Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Koleksiyonu
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12514/78
Browse
Browsing Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Koleksiyonu by Access Right "CC0 1.0 Universal"
Now showing 1 - 13 of 13
- Results Per Page
- Sort Options
Article Âmid-i Sevdâ Gazetesinde Eski Türk Edebiyatı İzleri(Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi / The Journal of International Social Research, 2018)Öz Edebî metinler, araştırmacıların toplumları birçok açıdan tanımak için başvurduğu temel kaynaklardandır. Bir milletin edebiyatı, içinden çıktığı toplumla ilintisiz olmaz. Eski Türk edebiyatı metinleri de toplum hayatı, sosyal ve bireysel problemler, değer yargıları gibi birçok hususta araştırmacılar için ana kaynak niteliğindedir. Eski Türk edebiyatının araştırma alanlarından biri de Arap harfli Türkçe gazetelerdir. Bu gazeteler arasında Âmid-i Sevdâ (AS) gazetesi önemlidir. Âmid-i Sevdâ, 1909 yılında altı sayı olarak Ali Emîrî tarafından neşredilmiştir. Bu çalışmada Ali Emîrî'nin gazeteye aldığı şiir ve yazılardan hareketle eski Türk edebiyatına nasıl yaklaştığı üzerinde durulmuştur. Ali Emîrî, gazetede mensur metinlerin yanında beyit, gazel, kaside, kıta, tarih manzumesi gibi nazım şekilleriyle yazılmış manzum metinleri de yayınlamıştır. Bir şair olarak gazeteyi "mektep ya da edebî muhit" şeklinde araçsallaştırmıştır. Ali Emîrî'nin gazeteye aldığı eski Türk edebiyatının nazım şekilleri ile yazılmış bazı manzum metinler çağın sorunlarına ışık tutmaktadır. Bu makalede karşılaştırma, Osmanlıca matbu metin okuma ve analiz yöntemleri kullanılmıştır. Neticede Ali Emîrî'nin Âmid-i Sevdâ’da eski Türk edebiyatıyla çok yakından ilgilendiği, gazetesini de böyle bir esas gayeyle çıkardığı tespit edilmiştir. Buna göre Ali Emîrî, eski Türk edebiyatını şark-İslâm medeniyetinin ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir. Bunun için hayatı boyunca şuurla ve inatla bir Dîvân edebiyatı savunucusu olarak mücadele etmiştir. Anahtar Kelimeler: Âmid-i Sevdâ, Ali Emîrî, Gazete, Eski Türk Edebiyatı. Abstract Literary texts are one of the fundamental sources which researchers apply for to get to know about societies from many perspectives. The literature of a nation is not unrelated to the society that it has come from. The old Turkish literature texts are fundamental sources for researchers in many respects such as community life, social and individual problems, and value judgements. One of the research areas of the old Turkish literature is Turkish newspapers with Arabic letters. Amid-i Sewda (AS) newspaper is an important newspaper from these newspapers. Amid-i Sewda (AS) was published by Ali Emiri as six issues in 1909. In this study, it was emphasised that how Ali Emiri approached the old Turkish literature by examining the poetry and the texts which published in that newspaper. Ali Emiri published prose texts as well as verse texts which had been written with poetic forms such as couplet, ghazal, qasida, qit'a, tarih (the poem of date) in the newspaper. He instrumentalised as a poet the newspaper as a "school or literary milieu". Some poetic texts of the old Turkish literature that written with poetic forms published by Ali Emiri in the newspaper, illuminate the problems of that era. The comparison, the Ottoman printed texts reading and analysis methods were used in this article. Eventually, it has been identified that Ali Emiri was very closely interested with the old Turkish literature in Amid-i Sewda, and he published that newspapers with this aim. According to this, Ali Emiri has considered the old Turkish literature as an integral part of the Eastern-Islamic civilisation. Therefore, he consciously and persistently struggled as a defender of a Diwan literature throughout his life. Keywords: Amid-i Sewda, Ali Emiri, Newspaper, Old Turkish Literature.Article Âmid-i Sevdâ Gazetesindeki Şiirlerde Tematik Bir İnceleme(Turkish Studies (Elektronik), 2018) Oktay, AdnanAli Emîrî Diyarbakır'da doğmuştur. Osmanlının siyasi olarak en sıkıntılı döneminde ve ardından yeni kurulan Türk Cumhuriyetinin ilk yıllarında yaşamıştır. Kitap okumaya merakı, onu İstanbul'a getirmiştir. Dîvânü Lugâti't-Türk'ün ilim âlemine tanıtılmasında kilit rol üstlenmiştir. Osmanlı toplumundaki fiziksel dönüşümün yanında zihinsel dönüşüme de tanıklık etmiştir. Ali Emîrî hem şair hem de bir naşir olarak dikkat çekmiştir. Çeşitli meselelerle ilgili görüşlerini Osmanlı Tarih ve Edebiyatı Mecmuası ile Tarih ve Edebiyatı Mecmuası’nın yanında Âmid-i Sevdâ (1909) adlı altı sayılık gazetede yayınlamıştır. Bu makalede Ali Emîrî'nin Âmid-i Sevdâ adlı gazetede yayınlamış olduğu şiirler, tema açısından incelenmiştir. Bunun için Millet Kütüphanesi A.E. Gzt. 570 numaralı Âmid-i Sevdâ gazetesi elde edilmiş, gazetedeki şiirler dikkatli bir şekilde tematik açıdan incelenmiştir. Gazetede toplam elli üç adet müstakil şiir tespit edilmiştir. Bu şiirlerden başka, gazeteye serpiştirilmiş olan yaklaşık 