Edebiyat Fakültesi
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/20.500.12514/15
Browse
Browsing Edebiyat Fakültesi by Publication Category "Kitap - Uluslararası"
Now showing 1 - 20 of 34
- Results Per Page
- Sort Options
Book 19. yüzyılın İkinci Yarısında Diyarbekir’de Veba-i Bakarî(ENSAR NEŞRİYAT, 2018) Mengirkaon, SabriOsmanlı Devleti çok geniş coğrafyalarda hüküm sürmüş, ekonomisi tarım, hayvancılık ve daha ziyade bu ürünlerin ticaretine dayanan bir devlettir. Buna rağmen Osmanlı Devleti yakınçağlarda Avrupa’da meydana çıkan birtakım tarımsal teknik ve teknolojik gelişmeleri, ekonomisinin bel kemiğini oluşturan tarım ve hayvancılık faaliyetlerinde tatbik edememiştir. Özellikle 19. yüzyılda meydana gelen hayvan hastalıkları bütün Osmanlı Coğrafyası’nda olduğu gibi Diyarbekir’de de hayvancılığı olumsuz etkilemiştir. Özellikle bu dönemde görülen veba-i bakarî hastalığı Diyarbekir’de binlerle ifade edilen miktarlarda sığırların ölümüne sebep olmuş ve bu durum hem 19. yüzyılda Diyarbekir’de yapılan hayvancılığa hem de Osmanlı Devleti’nin ekonomisine sert bir darbe vurmuştur. Bu çalışmada 19. yüzyılın son çeyreğinde Diyarbekir’de meydana gelen veba-i bakarî hastalığı incelenecektir. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin içerisinde bulunmuş olduğu ekonomik koşullar kısaca incelenecek, hayvancılığın Osmanlı Devleti ve Osmanlı’nın kent ekonomisi üzerindeki önemine değinilecektir. Çalışmada üzerinde durulan diğer bir sorunsal da; Osmanlı Devleti’nin hem merkezi idare hem de yerel idare bağlamında veba-i bakarî karşısında ortaya koymuş olduğu afetle mücadele metotları ve bu metotların sonuçlarıdır. Bu minvalde veba-i bakarî hastalığı ile yakından ilişkili olan Osmanlı Devleti’nde veterinerlik mesleğine değinilecek ve Avrupa’da bu mesleğin inkişafı ile Osmanlı Devleti’ndeki durumu incelenecektir. Bunun yanında Osmanlı Devleti’nin veba-i bakarî ile ilgili aldığı önlemler ve bunların sonuçları incelenecektir.Book Antakya Süryani Kadim ( Ortodoks ) Kilisesi Patriklerinin Özgeçmişi(Mardin Tarihi İhtisas Kütüphanesi, 2006) Dolabani, Hanna; Özcoşar, İbrahim; Özcoşar, İbrahim; Akyüz, GabriyelBu çalışma 2002 yılında teorik olarak ortaya atıp, üç yıllık bir hazırlık döneminden soma 2005 yılında hayata geçirebildiğimiz “Mardin Tarihi ihtisas Kütüphanesi” adli Mardin tarihiyle ilgili çok yönlü projenin bir parçasıdır. Proje, Mardin'in çok konuşulan ancak çok az araştırılan tarihi bir şehir olması gereğinden yola çıkılarak hazırlanmıştır.Book Part AŞİRETLERİN KISKACINDA GÖZDEN DÜŞEN ŞEHİR: 19. YÜZYILDA NUSAYBİN(PEGEM Akademi, 2022) Akman, EkremGiriş Nusaybin, Orta Çağ’ın oldukça önemli bir şehriydi. Bu çalışma, 19. yüzyılın başından son çeyreğine kadar Nusaybin’in idarî yapısına, sosyal ve asayiş olaylarına odaklanarak şehrin zaman içerisinde nasıl bir köy haline dönüştüğünü sorgulamaktadır. Vazgeçilmez bir ticari güzergâhın kavşağında yer alan Nusaybin, Osmanlı yönetiminde büyük devletlerin savaş alanı olmaktan çıkmasına rağmen, 1600’lerin ortasından itibaren Sincar eşkıyalarına ek olarak güneyden gelen Şammar ve Aneze Urban aşiretlerinin cevelangâhı olmuştur. Tüm bunlara askerî birliklerin yetersizliği de eklenince bölge adeta güvenliğin olmadığı, yerleşim yerlerinin sürekli tahrip ve talan edildiği bir alana dönüşmüştür. Çağçağ Nehri’nin aktığı havzada eskiden yapılan kanalların bozularak bataklıklara dönüşmesiyle birlikte şehir rutubetli vahim bir iklime evrilmiştirBook Bildungsroman Tradition in English Literature(Livre de Lyon, 2023) Alkan, HalitThis book tries to reveal the unique characteristics of the English bildungsroman and to examine the change of the English bildungsroman tradition in three centuries by analysing these characteristics in Daniel Defoe’s "Moll Flanders" of the eighteenth century, George Eliot’s "The Mill on the Floss" of the nineteenth century, and James Joyce’s "A Portrait of the Artist as a Young Man" of the twentieth century.Book Part Byzantine Monastic Communities: Alternative Families?