Psikoloji Bölümü
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/20.500.12514/41
Browse
Browsing Psikoloji Bölümü by Language "tr"
Now showing 1 - 20 of 37
- Results Per Page
- Sort Options
Book 28 Şubat'ın Psikolojik Etkileri(Muhit Kitap, 2021) Işıker Bedir, Deniz28 Şubat süreci hakkında yazılan, söylenen birçok söz oldu, aradan uzun yıllar geçti. Bu konu hakkında birçok farklı çalışma yapıldı. Ancak hâlâ 28 Şubat’ın psikolojik etkileri üzerinde yeterince ve hakkınca konuşulmadı. Çok açık ki bu süreç, deneyimleyenleri açısından etkileri hâlâ devam eden zor bir süreçti. Bu kitapta, bu zamana kadar birçok araştırmacının ilgi ve araştırma “nesne”si olan başörtülü kadını, “içerden” birinin bakış açısıyla anlatma çabası var. Bu içerden bakış, benim 11 yaşımda başımı örtme ve sonrasında hayatımın birçok aşamasında yasağı deneyimleme hikâyemdir aynı zamanda. Çıkış noktası ise 28 Şubat post-modern darbesi sonrası yaşanan kırılmalar ve özellikle başörtülü kadını etkileyen bu darbenin sonrasında olanları anlatmaya çalışmanın kendisi var.Book Part Anlatı (Narrative) araştırması(2023) Ergün, NaifBu bölümün temel amacı anlatı araştırmanın ne olduğunu, felsefik daya-naklarını ve bir olgunun veya yaşamın anlatı aracılığıyla nasıl inceleneceğinive raporlaştırılacağını ortaya koymaktır. Bunu ortaya koymak için öncelikleanlatının (narrative) kavramsal boyutu, tarihsel gelişimi ve felsefik olgususunulmuştur. Sonra, anlatı araştırmanın genel çerçevesi çizilerek bir anlatınınarşatırmalarda kullanım tarzları ve anlatı araştırma türleri açıklanmıştır. Sonolarak, anlatı araştırmayla verilerin nasıl toplanılacağı ve anlatı araştırmaylaelde edilmiş bir verinin nasıl analiz edilip raporlaştırılacağı tartışılmıştır.thesis.listelement.badge BİREYSEL PSİKOLOJİK DANIŞMA SÜRECİNDE DİNÎ BOYUT: ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ İLE YAPILAN BİR ARAŞTIRMA(Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018) Acar, Muhammet CevatBu çalışmanın amacı, dinî boyutun dahil edildiği bireysel psikolojik danışmanlık uygulamasının etkililiğini araştırmaktır. İki ana bölümden oluşan bu çalışmanın ilk bölümünde konunun teorik çerçevesi oluşturulmuş; ikinci bölümde deneysel uygulama yolu ile elde edilen veriler sunularak bu verilerin analizi ve yorumu yapılmıştır. Araştırmanın deneysel uygulaması, farklı fakülte ve bölümlerde öğrenim gören 15 üniversite öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Bu öğrencilerin 8’ine dinî boyutun dahil edildiği psikolojik danışma; 7’sine ise bireysel psikolojik danışma uygulanmıştır. Araştırmanın amacı doğrultusunda ‘ön test- son test kontrol gruplu desen’ kullanılmıştır. Danışanların psikolojik belirtilerini ölçmek ve uygulamanın etkililiğini sınamak amacıyla ön test, son test ve izleme süreçlerinde Kısa Semptom Envanteri (KSE) uygulanmıştır. Dinî boyutun dahil edildiği psikolojik danışma uygulamasının danışanların psikopatolojik düzeyleri üzerindeki etkisini test etmek amacıyla Mann- Whitney U ve Wilcoxon İşaretli Sıralar testleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda dinî boyutun dahil edildiği psikolojik danışma uygulamasının üniversite öğrencilerinin psikopatoloji düzeylerini düşürmede kalıcı bir etkiye sahip olduğu ve somatizasyon, obsesif- kompulsif düşünceler, depresyon ve anksiyete alt boyutları ile genel psikopatoloji düzeyini düşürmede bireysel psikolojik danışmadan daha etkili olduğu saptanmıştır.Article COVID-19 Sürecinde Önleyici Davranışlar ile Yaşam Kalitesi Arasındaki İlişkinin İncelenmesi(2021) Ergün, Naif; Sakız, HalisCOVID-19 pandemisini önlemek amacıyla önleyici tedbirlerin (sosyal mesafe, sokağa çıkmama, elleri yıkamak gibi hijyen kurallarına uyma) insanların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebileceği düşünülmektedir. Bu bağlamda, virüsün bulaşmasını önlemek amacıyla önleyici davranışlara uyma düzeyi ile insanların yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin çeşitli demografik değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, Mardin Artuklu Üniversitesi 11.04.2020 tarih ve 34233153-050.04.04 sayı kararı ile etik açıdan uygun bulunduktan sonra çalışmanın verileri toplanmaya başlanmıştır. Araştırma, Türkiye’nin yedi bölgesinden 18-64 yaş aralığında toplam 1308 katılımcıyla yürütülmüştür. Araştırma sonuçları, (a) katılımcıların önleyici davranışlara uyma düzeylerinin cinsiyet gibi bazı demografik değişkenlere göre farklılık gösterdiğini, (b) genel