Fakülteler
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/20.500.12514/14
Browse
Browsing Fakülteler by Publication Category "Dergi"
Now showing 1 - 20 of 62
- Results Per Page
- Sort Options
Article 1-(2-Hydroxyethyl)-2-imidazolidinone as corrosion inhibitor of mild steel in 0.5 M HCl solution: thermodynamic, electrochemical and theoretical studies(Journal of Adhesion Science and Technology, 2019) Keleşoğlu, Ayşen; Yıldız, Reşit; Dehri, İlyas; Yıldız, ReşitThe inhibition effect of 1-(2-Hydroxyethyl)-2-imidazolidinone (2-HEI) on mild steel (MS) corrosion in 0.5M HCl solution was investigated at different inhibitor concentration and temperature by electrochemical experiments, such as linear polarization resistance (LPR), electrochemical impedance spectroscopy (EIS), potentiodynamic polarization and quantum chemical calculations. The inhibitor adsorption process on mild steel in 0.5M HCl system was studied at different temperatures (20 C–50 C). Furthermore, the surface morphology of MS was also investigated with SEM in the absence and the presence of inhibitor. The adsorption of 1-(2-Hydroxyethyl)-2-imidazolidinone on MS surface is an exothermic process and this process obeys the Langmuir adsorption isotherm. The Quantum chemical findings are good agreed with the empirical data.Article 12. HANEDAN’IN (MÖ. 1991-1782) AŞAĞI NÜBYE’DE KURDUĞU KALE-ÜSLER YA DA “ESKİ MISIR YAYILMACILIĞI”NIN BAŞLANGICI(2016) Çıvgın, İzzetÇalışma, tarihteki kültürel temas (ticaret, öykünme, kolonileşme, fetih) örnekleri ile bunların toplumsal ve siyasal değişmeye katkısını inceleyen bir makaleler dizisinin parçasıdır. Metnin temel argümanı, "1. Ara Dönem" gibi sarsıcı bir deneyimden çıkan Mısır uygarlığının, "sınır güvenliği, siyasal istikrar, uzun-mesafeli ticaret yollarının denetimi, anıtsal bina inşaatları, bunların dekorasyonunda kullanılan doğal kaynaklara erişim kolaylığı ve daha fazla servet birikimi" için tarihinde ilk kez yayılmacı bir programa yaslandığı ve Orta Krallık devrinde uygulanan bu programın "Yeni Krallık emperyalizmi"nin hazırlığı olduğudur. Önceki dönemlerin aksine, "düzenli bir ordu"su bulunan ve güney sınırının ötesinde (Aşağı Nübye'de) 15 kadar kale inşa ederek buralara sürekli asker gönderen Orta Krallık, biriktirdiği serveti (uzun vadede Mısır evrenine eklemleyeceği) yabancı topraklar için harcamıştır. Mısır uygarlığının emperyal dış siyaset yolunda attığı bu ilk adım, "sonu ilhaka varan kolonileşme süreçleri"nin ilk örneklerinden olup deniz-aşırı modern koloni imparatorluklarının kuruluş serüveni ve onların koloniler üzerindeki tasarrufları ile büyük benzerlikler sergilemektedirArticle 18. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Kadın ve Hukuk: Amid Mahkemesi'nde Kadınların Hak Arama Süreçlerine Dair Bazı Değerlendirmeler(2017) Gürhan, VeyselKamusal alanın dışına itilmiş veya itilmeye çalışan birçok topluluk gibi kadınlarda ilk çağlardan beridir süre gelen tarih yazımı geleneğinde kendilerine yeteri kadar yer bulamamışlardır. Çünkü geleneksel tarih yazımı öznesi erkek olan ve erkeklerin yaşam pratiklerinden kaynaklanan konular etrafında gelişmiştir. Kamusal alandaki erkek egemenliği tarihi erkeğe has bir alan olarak gösterirken kadını ise geçmişte gelişmiş olaylarda değişime sebep olmayan ya da sonucu etkileyecek güce sahip olmayan bir konumda temsil etmiştir. Osmanlı Tarih yazımının ilk örneklerinde de benzer