(ASHGATE PUBLISHING LTD, 2013) Krausmüller, Dirk; Brubaker, L; Tougher, SByzantine monks addressed each other as fathers, sons or brothers, and monastic texts from the Middle Byzantine period are replete with terms and concepts that have the family as their original context. This chapter presents evidence for such spiritual' relationships within Byzantine monasteries and asks whether one can consider them as alternative families. It demonstrates that even after tonsure the relationship between spiritual fathers and their sons remained an important feature of monastic life. In late antiquity the lavra was only one of a range of social settings within which men could pursue a monastic lifestyle. The chapter then explores monastic rules from the late tenth and eleventh centuries, in order to assess whether this status quo underwent changes over time. It argues that the relationship between mentor and disciple reflects a broader culture of social networking, which shares important traits with the nuclear family but cannot be reduced to it.Book Charlotte Brontë’s "Shirley" A Dialectic Solution: Capitalist and feminist problematic(LAP LAMBERT Acadmic Publishing, 2022) Alkan, HalitThis book tries to find answers to the questions such as how Charlotte Brontë evaluated capitalism and feminism in her novel, "Shirley" (1849), whether she dealt with them in accordance to the characteristics of the 19th century Victorian Era or not, on which parameters she criticized capitalism and why she turned to feminism. As for the method the novel, Shirley is resolved on the basis of Marx’s dialectic approach consisting of thesis, antithesis and synthesis.Book Part Dil ve Mezhep Farklılığı Nedeniyle İmamların Yaşadığı Problemler(Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, 2022) Demirdağ, Muhammed EminTürkiye Cumhuriyeti Devleti’nde Şâfîî-Kürt halkı yoğun olarak, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşamaktadır. Bu bölgede Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bünyesinde, resmî olarak dinî faaliyet yürüten; anadili Türkçe ve Hanefî mezhebine bağlı imamlarla, anadili Kürtçe ve Şâfîî mezhebine bağlı olan imamlar bulunmaktadır. Bu çalışma, bahse konu olan imamların, imamlık vazifelerini yerine getirirken yaşadıkları deneyimlerden yola çıkarak, Türkiye’deki dinî faaliyetlerin, resmî dilde (Türkçe) ve başat mezhepte (Hanefî) yürütülmesinden kaynaklanan problemleri fenomonolojik açıdan tartışmayı hedeflemektedir. Böylelikle olabildiğince mevzunun tüm yönlerini ortaya koyan bir durum tespiti yapılmak istenmektedir. Bu bağlamda, bahse konu edilen imamların, bölgede görev yaptıkları süre içerisinde, imam arkadaşlarıyla, cemaatle ve bölgede yaşayan halkla ilişkileri incelenmektedir. Çalışma, dil ve mezhep farklılıklarını kendinde barındıran imamların, ekseriyetle Kürt olan cami cemaati ve bölge halkı ile olan ilişkileri bağlamından yaşadıkları bireysel deneyimleri nasıl değerlendirdiklerini göstermeye çalışmaktadır. Yaygın anadilinin Kürtçe, mezhebin ise Şâfiî olduğu bu coğrafyada, dinî faaliyetleri yürütmek için Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından görevlendirilen, Hanefî mezhebine bağlı, anadili Türkçe, çoğunlukla Kürtçeyi ya hiç bilmeyen ya da çok az bildiği varsayılan imamların; Şâfiî mezhebinin dinî uygulamaları ile halkın imamlara başvurduğu çeşitli toplumsal uygulamalarda (nikâh, cenaze, küslerin barıştırılması vb.), mezhep, örf ve adetler konusunda yeterli donanıma sahip olmadıkları görülmektedir. Dolayısıyla çalışma, bu durumun devlet tarafından verilen dinî hizmetin ve toplumsal yaşam çözümlemelerinin niteliğini zayıflattığı iddiasını taşımaktadır.Book Diyarbakır(2018) Özcoşar, İbrahim; Özcoşar, İbrahimBaşlangıçtan günümüze otuz üç ayrı medeniyete ev sahipliği yaptığı belirtilen Diyarbakır, tarih öncesi çağlardan itibaren bu şehre her gelenin kültür ve birikimleri üzerinde yükselirken Yesrib’i Medine’ye dönüştüren dokunuşla yeni bir medeniyet dâiresinde yeni bir kimliğe kanat açmıştır. Buna şehrin “karyeden medineye dönüşümü” olarak bakmak da mümkündür. Böylece, şehir tasavvurunun medeniyet tasavvurundan ayrı düşünülemeyeceği bir işleyişte Diyarbakır, risâletten sonra İslâm şehir anlayışının somut bulduğu ilk şehirler olan Mekke ve Medine’nin bir izdüşümü olarak yeni bir şehir ve medenî kimliğin başka bir bir örneği olarak çıkar karşımıza.animation.listelement.badge Diyarbakır Mekan, Toplum, Ekonomi(İbrahim Özcoşar, 2018) Özcoşar, İbrahim; Özcoşar, İbrahimMekân ve toplum arasındaki ilişki devamlılık arz eden bir ilişkidir. Toplum,insan ilişkilerinin yoğun olarak yaşandığı, kültürün içinde büyüdüğü ve karakterinikazandığı bir alandır. İbn-i Haldun’a göre toplum, “yatağı hiçbir zaman