150 mısralık irili ufaklı manzum metin tespit edilmiştir. Bu şiirlerin bir kısmı Ali Emîrî'ye, bir kısmı da farklı şairlere aittir. Ali Emîrî, vatan ve millet sevgisini yüreğinde taşıyan bir şairdir. Bu sevgi, onun şiirine de yansımıştır. Ayrıca şair, Osmanlı sultanına derin bir muhabbet beslemektedir. Gazetedeki diğer şairlere ait şiirlerin bir kısmı da bu temayı işlemiştir. Ayrıca gazetedeki birçok şiir, nazire olarak yazılmıştır. Ali Emîrî, gazetenin birinci sayısında elindeki bir şiir mecmuasından bazı şiirleri seçip yayınlamıştır. Bu şiirlerde aşk, sevgi, ayrılık, sultana muhabbet, vatan sevgisi gibi temalar işlenmiştir. Gazetenin sonraki sayılarında da bu temalar bilinçli bir şekilde gündeme alınmıştır. Âmid-i Sevdâ ismi Diyarbakır sevgisini içermektedir. Ayrıca gazetede Âmidli şairlere sıkça yer verilmiştir. Bütün bunlar, Ali Emîrî’nin Diyarbakır’a olan özel muhabbetini göstermektedir. Bu şiirlerde işlenen temalar, şüphesiz Osmanlı Devleti'nin içinden geçtiği kötü şartlarla yakından ilişkilidir. Anahtar Kelimeler: Ali Emîrî, Âmid-i Sevdâ, gazete, aşk, tema, Osmanlı. THE THEMATIC REVIEW IN THE POEMS OF AMID-I SEWDA NEWSPAPER ABSTRACT Ali Emiri was born in Diyarbakir. He lived in politically most difficult time of the Ottoman, and in the early years of the newly formed Republic of Turkey. His curiosity to read books brought him to Istanbul. He had played a key role in introducing of the Diwanu Lugati't-Turk to the science world. He has witnessed the physical transformation along with the mental transformation in the Ottoman society. Ali Emiri has attracted attention as a poets as well as a publisher. He published his opinions about various issues in Osmanlı Tarih ve Edebiyati Mecmuasi (the Ottoman History and Literature Magazine), Tarih ve Edebiyati Mecmuasi (the History and Literature Magazine), and Amid-i Sewda (1909) which is published with six issues. Ali Emiri's poems which have been published in the Amid-i Sewda newspaper are examined in terms of the theme in this paper. To do this, Amid-i Sewda newspaper numbered Millet Library A.E. Gzt. 570 was obtained. The poems of this newspaper were carefully examined in terms of theme (main idea). In total, fifty-three independent poetries have been detected in this newspaper. Apart from these poems, nearly 150 verses large and small poetic texts have been detected in this newspaper. Some part of all these poetic texts are belong to Ali Emiri, and some of them belongs to the different poets. Ali Emiri is a poet who has love of the homeland and nation in his heart. This love has been also reflected in his poetry. Also, he has a deep love to the Ottoman Sultan. Some poems belongs to other poets in the newspaper have also examined this theme. Also, many poems were written as a nazira. Ali Emiri published some poems which were selected from a poem magazine in the first issue of the newspaper. In these poems some themes like love, affection, separation, affection of the Sultan, homeland love were examined. These themes also were examined in the next issues of the newspaper consciously. The name of Amid-i Sewda includes the love of Diyarbakir city. Also the poets from Amid were frequently mentioned in the newspaper. All these show Ali Emiri's special love of Diyarbakir. The themes which were examined poems, were closely related to the bad conditions of the Ottoman State.Article Anadolu’da XVI. Asra Kadar Türk ve Türkçe İmajı / The Image Of Turk And Turkish Language In Anatolia Until 16th Century(The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science, 2017)Türkçe yazmanın serüveni çok eski dönemlere kadar gitmektedir. Türklerin kullandığı Göktürk alfabesi, yazılı olarak olgunluk seviyesine ulaşmış bir alfabedir. Fa-kat özellikle Türklerin Anadolu’ya gelmesinden sonra Türk diliyle yazmada fetret dene-bilecek bir dönem yaşanmıştır. Bu dönemde Anadolu’da eser veren bazı şair ve yazarlar, Türkçe yazdıkları için özürlerini ve mahcubiyetlerini dile getirmiştir. Bu kişilerin Tü-rkçeye mesafeli durması ve Türkçeyi âvâmın dili olarak görmesi, Türk ve Türk diliyle ilgili dönemsel bazı negatif yaklaşımların varlığına işaret etmektedir. XIV. yüzyıl şairlerinden Âşık Paşa, Garîbnâme adlı eserinde Türk diline kim-senin itibar etmediğinden yakınmıştır. Bunun yanında Çağatay sahasının XV. asır ünlü şairlerinden Alî Şîr Nevâî, Türkçe eser verme gayretini ömrünün sonuna kadar bilinçli ve şuurlu bir dava adamı olarak sürdürmüştür. Nevâî’nin ömrünün sonuna doğru Mu-hâkemetü’l-Lügâteyn gibi büyük bir eser ortaya koyması, onun Türkçe için çırpınışlarını göstermektedir. Türkler bu dönemde Hindistan’dan Mısır’a; Orta Asya’dan Anadolu’nun batısına ve hatta Balkanlara kadar geniş bir coğrafyada irili ufaklı gruplar halinde yaşamaktadır. Türklerin dilinin ötekileştirilip yeteri kadar rağbet görmemesinin temelinde acaba hangi sebepler yatmaktadır? Şair ve yazarlar zaman zaman neden olumsuz yaklaşımlar sergilemiştir? Bu yaklaşım aslında neye işaret etmektedir? İşte bu çalışmada