şekilde erkekler tarihsel olaylarda özne olarak kabul edilirken kadınlar ise uzun bir süre tarih kitaplarında görünür olamamışlardır. Özellikle feminist kuramın toplumsal tarih çalışmaları ile kesişiminden sonra bahsi geçen algı kırılmış ve arşiv belgelerinden yola çıkarak sadece siyasi olayların değil sosyal tarihin de aydınlatılabileceği bakış açısının gelişimiyle birçok araştırmacı kadınların tarihine yönelmiştir. Bu çalışmada kamusal alanda tutulan Osmanlı kadı sicilleri üzerinden kadınların hak arama mücadeleleri ve Osmanlı kadınının içinde bulunduğu dönemdeki görünümü resmedilmeye çalışılacaktır.Article 1930 Öncesi Bakhtin Çevresi Estetiğinde Form ve İçerik(2016) İlim, FıratBu çalışmanın amacı, Bakhtin Çevresi düşünürlerinin Rus Formalistleri sonrası form ve içerik unsurlarını tekrar ele alış biçiminin ana hatlarını serimlemektir. Formalistler herhangi bir estetik kuram ortaya koymamış ve özel bir metodoloji geliştirmek için çabalamamışlardır. Onlar edebiyat alanını genel estetikten soyutlayarak başlı başına "edebilik" konusu ile ilgilenmişlerdir. Bakhtin, Voloşinov ve Medvedev'in özel olarak ilgilendiği form sorunsalı ise, Formalistlerin aksine, felsefi estetikle ilişkilendirilen bir içerik estetiği üzerinden yeniden ele alınır. Bakhtin Çevresi'ne göre form, bireysel bir girişimin ürünü olmaktan büsbütün uzak bir biçimde, belirli sosyolojik amaç ve yönelimler ışığında belirlenen toplumsal-tarihsel bir üründür. Bu yaklaşım, estetik form sorunsalını bilgi sosyolojisinin bir konusu haline getirirken, aynı zamanda edebiyat, estetik ve kültür alanlarını tarihsel ve toplumsal pratikle yeniden ilişkilendirecek bütünlüklü bir estetik kuram fikrinin çekirdeğini oluşturur. Biz bu çalışmada Bakhtin tarafından 1930 sonrasında geliştirilecek olan bu kuramın erken uğraklarını ve bu uğraklar içerisinde form ve içerik unsurlarının ilişkisini ele alacağız.Article Abdullah Bosnevî'nin Vahdet-i Vücûda Dair Bir Risalesi ya da Kitâbü Tehakkuk(2016) Bozkurt, BirgülBu çalışmada, 17. yüzyılın Osmanlı dönemi mutasavvıflarından Abdullah Bosnevî'nin Kitâbü tehakkuki'l-cüz' bi sureti'l-küll ve zuhûri'l-fer' alâ sureti'l-asl adlı risalesini inceledik. Üç varak ya da altı sayfa olan bu risalesinde Bosnevî, Muhyiddin İbn Arabî'nin Fütûhât-ı Mekkiyye adlı eserinde yer alan bir şiirinden yola çıkarak İbn Arabî'nin vahdet-i vücûd düşüncesini kısa ve öz bir biçimde ortaya koymaya çalışmıştır. Biz çalışmamızda, Bosnevî'nin bu risalesini öncelikle şekil, içerik ve kaynakları açısından değerlendirdik. Sonrasında Bosnevî'nin İbn Arabî'nin bu şiirine dair yaptığı açıklamaları, Bosnevî'nin diğer bazı risalelerinden, İbn Arabî'nin görüşlerinden ve bu konularla ilgili diğer araştırmalardan yararlanarak izah etmeye ve yorumlamaya çalıştık.Article Akademik Teşvik Uygulamasının İlk Sonuçlarına Ait Değerlendirmeler(2017) Göksu, İdris; Bolat, Yusuf İslamBu araştırmanın amacı, 2016 yılında hayata geçirilen akademik teşvik uygulamasına ait ilk sonuçların betimsel analizini yaparak akademik çalışmaların mevcut durumunu ortaya koymak ve bazı değişkenler açısından değerlendirme yapmaktır. Toplam 107 devlet üniversitesinden 86'sına ait akademik teşvik komisyonu değerlendirme sonuçlarıyla ilgili verilere üniversitelerin web sayfalarından ulaşılmış ve bu veriler unvan, cinsiyet, fakülte ve puan başlıklarından oluşan bir forma girilmiştir. Araştırma yöntemi olarak tarama modelinin