kurumayanbir ırmak” gibidir. Yatağında ilerlerken tepelere rastlar ve eğilmek zorunda kalır. Bueğiliş bir şehir söz konusu olduğunda, o şehrin farklı kültürlerin etkisine uğramasıveya farklı siyasi yönetimlerin güdümüne girmesi olarak değerlendirilebilir. Tarihi süreçte şehrin büründüğü kültürel ve siyasi kimlik, onu kimi zaman ilerleme ve kimi zaman da gerileme süreçlerine soksa da, şehrin öznesi olan toplum her zaman vardır ve sürekli yenilenerek kalıcılığını sürdürür. Bu anlamda bir şehir olarak Diyarbakır ve onun öznesi olan Diyarbakırlı toplum, yatağı hiçbir zaman kurumamış, tarihin ilk dönemlerinden başlayarak Emeviler,Abbasiler,Şeyhoğulları, Hamdâniler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisânoğulları, Artuklular, Eyyubîler, Akkoyunlular, Safevîler ve Osmanlılar gibi temel tarihsel dönemler ile varlığını devam ettirmiştirBook Part Diyarbakır'daki Osmanlı Dönemi Cami ve Mescidleri(2011) Boran, Ali; Erdal, ZekaiDiyarbakır Şehri; Dicle Nehri’nin batı ucunda, Karacadağ’a kadar uzanan geniş Bazalt Yaylası’nın üzerinde kurulmuştur. Dicle Vadisi’nden 100 m yükseklikte ve arazinin doğal yapısı, şehrin dış kale surlarının şeklini sınırlamaktadır. Diyarbakır şehrinin tarihi Hurriler zamanında (M.Ö. 2000’li yıllar) burada bir kale yapılması ile başlatılmaktadır. M.S. 349’da Roma İmparatorluğu döneminde şehrin etrafı surlarla çevrilmiş, 365–375 yılları arasında da surun batıya doğru genişlemesiyle dış kale asıl halini almıştır. Hz. Ömer döneminde İyaz b. Ganem tarafından (639) İslam topraklarına katılmış, şehir merkezindeki kilisenin camiye çevrilmesi ile İslam şehri olma vasfını kazanmaya başlamıştır. Abbasiler ve Mervaniler zamanında da şehirde inşa faaliyetleri devam etmiştir. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh döneminde Ulu Cami (Cami-i Kebir) onarılarak bölgedeki cami mimarisine öncülük etmiştir. Daha sonra Nisanoğulları (1142–1183), Artukoğulları (1183-1232), Eyyubiler (1232-1240), Anadolu Selçukluları (1240-1302), Akkoyunlular (1401-1507) ve 1515 tarihinden sonra da Osmanlı döneminde şehirde başta cami ve eğitim kurumları olmak üzere onlarca yapı inşa edilmiştir. Ulu Cami ile başlayan Diyarbakır’daki cami mimarisi tarih boyunca en güzel örneklerini vererek günümüze kadar gelmiştir. Diyarbakır’daki Akkoyunlu ve Osmanlı camileri eski gelenekleri kendi bünyesinde harmanlayarak yeni üsluplar, teknikler geliştirmişlerdir. Özellikle Osmanlı’nın yöreyi fethetmesiyle birlikte Diyarbakır eyalet merkezi olmuş şehirde hızlı bir imar faaliyetleri artmıştır. Osmanlı mimarisinin en güzel örnekleri burada yer almakta ve Mimar Sinan’ın da Diyarbakır’da eserleri bulunmaktadır. Osmanlı Döneminde başta Diyarbakır valileri olmak üzere onlarca eser yapılmıştır. Bu eserlerin bir bölümünü oluşturan camilerden 21’i günümüze ulaşmıştır.Book Part Diyarbekir Vilayet Gazetesi’ne Göre Ergani ve Çevresi(Ekin Yayınevi, 2023) Mengirkaon, SabriOsmanlı Devleti’nde 18. yüzyılın sonlarından itibaren önem kazanan devletin modernleştirilmesi düşüncesi ve devam eden süreçteki yenileşme hamlesinin topluma takdim edilmesi, kanun ve nizamnamelerin genel çerçevelerinin memurlarca takip edilebilmesinin yanında hem ülke dışından hem de ülke içinden haberlerin yaygınlaştırılması için resmî bir gazetenin bastırılması ihtiyacı hasıl olmuştur. Ayrıca 1828’de Mısır’da çıkarılmaya başlanan Vakayi-i Mısriyye’den de ilhamla 1831’de İstanbul’da Takvim-i Vekayi adında resmî bir gazetenin çıkarılmasına başlanmıştır. Osmanlı taşrasında gazetelerin çıkarılması ise daha geç bir dönemde 1864 Vilayet Nizamnamesi’nden sonra mümkün olabilmiştir. Nizamnamenin yedinci maddesi her vilayette bir matbaanın kurulmasını, buradaki işleri yürütmesi için de mektupçuluk kurumunun ihdasını mümkün kılmıştır. Bu nizamname ile oluşturulan hukuki altyapı ve Kurt İsmail Paşa’nın çabaları sonucunda Diyarbekir Vilayet Matbaası 1869 yılından itibaren faaliyetlerine başlamıştır. Matbaanın faaliyete geçmesinden çok kısa bir süre sonra 1869 yılının ağustos ayında Diyarbekir Vilayet Gazetesi’nin de ilk sayısı yayınlanmıştır. Bazı dönemlerde sekteye uğramakla beraber sivil kişilere satıldığı 1931 yılına kadar yayın hayatına devam etmiş, bu yönüyle Anadolu’daki en uzun soluklu gazetelerden birisi olmuştur. Diyarbekir Vilayet Gazetesi’nde merkezden gelen resmî yazılar dışında farklı başlıklar altında birçok konu ele alınmıştır. Bu