anlamda önleyici davranışlara uyma düzeyinin yüksek olduğunu, (c) yaşam kalitesinin coğrafi bölge, cinsiyet ve sosyoekonomik düzeye göre anlamlı düzeyde farklılaştığını, (d) yaşam kalitesi düzeyinin önleyici davranışlarla ilişkili olduğunu, ve (e) el yıkama ve sosyal ortamdan uzak durmanın yaşam kalitesini pozitif; evde kalma ve maske/eldiven kullanmanın ise yaşam kalitesini negatif yordadığını ortaya koymuştur. Elde edilen bu sonuçlar, COVID-19 pandemisi döneminde medikal sonuçlarla birlikte psikolojik, sosyal ve çevresel sonuçların da göz önünde bulundurulması gerektiğini işaret etmektedir.Book Part Dil ve Mezhep Farklılığı Nedeniyle İmamların Yaşadığı Problemler(Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, 2022) Demirdağ, Muhammed EminTürkiye Cumhuriyeti Devleti’nde Şâfîî-Kürt halkı yoğun olarak, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşamaktadır. Bu bölgede Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bünyesinde, resmî olarak dinî faaliyet yürüten; anadili Türkçe ve Hanefî mezhebine bağlı imamlarla, anadili Kürtçe ve Şâfîî mezhebine bağlı olan imamlar bulunmaktadır. Bu çalışma, bahse konu olan imamların, imamlık vazifelerini yerine getirirken yaşadıkları deneyimlerden yola çıkarak, Türkiye’deki dinî faaliyetlerin, resmî dilde (Türkçe) ve başat mezhepte (Hanefî) yürütülmesinden kaynaklanan problemleri fenomonolojik açıdan tartışmayı hedeflemektedir. Böylelikle olabildiğince mevzunun tüm yönlerini ortaya koyan bir durum tespiti yapılmak istenmektedir. Bu bağlamda, bahse konu edilen imamların, bölgede görev yaptıkları süre içerisinde, imam arkadaşlarıyla, cemaatle ve bölgede yaşayan halkla ilişkileri incelenmektedir. Çalışma, dil ve mezhep farklılıklarını kendinde barındıran imamların, ekseriyetle Kürt olan cami cemaati ve bölge halkı ile olan ilişkileri bağlamından yaşadıkları bireysel deneyimleri nasıl değerlendirdiklerini göstermeye çalışmaktadır. Yaygın anadilinin Kürtçe, mezhebin ise Şâfiî olduğu bu coğrafyada, dinî faaliyetleri yürütmek için Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından görevlendirilen, Hanefî mezhebine bağlı, anadili Türkçe, çoğunlukla Kürtçeyi ya hiç bilmeyen ya da çok az bildiği varsayılan imamların; Şâfiî mezhebinin dinî uygulamaları ile halkın imamlara başvurduğu çeşitli toplumsal uygulamalarda (nikâh, cenaze, küslerin barıştırılması vb.), mezhep, örf ve adetler konusunda yeterli donanıma sahip olmadıkları görülmektedir. Dolayısıyla çalışma, bu durumun devlet tarafından verilen dinî hizmetin ve toplumsal yaşam çözümlemelerinin niteliğini zayıflattığı iddiasını taşımaktadır.Conference Object Dil ve Mezhep Farklılığı Nedeniyle İmamların Yaşadığı Problemler(2022) Demirdağ, Muhammed EminTürkiye Cumhuriyeti Devleti’nde Şâfîî-Kürt halkı yoğun olarak, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşamaktadır. Bu bölgede Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bünyesinde, resmî olarak dinî faaliyet yürüten; anadili Türkçe ve Hanefî mezhebine bağlı imamlarla, anadili Kürtçe ve Şâfîî mezhebine bağlı olan imamlar bulunmaktadır. Bu çalışma, bahse konu olan imamların, imamlık vazifelerini yerine getirirken yaşadıkları deneyimlerden yola çıkarak, Türkiye’deki dinî faaliyetlerin, resmî dilde (Türkçe) ve başat mezhepte (Hanefî) yürütülmesinden kaynaklanan problemleri fenomonolojik açıdan tartışmayı hedeflemektedir. Böylelikle olabildiğince mevzunun tüm yönlerini ortaya koyan bir durum tespiti yapılmak istenmektedir. Bu bağlamda, bahse konu edilen imamların, bölgede görev yaptıkları süre içerisinde, imam arkadaşlarıyla, cemaatle ve bölgede yaşayan halkla ilişkileri incelenmektedir. Çalışma, dil ve mezhep farklılıklarını kendinde barındıran imamların, ekseriyetle Kürt olan cami cemaati ve bölge halkı ile olan ilişkileri bağlamından yaşadıkları bireysel deneyimleri nasıl değerlendirdiklerini göstermeye çalışmaktadır. Yaygın anadilinin Kürtçe, mezhebin ise Şâfiî olduğu bu coğrafyada, dinî faaliyetleri yürütmek için Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından görevlendirilen, Hanefî mezhebine bağlı, anadili Türkçe, çoğunlukla Kürtçeyi ya hiç bilmeyen ya da çok az bildiği varsayılan imamların; Şâfiî mezhebinin dinî uygulamaları ile halkın imamlara başvurduğu çeşitli toplumsal uygulamalarda (nikâh, cenaze, küslerin barıştırılması vb.), mezhep, örf ve adetler konusunda yeterli donanıma sahip olmadıkları görülmektedir. Dolayısıyla çalışma, bu durumun devlet tarafından