kullanıldığı bu çalışmada elde edilen veriler bölgeler, üniversiteler, birimler, unvan, cinsiyet, minimum puan, maksimum puan ve teşvik alma oranı açısından incelenerek değerlendirilmiştir. Ayrıca akademik teşvik puanları üniversitelerin 2015-2016 URAP sıralamasıyla karşılaştırılmış ve meydana gelen değişim analiz edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre İç Anadolu Bölgesinin, akademik teşvik oranında Hacettepe, Ege, Gebze Teknik, Selçuk ve Atatürk üniversitelerinin, akademik teşvik ortalamalarında ise Kastamonu, Niğde, İstanbul Medeniyet, Ege ve Selçuk üniversitelerinin önde geldikleri; fakülteler bazında ise eczacılık, fen, su ürünleri, mühendislik ve ziraat fakültelerinin ön plana çıktığı görülmüştür. Unvan bazında teşvik alanların doçent, profesör, yardımcı doçent ve araştırma görevlisi vd. olarak sıralandığı dikkati çekmiştir. Cinsiyet bazında akademik teşvik oranlarına bakıldığında erkeklerin %25.61'inin, kadınların ise %18.02'sinin akademik teşvik aldığı görülmüştür. Genel akademik teşvik oranının %22.58 olduğu ve 86 üniversite arasından 52 üniversitenin akademik teşvik alma oranının %20'nin altında olduğu göz önünde bulundurulduğunda ve akademik teşvik oranının üniversitelerin akademik performanslarını yansıttığı düşünüldüğünde, genel olarak akademik performansın düşük olduğu söylenebilir. Bu araştırmadan elde edilen sonuçların, üniversitelerin ve akademik personelin akademik performansları hakkında değerlendirme yapmalarını sağlaması açısından önemli olduğu düşünülmektedirArticle ALLAH -İNSAN ARASINDA ONTOLOJİK, EPİSTEMOLOJİK VE VAROLUŞSAL BİR İLİŞKİ BİÇİMİ: TEVEKKÜL(2016) Akto, AkifTevekkül kavramı ve doğasını ele almayı amaçlayan bu makale tevekkülün Kur'an ve Sünnet'teki önemini vurgulamak ve insan ile Allah arasındaki ilişkide tevekkülün taşıdığı değeri ortaya koymak üzerinde odaklanmaktadır. Bu makalede/çalışmada tevekkül kavramının doğasında nasıl bir ayrıntı vardır? Kur'an ve Sünnet'te tevekküle yüklenilen anlam ile tevekkülün yaşanılan anlamı arasında herhangi bir farklılık var mıdır? Tevekkül kavramının anlamıyla karıştırılan başka benzer kavramlar var mıdır? Varsa bu kavramların tevekkül ile ilişkisi nedir? Ve tevekkül kavramının anlaşılmasında ne tür katkı sağlamaktadır? İnsan ile Yaratıcısı arasında ne tür bir ilişki biçiminden söz edilebilir? Bu ilişki biçiminde tevekkülün ne tür bir değeri vardır? İnsan ile Allah arasındaki tevekkül ilişkisinin farklı anlamlarda kendisini göstermesi ne tür sorunsalları ve çözümlemeleri açığa çıkarır? Tevekkül kavramı ve doğasından oluşturulan bu sorular bir değerlendirme zemininde ele alınacaktır. Bunun için bu makalede tevekkül kavramının, sözlük ve ıstılahı anlamları tanımlanarak, Kur'an ve Sünnet'te nasıl ele alınıp işlendiği ayet ve hadislerle belirginleştirilerek ele alınacaktır. Tevekkül kavramının yanlış mecralara veya anlamlara sürüklenmesine etki eden bir takım kavramlarla olan ilişkisi üzerinde durulacak, kavramın daha iyi anlaşılması için zemin hazırlanacaktır. Ayrıca tevekkül kavramı Allah ile insan arasında üç temel ilişki biçimi olarak isimlendirilebilecek ontolojik, epistemolojik ve varoluşsal ilişki bağlamında ele alınacaktır. Son olarak tevekkül kavramının Kur'an ve sünnet gibi dinin temel kaynaklarındaki yerini teorik olarak belirlemek, epistemolojik, ontolojik ve varoluşsal ilişki açısından tevekkülün önemi üzerinde durarak bir tür değerlendirmeye