başlıklardan birisi de Diyarbekir ve mülhakatındaki yerler ile ilgili haberlerin verildiği “vaka-yı vilayet” kısımlarıdır. Bu kısımda vilayet genelinde meydana gelen çeşitli meselelerin yanında imar faaliyetleri, afet ve doğa olayları, güvenlik meseleleri gibi konularda pek çok haber yayınlanmıştır. Bu çalışmada Diyarbekir Vilayet Gazetesi’nde özellikle vaka-yı vilayet başlığı altında çıkan haberlerden hareketle 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında Ergani ve çevresinin durumuna odaklanılmıştır. Bu amaca matuf olarak gazetenin elde bulunan yaklaşık beş yüz yetmiş sayısı incelenmiş, konumuz ile ilgili olan haberler tasniflenerek bir bağlam içerisinde açıklanmaya çalışılmıştır.Book Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Dinsel Tipolojiler(Pegem Akademi, 2022) Ete, Mehmet RagıpErken Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Dinsel TipolojilerBook et-Teayüş ve Eşkaluhu Min Manzur el-Ulum el-İnsaniyye(SON ÇAĞ AKADEMİ, 2020) ŞERİFOĞLU MetinKitabın Adı: Beşeri Bilimler Açısından Bir Arada Yaşama kültürü ve Biçimleri. Editör : Dr.Öğr.Üy. Metin Şerifoğlu Yazarlar: - Prof. Dr. Samir ALCHİKH ALİ : (Devrim ve Savaş Aşamasında Bir Arada Yaşama ve Çatışma Arasındaki Suriye Kültürel Kimliği ) - Dr. Öğr. Üyesi Reşid ŞİHO: )Bir Arada Yaşama ve Dini Hoşgörü: İslami Modellerle Tarihsel Bir Vizyon) - Doç. Dr. Mohamed RASHİD:(Siyasi Bir Arada Yaşama(Birlikte Yaşama, Entegrasyon ve Kimlik Diyalektiği) - Dr. Öğr.Üyesi Amer ALJARRAH: (Arap Mirasında Öğrenme ve Edebi Yaratıcılık Arasındaki Entelektüel Birlikte Yaşama) - Dr.Öğr.Üyesi Mayada ALKASEM: (Toplumlarda Barış İçinde Bir Arada Yaşama Kültürünü Yayma ve Geliştirmede Medyanın Rolü) - Dr. Öğr. Üyesi Narjes KADRO: )İlk Abbasi Döneminde Birlikte Yaşama Kavramını Zenginleştirmede Entelektüel Hareketin Rolü( - Dr. Öğr. Üyesi Khaled HASAN ALADWANİ: (Birlikte Yaşama ve İletişim Arasındaki Dil ) - Dr.Öğr.Üyesi Hossam ALDİN FAYAD: (Barış İçinde Bir Arada Yaşama Kavramı ve Diğerinin Tanınması-Habermas'ın İletişimsel Eylem Teorisi Işığında Anlama Girişimi) - Doç.Dr. Mohamed ALFARES: (Devrim Sonrası Arap Baharı Ülkelerinde Bir Arada Yaşama – Medine anayasası ve sosyal sözleşme Arasındaki Sosyolojik Yaklaşım) - Dr. Öğr.Üyesi Mhanna BELAL ALRASHİD: (Arap Baharı Ülkelerinde Barış İçinde bir Arada Yaşamanın Demokrasi ve Tezahürleri (Örnek olarak Suriye) - Dr. Öğr. Üyesi Metin ŞERİFOĞLU: ( Osmanlı Devletinin Bir Arada Yaşama Konusundaki Tutumu ve Azınlıklara Yönelik Politikası) **Dr.Öğr. Üyesi Metin ŞERİFOĞLU Tüm hakları yazarına aittir. Yazarın izni alınmadan kitabın tümünü veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, çağaltılması yapılamaz. Yalnızca kaynak gösterilerek kallanılabilir.Book Part Book Fuat Sezgin ve Temel İslam Bilimleri Güncel Tartışmalar- Teorik Teklifler(İbrahim Özcoşar, 2019) Özcoşar, İbrahim; Özcoşar, İbrahim; Karakaş, Ali; Öztürk, Mustafa; Aslan, SıracettinAltmış darbesinin iktidara getirdiği yönetim tarafından hazırlanan ve 147 akademisyenin “zararlı” olarak nitelendirildiği listede kendi adının da bulunması üzerine ideal sahibi bir muhacir olarak bilim ve araştırma faaliyetlerine Almanya’da devam eden Fuat Sezgin, kendisini dünya bilim çevrelerinde tanıtacak olan faaliyetlerinin ikinci evresine geçmiş oluyordu. Öz yurdundan hicret etmek zorunda bırakılan bu büyük bilgin, tutku dolu bilim serüvenine burada ömrünün sonuna kadar devam edecek, Avrupa’nın orta yerinde muhteşem bir enstitü kuracaktı. Kendi değerlerine sahip çıkıp ömrünü, ait olduğu medeniyeti yüceltmeye adayan bir doğulu tarafından kurulan bu şarkiyat enstitüsü, Avrupa’daki alışılageldik şarkiyat enstitülerinin oryantalist yaklaşımlarından arınmış ciddi bir enstitü olacaktı.Editorial Hizmetin İzinde Bir Ömür: Metropolit Hanna Dolabani(Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, 2020) Akyüz, Mihayel; Akyüz, MihayelBir şahsiyeti ele almak göründüğü kadar kolay bir iş değildir. Bu şahsiyet zor zamanlarda zor ve büyük işler yapan Hanna Dolabanî gibi biri olduğunda zorluk düzeyi bir kat daha artar. Elinizdeki çalışmada hem Osmanlı hem de Cumhuriyet tecrübesini yaşamış kadim kentimizin bu güzide metropoliti üzerinden bu topraklarda yaşanan idari dönüşümleri, modernleşme ve yenileşme çabalarını, tanzimatı, ıslahatı, I. ve II. Meşrutiyeti, cihan savaşlarını, edebiyattan felsefeye, din ilimlerinden modern bilimlere