verilen dinî hizmetin ve toplumsal yaşam çözümlemelerinin niteliğini zayıflattığı iddiasını taşımaktadır.Article Dindar eşcinsel bireyin manevi ve cinsel kimlik ikilemi: Müslüman gay ve biseksüel erkek örneklem(The Journal of International Social Research, 2014) Kıraç, FerdiBu çalışmanın amacı, cinsel yönelimi ve manevi kimliği ile yüzleşen dindar eşcinsel bireyin, manevi ve cinsel kimliği arasında bir ikilem yaşayıp yaşamadığını ortaya koymaktır. Eşcinsel bireylerin, eşcinsel yönelimin cinsel kimlik karmaşası olup olmadığı ve eşcinsel yönelimin heteroseksüel yönelime değiştirilip değiştirilemeyeceğine dair inançlarına göre, dindarlık ve hayatın anlamı puanlarının anlamlı olarak farklılaşacağı tahmin edilmiştir. Çalışmaya, İslam dinine inanan üç yüz seksen iki Türkiyeli gay ve biseksüel erkek katılmıştır. Eşcinsel bireylerin, eşcinsellikle ilgili inançlarına göre iki temel grup ortaya çıkmıştır. Araştırma bulguları, birinci grubu oluşturan ve cinsel yönelimini kabul etme eğilimi gösteren eşcinsel bireylerin, dindarlık puanlarının düşük, hayatın anlamı puanlarının ise yüksek olduğunu göstermiştir. Diğer taraftan, ikinci gruptaki, cinsel yönelimini reddetme eğilimi gösteren eşcinsel bireylerin dindarlık puanları yüksek, hayatın anlamı puanları ise düşük bulunmuştur. Sonuçlar, Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı bağlamında tartışılmıştırArticle DİNDARLIK İLE ÖZGECİLİK ARASINDAKİ İLİŞKİ: ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ İLE YAPILAN BİR ARAŞTIRMA(Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2020) Acar, Muhammet Cevat; Acar, Muhammet CevatBu araştırmanın amacı üniversite öğrencilerinin dindarlık düzeyleri ile özgecilik düzeyleri arasında bir ilişki olup olmadığının belirlenmesidir. Araştırmanın bir diğer amacı da öğrencilerin dindarlık ve özgecilik düzeylerinin cinsiyet, sınıf ve fakülte değişkenlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığının belirlenmesidir. Bu amaçla Dinsel yaşayış Ölçeği ile Özgecilik Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma, kotalı ve seçkisiz örnekleme yöntemleri kullanılarak belirlenen 510 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda öğrencilerin dindarlık düzeyleri ile özgecilik düzeyleri arasında pozitif yönlü anlamlı bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Araştırmanın bir diğer sonucu ise Cinsiyetin dindarlığın ibadet alt boyutunda ve özgeciliğin tüm alt boyutlarında anlamlı bir farklılığa yol açtığıdır. Sınıf ve fakülte değişkenleri de dindarlığın ve özgeciliğin bazı alt boyutlarında farklılaşmaya yol açtığıdır.Article Dinî Boyutun Psikolojik Danışma Sürecine Etkisi: Üniversite Öğrencileri İle Yapılmış Deneysel Bir Çalışma(2019) Acar, Muhammet Cevat; Karaca, FarukBu çalışma, dinî boyutun dâhil edildiği psikolojik danışma sürecinin üniversite öğrencilerinin psikopatolojik düzeylerini gidermede etkili olup olmadığının sınanması amacıyla yapılmıştır. Araştırma, Mardin Artuklu Üniversitesine bağlı farklı birimlerde lisans düzeyinde öğrenim gören on beş öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Bu öğrencilerden yedisine bireysel psikolojik danışma; sekizine ise dinî boyutun dâhil edildiği bireysel psikolojik danışma uygulanmıştır. Deneklerin seçilmesinde ve uygulamanın etkililiğini ölçmede Kısa Semptom Envanteri (KSE) kullanılmıştır. KSE, psikolojik danışma müdahalesinden önce, müdahale süreci bittikten hemen sonra ve son test uygulandıktan 6 ay sonra danışanlara uygulanmıştır. Psikolojik danışma müdahalesinin danışanların psikopatolojik düzeyleri üzerindeki etkisini test etmek amacıyla toplanan veriler, SPSS 21.0 paket programı kullanılarak çözümlenmiş ve MannWhitney U ve Wilcoxon İşaretli Sıralar Testleri kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda dinî boyutun dahil edildiği bireysel psikolojik danışma uygulamasının üniversite öğrencilerinin psikopatoloji düzeylerini düşürmede kalıcı bir etkiye sahip olduğu ve somatizasyon, obsesif- kompulsif düşünceler, depresyon ve anksiyete alt boyutları ile genel psikopatoloji düzeyini düşürmede bireysel psikolojik danışmadan daha etkili olduğu saptanmıştırBook Part Durum çalışması (Case study)(Çizgi Kitabevi, 2023) Ergün, NaifBu bölümün temel amacı nitel araştırma yöntemlerinden biri olan du-rum çalışmasının ne olduğu, bir olgunun, bir durumun veya bir olayın du-rum çalışmasıyla nasıl inceleneceği ve raporlaştırılacağını ortaya koymaktır.Bu amaç doğrultusunda öncelikle