bahsedilen bütün bu sorulara cevaplar aranmıştır. Bu çalışmada metinlerarası okuma metodu uygulanmıştır. Anadolu’ya Tü-rklerin gelişinden XVI. yüzyıla kadar geçen zamanda yazılmış Türkçe eserler ve yazma metinler incelenmeye çalışılmıştır. Tespit edilen ilgili örneklerden hareketle belirtilen sorulara cevaplar aranmıştır. Neticede görülmüştür ki, dönemsel siyasî ve politik olaylar, Arapça ve Farsçanın edebiyat ve bilim mahfillerindeki aktüel gücü, Türklerin yaşam şekilleri gibi sebepler, Türk ve Türkçe ile ilgili bir imajın oluşmasında etkili olmuştur. Bu imajın bazı dönemlerde negatif olması, hevesli olsalar bile şair ve yazarların Türkçe eser yazmasını etkilemiştir.Article Bir Bektaşi Şair Râşid Hakkında Bazı Tespitler ve Dîvânçesi(Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 2018)Bektaşi şairlerden biri olan Râşid Alî Efendi ile ilgili ilk bilgiyi Osmanlı Müellifleri vermektedir. Daha sonra farklı kaynaklarda Râşid’e yer verildiği görülmüştür. Şair, “Râşid ve Kemter” mahlaslarıyla şiirler yazmıştır. Birden çok mahlas kullanması ve bu mahlasların başka şairler tarafından da kullanılmış olması, şairin hayatı ve edebî kişiliği ile ilgili bilgi karışıklığına sebep olmuştur. Râşid’in tespit edilen tek eseri Dîvânçe’sidir. Râşid Dîvânçe’sinin oldukça hacimli bir dîvân olduğu iddia edilmiştir. Ancak iddia edilen bu Dîvânçe’ye bu çalışma yapılırken maalesef ulaşılamamıştır. Eldeki tek Râşid Dîvânçe nüshasında on altı gazel, yedi nefes, iki muhammes ve iki müseddes yer almaktadır. Bu hâliyle eser, küçük bir dîvânçe niteliğindedir. Şiirlerinden Râşid’in Hz. Muhammed ve Hz. Ali’ye âşık biri olduğu anlaşılmaktadır. Şairin bunun yanında Ehl-i Beyt’e ve özellikle de Hz. Hüseyin’e şairin özel bir sevgisi vardır. Ayrıca Râşid’de bir taraftan başta Bektaşilik olmak üzere Caferîlik, Haydarîlik ve Hurûfîliğin izlerine rastlamak mümkündür. Bu çalışmada Râşid Alî Efendi’nin hayatı, edebî kişiliği, Dîvânçe’sinin tenkitli metni ve eserin edebî açıdan incelenmesi amaçlanmıştır. Bunun için yazma eser kütüphane katalogları taranmış, eserin tek el yazma nüshasının olduğu tespit edilmiştir. Karşılaştırma, analiz, örnekleme ve açıklama yöntemleriyle nüshada yer alan manzum metinler incelenerek Râşid’in hayatı, eserleri, edebî kişiliği ve düşünceleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Hz. Muhammed, Hz. Ali, Bektaşilik, Râşid Alî Efendi, Kemter, dîvân, edebiyat. Abstract Rashid Ali Efendi, a Bektashi poet, was first mentioned by the Ottoman Authors (Osmanlı Müellifleri). He wrote his poems under the pseudonyms of Rashid and Kemter which were also adopted by other poets in their poems. Using multiple pseudonyms and the adoptations of these names by other poets led to the confusion in Rashid’s life and his literary personality. The only identified work of Rashid is Diwan which is claimed to be a voluminous one. Unfortunately, it could not be accessed in this study. The availbale copy of Rashid’s Diwan includes sixteen ghazals, seven nafases (Bektashi poem), two muxammases, and two musaddases. This work can be considered as a small diwan (diwancha) with this nature. It is understood from Rashid’s poems, he was a poet in love with Prophet Hazrat Muhammad and Hazrat Ali. Besides, he was a poet having a special love to Hazrat Hussain and Ahl al-Bayt. It is also possible to find the traces of the Jafferism, Haydarism, Bektashism and Hurufism in Rashid’s works. This study aims to understand the detection of Rashid Ali Efendi’s Diwan as a text and its investigation from a literary perspective. For these purposes, the catalog of manuscript libraries were searched and the copy of manuscript (Rashid’s Diwan) was obtained. The poems in that copy and the poems are claimed to be belonging to Rashid’s poetry in the other special works were examined with the method of comparison, analysis, sampling and explanation.Book Gazelden Gazeteye: Âmid-i Sevdâ (İnceleme-Metin)(Sonçağ Yayınları, 2018)Gazete, süreli olarak yayınlanan ve güncel olanı; gelenekle beraber iĢleyen, yorumlayan ve kitlelere sunan bir medya aracıdır. Tarihler 1831'i gösterirken Takvîm-i Vekâyi'nin yayın hayatına girmesiyle beraber gazetenin de Osmânlıdaki serüveni baĢlamıĢtır. Zaman geçtikçe farklı isim ve Ģekillere bürünen gazete, II. MeĢrûtiyet'in ilanından sonra geçen kısa sürede yayın dünyasında sayısı 200'ü aĢkın geniĢ bir aileye dönüĢmüĢtür. Âmid-i Sevdâ gazetesi tarihler 7 ġubat 324 (20 ġubat 1909)'u gösterirken ilk sayısıyla okuyucunun karĢısına çıkmıĢtır. Ali Emîrî tarafından neĢredilen gazetenin imtiyaz sahibi ve müdürü koltuğunda ġükrî-i Âmidî oturmaktadır. Ġlk sayısından itibaren gazetenin kapak sayfasında "Vaùan ve milletiñ menÀfiʿine òÀdim ve meslegimize muvÀfıú ÀåÀr maʿa'l-memnÿniyye úabÿl edilir" ifadesi yer almıĢtır. Bu da gazetenin nasıl bir yayın politikasını takip edeceğine iĢaret etmektedir. Toplam altı sayı yayınlanmıĢ olan gazetenin niteliği "ʿĠlmí, fenní, ictimÀʿí, edebí gazetedir" ifadesinde gizlidir. Gazete Arap alfabesiyle matbu olarak