kadar entelektüel sahada yaşanan farklı tecrübeler de ele alınıyor ve bunların izi sürülüyor. Merkezden maada bir taşra kentinde yaşanan entelektüel hayatın satır araları da buna dahildir.Book İlk Çağlardan Osmanlıya Diyarbakır(Ensar Neşriyat, 2018) Özcoşar, İbrahim; Özcoşar, İbrahimBaşlangıçtan günümüze otuz üç ayrı medeniyete ev sahipliği yaptığı belirtilen Diyarbakır, tarih öncesi çağlardan itibaren bu şehre her gelenin kültür ve birikimleri üzerinde yükselirken Yesrib’i Medine’ye dönüştüren dokunuşla yeni bir medeniyet dâiresinde yeni bir kimliğe kanat açmıştır. Buna şehrin “karyeden medineye dönüşümü” olarak bakmak da mümkündür. Böylece, şehir tasavvurunun medeniyet tasavvurundan ayrı düşünülemeyeceği bir işleyişte Diyarbakır, risâletten sonra İslâm şehir anlayışının somut bulduğu ilk şehirler olan Mekke ve Medine’nin bir izdüşümü olarak yeni bir şehir ve medenî kimliğin başka bir örneği olarak çıkar karşımıza.Book İslam'da felsefi düşüncede okumak(Kriter Yayın Evi, 2020) Mohamed Alfaresإذا ما رجعنا إلى تاريخ العرب قبل ظهور الاسلام ، وتأملنا حياتهم الاجتماعية والاقتصادية والفكرية فإننا نجدهم كانوا يعيشون حياة بسيطة خالية من التعقيد، وكانت ثقافتهم بسيطة فليس لهم من العلم المنظم إلا الحظ القليل. وكانت المعتقدات الدينية التي يدين بها العرب في جاهليتهم أيضاً بسيطة هي الأخرى، لا تحمل على التفكير ولا تدفع إلى التفلسف. فقد نسوا دينهم القديم –دين ابراهيم عليه السلام الحنيف- ولجأوا إلى عبادة الأصنام لُتقربهم إلى الله كما كانوا يعتقدون، ولم ترُدّهم عن عبادة الأصنام لا المسيحية ولا اليهودية اللتان جاءتا في الجزيرة العربية قبل الاسلام. أما بالنسبة للتفكير الفلسفي بالذات فإننا لا نجد للعرب في جاهليتهم نظاما فكرياً متكاملاً يمكن أن نسميه (فلسفة) بالمعنى الصحيح. فكل ما كان لهم في مجال الفكر واشتهروا به في جوانب الأدب هو: الشعر والنوادر والحكايات والقصص مما يحض على الكرم والشجاعة والخصال الحميدة، ومن الآراء الخاصة بالحياة عن طريق الخبرة. وبالرغم من كل ما وصلنا من الآثار الحكمية التي وردت في الأدب العربي الجاهلي فإننا لا نستطيع اعتبارها فلسفة بالمعنى الاصطلاحي. والحق الذي لاشك فيه أن التفكير الفلسفي الصحيح لم يبدأ إلا بعد ظهور الاسلام واتساع ثقافتهم واحتكاكهم بثقافات أخرى ، وبروز قضايا سياسية وفكرية تحتم عليهم التفكير الفلسفي. والفلسفة كما يقول د. جميل صليبا ظاهرة من ظواهر الحضارة لا تزدهر في المجتمع الا بعد بلوغه درجة معينة من التقدم الثقافي . فالإسلام هو الدافع للتفكير الفلسفي عند العرب، حينما انبثق نوره وصدع محمد عليه الصلاة والسلام بدعوته إلى الايمان بالله الواحد وملائكته وكتبه ورسله وقضاءه وقدره وجزاءه العادل في الدار الآخرة. وكان الأصل لهذه الدعوة القرآن الكريم الذي نزل منجماً على مدى ثلاث وعشرين سنة أعظم حدث في تاريخ البشرية. ولم يكن كتاب مواعظ أو تاريخ وحكايات ، وإنما وضع الخطوط الرئيسية الأولى للوجود ، فقد" أعلن وحدة الله وفاعليته، وأعلن فكرة الخلق من العدم ، وأنكر قدم المادة وأعلن حدوثها وحدوث العالم بأسره، وأكد كرامة الانسان وقوة عقله وسلطانه على جميع الموجودات، واعتبره مسؤولاً عن كل فعل من أفعاله (من يعمل مثقال ذرة خيراً يره ومن يعمل مثقال ذرة شراً يره) الزلزلة آية 7 ، فوضع المسؤولية الفردية سمة الحياة الحديثة ، وأنكر صلب المسيح كفداء للمجموع، وأنه لا يفدي الانسان إلا عملُه، وترك الانسان بين الخير والشر يتردد بينهما، واكتساب أحدهما مرهون بيد الانسان ، والله بكليهما عالم بعلمه القديم الذي لا يُحد، ووضع الثواب والعقاب في عالم آخر غيبه عنا". ففي ظله نشأت العلوم الاسلامية المختلفة ومن أجله قامت هذه العلوم، وكانت علوم القرآن أول تلك العلوم الاسلامية تأليفاً في الاسلام، وكان المحور الذي قامت حوله الفرق الاسلامية المختلفة. ثم انتشر الاسلام بفضل المسلمين الأوائل وعم بقاع واسعة ممتدة من الأرض فدخل فيه من اليهود والنصارى والمجوس وغير العرب؛ فنشأت نتيجة تلك الفتوحات واختلاط العرب بغيرهم من الأمم موضوعات فكرية جديدة فرضت نفسها بقوة، فشمر لها علماء اجتهدوا لفهمها والرد عليها أصاب بعضها في مجادلاته وابتعد البعض عن الحق فنشأت فرق اجتهادية وظهر علم الكلام ومن هذه الفرق المعتزلة و الخوارج والجهمية وغيرهم، وقبل ذلك نشأت علوم خاصة بالمسلمين نتيجة الاختلاط بغيرهم كعلم أصول الفقه وتدوين الحديث والتفسير. ونشأ التصوف على طول الزمن عن الرعيل الأول من المسلمين اختلط بالفلسفة فحصل مايسمى التصوف الفلسفي. من المشكلات التي تعرَّض لها فلاسفة الإسلام بالجدال مشكلة إثبات وجود الله، وصفاته ووجود العالم أحادث هو أم قديم، كيفية الخلق، ومشكلة النفس الإنسانية، وهل هي موجودة وخالدة أم فانية؟ لقد تصدى الفلاسفة المسلمون لهذه المشكلات ودخل بعضهم في بطون فلاسفة اليونان ولم يستطيعوا أن يخرجوا منها، وظل فكر كثير منهم أسير التصورات اليونانية. ومن الذين تصدوا للدفاع عن الفلسفة والخوض في مسائلها الكندي والفارابي وابن سينا وابن رشد وابن طفيل ومنهم من درسها وفهمها ورد عليها لإغراقها في العقل والبعد عن جادة الحق(القرآن والسنة) كالغزالي. يرى بعض الفلاسفة أن الفلسفة الاسلامية هي مجموعة الأفكار التي ارتآها الكندي والفارابي وابن سينا ومن سار على نهجهم في موضوعات: الله ،العالم ،النفس الإنسانية . وهذا تعريف ضيق جداً .يقول رينان" إن الحركة الفلسفية الحقيقية في الاسلام ينبغي أن تلتمس في مذاهب المتكلمين". " وقد اشتد الميل إلى اعتبار التصوف أيضا من شُعب هذه الفلسفة، خصوصاً في العهد الأخير الذي عني به المستشرقون بدراسة التصوف". والشيخ مصطفى عبد الرازق يعتبر أصول الفقه من الفلسفة الاسلامية. هذا الكتاب هو خلاصة جهود علماء أفذاذ درسوا الفلسفة وتعمقوا في أبحاثهم، فعند تقصي الكتابات حول الفكر الفلسفي في الاسلام لاحظنا كتب عديدة ، وإنما يركز كل كتاب منها على باب من أبواب الفلسفة: إما في الكلام، أو التصوف، أو أفكار العلماء المسلمين في العهد العباسي ومابعده. وكان عَملُنا هنا قراء تلك الكتب ووضع تصور عام لمباحث الفلسفة الاسلامية، وظروف نشأتها، وطرح أهم أفكارها بشكل مبسط، حتى يستطيع القارء في هذا الكتاب أن يأخذ فكرة عامة ويرسم في ذهنه خارطة لما تشتمل عليه الفلسفة الاسلامية، وكيف نشأت وتطورت ، وأهم علمائها على فترات من التاريخ. وممكن أن يكون هذا كتاباً جامعياً أيضاً للطالب الذي يريد معرفة الفلسفة ، كونه مكتوب بطريقة منهجية تناسب طلبة الجامعات. ولقد رأينا أن يكون مقسماً لفصول أربعة تتفق مع تنوع مباحث الفلسفة الاسلامية ،التي تشتمل على أربع مباحث أساسية ، هي : 1- الفلسفة الخالصة ، وتتناول فلاسفة المسلمين كالفارابي والكندي وابن رشد وابن طفيل وخوضهم في كتب اليونان والرد عليهم أو التوفيق بين فكرهم وبين الشريعة. 2- التصوف. والتصوف له شقين التصوف الذي يمثله الغزالي ، والتصوف الذي يمثله الحلاج وابن عربي. والتصوف يعتمد على المنهج الحدسي . 3- تاريخ العلوم عند العرب؛ العلوم الاسلامية التي عُني المسلمون بوضع قواعدها كعلم أصول الفقه، وجمع وتصنيف السنة النبوية، وما ترتب لها من منهج خاص عمل عليه العلماء المسلمين من الجرح والتعديل وتصنيف الحديث... 4- علم الكلام .والظروف الاجتماعية والفكرية التي رافقت نشأته ، وأهم الفرق وبيان ما اختصت به من أفكار. كل من هذه الفروع يختلف عن غيره بخاصية مهمة ألا وهي المنهج. فالمنهج المتبع في الفلسفة الخالصة المنهج البرهاني العقلي. وفي التصوف المنهج الوجداني الذوقي الحدسي. والمنهج المتبع في علم الكلام المنهج الجدلي.Publication Kapsayıcı Eğitim: Tüm Çocuklar İçin Katılım, Öğrenme ve Gelişim Modeli(Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, 2022) Sakız, Halis; Göksu, İdrisKapalı her sınıf kapısının ardında çeşitliliklerle dolu bir dünya vardır. Bu çeşitliliğin tanınması, kabul edilmesi ve hem okula hem de topluma faydalarının açığa çıkarılması, günümüzde eğitim sistemlerinin farkına vardığı ve erişmeye çalıştığı bir amaç haline gelmiştir. Bu amaca erişmenin en etkili yolu olarak değerlendirilen kapsayıcı eğitim modeli, tüm bireylerin nitelikli ve bütünleştirilmiş eğitimden faydalanabilmesi için hem politika hem de uygulama düzeyinde kabul görmeye başlanmıştır. Dünya genelinde çoğu ülke, eğitim sistemlerinde kapsayıcılığı inşa ederek okulun “tüm çocuklara çeşitli alanlarda gelişim ve öğrenme fırsatlarının sunulduğu” yerler olduğu ilkesini hayata geçirmeye çalışmaktadır. Son yıllarda kapsayıcı eğitime yönelik vurgunun artmasıyla birlikte bu alanda yapılan bilimsel çalışmaların sayısı ve niteliği de hızlı bir şekilde artmıştır. Kapsayıcı eğitim, gelişmekte olan ve farklı bağlamlar, dönemler ve bireyler açısından tanımlanması ve uygulanması çeşitlilik gösteren bir model olduğundan, bilimsel çalışmaların da kapsayıcı eğitimi çeşitli bakış açıları ile incelemesi mümkün olmuştur. Bu durumun olası bazı dezavantajlarının (örn. bir eğitim sisteminde ortak bir tanım üzerinde uzlaşma güçlüğü) yanında, kapsayıcı eğitimin doğasına uygun olarak bir çeşitlilik içinde ele alınışını sağlamasının, farklı ortam ve zamanlarda, o ortamın ve zamanın koşullarına uygun bir şekilde tanımlanması ve uygulanışı için bir fırsat olabileceği düşünülmektedir. Nitekim kapsayıcı eğitime yönelik tüm bu kavramsallaştırma ve uygulama çeşitliliği içinde herkesin üzerinde uzlaştığı amaç “tüm bireylerin eğitimden faydalanma fırsatlarının artırılması” şeklinde olmuştur. Benzer şekilde bu kitap, okul sistemlerinin tüm çocuklar için açık hale getirilerek tüm çocukların okullarda elde ettikleri yaşantıların kendi gelişim ve öğrenme süreçlerini kolaylaştırması amacıyla okulların hizmet kapasitelerinin artırılmasına yönelik temel bir hedefi benimsemektedir. Bu kitap, kapsayıcı eğitime ilişkin kavramların, ilkelerin ve uygulamaların