durum çalışmasının genel bir çerçevesiçizilmiştir. Sonra durum çalışmasının tanımı, amacı, felsefesi, içeriği ve tür-leri açıklanmıştır. Son olarak, durum çalışmasıyla yapılacak bir araştırmanınörneklemini oluşturma, veri toplama, verilerin analiz şekilleri ve raporlaştı-rılması tartışılmıştır.Article Göçmen çocuklar ve okul kültürleri: Bir bütünleştirme önerisi(Göç Dergisi, 2016) Sakız, HalisBu makale, Türkiye’de yoğun göç almakta olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki okullarda, göçmen çocukların okullara dâhil edilmesine yönelik olarak idarecilerin düşünce, inanç ve tutumlarını inceleyen nitel bir araştırmanın sonuçlarını bildirmektedir. Araştırma özelde, okul yöneticilerinin göçmen çocukların kendi okullarında eğitilmesine yönelik tutumlarını, bu eğitimin önünde duran ve okul ikliminden kaynaklanan engelleri ve göçmen çocukların kendini ait hissettikleri bütünleştirici okul iklimleri inşa edilebilmesi için eğitim sistemindeki mevcut fırsatları ortaya koymayı amaçlamıştır. Araştırmada, 18 okul yöneticisinden nitel araştırma yöntemlerinden olan yarı- yapılandırılmış görüşmeler kullanılarak veri toplanmış ve bu veriler tematik analiz yöntemiyle çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda (i) okul yöneticilerinin göçmen çocuklara ayrıştırılmış ortamlarda eğitim verilmesini desteklediği ve kendi okullarında eğitim görmelerine dair olumsuz tutumlar beslediği, (ii) yapısal yetersizliklerin ve düşük toplumsal kabul düzeyinin göçmen çocukların eğitimine yönelik olumsuz tutumları önemli ölçüde etkilediği ve (iii) bütünleşik okul kültürlerinin oluşması için paydaşların psiko-sosyal ve yapısal anlamda desteklenmesi gerektiği ortaya çıkmıştır.Article Göçmen Öğrencilerin Uyumlarında Temasın Rolü(Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 2022) Ergün, NaifGöçmen bireyler sosyal, ekonomik, politik ve psikolojik birçok problem yaşamaktadır. Bu problemlerin başında ise göçmenlerin göç ettikleri yerde yaşadıkları uyum problemleri gelmektedir. Göçmenlik olgusu kendi içinde birçok farklı göç türünü barındırmaktadır. Bu yüzden bu çalışmada göçmenlik olgusu, bir ülkeden veya bir yerden başka bir ülkeye veya aynı ülkenin içinde farklı bir yere daimi veya geçici göç etmeyi ifade edecek şekilde kullanılmıştır. Bu kapsamda, bu çalışmadagöçmen öğrenciler ile kast edilen mülteci/sığınmacı/ekonomik veya başka nedenlerden kaynaklı göç eden öğrencilerin tümü için kullanılmıştır. Bu anlamda bu çalışmanın amacı, göçmen öğrencilerin toplumsal uyumlarında temasın önemini ve göçmen çocuklarına yönelik önyargı ve ayrımcı tutumları düşürmede temasın etkisini inceleyen araştırmaları sistematik bir şekilde incelemektir. Çalışma kapsamında 2000 yılı sonrasında göçmen çocukların okula uyumlarına yönelik Web of Science ve DergiPark veri tabanlarında Türkçe ve İngilizce dilllerinde yayımlanmış araştırma makaleleri içerik analiziyle incelenmiştir. Çalışma bağlamında incelenen 47 makale sonucunda ‘doğrudan temas’ (olumlu ve olumsuz temaslar) ve ‘dolaylı temas’ (e-temas, yayılmacı temas, hayali temas, para-sosyal temsili temas ve kuşaklararası aktarımlı temas) türlerinde araştırmalara rastlanmıştır. Bu çalışmaların çoğunda gruplar arası temasın göçmen çocuklara yönelik önyargıyı, ayrımcı tutumları zayıflatma etkisine bakılmış ve temas türlerinin tümünün göçmen çocuklara yönelik olumsuz tutumları düşürdüğü ve göçmen çocukların uyumunu iyileştirmede önemli bir rolü olabileceği düşünülmüştür.Article İmam- Hatip Lisesi Öğrencilerinin Dinî Sorumluluk Düzeylerinin İncelenmesi: Bingöl Örneği(Bingöl Üniversitesi Sosyal Bİlimler Enstitüsü Dergisi, 2014) Acar, Muhammet CevatBu araştırmanın amacı İmam-Hatip Lisesi öğrencilerinin dinî sorumluluk düzeylerinin analiz edilmesidir. Araştırma 2013-2014 eğitim-öğretim yılında Bingöl ilindeki İmam-Hatip Liselerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya tabaka ve kümeleme örnekleme yöntemleriyle seçilen 364 öğrenci katılmıştır. İlişkisel tarama modeliyle yapılan bu çalışmada, Kaya (2000) tarafından geliştirilen Dinî Sorumluluk Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmada dört değişken analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda öğrencinin okuduğu okulun kendi seçimi olup olmadığı ve okul türü değişkenlerinin öğrencilerin dinî sorumluluk düzeylerinde farklılaşmaya yol açtığı; cinsiyet ve sınıf düzeyi değişkenlerinin ise öğrencilerin dinî sorumluluk düzeylerinde farklılaşmaya