gidilecektirArticle Anlam Arayışında Derrida'nın Yinelenebirlik ve Différance Söylemi(2016) Can, ErenBu makalenin amacı, Derrida'nın anlam sorunsalını nasıl ele aldığını, Saussure ve Austin özelinde geleneksel sözmerkezci düşünceye yaptığı eleştirilerle birlikte anlam arayışında öne çıkan "yinelenebilirlik" ve "différance" söylemini göstermektir. Derrida, bu söylem geleneksel Batı metafiziğinin temeli olarak değerlendirdiği "mevcudiyet" ve "temsil" kavramları etrafında tartışır. Geleneksel Batı metafiziğinin içindeki sözmerkezci yapının tüm iletişimi söze indirgeyen ve iletişim içinde aktarılan anlamı "kesinleştirme" çabalarına karşı radikal bir eleştiri getiren Derrida, bu çabayı da beyhude bir çaba olarak nitelendirir. Çünkü anlamını bulan her ifade saçılım ve yenilenebilirlik kavramı yoluyla, başka bir anlama gönderme yapar ve göstergeler zaman içinde bir bağlamdan diğer bağlama geçerek, tarihsellik içinde anlamları farklılaşarak bugüne kadar gelirler. Üstelik orijinal anlam'a ise hiçbir zaman ulaşamayız, çünkü göstergeler, geçmişte, şimdide ve gelecekte olan, bağlamdan bağlama ifade ettikleri anlamı farklılaşan bir zincir şeklindedir. Bu zincir içinde değişen anlamların izi sürülebilir ancak. Bu zincir içinde durmadan değişen anlamın kesinliğini sağlama çabası, Derrida'nın felsefesinde dile sabit sınırlar çizmek yerine göstergelerin değişen anlamlarını ortaya çıkaran, belirlenimsizliğin hüküm sürdüğü bir oyuna dönüşmüştür. Bu oyun içinde her anlam, bir yorum olur ve orijinal anlam da bu yinelenebilirlik devinimi içinde yitip gitmiş, kendi izini silen bir iz olmuştur.Article AVÂMİL'E YAPILAN ŞERHLER BAĞLAMINDA İBRAHİM EL- KÛRÂNÎ'NİN AVÂMİL TEKMİLESİ(2017) Gemi, AhmetAbdülkâhir el-Cürcânî ile Birgivî Mehmed Efendi'nin el-'Avâmil adlı eserleri, Arap dilinde önem atfedilen iki önemli çalışmadır. Bu eserler, Arap nahvinin temel kaidelerini özet bir şekilde ele almaktadırlar. Eskiden olduğu gibi günümüzde de önemini muhafaza eden bu eserlere, birçok tekmile ve şerh yapılmıştır. Bu tekmilelerden biri de İbrahim elKûrânî'nin Tekmiletü'l-'Avâmili'l-Cürcâniyye adlı eseridir. Ayet, hadis, mesel... gibi şevâhidle zengin bir muhtevaya sahip olan bu çalışma, birçok açıdan Avamil'in diğer tekmile ve şerhlerinden ayrılmaktadırArticle Avrupa’nın Önyargılarının ve Çelişkilerinin Bir Sonucu Olarak İslamofobi(2017) Samur, Hakanİslam'a ve Müslümanlara yönelik negatif tutum ve davranışları ifade eden İslamofobi, son çeyrek asırda Avrupa ülkelerinde varlığını giderek artıran çok önemli bir sorundur. Bu sorunun ana sebebi olarak, başta kendisini İslam'la irtibatlandıran bazı kişi ve örgütlerin dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirdikleri terör saldırıları olmak üzere, genellikle Müslümanların tutum ve aktiviteleri gösterilmektedir. Şüphesiz, İslam'a ve Müslümanlara yönelik birtakım negatif yaklaşımların oluşmasında bizzat dünya üzerindeki Müslümanlardan kaynaklanan bazı faktörler rol oynayabilir. Ancak, bu çalışmada ortaya konmaya gayret edileceği gibi, Avrupa'da yükselen İslamofobinin öncelikli sebepleri Müslümanların tutumlarından ziyade 1990'lar sonrasının konjonktüründe Avrupa devlet ve toplumlarının kendi değerleriyle çelişen yaklaşımlarında ve Müslümanlara yönelik önyargılarında aranmalıdırArticle BİLGE KARASU’NUN ESERLERİNİN POSTMODERN YAZAR VE ANLATICI BAĞLAMINDA ANALİZİ(2017) Akman, İlyasEdebî ürünler, çoğunlukla içinde doğdukları