bilinirlik düzeyini artırmak ve söz konusu içerikten herkesin faydalanabilmesini sağlamak ve tüm bireylerin rahatlıkla ulaşabilmesi amacıyla açık erişimli olarak yayımlanmıştır. Ayrıca bu kitabın tasarımında görsellik ön plana çıkarılarak ve bazı bölümlerde özetleme yapılarak tüm bireylerin rahatlıkla anlayabileceği bir tasarım benimsenmiştir. Bu çalışmayı hazırlayan akademisyenler ve uzmanlar, tüm okulların bütün çocuklara açık olması ve tüm çocukların nitelikli eğitimden faydalanabilmesi gerektiğine ilişkin akademik, pedagojik ve insani sorumluluk ilkesini benimsemişlerdir. Bu kitaba eğitim uygulayıcılarının, ebeveynlerin, çocukların, akademisyenlerin ve eğitim politikası üretenlerin erişmesi, okuması ve anlam üretmesi hedeflenmiş; çalışma içinde bunun gerçekleşebilmesi için tüm paydaşlar açısından okunabilirliği artıracak bir dil, tasarım ve anlatım kullanılmıştır. Kitap içinde çok sayıda bilgiye yer verilmiş, vurgular yapılmış, görseller kullanılmış, anlatım sadeleştirilmiş, örnekler verilmiş ve önerilerde bulunulmuştur. Bu çalışmanın içeriği, on beş temayı içerecek şekilde on başlık halinde hazırlanmıştır. Çalışmada ilk olarak Kapsayıcı Eğı̇tı̇mı̇n Mantığı ve İlkelerı̇ başlığı altında kapsayıcı eğitime ilişkin bilgi verilmiş, kapsayıcı eğitimin tanımı, bileşenleri, ilkeleri, dezavantajlı bireyler açısından değerlendirilmesi ve önündeki engellere ilişkin bir içerik sunulmuştur. İkinci ve üçüncü olarak Engellı̇ Bireylerde Eğı̇tı̇m, Öğrenme, Gelı̇şı̇m ve Özel İhtı̇yaçların Ekolojisı̇ ile Engellı̇lı̇ğı̇n Medikal, Sosyal ve Bı̇yoekolojı̇k Modellerı̇ başlıkları altında, günümüze dek eğitim sisteminden dışlanma olasılığı en yüksek bireyler olan engel ile tanılanmış olan öğrencilere ilişkin bir içerik sunulmuştur. Elbette bu kitabın yazarları, kapsayıcı eğitimin örnek öğrenci ve/veya öğrenci grubu hedeflemeksizin okulların tüm çocuklar için yeniden tasarlanması gerektiğini öngördüğünü bilmektedir. Ancak Türkiye’de ve dünya genelinde, özel gereksinimli bireylerin ve bu bireyler arasında engel ile tanılanmış olanların eğitim sistemlerindeki dezavantajlı koşullarının ve kapsayıcı eğitim ile ilişkilendirilmelerindeki kuramsal ve uygulamalı zorlukların devam ettiği dikkate alındığında, onlara ilişkin bilgi içeren bu başlıkların eklenmesinde fayda bulunmuştur. Dördüncü olarak Kapsayıcı Eğı̇tı̇mde Akran İlı̇şkı̇lerı̇ başlığı altında akranlarla beraber bütünleştirilmiş eğitimin faydaları ve akran ilişkilerinin kapsayıcılığa katkısı ele alınmıştır. Beşinci olarak Kapsayıcı Bireysel Eğitim Planı Tasarımı ve Uygulamaları başlığı altında kapsayıcı eğitim bağlamında bireysel ihtiyaçlar, kapsayıcı bir bireysel eğitim planının özellikleri ve bireysel eğitim planının kapsayıcılığının önündeki engeller tartışılmıştır. Altıncı ve yedinci başlıklar olan Öğrencı̇ Merkezlı̇ Sınıf Uygulamaları, Uyarlama ve Düzenlemeler ile İşbı̇rlı̇klı̇ Eğı̇tı̇m, Evrensel Tasarım ve Farklılaştırılmış̧Öğretim içinde sınıf ortamının kapsayıcılığının geliştirilmesine ilişkin detaylı bir içerik sunulmuştur. Sekizinci olarak Kapsayıcı Ölçme, Tanılama ve Değerlendirme başlığı altında, eğitim sistemlerinin en çok tartışılan alanlarından biri olan ölçme, tanılama ve değerlendirmenin kapsayıcı eğitim bağlamında nasıl ele alınıp geliştirilebileceğine ilişkin bir içerik sunulmuştur. Kitabın dokuzuncu başlığı olan Kapsayıcı Rehberlı̇k ve Danışmanlık Pratiklerı̇ içinde okul rehberlik ünitelerinin, tüm çocukların ruh sağlığı ve başarısı için nasıl yeniden yapılandırılıp hizmet verme kapasitelerinin güçlendirilebileceğine ilişkin bir içerik sunulmuştur. Devam eden başlık olan Davranış Gelı̇şı̇mı̇ ve Yönetimı̇ içerisinde davranış süreçleri kapsayıcı eğitim bağlamında incelenmiştir. Takip eden iki bölümde Özel Gereksı̇nı̇mlı̇ Öğrencı̇lerı̇n Sosyal-Duygusal Gelı̇şı̇mı̇ ve Özel Gereksı̇nı̇mlı̇ Öğrencı̇lerı̇n Akademik Gelı̇şı̇mı̇ başlıkları altında başta özel gereksinimi bulunanlar olmak üzere tüm öğrencilerin kapsayıcı eğitim süreçleri içerisinde sosyal-duygusal ve akademik açıdan maksimum düzeyde gelişiminin sağlanması adına bilgilendirici ve yönlendirici bir içerik verilmiştir. Kitapta takip eden on üçüncü, on dördüncü ve on beşinci başlıklar olan Kapsayıcı Eğı̇tı̇mde Aile Temellı̇ Uygulamalar, Çocuk Merkezlı̇ Kapsayıcı Aile Uygulamaları ve Öğrenme Desteğı̇ Sunulması ile Çocukları Desteklemede Aile Katılımı ve İletı̇şı̇m