yol açmadığı görülmüştür.Research Project Conference Object Kültüre duyarlı psikolojik danışman ve kültüre uyumlu psikoterapi(2020) Ergün, Naif; Bozdağ, FarukBu çalışmada çok kültürlü psikolojik danışma veya kültüre duyarlı psikolojik danışmayaklaşımı ile bu yaklaşımı esas alan psikolojik danışmanların sahip olması gereken yeterlikalanları incelenmiştir. Bu amaçla öncelikle kültür kavramı ve bu kavram çerçevesindepsikolojik danışma seanslarında neyin ele alındığı irdelenmiştir. Kültürel kodlar çerçevesindedanışanın kendi kültür kavramının seans içindeki etkisi ile danışanın kültür kodlarınınfarkında olarak onu koşulsuz kabul eden kültüre duyarlı psikolojik danışmanın, danışanıngelişimi üzerindeki etkisi tartışılmıştır. Ayrıca psikoterapi ekolleri, kültüre uyumlulukaçısından ele alınmıştır.Alanyazın taraması sonucunda, danışanların kültürel farklılıklarının yalnızca toplumungenelini yansıtmadığı, her bireyin ve ailenin kendine ait farklı kültür yapısının olabileceğibelirlenmiştir. Toplumsal olarak ırk, etnik köken, din ve sınıf gibi yapılar ön plana çıkarkencinsel yönelim, yaş, aile yapısı gibi bireysel ve ailevi öğelerin de bulunduğu görülmüştür.Bireysel öğrenmelerin ve kimlik oluşumlarının kültür içinde meydana geldiği, mevcut batımerkezli kişilik kuramlarının kültürel farklılıkları tanımlama ve açıklamada yetersiz olduklarıbelirlenmiştir. Bireysel perspektifin aktif olduğu psikolojik danışma ekollerinin toplummerkezli yapıları açıklamadaki yetersizlikleri ile göç ve toplumsal etkileşimden dolayı artançok kültürlü toplumsal yapıların sonucu olarak psikolojik danışmanların farklı kültürlerdekikişilerle çalışmaları, kültüre duyarlı psikolojik danışma hizmetlerinin önemini arttırmıştır. Bukapsamda kültüre duyarlı psikolojik danışmanların sahip olmaları gereken yeterliliklerin en azüç alandan ve bu alanların her birinin içerdiği üç boyuttan oluşması gerektiği görülmüştür. Buyeterlilik alanları; (1) psikolojik danışmanın kendi değerleri, varsayımları ve ön yargılarınınfarkında olması, (2) kültürel olarak farklı olan danışanların dünya görüşlerini anlama ve (3)danışanın kültürüne duyarlı psikolojik danışma hizmeti vermek için uygun teknik vemüdahaleler geliştirme ve bunları uygulama şeklinde ifade edilmiştir. Her bir yeterlik alanıiçinde yer alan boyutlar ise (a) inançlar ve tutumlar, (b) bilgi ve (c) beceri şekildebelirtilmiştir.Kültüre duyarlılık açısından ele alındığında son yıllarda Batı merkezli kişilik kuramlarınındiğer kültürlere uyarlanma çalışmalarının önem kazandığı fark edilmiştir. Özellikle batıya göçeden göçmenlerin kültürel normları dikkate alınarak kültüre uyarlama çalışmaları yapılmıştır.Başta ABD ve İngiltere olmak üzere birçok ülkede Müslüman toplumuna yönelik psikolojikdanışma ve kuram uyarlamalarının yapıldığı ancak bunların yeterli düzeyde olmadığıgörülmüştür. Benzer şekilde Türkiye’deki çok kültürlü yapı göz önünde bulundurulduğundaburadaki kültürel uyarlama çalışmalarının da yetersiz olduğu dikkat çekmiştir. BilişselDavranışçı Terapiler, kültüre duyarlılık açısından uyarlaması yapılan kuramların başındagelmiştir. Bu kuramın farklı kültürlere uyarlanmasının kolay oluşunu sağlayan başlıcaetmenler; (a) danışanın bilişsel çarpıtmaları üzerinde çalışıyor oluşu, ki bu yaklaşım ilekültür içindeki düşünsel çarpıtmaların farkındalığı psikolojik danışman tarafından kolay testedilebilmektedir, ve (b) kullandığı tekniklerin davranışçı yapısının fazla oluşu sayesindepsikolojik danışmanın danışan ile daha fazla işbirliği kurması ve daha fazla yönlendirici oluşu olarak belirtilmiştir. Sonuç olarak, batı merkezli kişilik kuramları ve psikolojik danışmaekollerinin farklı kültür ve toplumlarda kullanılabilmesi için bu kuram ve ekollerin iyianlaşılması gerektiği, kültüre uygunluk ve uyum sağlanmadan yapılan uygulamalara şüphe ilebakılmasının bireylerin ruh sağlığı açısından çok önemli olduğu değerlendirilmiştir.Research Project Mezopotamya’dan Balkanlar’a Eğitim Köprüsü(2018) Demirdağ, Muhammed EminMezopotamya’dan Balkanlar’a Eğitim KöprüsüArticle Minnettarlık Ölçeği: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması(Artuklu Akademi, 2022) Acar, Muhammet CevatPozitif psikoloji ile gündeme gelen kavramlardan biri olan minnettarlık, birçok ruh sağlığı göstergesi ile ilişkilidir. Bu çalışma, Likert tipi Türkçe Minnettarlık Ölçeği geliştirilmesi için yürütülmüştür. Araştırma verileri lisans düzeyinde öğrenim gören üniversite öğrencilerinden