yayınlanmıĢtır. Baskı yeri Matba'a-i Âmidî'dir. Matba'anın adresi "Düyÿn-ı ʿUmÿmiye CivÀrında SulùÀn Mektebi Soúaàında, Numro 13" olarak verilmiĢtir. Gazetenin içeriğinde Âmid'in tarihinden meĢhurlardan birinin vefat haberine, beyitten gazele, edebî tartıĢmalardan ilmî temel kaynak eserlerin içeriklerine kadar birçok konuda yazı ve Ģiire tesadüf edilmiĢtir. Ġlginçtir ki, gazetede yer alan yazı ve Ģiirlerin epey bir kısmının yazar ve Ģairi Ali Emîrî'dir.Article Kudüs Tasvirleri: Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe ve Tuhfetü'l-Harameyn Örnekleri(Mukaddime, 2018) Oktay, Adnanen önemli odak noktalarından biri hâline gelmiştir. Kudüs, bir taraftan farklı din ve ırkların merkezi konumundayken öte taraftan da birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Şüphesiz Kudüs'le ilgili birçok eser yazılmıştır. Bu eserlerden biri XIV-XV. asırlarda yaşamış olan Ahmed Fakîh'in Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe adlı eseridir. Bir başkası da XVII. asırda yaşamış Nâbî'nin Tuhfetü'l-Harameyn adlı eseridir. Ahmed Fakîh'in eseri manzum bir eserdir. Tuhfetü'l-Harameyn ise manzum-mensur karışık olarak yazılmıştır. Bu eserlere göre müellifler, İslâm dünyası için önemli olan üç kenti ziyaret etmiştir. Bunlar Mekke, Medine ve Kudüs'tür. Bu şehirlerden başka Halep, Şam, Remle, Kahire gibi önemli şehirler de bu yolculukta ziyaret edilmiştir. Bu eserlerde ziyaret edilen kentlerin mimarî yapılarına ağırlık verilmiştir. Bunun yanında şehirlerin dikkat çeken başka yönleri de izah edilmiştir. Bu çalışmada bahsedilen eserlerde özellikle Kudüs şehri ile ilgili anlatılar esas alınmıştır. Ahmed Fakîh, Kudüs'te iki ay kalmıştır. Nâbî ise hac yolculuğu esnasında Kudüs’ü ziyaret etmiş, orada toplam üç gün kalmıştır. Çalışmada müelliflerin Kudüs’le ilgili gözlemleri ve tespitlerine yer verilmiştir. Müellifler bu şehri anlatırken hangi pencereden bakmaktadır? Şehri tasvir ederken nelere yer vermekte, hangi edebî ifadeleri kullanmışlardır? Tasvirler yaparken hangi edebî sanatları kullanmayı tercih etmişlerdir? Neticede görülmüştür ki, her iki şâirin ya da nâsirin de anlattığı Kudüs, Aksâ Harem-i Şerîf'ini merkeze alan bir Kudüs'tür. Bu eski şehir, bugün âdeta Mescid-i Aksâ ile özdeşleşmiştir. Bunun yanında şehrin surları ve Aksâ’nın doğu tarafında yer alan Zeytin Dağı, Kudüs'e ayrı bir değer katmaktadır. Bu çalışmada belge tarama, örnekleme, karşılaştırma yöntemleri kullanılmıştır. Bu metotlarla Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe ve Tuhfetü’l- Harameyn adlı eserlerdeki örneklerde Kudüs’ün tasviri ile ilgili hususlar tespit edilmiştir. Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe, oldukça sade bir üslupla yazılmıştır. Bu eserde ayrıca edebî sanatlara pek de yer verilmemiştir. edilmiştir. Yazar bu eserde Kudüs'ü kendine has bir üslupla anlatmış, bunun için Arapça ve Farsça kelimelerden oluşan terkipli ifadeler kullanmıştır. Ahmed Fakîh içinden geleni kâğıda döken bir şâirdir. Nâbî ise şehre tam bir vakar, edep, saygı ile yaklaşmıştır. Bu da Şâir Nâbî'nin Kudüs karşısında tam bir mümin şâir pozisyonunda olduğunu göstermektedir. Ayrıca her iki müellifin eserleri Kudüs'ü o dönemlerde tam bir İslâm kenti olarak sunmaktadır. The Descriptions of Quds: The Examples of Kitabu Awsafi Masajid Al-Sharifa and Tuhfat Al-Haramain Abstract: Quds is a historical city which dates back to 3000 B.C. It has become one of the most important focal points of the world nowadays. It has not only been the centre for various religions and races but also cradled many civilisations. Undoubtedly there have been written up many works about Quds. One of these works is Kitabu Avsafı Masajid al-Sharifa, written by Ahmad Faqih, a poet who lived in the 14th-15th centuries. Another one is Tuhfat al- Haramain by the poet Nabi who lived in the 17th century. While Ahmad Faqih's work has been written in verse, Nabi's Tuhfat al-Haramain has been written both in verse and prose. According to these works, the poets visited three cities which are significant for the Islamic world. These cities are Mecca, Medina and Quds. Other than these cities, the poets have also visited some other cities like Aleppo, Damascus, Remle and Cairo during their journey. In these works, they give some information about these cities in many respects, namely, from architectural features to their lifestyle. The narratives, especially the ones regarding the city of Quds have been based on in the works referred to in this study. Ahmad Faqih stayed in Quds for nearly two months. Nabi, however, visited Quds during pilgrimage journey and stayed there for only three days. We gave coverage to the observations and determinations of the poets about Quds in our study. What were their perspectives like, which places did they mention and which literary expressions did the poets use while describing this city? Which literary arts have been used and preferred by the poets when making descriptions. Consequently, the Quds explained by each of the poets or writers