olan Mekke ve Medine’nin bir izdüşümü olarak yeni bir şehir ve medenî kimliğin başka bir bir örneği olarak çıkar karşımıza.animation.listelement.badge Diyarbakır Mekan, Toplum, Ekonomi(İbrahim Özcoşar, 2018) Özcoşar, İbrahim; Özcoşar, İbrahimMekân ve toplum arasındaki ilişki devamlılık arz eden bir ilişkidir. Toplum,insan ilişkilerinin yoğun olarak yaşandığı, kültürün içinde büyüdüğü ve karakterinikazandığı bir alandır. İbn-i Haldun’a göre toplum, “yatağı hiçbir zaman kurumayanbir ırmak” gibidir. Yatağında ilerlerken tepelere rastlar ve eğilmek zorunda kalır. Bueğiliş bir şehir söz konusu olduğunda, o şehrin farklı kültürlerin etkisine uğramasıveya farklı siyasi yönetimlerin güdümüne girmesi olarak değerlendirilebilir. Tarihi süreçte şehrin büründüğü kültürel ve siyasi kimlik, onu kimi zaman ilerleme ve kimi zaman da gerileme süreçlerine soksa da, şehrin öznesi olan toplum her zaman vardır ve sürekli yenilenerek kalıcılığını sürdürür. Bu anlamda bir şehir olarak Diyarbakır ve onun öznesi olan Diyarbakırlı toplum, yatağı hiçbir zaman kurumamış, tarihin ilk dönemlerinden başlayarak Emeviler,Abbasiler,Şeyhoğulları, Hamdâniler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisânoğulları, Artuklular, Eyyubîler, Akkoyunlular, Safevîler ve Osmanlılar gibi temel tarihsel dönemler ile varlığını devam ettirmiştirBook Part Diyarbakır'daki Osmanlı Dönemi Cami ve Mescidleri(2011) Boran, Ali; Erdal, ZekaiDiyarbakır Şehri; Dicle Nehri’nin batı ucunda, Karacadağ’a kadar uzanan geniş Bazalt Yaylası’nın üzerinde kurulmuştur. Dicle Vadisi’nden 100 m yükseklikte ve arazinin doğal yapısı, şehrin dış kale surlarının şeklini sınırlamaktadır. Diyarbakır şehrinin tarihi Hurriler zamanında (M.Ö. 2000’li yıllar) burada bir kale yapılması ile başlatılmaktadır. M.S. 349’da Roma İmparatorluğu döneminde şehrin etrafı surlarla çevrilmiş, 365–375 yılları arasında da surun batıya doğru genişlemesiyle dış kale asıl halini almıştır. Hz. Ömer döneminde İyaz b. Ganem tarafından (639) İslam topraklarına katılmış, şehir merkezindeki kilisenin camiye çevrilmesi ile İslam şehri olma vasfını kazanmaya başlamıştır. Abbasiler ve Mervaniler zamanında da şehirde inşa faaliyetleri devam etmiştir. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh döneminde Ulu Cami (Cami-i Kebir) onarılarak bölgedeki cami mimarisine öncülük etmiştir. Daha sonra Nisanoğulları (1142–1183), Artukoğulları (1183-1232), Eyyubiler (1232-1240), Anadolu Selçukluları (1240-1302), Akkoyunlular (1401-1507) ve 1515 tarihinden sonra da Osmanlı döneminde şehirde başta cami ve eğitim kurumları olmak üzere onlarca yapı inşa edilmiştir. Ulu Cami ile başlayan Diyarbakır’daki cami mimarisi tarih boyunca en güzel örneklerini vererek günümüze kadar gelmiştir. Diyarbakır’daki Akkoyunlu ve Osmanlı camileri eski gelenekleri kendi bünyesinde harmanlayarak yeni üsluplar, teknikler geliştirmişlerdir. Özellikle Osmanlı’nın yöreyi fethetmesiyle birlikte Diyarbakır eyalet merkezi olmuş şehirde hızlı bir imar faaliyetleri artmıştır. Osmanlı mimarisinin