toplanmıştır. Doğrulayıcı faktör analizi için 477; açımlayıcı faktör analizi için 369 ve test tekrar test analizi için 24 olmak üzere toplam 870 veri kullanılmıştır. Uzman görüşlerinin ardından psikoloji lisans öğrencileri ile odak grup görüşmesi yapılmış ve 48 maddelik madde havuzu ile ilk uygulama ve açımlayıcı faktör analizi gerçekleştirilmiştir. Faktör analizi sonucunda madde yükleri düşük olan maddeler ölçekten çıkarılmış ve 26 madde ile birinci düzey doğrulayıcı faktör analizi için veri toplanmıştır. İlgili modelin test edilmesi sonucunda 4 madde daha ölçekten çıkarılmış ve 5 faktörlü 22 maddelik bir ölçek formu elde dilmiştir. İlgili maddelerin toplam varyansın % 53.51’ini açıkladığı görülmüştür.Conference Object Mülteci çocuklarda kültürlenme stresi(2020) Ergün, Naif; Ergün, NaifGöç süreci çocuklar için önemli bir stres kaynağıdır. Bu süreçte çocuklar, ailelerinden vearkadaşlarından ayrılabilmekte, aşina oldukları ortamdan farklı bir ortama geçebilmektedir.Yeni ortamın kültürel açıdan farklılıklar içermesi çocukları zorlayabilmektedir. Özelliklemülteci çocuklar, savaş ve politik sebeplerden dolayı aileleriyle, bazı durumlarda ise tekbaşlarına veya tanıdık bireylerle ülkelerini terk etmek zorunda kalmaktadır. Zorunlu göçünsebep olduğu travmatik deneyimlerin yanı sıra bu çocuklar, yerleştikleri yeni ülkede kültürelbir takım zorluklarla karşılaşmaktadır. Göç stresine, kültürlenme stresi eşlik edebilmektedir.Kültürlenme stresi, genel olarak kültürel değişimlerin birey üzerinde yarattığı ruhsal sıkıntılarolarak ifade edilmektedir. Etnik azınlıkların sahip oldukları kültürel yapılar, kültürlerarasıetkileşim sorunları ve kültürel değişiklikler ruh sağlıklarını etkileyebilmektedir.Kültürlenme sürecinde göçmen ve mülteciler, öncelikle hâkim toplum üyeleriyle etkileşimkurmaya çalışır ve buna dair bir stres yaşarlar. Bu stres onların kültürel yönelimlerini belirlerve böylece kültürel değişim başlar. Kültürel değişimle birlikte yeni bir stres yaşanır ve bustres, bireylerin ruh sağlığı ile uyumlarını farklı şekillerde etkiler. Kültürlenmeye dair yaşananbu süreçte göçmen ve mültecilerin öz kültürlerine ilişkin değerleri ve normları ne derecededevam ettireceklerine karar vermeleri gerekmektedir. Hâkim kültürün hangi seviyedebenimseneceği, dolayısıyla yeni kültürlerarası kimliğin nasıl gelişeceği bireylerin sosyal veeğitsel deneyimlerine, bilişsel yeteneklerine, becerilerine, ihtiyaçlarına ve destek sistemlerinebağlı olarak değişmektedir.Kültürlenme sürecinde mülteci çocuklar birtakım sorunlar yaşayabilmektedir. Bu sorunlar,aile, aynı etnik gruptan arkadaşlar ve öz kültür topluluğundaki diğer bireylerle ilişkiliolabildiği gibi hâkim toplum üyeleriyle olan temasın sıklığı ve niteliğiyle ilgili deolabilmektedir. Göç nedeni, sosyoekonomik statü, bireylerin etnik ve kültürel gruplarınınsaygınlığı veya kabulü, diğer kültürel gruplarla etkileşim fırsatı, yeni kültüre ilişkin var olanön bilgiler gibi çeşitli faktörler, mülteci çocukların kültürlenme stresini etkilemektedir.Kültürlenme stresi, mülteci çocuklarda anksiyete ve depresyon, kimlik karmaşası, aile veokula ilişkin problemler, yalnızlık, izole olma ve psikosomatik semptomların artması gibifarklı sorunlara neden olabilmektedir. Bu nedenle mülteci çocukların yaşadıkları kültürlenmestresini azaltmaya ve bununla etkili bir şekilde başa çıkabilmelerini sağlamaya yönelikmüdahalelerin geliştirilmesi gerekmektedir. Mülteci çocuklar, psikolojik destek, kültürelyönelim ve dil eğitimine özel olarak ihtiyaç duymaktadır. Bu tür konularda onlara destekolabilecek kurumların başında okullar gelmektedir. Okullardaki öğretmenler ve psikolojikdanışmanlar, mülteci çocuklar için önemli destek kaynaklarıdır. Mülteci çocukların özellikledil engelini aşabilmeleri için desteklenmeleri önemlidir. Hâkim toplumun dilini öğrenmeklebirlikte kendi dillerini ve kültürlerini devam ettirmeleri konusunda desteklenmelerinin,yaşadıkları stresi ve karmaşayı azaltacağı düşünülmektedir. Üzerinde durulması gereken birdiğer önemli nokta da mülteci çocukların ebeveynlerinin dil eğitimidir. Ebeveynlerinçocuklarla eşgüdümlü bir şekilde dil eğitimi almaları sağlanmalıdır. Çocuklar, yetişkinlerekıyasla kültürlenme sürecini daha hızlı yaşamaktadır. Bu durum ebeveynlerin çocukları hâkimtoplumla etkileşim kurma konusunda aracı olarak kullanmalarına neden olabilmektedir. Dolayısıyla mülteci çocuklar, farklı stres kaynaklarına maruz