is the one that centres Haram-i Sharif of Aqsa as is seen. Today, this ancient city is almost identified with the Masjid al-Aqsa. Also, the city walls and Zeytun (Olive) Mountain, located in the east of the Aqsa, make the Quds even puts more value to its sanctity. In this study, we used the methods document scanning, sampling, and comparison. By using these methods, we detected the aspects about the description of the Quds exemplified in the works. Kitabu Avsafı Masajid al Sharifa and Tuhfat al-Haramain. Kitabu Evsafı Masajid al-Sharifa has been written in a quite simple style. Literary arts are not much covered separately in this work. In his work Tuhfat al-Haramain, however, Nabi prefers a heavy, fancy, and artful style. The writer describes the Quds with a distinctive style, and thus, uses compounded expressions consisting of the words of Arabic and Farsi origin. Ahmad Faqih is a poet who writes impulsively. Yet, Nabi approaches the city with a complete dignity, decency, and respect. This shows that the poet Nabi is literally a sincere and faithful believer of the Quds. Besides, the works of the two authors present the Quds as a typical Islamic city in that period. Keywords: Quds, Ahmad Faqih, Nabi, hadj, description, Turkish literature.Article Nâbî’nin Münşeât’ında Yerleşim Yerleri ve Diyarbakır / The Residential Areas and Diyarbakir in Nabi's Munshaat(Tarih Okulu Dergisi (TOD) Journal of History School (JOHS), 2016)Nâbî, Dîvân edebiyatı geleneği içerisinde hikemî tarzın en büyük temsilcisi olarak bilinmektedir. Yapılan yeni çalışmalar, onun daha iyi bir şekilde anlaşılmasını sağlayacaktır. Dîvân edebiyatında bir ekol sahibi olan Nâbî’nin âdeta bir külliyatı andıran Münşeât’ının bilim dünyasında bir bütün olarak çalışılması oldukça yenidir. Nâbî’nin Münşeât adlı eseri bir doktora tezi olarak hazırlanıp tamamlanmıştır. Bu makalede Münşeât’ta yerleşim yerleri ve özellikle de Diyarbakır şehrinin izleri aranmaya çalışılmıştır. Böylece Nâbî’nin şehirden/kentten beklentilerinin yanında bundan ne anladığı da anlaşılmış olacaktır. Münşeât’ta geçen “Kadîmden Diyâr-bekr’e küçük İstanbul didüklerinün ma’nâsı dahı zamân-ı devletinüzde zâhir oldı.” ifadesi, Diyarbakır’ı övmek ve Osmanlı dönemindeki yerini ve önemini belirtmek için kullanılmış son derece mühim bir ifadedir. Bu ifade, ayrıca İstanbul ile aynı cümlede kullanılmış olan Diyarbakır’ın şâir ya da dönem için ehemmiyetini de gözler önüne sermektedir. Nâbî, Münşeât’taki mektuplarında bazı arkadaş, dost ve tanıdıklarına yer vermiştir. Bu kişilerin yaşadığı yerler de zorunlu olarak ilgili mektuplarda zikredilmiştir. Anılan yerler, mektubun gönderildiği kişinin karakter özelliklerine göre anlam kazanmaktadır. Böylece Nâbî’nin mekân içindeki insana/bireye bakışı ortaya çıkmaktadır. Mekân, orada hayatını sürdüren bireylere göre anlam kazanmaktadır. Bir mekânda yaşayan kişi ya da kişilerin zayıf karakterde olmaları, Nâbî tarafından eleştirilmiştir. Böyle bir durumda Nâbî, tercihini yaşanılan yerden yana kullanmıştır. Mekân, Nâbî için değerlidir. O, bazen insanın mekân içinde düzensizliğe sebep olduğunu düşünmektedir. Ama bu kaosa sebep olan insanın yeniden hizaya çekilmesinde en etkili unsur olarak yine insanı görmektedir. Abstract Nabi is known the greatest representative of the gnostic (hikemî) style in Diwan literature tradition. New studies will be provided for understanding him in a better way. Nabi who is the writer of Munsha'at which is almost resembling a corpus owns an école in Diwan literature. It is fairly new as a whole studying about Nabi’s works in science world. Nabi's work named Munsha'at has been prepared and completed as a doctorate thesis. In this article it has been studied and tried to search the marks of the settlement areas and especially Diyarbakir city according to Munsha'at. Thus it will be understood what Nabi understands from the city in addition to the expectations from the residential areas /cities. The following statement was used to commend Diyarbakir city in Munsha'at: “Diyarbakir was called “little Istanbul” in earlier times. The reason of this statement has been understood in your time.” This statement also shows the importance of Diyarbakir as a city which used with Istanbul in the same sentence according to poet or also for Ottoman period. Nabi explained some of his friends, fellows, and familiar persons in letters of his Munsha'at. These persons’ inhabited places are also necessarily mentioned in related letters. The mentioned places gain the meaning according to characteristics of the persons who have received the letters. Thus Nabi’s approaches about the human / person arise in space. The space gains the meaning according to the persons who are continuing their life there. The person or persons who live with poor character in a residential area has been criticized by Nabi. In such a situation, Nabi prefers his choises in favor of space where people live in. The space is so valuable for Nabi. He thinks sometimes that the human