çağın düşünce dünyasından etkilenirler. Sosyal ve toplumsal yapı, edebî eserlerin yapısına da etki eder. Bu gerçekliğin doğal sonucu olarak postmodern düşüncenin hâkim olduğu dönemde yazılan eserler, kendilerinden önceki yüzyılların eserleriyle farklılıklar gösterirler. Yazar ve anlatıcı olgusu, bu farklılığın kendisini en fazla gösterdiği alanlardan biridir. Türk edebiyatında, postmodern anlayışla eserler kaleme alan ilk yazarlardan biri Bilge Karasu"dur ve onun eserlerinde, postmodern edebî anlayışın izlerini sürmek mümkündür. Karasu, eserlerinde, özellikle yazar ve anlatıcı noktasında, postmodern edebî anlayışa yer verirArticle Biyoloji Öğrencilerinin Laboratuvar Güvenliği Konusundaki Görüşlerinin İncelenmesi(2016) Çakmak, Mürşet; Çakmak, MürşetBu çalışma biyoloji öğrencilerinin laboratuvar güvenliği ve kurallarına uyma konusundaki görüşlerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Çalışmanın evrenini Atatürk Üniversitesi eğitim ve fen fakültesine devam eden bütün öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırmada kullanılan ölçek iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümünde yer alan 12 madde ile laboratuvar güvenliğine ilişkin görüşler, son bölümünde yer alan 9 soru ile öğrencilerin laboratuvar güvenlik kurallarına uyma hususundaki görüşlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Ölçeğin laboratuvar güvenliğine ilişkin görüşleri ölçen bölümünün güvenirliği .72, laboratuvar güvenlik kurallarına uyma hususundaki görüşlere ilişkin ölçeğin güvenirliği .76 olarak hesaplanmıştır. Çalışmanın verilerine göre öğrencilerin genel olarak biyoloji laboratuvar güvenliği konusunu önemli buldukları, laboratuvar güvenliği konusunda bilgi sahibi olduklarını ifade etmişlerdir. Bununla birlikte laboratuvar güvenlik kurallarına uyma konusuna dikkatli davranış sergiledikleri tespit edilmiştir. Ancak bu konuda yeterince bilgi sahibi olmadıkları belirlenmiştirArticle Capoeta trutta’nın Kas ve Karaciğer Dokusu Total Lipid Fosfolipit ve Triaçilgliserol Yağ Asidi Kompozisyonu Capoeta trutta’nın yağ asitleri(2017) Kaçar, Semra; Başhan, MehmetBu çalışmada, Atatürk Baraj Gölü'ndeki Capoeta trutta'nın lipid içeriği ve total lipid, fosfolipit (PL), triaçilgliserol (TAG) yağ asidi profili incelendi. Major doymuş yağ asitleri (DYA) palmitik (C16:0) ve stearik (C18:0) asittir. Oleik asit (C18:1n-9) ve palmitoleik asit (C16:1n-7) belirgin tekli doymamış yağ asitleri (TDYA)'ndendir. Her iki dokuda dominant çoklu doymamış yağ asitleri(ÇDYA) eikosapentaenoik asit (EPA, C20:5n-3) ve dokosaheksaenoik (DHA, C22:6n-3) asittir. ?DYA, ?TDYA ve ?ÇDYA oranlarının dağılımları fosfolipit (PL) ve triaçilgliserol (TAG) fraksiyonları arasında farklı bulunmuştur. TAG, PL'ye oranla daha az oranda ?ÇDYA içerirken, daha fazla oranda ?TDYA ve ?DYA içermiştir. Kas dokusunda, n-3/n-6 oranı 5.95 bulunmuştur. C. trutta içerdiği n-3 yağ asitleri ve n-3/n-6 oranı ile ekonomik olarak önemlidirPresentation CUMHURİYET’İN DİYARBAKIR’DA KİMLİK İNŞASI Ercan Çağlayan, İletişim Yayınları, İstanbul 2014, 319 s(2017) Ekinci, Mehmet RezanEserin yazarı, halen Muş Alparslan Üniversitesi FEF Tarih bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmakta olan 1980 Bingöl doğumlu Ercan Çağlayan, lisans, yüksek lisans ve doktora öğrenimini Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde tamamlamıştır. “Geç Osmanlı”, “Erken Cumhuriyet” dönemi şehir