kalabilmektedir. Ebeveynlerinkültürlenme süreçlerine destek sağlamak, mülteci çocukların omuzlarındaki yükü azaltacaktır.Bunların yanı sıra mülteci çocuklar ve aileleriyle çalışan meslek elemanlarının bu bireylerinöz kültürlerini anlamaya ve öğrenmeye çalışmaları, onlarla samimi ve hoşgörüye dayalı biretkileşim kurmalarını sağlayacaktır. Böylece mülteci çocukların ve ailelerinin toplumsalaidiyeti ve uyumları kolaylaşacaktır.Conference Object Mülteci Çocukların Sosyal Uyumunda Okulda Kurulan Olumlu Temasın Rolü(2021) Ergün, NaifMülteciler, istekleri dışında ülkelerini terk ettiklerinden dolayı göç öncesi ve göç anında bir dizi travmatik olay yaşarlar. Mülteciler göç süreci içinde yaşadıkları travmatik süreçlere ek olarak göç ettikleri yerlerin sosyo-kültürel ortamına uyum sağlamak ve yerel halk tarafından sosyal kabul görmek için de zorlayıcı süreçlerden geçerler. Bu travmatik süreçleri yetişkinler, çocuklar ve kadınlar çok farklı düzeylerde deneyimlemektedirler. Lakin çocukların bu süreçlerden daha fazla etkilendikleri bilinmektedir. Çocukların göç ettikleri yerde sağlıklı bir uyum için olabildiğince hızlı bir şekilde okula kazandırılmaları zaruridir. Çünkü okul diğer sosyal kurumlardan farklı olarak daha kontrol edilebilir bir yapısı olmasından ötürü toplumsal uyum ve kültürlenme süreçleri, daha sağlıklı bir şekilde işletilebilir. Özellikle göç edilen ülkenin dilinin, toplumun kültür ve normlarının öğretilmesi için yapılandırılmış programların uygulanmasında okulun işlevsel önemi elzemdir. Okul, bu açıdan, sosyal uyumun hızlı bir şekilde edinildiği ve bireylerin toplumla bütünleştiği en önemli kurumdur. Bu anlamda mülteci çocukların toplumla bütünleşmeleri için okul yaşantıları son derece önemlidir. Okul dışında kalma ve okuldan erken ayrılma oranları arttıkça mülteci çocukların bulundukları sosyal çevreye uyum sağlamaları da o denli sekteye uğramaktadır. Ayrıca okuldan kopan mülteci çocukların bulundukları ülkede geleceğe umutla bakma düzeylerinin de olumsuz etkilendiği görülmektedir. Yaşanan çeşitli olumsuz yaşantılar ise mülteci çocukların psikolojik açıdan olumsuz etkilenmelerine ve toplumda uyum problemleri yaşamalarına neden olabilmektedir (Kirmayer vd., 2011). Bu açıdan mültecilerin psikolojik açıdan iyi oluşları, sosyal uyumları ve toplumla bütünleşmeleri için okul yaşantılarının önemli bir işlevi bulunmaktadır. Türkiye'de Mart 2021 itibariyle 3,5 milyonu aşkın Suriyeli göçmenin olduğu ve bunların büyük çoğunluğunun, yaklaşık 1.7 milyonunun, çocuk yaşta oldukları bilinmektedir (Mülteciler Derneği, 22.03.2021). Mülteci derneğinin paylaştığı rakamlara bakıldığında zorunlu okul çağında olan Suriyeli mülteci sayısının bir milyonu aşabileceği tahmin edilebilir. Nitekim, UNICEF'in 2019 raporunda, Türkiye'de bir milyon civarında okul çağında olan mülteci çocuğun yaşadığı ama 400 bin civarında mülteci çocuğun okul dışında kaldığı belirtilmektedir. MEB, mülteci çocukların okula katılımlarını sağlamak için Hızlandırılmış Eğitim Programı (HEP) ile yaşı ilerde olan çocuklara bir dizi eğitim vererek yaşıtlarıyla aynı sınıfa geçmelerini sağlayıcı çalışmalar yapmaktadır. Bunu sağlamak üzere, Türkçe dil, sayısal ve okuma yazma becerini geliştirmek için programlar düzenlenerek mülteci çocukların yaygın eğitime katılımları için 12 farklı il merkezinde HEP programları uygulanmaktadır (UNICEF, 2019). Bütün bu çabalara rağmen mülteci çocuklar arasında hala ciddi bir oranda okula devam edemeyen çocukların olduğu görülmektedir. Ayrıca okul ortamında uyum sıkıntıları yaşadıklarından dolayı okulu terk etmek zorunda kalan mülteci çocuklar da bulunmaktadır. Bu oranlara bakıldığında mülteci çocukların önemli bir kısmının okuldan ve okulun sağladığı olanaklardan faydalanamadıkları ve mülteci çocukların toplumsal uyumunun sekteye uğradığı görülmektedir. Bu durum da mülteci çocukların Türkiye toplumuyla bütünleşememelerine neden olacaktır.Conference Object MÜLTECİLERDE ÇOCUK SAHİBİ OLMA VE OLUMLU YAŞANTILARIN TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU (TSSB) VE DEPRESYON DÜZEYLERİNE ETKİSİ(2017) Ergün, NaifGiriş: Savaş gibi travmatik bir olayda maruz kalınan şiddet kişide travma sonrası psikolojik roblemler yarattığı gibi mülteci olmak ve göç etmek de bu problemlere neden olabilmektedir. Bu tür travmatik olaylardan sonra hayatta kalanların bir kısmında travma sonrası stress bozukluğu (TSSB), depresyon, anksiyete ve madde kullanımında artış gibi travma sonrası psikolojik