en güzel örnekleri burada yer almakta ve Mimar Sinan’ın da Diyarbakır’da eserleri bulunmaktadır. Osmanlı Döneminde başta Diyarbakır valileri olmak üzere onlarca eser yapılmıştır. Bu eserlerin bir bölümünü oluşturan camilerden 21’i günümüze ulaşmıştır.Book Part Diyarbekir Vilayet Gazetesi’ne Göre Ergani ve Çevresi(Ekin Yayınevi, 2023) Mengirkaon, SabriOsmanlı Devleti’nde 18. yüzyılın sonlarından itibaren önem kazanan devletin modernleştirilmesi düşüncesi ve devam eden süreçteki yenileşme hamlesinin topluma takdim edilmesi, kanun ve nizamnamelerin genel çerçevelerinin memurlarca takip edilebilmesinin yanında hem ülke dışından hem de ülke içinden haberlerin yaygınlaştırılması için resmî bir gazetenin bastırılması ihtiyacı hasıl olmuştur. Ayrıca 1828’de Mısır’da çıkarılmaya başlanan Vakayi-i Mısriyye’den de ilhamla 1831’de İstanbul’da Takvim-i Vekayi adında resmî bir gazetenin çıkarılmasına başlanmıştır. Osmanlı taşrasında gazetelerin çıkarılması ise daha geç bir dönemde 1864 Vilayet Nizamnamesi’nden sonra mümkün olabilmiştir. Nizamnamenin yedinci maddesi her vilayette bir matbaanın kurulmasını, buradaki işleri yürütmesi için de mektupçuluk kurumunun ihdasını mümkün kılmıştır. Bu nizamname ile oluşturulan hukuki altyapı ve Kurt İsmail Paşa’nın çabaları sonucunda Diyarbekir Vilayet Matbaası 1869 yılından itibaren faaliyetlerine başlamıştır. Matbaanın faaliyete geçmesinden çok kısa bir süre sonra 1869 yılının ağustos ayında Diyarbekir Vilayet Gazetesi’nin de ilk sayısı yayınlanmıştır. Bazı dönemlerde sekteye uğramakla beraber sivil kişilere satıldığı 1931 yılına kadar yayın hayatına devam etmiş, bu yönüyle Anadolu’daki en uzun soluklu gazetelerden birisi olmuştur. Diyarbekir Vilayet Gazetesi’nde merkezden gelen resmî yazılar dışında farklı başlıklar altında birçok konu ele alınmıştır. Bu başlıklardan birisi de Diyarbekir ve mülhakatındaki yerler ile ilgili haberlerin verildiği “vaka-yı vilayet” kısımlarıdır. Bu kısımda vilayet genelinde meydana gelen çeşitli meselelerin yanında imar faaliyetleri, afet ve doğa olayları, güvenlik meseleleri gibi konularda pek çok haber yayınlanmıştır. Bu çalışmada Diyarbekir Vilayet Gazetesi’nde özellikle vaka-yı vilayet başlığı altında çıkan haberlerden hareketle 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında Ergani ve çevresinin durumuna odaklanılmıştır. Bu amaca matuf olarak gazetenin elde bulunan yaklaşık beş yüz yetmiş sayısı incelenmiş, konumuz ile ilgili olan haberler tasniflenerek bir bağlam içerisinde açıklanmaya çalışılmıştır.Book Part Dünya'da ve Türkiye’de Çay ve Kültürü(Duvar Yayınları, 2023) Yiğit, SerkanBu çalışmada dünyada tüketimi son derece yüksek olan ve kendine özgü bir kültüre sahip olan çay ve çay kültürleri hakkında bilgiler verilerek değerlendirmede bulunulmuştur. Çay, dünyanın her yerinde karşılığı olan bir içecektir. Kökenleri Asya’ya özellikle Çin’e dayanmaktadır. Kimi kaynaklar çayın geçmişinin M. Ö 5000 yıllara, kimi kaynaklar ise M. Ö. 2737 yılına dayandırmaktadır. Çayın dünya çapında yaygınlaşmasında