causes irregularity in residential area. But the human who causes this chaos is most effective element to enter in an order again.Other Özmen, Abdulsamet. (2017). Za'îfî: Ahbârü'l-iber (İbretli Hikâyeler-İnceleme-Metin). Ankara: Sonçağ Yayınları(Turkish Studies (Elektronik), 2018) Oktay, AdnanEski Türk Edebiyatı hocalarından Abdulsamet Özmen'in hazırladığı Ahbârü'l-İber, 808 sayfa, ikinci hamur kâğıt ve karton kapaklı şekilde basılmıştır. Kitap, baskı kalitesi açısından emsallerine göre oldukça kalitelidir. Sayfa sayısının fazla olması kitaba özel ve dikkat çekici bir hava katmıştır. Özmen, akademik çalışmalarına bir Eski Türk Edebiyatı hocası olarak devam etmektedir. Doktora çalışmasında Zeyl-i Siyer-i Veysî gibi oldukça ağır bir metni çalışmış olması, ona didaktik kaygılarla halk için yazılmış böyle sade bir metni okurken ayrı bir yetkinlik kazandırmıştır. Dinî ve ahlâkî değerlerin eğitimi ile ilgili materyallerin önemli bir parçası olan masal, hikâye ve kıssalar, özellikle eğitimde çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır. Tarihte Binbir Gece Masalları'nın ilk örnekleri, Dede Korkut Hikâyeleri gibi kıymetli eserler, didaktik bir kaygıyla çoğu zaman sözlü gelenek içinde üretilmiştir.Article Sham'i’s Translation Method from Persian into Turkish Language: An Example of The Muqaddima of Tarcama-i Tawarikh-i Sharaf Khan(Atlas International Referred Journal on Social Sciences, 2018)The translation methods of the harfiyyan and maalan are in the foreground between translation methods. The harfiyyan and maalan translation methods had been used in many translated works that written in the period of Ottoman Empire. In this study, the translation method, which followed by the poet Sham'i in the part of muqaddima in Tarcama-i Tawarikh-i Sharaf Khan, has been emphasized. It is known that translating of the literary works is most difficult than the other works. Nevertheless, Sham'i had succeeded about staying as far as possible to connect to main issue while he was translating his work. The translation itself is already a process of creation of a new text. Sometimes a translation may completely convert into a copyrighted work in the hands of a translator. This work which studied here, even though somewhere has literary elements poetry, but it was not lost its historical text nature. So, it should not evaluate this translation as a literary translation. It has been observed that the translator Sham'i stay close to the original text in this work as much as possible. However, the translator did not translate any of poems in the original text. While producing this work, He used the maalan translation method, and approached the spiritual translation method occasionally. Text scanning, comparison and analysis methods were used while producing this work. It is aimed to determine the translation method used in Sham'i's work. The muqaddima part of the work was selected as a sample, along with different samples in the work. Sham'i has attracted to attention as a writer, poet, as well as successful translator. Keywords: Sharaf Khan; Ottoman Turkish language; Sham'i; Seventeenth Century; Persian language; Old Turkish literature. ÖZET Tercüme metotları arasında harfiyyen ve mealen tercüme yöntemleri ön plandadır. Osmanlı döneminde yazılmış olan birçok tercüme eserde genellikle harfiyyen ve mealen tercüme yöntemlerine baş vurulmuştur. Bu çalışmada Şair Şem'î'nin Terceme-i Tevârîh-i Şeref Hân adlı eserindeki mukaddime kısmında takip ettiği tercüme metodu üzerinde durulmuştur. Bilinmektedir ki, edebî niteliklere sahip eserlerin tercüme edilmesi diğer eserlere göre daha zordur. Buna rağmen Şem'î eserini tercüme ederken mümkün mertebe asıl konuya bağlı kalmayı başarmıştır. Tercümenin kendisi zaten yeni bir metin oluşturma sürecidir. Bazen bir tercüme, mütercimin elinde tamamen telif bir esere dönüşebilir. İncelenen bu eser, yer yer şiir gibi edebî unsurlar taşıyor olsa da tarihî bir metin olma niteliğini kaybetmemiştir. Bu yüzden bu tercümeyi edebî bir metnin tercümesi olarak değerlendirmemek gerekir. Mütercim Şem'î'nin bu eserde mümkün mertebe asıl metne bağlı kaldığı görülmüştür. Ancak mütercim, orijinal metindeki hiçbir şiiri tercüme etmemiştir. Çalışmasını yaparken mealen tercüme yöntemini kullanmış, bazen de manevî tercüme yöntemine yaklaşmıştır. Bu çalışma yapılırken metin tarama, karşılaştırma ve analiz yöntemleri kullanılmıştır. Burada Şem'î'nin eserinde kullanmış olduğu tercüme metodunu tespit etmek amaçlanmıştır. Örneklem olarak eserin mukaddime bölümü seçilmiş ve eserin içinden farklı örneklere de yer verilmiştir. Eserde Şem'î, bir nâsir ve şâir olmanın yanında ayrıca başarılı bir mütercim olarak da dikkat çekmektedir.Article Terceme-i Tevârîh-i Şeref Hân’da Bir Cezalandırma Yöntemi Olarak Kafa Kesme / The Beheading As a Punish Method in Tarcama-i Tawarih-i Sharaf Khan(TURKISH STUDIES -International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 2016)Kafa kesme, klasik cezalandırma yöntemlerinden