rahatsızlık gelişirken büyük bir kısmında ise herhangi bir psikolojik rahatsızlığın gelişmediği görülmektedir. Aynı olaya maruz kalmalarına rağmen neden herkesin aynı şekilde psikolojik rahatsızlık geliştirmediği farklı değişkenler açısından incelenmiş ve kadın olma, geçmişte yaşanan psikiyatrik bir bozukluk, travmatik olayın türü, yaş, travmatik bir olayda kayıp yaşama, sosyal desteğin olmaması gibi durumların travma sonrası psikolojik rahatsızlıklara neden olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Travma sonrası psikolojik bozukluk yaşama riskinin farklı değişkenler açısından ele alınabilir bir olgu olduğu ve bu duruma ilişkin detayların incelenmesi gerektiği fark edilmiştir. Bundan dolayı bu çalışma kapsamında cinsiyet faktörü içinde çocuk sahibi olmanın ve göç edilen kültürde yaşanan olumlu ve olumsuz yaşantıların TSSB ve depresyon ile ilişkisi incelenmiştir. Amaç: Suriye savaşından kaçıp Türkiye’nin Mardin şehrine yerleşen Suriyeli mültecilerin yaş, cinsiyet, göç anında çocuklu olup olmama, savaş öncesi travmatik deneyim ile göç öncesi, göç anı ve göç sonrası yaşantılarının travma sonrası stress bozukluğu (TSSB) ve depresyon düzeyleri ile ilişkisi ele alınmıştır. Kapsam: Araştırmanın çalışma grubu, Mardin’in Kızıltepe ilçesine ve Mardin şehir merkezine göç eden 184 Suriyeli mülteciden oluşmuştur. Sınırlıklar: Bu araştırma Mardin’in Artuklu (merkez ilçe) ve Kızıltepe ilçelerinde ikamet eden 184 Suriyeli mülteciden elde edilen verilerle ve bu verileri toplamak için kullanılan ölçek ve sorularla sınırlıdır. Yöntem: Katılımcılar 18-63 yaş aralığında olup katılımcıların yaş ortalaması 31.12 olarak hesaplanmıştır. Araştırma verileri demografik bilgi formu, Harvard Travma Belirti Ölçeği (HTBÖ) (Arapça uyarlanması Irak’ta yapılmıştır), Depresyon Değerlendirme ölçeği (DDÖ) (Arapça çevirisi mevcuttur) kullanılarak toplanmıştır. Çalışma kapsamında SPSS 23 programıyla çoklu varyans analizi (MANOVA) ve varyans analizi (ANOVA) test teknikleri kullanılmıştır. Bugular: MANOVA öncesi yapılan analizler veri setinin grup örneklem sayısının eşit olduğunu, normal dağılım gösterdiğini ve doğrusallık varsayımını karşıladığını göstermiştir. Box’s test değeri reddedilememesine rağmen normal dağılım ve örneklem grubundaki sayının eşit olması ile Box’s test değerinin .001’den küçük olması göz önünde bulundurularak işleme devam edilmiş ve test sonucu doğru kabul edilmiştir. Yapılan MANOVA analizi grubun TSSB ve Depresyon (Pillai’s Trace = 0.16, F(6, 360)= 5.17, p<.001) puanının bazı değişkenler açısından anlamlı farklılıklar içerdiğini göstermiştir. Buna ek olarak, grubun TSSB ve Depresyon puanları açısından anlamlı farklılıklar gösterdiği [TSSB, F(3,180)=6,39, p<.001 ve Depresyon, F(3,180)=10.53, p<.001] belirlenmiştir. Post Hoc testine bakıldığında, çocuk sahibi kadınların TSSB düzeyleri ile çocuk sahibi olmayan kadınların TSSB düzeyleri arasında anlamlı bir farklılığın (p=.001) olduğu aynı farklılığın Depresyon düzeyleri arasında da görüldüğü tespit edilmiştir (p<.001). Buna ek olarak, Post Hoc test sonuçlarına göre, çocuk sahibi kadınların TSSB düzeyleri çocuğu olmayan erkek grubun TSSB düzeyinden de anlamlı farklılık göstermektedir (p=.004). Bu iki grup arasındaki anlamlı farklılık depresyon düzeylerinde de görülmektedir (p<.001). Analizler sonucunda anlamlı çıkan bir diğer sonuç da göç sonrası yaşanan olumsuz durumlar düzeyi ile TSSB ve depresyon düzeyi arasındaki ilişkidir. MANOVA öncesi yapılan analizler veri setinin normal dağıldığını ve doğrusallık varsayımını karşıladığını göstermiştir. Ayrıca Box’s test değerinin de .03 değeri ile ret edilemediği ve Levene’s değerinin de .05 değerinden küçük olduğu görülmüştür. Göç sonrasında sahip olunan pozitif durum ve yaşantı değişkeninin TSSB ve Depresyon (Pillai’s Trace = 0.10, F(6, 360)= 3.26, p=.004) etkisi değişkenler açısından anlamlı derecede farklılık göstermiştir. Buna ek olarak, gruba TSSB ve Depresyon puanlarının farklılığı açısından bakıldığında ANOVA testi sonucunda TSSB, F(3,180)=6,44, p<.001, ve Depresyon, F(3,180)=3.71, p=.013 gruplar arası farklılıkların olduğu görülmüştür. Sonuç: Çocuk sahibi kadınların diğer üç gruba (çocuk sahibi olmayan erkek ve kadınlar ile çocuk sahibi erkek) göre daha yüksek TSSB ve Depresyon düzeyine sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca göç sonrası olumsuz yaşantıları çok olanların az olanlara göre TSSB ve Depresyon düzeyleri yüksek bulunmuştur.