başlıklarında, özel olarak okul sisteminin önemli bir paydaşı olan ailelerin kapsayıcı eğitimdeki rolüne yer verilmiş, ailelerin çocukları desteklemede, okul süreçlerine pedagojik, sosyal ve kültürel açıdan katkıda bulunmada ve toplum kapsayıcılığının düzeyini artırmada üstlenebilecekleri rol detaylı bir şekilde anlatılmıştır.Book Part KAVRAM VE SÜREÇ YÖNLERİYLE KÜLTÜR SORUNUNU DEĞER FENOMENİ ÜZERİNDEN AŞMA İMKÂNI(İKSAD, 2020) Yeşilmen, HalitKültür (uygarlık ve medeniyet kavramları ile birlikte) her ne kadar tarihi süreçte farklı ve çok yönlü anlamlarda kullanılan bir serüvene sahip olsa da günümüzde, yani küreselleşme sürecinde, mevcut yapıların çözülmesi ve aktör yaklaşımların öne çıkması, ayrıca dijital merkezli yaşam formunun hızlanması nedeniyle değeri azalan bir kavram haline gelmiştir. Bu süreçte kültür, ne olduğu belirsiz bir hüviyete evirilmektedir. Bu evirilmenin en önemli sebeplerinden biri, kategorik de olsa kültür teriminin işaret ettiği yapısal özelliklerin artık bu kavramla karşılanamamasıdır. İnşa reflekslerine rağmen çözülmelerin de hız kazanması ve bundan dolayı yeni inşa süreçlerinin kısa süreli olması da bu nitelikteki bir karşılıksızlığı sürekli hale getirmektedir. Anlamın her geçen gün sosyo-kültürel yaşamdan buharlaşması, zaten bir muammaya sürüklenen kültür kavramının ve kültürün daha da belirsizleşmesine sebep olmaktadır. Buna mukabil çalışmada değer kavramı ele alınmış, söz konusu edilen buharlaşmaya rağmen sosyo-kültürel alanda değersiz (tüm kültürler eşdeğerdedir anlamında değil) bir yaşamın olamayacağı ortaya konmuştur. Bundan hareketle kültür ve kültürel süreçlerin temel dinamiğinde değer ve değersel etkileşimlerin olduğu yönünde bir yaklaşıma ulaşılmıştır. Bu temel dinamik ve yaklaşım, belirtilen buharlaşma karşısında değer hassasiyetinin günümüzde de geçerli olduğunu, ek olarak meselenin değerin hangi yönde ve ne ile inşa edildiği (değeri belirleme mücadelesi) noktasında düğümlendiğini imlemektedir. Günümüzde kültür, etimolojik anlamında söz konusu olan doğa zeminini kaybetmiş görünmektedir. İnsanın doğayla organik bağı göz önüne alındığında, bu zeminin kaybolmasıyla aslında bir değer-anlam zemininin de yokluğu ortaya çıkmaktadır. Doğa-insan-kültür ilişkisi çerçevesinde ifade edilen değer dinamiğinin ve değer zemininin son kertede insanda saklı olduğu söylenebilir. İnsan yaşamının hiçbir şeye değmeyen bir yöne sürüklenmesi durumunda değer dinamiğinin zayıflamasıyla birlikte kültür de yok olacaktır. Bu itibarla değer yaklaşımının kültür ile ilgili irdelemelerde önemli açıklama imkânları sunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Değer olgusunun “değmek” kök anlamı ile birlikte, yapılan eylemin kıymet veçhesiyle karşılanabilmesi durumuna, önemine ve niteliğine işaret eden “karşılık olma” anlamıyla ilişkili olarak “karşılaşma”, “temas”, “mübadele” (kavramsal, ahlaki ve maddi düzlemde), “etkileşim” ve “değişim” gibi kültürel süreçlere gönderme yapan temel bir kapsamda olduğu görülmüştür. Dolayısıyla değer yaklaşımının (anlam-değer ilişkisi de dâhil olmak üzere) kültürle ilgili ortaya konan ister kültüralist ve semiyotik isterse de etkileşimsel ve süreçsel yaklaşımlara -hiçbirini dışlamadan- kapsamlı bir açıklama imkânı sunduğu neticesine ulaşılmıştır. Değer(ler) hem somut hem de soyut süreçlere ve öğelere (mesela, anlam dünyası) vurgu yapması yönüyle kültürel ve sosyal değerlendirmelerde bir mihenk taşı kıymetindedir. Bu itibarla değerin yapı ve aktör kutuplaşmasında biri diğerini yok sayma yönünde değil, değişim çerçevesinde, yani değer alanında olmak üzere birinin diğerini (ve karşılıklı) karşılaması (karşılayabilmesi) yönüyle bir belirlemenin olduğu neticesine ulaşılmıştır. Dolayısıyla retorik düzeyde değerin ne olduğu (mesela, ister kültürel isterse de ahlaki çerçevede değerlerin sadece sözle ifade edilmesi) değil, ne yaşandığının (bu, sosyal yaşamın hangi anlam dünyasına değdiği hususunu dışlamaz; yani değer, anlam ile de ilişkildir) önem kazandığı, ilgili sorgulamalarda buna dikkat edilmesinin faydalı olacağı görülmüştür: Bu açıdan sosyo-kültürel problem ve çözümlerin temel zemini ve dinamiği de burada aranmalıdır. Bu hem damıtılarak biriken kültürel değerler için hem de gündelik yaşam için geçerlidir. Belirtilen çerçevede değer yaklaşımı, özellikle dijital teknolojinin hızla değer alanını işgal ettiği bir süreçte önem kazanmaktadır.