etkili olan bir diğer ülke Japonya olmuştur. Çay, 8. Yüzyılda Japon rahipler çayı ülkelerine götürmüşlerdir. Japonya’ya gelen çay, Japon halkı tarafından sevilmiş ve sıklıkla tüketile bir içecek haline gelmiştir. Çay, zaman içerisinde ticari bir unsur haline gelmiş ve diğer ülkeler ile yapılan ticaretlerde kullanılmaya başlanmıştır. Çayın Japonya’dan sonraki durağı Hindistan ve İran olmuştur. Çayın Avrupa kıtasına gelmesi ise ancak 16. Yüzyılda olmuştur. Türkiye’nin çay ile gerçek anlamda tanışması Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerçekleşmiştir. 1787 yılında Japonya’dan getirilen çay tohumlarının Bursa civarına ekilmiştir. Ancak Bursa’nın sahip olduğu iklim şartlarının çay yetiştiriciliğine uygun olmaması nedeniyle bu girişim başarısız bir şekilde sonuçlanmıştır. Bu başarısız denemeden sonra uzunca bir ara çay ile ilgili herhangi bir girişim gerçekleşmemiştir. Ancak 1917 yılında, okul müdür vekili olan ve aynı zamanda botanikçi olan Ali Rıza Erten’in büyük gayretleri sonucunda Rize’de çay yetiştirilmesi için meclisten onay alınmıştır. Bu sayede çayın Türkiye coğrafyasında ikinci serüveninin temelleri atılmıştır. Bu süreçten sonda çay Türkiye için vazgeçilmez bir içecek olmuş ve gündelik hayatın bir parçası haline gelmiştir. Çay, zaman içerisinde Türk toplumu içinde yer edinmiş kendine özgü ritüeller ve gelenekler oluşturmuştur.Book Ekonomik Büyüme ve Demokrasi Bağlamında Çevre Sorunlarına Bir Bakış(Akademisyen Yayınevi, 2021) Atay Polat, Melike; Çuhadar, PınarÇevre sorunlarının eriştiği düzey, ekonomik faaliyetleri ve bu faaliyetlerin yarattığı geri döndürülemez etkilerini geniş bir perspektifte ele almayı gerektirmektedir.Book el-Furûku’l-menheciyye beyne silsiletey Ebced el-Arabiyye ve İstanbul et-Turkiyye(SONÇAĞ AKADEMİ, 2020) KADAD, Mustafaتناول هذا البحث سلسلتين لغويتين تعليميتين بدراسة وصفية وتحليلية لكل منهما، الأولى سلسلة أبجد لتعليم اللغة العربية للناطقين بغيرها، وأمّا الثانية فهي سلسلة إسطنبول لتعليم اللغة التركية للأجانب، معتمداً على المنهج المقارن المتبع في دراسة اللغات وكتب تعليمها؛ للوقوف على وصف دقيق لمنهج كلّ منهما. ويعد المنهج المقارن من أفضل المناهج العلمية التي تمكننا من تطوير العلوم الإنسانية وغيرها وخصوصاً اللغوية التطبيقية منها، لذلك عملنا في بحثنا هذا على المقارنة بين منهجين لغويين لتعليم لغتين مختلفتين للأجانب، للوقوف على النقاط الإيجابية والسلبية في كلٍّ منهما للوصول إلى أكمل المناهج في تعليم اللغة للأجانب. جاء هذا البحث على أربعة فصول قدمت لها بمقدمة تضمنت تمهيداً عن أهمية اللغات وتعليمها ومسوغات البحث وصعوباته ثم عرجنا على مشكلة البحث وأهدافه ذاكرين بعض الدراسات السابقة ثم عرضنا منهج الدراسة في هذا البحث والخطة المتبعة فيه، يحدد لنا الفصل الأول المفاهيم والمصطلحات الواردة في البحث، أما الفصل الثاني فكان دراسة تحليلية لمحتوى سلسلة أبجد، وكذلك في الفصل الثالث جعلناه دراسة تحليلية لسلسلة إسطنبول، لنخرج من الفصلين السابقين بفصل رابع نقابل فيه بين تحليل محتوى السلسلتين، لنقف في خاتمة البحث على أهم النتائج السلبية والإيجابية في كلّ منهما والتي نستخلص منها توصيات نقترحها علّها تكون مفيدة في تصميم مناهج تعليم اللغات للأجانب.