tarihi, milliyetçilik, azınlıklar ve Kürdler üzerine çok sayıda ulusal ve uluslarası çalışması olan yazarın 2012 senesinde tamamlamış olduğu doktora tezi, “Tek Parti Döneminde Diyarbakır (1923-1950)” adını taşımakta ve incelenen eser de bu tezden neşet etmekle birlikte büyük oranda değiştirilmiş halinden oluşturulmuşturArticle DAĞ, SU VE MAĞARA KÜLTLERİ BAĞLAMINDA ANKARA HÜSEYİN GAZİ TÜRBESİ(2017) Akyüz Öztokmak, ÇiğdemYeryüzünü sabit tuttuğuna inanılması bakımından "yerin çivisi" ve yeryüzünün en yüksek noktalarını teşkil etmesi bakımından da "Tanrı'nın mekânı" olarak tasavvur edilen dağ, eski Türk inanç sistemlerinde bir kült olarak geleneksel pratikleri ve sosyal yaşamı şekillendirir. Dağ, aynı zamanda çağlayan nehirlerin, pınarların ve akarsuların kaynağını barındırır. Su ise maddi ve manevi yaşamın kaynağı ve idame ettiricisi olarak tüm inanışlarda kutsal kabul edilir. Bu bakımdan birçok kutsal anlatının dağ ve su etrafında teşekkül ettiği ifade edilebilir. Dağ, mağara ile birlikte kutsal kişiliklerin tefekkür mekânıdır. Nitekim Ankara'nın Mamak ilçesinde yaşadığı belirtilen Anadolu erenlerinden Hüseyin Gazi'nin bölgede kendi adı ile anılan bir dağ, bir türbe ve onun kutsal kişiliği ile ilintili anlatılar mevcuttur. Diyalektik bir etkileşimle hem dağı hem Hüseyin Gazi'yi kutsayan bu anlatılarda, su ve mağara kültleri de dikkati çeker. Söz konusu anlatılar, bölgedeki yükseltilerin isimlendirilmesi çerçevesinde kutsal dağ ve mağara metaforuna, bölgedeki su kaynaklarının menşei hakkında bilgiler vermesi bağlamında da kutsal su metaforuna atıf yapar. Bu çalışmada, Hüseyin Gazi etrafında teşekkül eden anlatılar, basılı kaynakların yanı sıra kaynak kişiler ile yapılan birebir mülakatlar yolu ile derlenerek dağ, su ve mağara kültleri bağlamında ele alınmıştır. Söz konusu anlatılardan mülhem tarihî kişiliklerin fenomenlere evrilmesi ve yer adlarının efsanevi menşei konusu irdelenmiştir. Bu kavramsal çerçevede Hüseyin Gazi hakkında anlatılagelen sözlü veriler, kutsal kişiliğinin, tarihî kişiliğinin önüne geçtiğini göstermiştir.Article Di Çarçoveya Bîra Civakî Ya Kurdan De Têkiliya Bûyerên Dîroka Nêzîk û Kilamên Dengbêjan(2016) Çiftçi, TekinOral culture constitutes an aspect of social memory. Especially in the societies where written culture has not developed enough, cultural transmission comes true in an oral way. This oral attitude transforms into music and oral literature over the time. In the Kurdish music, Dengbejs are the primary transmitters of this oral culture. As Kurdish has not been used as a formal language for a long time, it has prevented Kurdish history to be transferred in written form. On the other hand Kurdish dengbejs, in order not to let historical events to be erased from the social memory, they've made these events up by making each of them a subject of their kılams and in that way built the social memory. In every corner of Kurdistan it's possible to come across to this kind of songs. Each of these can be a subject to a research individually. Dengbejs, with the songs they made, have taken the role to transmit the social consciousness. Particularly from the mournings there have emerged a giant archive. This study aims to make a debate on the importance of music in the Kurdish oral culture in terms of history. In the study, music and history relationship will be discussed in the lights of two different songs which express