biridir. Savaş meydanlarında kafa kesme, en iyi, en kestirme, en sonuç alıcı bir öldürme ya da etkisizleştirme yöntemi olarak kullanılmıştır. Sınırlı imkânlara sahip bir gücün kendi rakibini ya da düşmanını en hızlı ve en kesin bir şekilde etkisiz hâle getirmesi gerekmektedir. Kafa kesme, ceza hukukunda da âdeta vazgeçilemez bir infaz yöntemi olarak uygulanmıştır. Bu makalede Şeref-nâme tercümesindeki “kafa kesme” motifine yer verilmiştir. Şeref-nâme, 1597 tarihinde Şeref ibni Şemseddin tarafından Farsça olarak yazılmıştır. Şeref-nâme, yazıldıktan sonra Arapça, Türkçe, Fransızca, Rusça, Kürtçe gibi doğu ve batı dillerine çevrilmiştir. Şimdiye kadar Şeref-nâme’nin Türkçeye tercüme edilmediği kanaati hâkim olmuştur. Ancak eserin farklı zamanlarda doğrudan Farsçadan yapılmış olan iki ayrı Türkçe tercümesi tespit edilmiştir. Bu tercümelerden biri Mehmed b. Ahmed tarafından yapılmıştır. Bu tercümenin üç ayrı nüshası tespit edilmiştir. Bunlardan ikisinin tarihi tespit edilememiş, diğerinde de 1080/1669 tarihine yer verilmiştir. Şerefnâme’nin Türkçe tercümelerinden bir diğeri olan Terceme-i Tevârîh-i Şeref Hân ise Şem’î tarafından 1092/1682 yılında yazılmıştır. Bu tercümenin de iki nüshası elde bulunmaktadır. Burada kafa kesme şeklinde gerçekleşen insan hayatına son verme formu, Klasik Türk edebiyatı metinlerinden ve özellikle Terceme-i Tevârîh-i Şeref Hân adlı tercüme eserden örnekler verilerek işlenmiştir. Bu çerçevede “kafa kesme” neyi ifade etmektedir; neden böyle bir yönteme başvurulmaktadır gibi sorulara cevaplar aranmıştır.Book Terceme-i Tevârîh-i Şeref Hân: Şem’î (İnceleme-Metin-Özel İsimler Dizini)(Nûbihar Yayınları, 2016)Anadolu medeniyetlerinin oluşumunda ve tekâmüle ermesinde birçok kavmin katkısı olmuştur. Katkı sunanlar arasında Antik Dönem Anadolu toplumlarından Rumlar, Ermeniler, Türkler, Kürtler ve Araplardan bahsetmek mümkündür. Her kavmin katkısı bazen yaşanılan coğrafyalarla sınırlı kalmamış, zamanla farklı coğrafyalara da taşınmıştır. Bugün Anadolu’nun birçok yerinde bahsedilen kavimlerden en az birinin herhangi bir izine rastlamak mümkündür. Şeref-nâme, 1597 tarihinde Şeref ibni Şemseddîn tarafından Farsça olarak yazılmıştır. Bu eser, Kürtlerle ilgili derli toplu tarihî bilgi sunan en kapsamlı klasik eserlerden biridir. Eser Kürtlerle ilgili çalışma yapan araştırmacılar ve disiplinler için hazine değerindedir. Eldeki bu eser orijinali Farsça olan bir eserin tercümesi olmasına rağmen okuyucuya son derece önemli veriler sunmaktadır. Klasik eserlerin girişinde olduğu gibi bu eserin girişinde de Allah’a hamd edilmiş, tevhit inancı ve övgüye lâyık Hz. Muhammed’e salat ve selâm ifade edilmiştir. Daha sonra Allah’ın kavimlere çeşitli diller ihsan ettiği, bu dillerden birinin de Kürtçe olduğu vurgulanmıştır. Burada ayrıca Kürtlerle ilgili bazı mitolojik olaylardan bahsedilmiş; akabinde eserin sebeb-i te’lîfine geçilmiştir. Tarih ilminin faydalarına değinilmiş, devamında eserin ne tür zaruretler neticesinde yazıldığı izah edilmiştir. Mukaddime kısmı adeta bir fihrist/ içindekiler bölümü gibidir. Ardından kitabın ana kısmına geçilmiş, Kürt tarihine çeşitli sınıflandırmalar yapılarak detaylı bir şekilde yer verilmiştir. Terceme-i Tevârîh-i Şeref Hân’da Farsça Şeref-nâme’nin yazıldığı 1005 tarihinden sonraki olayları da ihtiva eden bazı kısımlar yer almaktadır. Bu itibarla, tercümenin önemli bir boşluğu da doldurduğu düşünülmektedir.Article Tezkire-i Şu'arâ-yı Âmid'de Edebî Tenkidin Sözü: Hicrî XIII. Asır Şairleri(Turkish Studies -International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 2018) Oktay, AdnanTezkireler edebiyatta bir tür olarak şair ve yazarların hayatları, eserleri ve edebî kişilikleriyle ilgili bilgi veren birinci dereceden önemli eserlerdir. Türk edebiyatında ilk tezkire Ali Şîr Nevâî'nin Mecâlisü'n-Nefâ'is adlı eseridir. Daha sonra Sehî Bey, Latîfî, Âşık Çelebi gibi şahsiyetler tarafından tezkireler yazılmıştır. Son tezkireler arasında XIX. yüzyılda Tevfîk'in Mecmû'a-i Terâcim'i, Mehmed Tevfîk'in Kâfile-i Şu'arâ'sı yer almaktadır. Klasik tezkire geleneği XX. yüzyılda Ali Emîrî'nin Tezkire-i Şu'arâ-yı Âmid'i ile devam etmiştir. Mahmud Kemal İnal, tezkiresinde ele aldığı şahsiyetle ilgili en ince detaya yer vermiş, tezkireciliğe adeta yeni bir ruh kazandırmıştır. Tezkire geleneği, İnal'in Son Asır Türk Şairleri adlı tezkiresiyle sona ermiş, yerini antolojik eserlere bırakmıştır. Tezkirelerde genel olarak şairin doğum ve ölüm yeri ve tarihi, mesleği, yaşam şekli, dünya görüşünün yanında, şairin eserleri ve edebî kişiliğine yer verilmiştir. Böylece okuyucu, tezkire sayesinde şairle ilgili bazen çok kısıtlı bazen de çok yönlü ansiklopedik bilgilere sahip olabilmektedir. Tezkirelerde şair, yazar ve eserleri tenkit edilirken çeşitli kalıp ifadeler kullanılmıştır. Bunlar arasında tab'-ı belâgat-şi'âr, tab'-ı sâfî, sihr-sâz, zâde-i tab'-ı dürer-bâr, âb-dâr, bî-hemtâ, 'âlem-ârâ, bî-pâyân, lâ-nazîr, dil-pezîr, garîb, ma'nî-dâr gibi kavramlar yer almaktadır. Ali Emîrî de tezkiresinde ele aldığı şairler ve eserlerini zât-ı velâyet-simât, eş'âr-ı selâset-şi'âr, nâtıka-senc-i belâgat, şu'arâ-yı asrînin güzîdesi, 'âlim, şâ'ir, mutasavvıf, zât-ı âlî-kadr, garîb-fıtrat, âsâr-ı ra'nâ, me'âl-i 'azâmet-pîrâ, kıt'a-yı dil-ârâ-yı yâkût, dür-dâne-i şehvâr gibi sözlerle tenkit etmiştir. Bu çalışmanın amacı, Ali Emîrî'nin Tezkire-i Şu'arâ-yı Âmid adlı tezkiresinde şair ve eserlerini sunarken kullandığı tenkit "söz"lerini tespit etmektir. Çalışma yapılırken klasik tezkirelerle ilgili belge tarama, el yazması ve matbu eser inceleme, karşılaştırma, bulguları analiz yöntemleri kullanılmıştır. Sonuçta bir tezkireci olarak Ali Emîrî'nin işlediği şahsiyetle ilgili elde ettiği her türlü bilgiyi tezkiresine alırken eski Türk edebiyatı tezkire geleneği içinde kaldığı görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Ali Emîrî, tezkire, şair, eski Türk edebiyatı, tenkit. THE WORD OF LITERARY CRITICISM IN TADHKIRA-I SHU'ARA-YI AMID: THE POETS OF HIJRI 13TH CENTURY ABSTRACT Tadhkiras are very important works that provide information about the lives, works, and literary personalities of poets and authors, as a kind of literature. The first example of tadhkira in Turkish literature is the work of Ali Shir Newai, which named Majalisu'n-Nefa'is. Then, tadhkiras have been written by some authors like Sehi Bey, Latifi, and Ashiq Chelebi. The Majmu'a-i Terajeem which is written by Tewfiq and the Qafile-i Shu'ara which is written by Mehmet Tewfiq are among the recent tadhkiras in XIX. century. Classical tadhkira tradition in XX. Century continued with Ali Emiri's Tadhkira-i Shu'ara-yi Amid. Mahmud Kemal Inal has placed even the smallest details about the famous literary personalities, and has given a new spirit to the tadhkira. Tadhkira tradition has ended with Inal's Last Century Turkish Poets, and replaced with antologic works. The tadhkiras generally provide some information about the poet including place and date of birth, place and date of death, his/her occupation, life style, worldview, his/her works and and literary personality. Therefore, the readers may sometimes obtain limited and sometimes multidirectional encyclopedic information about poets from the tadhkira. In tadhkiras, some mold expressions were placed when criticise the poet, author and their works. Some of these include tab'-i belâgat-şi'âr, tab'-i sâfî, sihr-sâz, zâde-i tab'-i durer-bâr, âb-dâr, bî-hemtâ, 'âlem-ârâ, bî-pâyân, lâ-nazîr, dil-pezîr, garîb, ma'nî-dâr etc. Ali Emiri has also criticised some poets and their works in his tadhkira, with some words such as zât-i velâyet-simât, eş'âr-i selâset-şi'âr, nâtiqa-senc-i belâgat, şu'arâ-yi asrînin guzîdesi, 'âlim, şâ'ir, mutasavvif, zât-i âlî-qadr, garîb-fitrat, âsâr-i ra'nâ, me'âl-i 'azâmet-pîrâ, qit'a-yi dil-ârâ-yi yâqût, dur-dâne-i şehvâr etc. The aim of this study is to identify the criticism “words” that Ali Emiri used to present the poets and their works in the Tadhkira-i Shu'ara-yi Amid. During undertaking this study, the document scanning about classical tadhkiras, review of manuscripts and printed works, comparison method, analysis of findings methods were used. As a result it has been observed that Ali Emiri as a tadhkira writer stayed in old Turkish literature tadhkira tradition while he took into his tadhkira every knowledge related to the literary personalities.Book Part Tezkirelere Göre Osmanlı Döneminde Türkçe Yazan Kırımlı Şairler(İksad Publishing House, 2019)Tezkireler şairleri/edipleri edebî yönleriyle anlatan antolojik nitelikte eserlerdir. Bu eserler, farklı coğrafyalarda yetişmiş birçok şair ve edip şahsiyete yer vermiştir. Bu coğrafyalardan biri de Karadeniz kuzeyinde Türk şairlerinin yakından ilgilendiği yakın bir coğrafyadır. Karadeniz sahilleri ve arka havzasında bulunan Ukrayna'ya ait coğrafyada tarihte Türkçe yazan birçok şair ve yazar yetişmiştir. Kim bilir, belki de Karadeniz maviliği, vahşi dalgaları, sert iklimiyle bu geniş coğrafyada şair yetişmesine ilham kaynağı olmuştur. Bu denizin etrafındaki münbit coğrafyada yetişmiş ve tezkirelere konu olmuş birçok şair söz konusudur. Bugün bu şairlerin sayısının 56 olduğu tespit edilmiştir. Tezkirelere konu olan Karadeniz'in kuzeyindeki soğuk coğrafyanın en fazla şaire sahip bölgesi Kırım'dır. Hanlık döneminde birçok şair yetiştirmiş olan Kırım; Alî, Mahmûd, Âşık Ömer, Gevherî, IV. Mehmed Girây gibi büyük şairlere ilham kaynağı olmuştur. Bu çalışmada seçilmiş tezkirelerden hareketle Kırım ve kuzeyinde doğmuş, bir dönem bu coğrafyada yaşamış şairlerin coğrafya-şair ilişkisi çerçevesinde bir eleştirisine yer verilmiştir. Bu şairler bir taraftan kendi memleketleriyle ilgili özlemlerini dile getirirken öte taraftan Osmanlı payitahtında yaşamaya duydukları özlem teması başta olmak üzere aşk, sevgi, ayrılık gibi temaları işlemişlerdir. Bütün bu temalar, eski Türk edebiyatının klasik geleneğine uygun bir yaklaşımla terennüm edilmiştir. Bu çalışma yapılırken elyazması metin okuma, metin karşılaştırma ve analiz yöntemleri kullanılmıştır.