two different events happened in our recent history. And in the last section, the efforts to assimilate Dersim's history and music will be addressed brieflyArticle DİYARBAKIR KENT ALGISI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA(2016) Gürhan, NazifeToplumsal ilişkilerle şekillenen ve üretilen bir alan olarak kentsel mekân, toplumsal yapı ve değişmelerin izlenebildiği, toplumun kimliğinin yansıdığı bir gösterge olarak karşımızda durmaktadır. Kentsel mekânlar, içinde yaşayanların kimliklerinin yansıması olarak görülebileceği gibi kendisi de bir kimlik ve kişiliğe sahiptir. Bu nedenle her kent içinde yaşayanların zihinlerinde çeşitli çağrışımlar yapar. Kentin imajı ya da kent imgesi de diyebileceğimiz bu zihinsel çağrışımlar, kentin içinde barındırdığı kültürel kodlar çerçevesinde şekillenmektedir. Diyarbakır kent algısını ortaya çıkarmaya çalışan bu araştırma, Diyarbakır'ın Diclekent ve Metropol semtlerinde yapılan saha araştırmasına dayanmaktadır. Diyarbakırlıların hem kente ilişkin genel algıları hem de mekânsal ve kültürel farklılıkların getirisi olarak birbirinden tamamen farklı görünümler sergileyen semtlere dair kent sakinlerinin zihinlerindeki algılar yapılan derinlemesine görüşmelerle ortaya konulmuştur. Küreselleşmenin etkisiyle artan sosyal kutuplaşmanın bütün emarelerini gösteren Diyarbakır toplumsal sınıflar tarafından şekillendirilen kentsel mekânıyla bölünmüş ve ikili yapıda bir kent görünümü sergilemektedirArticle Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî Üzerinde İslam Felsefesinin Etkisi(2017) Doru, Mehmet Nesimİslam felsefesi ve Süryani düşüncesi arasındaki etkileşimin en önemli örnekleri II/VIII. ve VII/XIII. yüzyıllar arasında olmuştur. İlk dönemlerde Süryani düşünürler daha aktif iken özellikle XI. yüzyıldan sonra İslam felsefesinin güçlenmesi ile birlikte İslam felsefesi diğer düşünce birikimlerini etkisi altına alarak güçlenmiştir. Bu dönemden sonra Süryani düşüncesi büyük oranda İslam felsefesinin etkisi altına girmiştir. Müslüman olmayan unsurların arasında Süryani düşüncesi, diğer kültürlere nazaran daha fazla İslam felsefesinin etkisinde kalmışlardır. VII/XIII. yüzyılda Süryani düşüncesinin en önemli ismi olan Ebü'l-Ferec İbnü'l-İbr? (Bar 'Ebroyo), İslam felsefesinin önemli düşünürlerini takip etmiş ve onların eserlerini Süryani düşüncesine uyarlamıştır. O felsefî düşüncenin nazarî meselelerinde İbn Sînâ ve Nasiru'd-Dîn Tûsî'nin etkisinde kalırken pratik ahlak konularında ve mistik yaşam felsefesinde Gazzâlî'nin etkisinde kalmıştır. Bu çalışmada onun adı geçen İslam düşünürleri ile yakınlığı ve düşünsel ilişkisi incelenecektir. Başka bir ifadeyle onun bu düşünürlerin hangi fikirleri ile ilgilendiği ve onlardan neler aldığı tartışılacaktır. Bu çalışma aynı zamanda, İslam felsefesinin etkisinin Müslüman olmayan kültürlerdeki yansımasının en önemli örneklerinden birini ele almakla önem arz etmektedirArticle Endülüs'te Gazâlî Algısı(2017) Bozkurt, BirgülBu makalenin temel amacı Endülüs'te Gazâlî algısını ortaya koymaktır. Gazâlî, Doğu İslam dünyasında ortaya çıkan ve kelamdan felsefeye, fıkıhtan tasavvufa kadar çok sayıda alanda eserler bırakan önemli bir düşünürdür. Doğu İslam dünyasında aynı zamanda büyük bir otorite olan Gazâlî'nin Endülüs'teki durumu merak uyandırmaktadır. Fıkıh, tasavvuf ve siyaset bağlamındaki ilişkiler üzerine şekillenen Endülüs düşünce dünyasında, Gazâlî neredeyse merkezi bir konuma sahiptir. Zira Endülüs entelektüeli fıkıh, tasavvuf ve felsefe arasındaki tartışmaların ortasındadır. Bu çalışmada Endülüslü fakihler, sufiler, filozoflar ile tarihçilerin kitaplarındaki bilgilere göre Endülüslülerin Gazâlî'yi nasıl gördüklerini ortaya koymaya çalıştık. Buna ilave olarak bu çalışma, Gazâlî'nin bu farklı açılardan Endülüs'te nasıl algılandığını gözler önü- ne serme, bu konudaki önemli bir açığı kapatma, Gazâlî'ye dair Endü- lüslülerin algısını bütünlükçü bir biçimde ortaya koyma çabasındadır. Yakın zamanda dikkatleri celbeden felsefenin ve bilginin sosyolojik ve siyasi boyutlarına inecek bu çalışmanın Endülüs düşüncesine dair yapı- lacak diğer çalışmalara zemin hazırlamak bakımından katkıları olacağı kanaatindeyiz.Article ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİ DÖNEMİ ESERLERİNDEKİ DUT- /TUT- FİİLİNDE ÇOK ANLAMLILIK(2016) Erkınay, Hadra KübraBu çalışmada Eski Anadolu Türkçesi dönemi eserlerinde dut-/tutfiilinin çok anlamlılığı incelenmiştir. 13., 14. ve 15. yüzyıl eserlerinde işlek olarak kullanılan fiil, temel anlamı dışında birçok anlam kazanmıştır. Çok anlamlılık, ihtiyaç ve diğer nedenlerden ötürü sözcüğün yeni anlamlar kazanmasıdır. Aynı zamanda çok anlamlılık, dilin kendi doğasında da vardır, henüz dilde hiçbir faktör faaliyete geçmemiş, dış etkenler aktif değilken bile sözcüklerin çok anlamlı olduğu görülmüştür. Bu durum dilin zenginliğini göstermektedir. Çok anlamlılığın birçok nedeni bulunmakla birlikte en önemli nedeninin ihtiyaç olduğu söylenebilir. Değişen, gelişen dünya ve toplumla birlikte canlı bir varlık olan dil de değişim göstermektedir. Yeni bir kavramla karşılaşılırken o sözcüğe yeni bir ad vermek yerine dilde hâlihazırda var olan sözcüğe yeni bir anlam yüklenerek ihtiyaç giderilmesi tercih edilmektedir. Böylece sözcük, çok anlamlı duruma geçmektedir. Özellikle fiillerin türlü varlıkların hareketlerini karşılaması sonucu benzetme, aktarma yoluyla anlam genişlemeleri ve dolayısıyla çok anlamlılık da beraberinde gelmektedir. Fiilin temel anlamının yanı sıra diğer varlıkların o eylemi gerçekleştirmesi veyahut benzetme ve aktarmalarla insan zihninde başka şekilde canlandırılmasıyla yeni yan ve mecaz anlamlar ortaya çıkmış olur. Bazen de eş adlı sözcüklerin zamanla birbirine yaklaşmasıyla ya da karıştırılmasıyla da tek bir sözcük oluşur ve iki ayrı sözcüğün anlamları tek bir sözcükte toplanarak sözcük çok anlamlı duruma gelir. Çok anlamlı sözcüklerin anlam belirsizliğine yol açabileceği araştırmacılar tarafından ortaya konsa da bu belirsizliğin açıklaştırmayla giderilebileceği de belirtilmektedir. Anlam bulanıklığına mahal verecek sözcükler bağlamda söz dizimi, anlam ve ses bilimi kavramları kullanılarak açıklaştırmayla giderilebilir. Çalışmada Türk dilinin tarihî dönemlerinden günümüze kadar işlek ve çok anlamlı durumda olan dut/tut- fiilinin Eski Anadolu Türkçesi dönemi eserlerinden Yûnus Emre Dîvânı, Risâletü'n-Nushiyye, Yûsuf u Zelîhâ, Süheyl ü Nev-Bahâr, Kur'an Tercümesi, Kısas-ı Enbiya, Dede Korkut Kitabı, Marzuban-nâme ve Gülistan Tercümesi taranarak ve bağlamdan yola çıkılarak anlamları tespit edilmiş ve toplam 34 anlamı fişlenmiştir. Eserlerin sözlük/dizinleri ile Tarama Sözlüğündeki anlamlarından daha fazla anlama sahip olduğu tanıklanan söz konusu fiilin, zengin anlam dünyası ve çok anlamlılığının Türkçenin tarihî dönemlerine dayandığı sonucu ortaya çıkmıştır