MAÜ GCRIS Standart veritabanının içerik oluşturulması ve kurulumu Research Ecosystems (https://www.researchecosystems.com) tarafından devam etmektedir. Bu süreçte gördüğünüz verilerde eksikler olabilir.
 

Kılıç, Muhammet Fatih

Loading...
Profile Picture
Name Variants
Job Title
Dr. Öğr. Üyesi
Email Address
Main Affiliation
Department of Philosophy / Felsefe Bölümü
Status
Former Staff
Website
ORCID ID
Scopus Author ID
Turkish CoHE Profile ID
Google Scholar ID
WoS Researcher ID
Scholarly Output

11

Articles

8

Citation Count

0

Supervised Theses

1

Scholarly Output Search Results

Now showing 1 - 10 of 11
  • Article
    XIV.–XV. ASIR HASANKEYF’İNDE BİR MÜZİKOLOJİ RİSALESİ: MUZAFFER HASKEFİ’NİN EL-KEŞŞÂF FÎ ‘İLMİ’L- ENGÂM ADLI ESERİ
    (2017) Kılıç, Muhammet Fatih; Aydın, Muhammed
    Bu makale, XIV. asrın sonlarında ve XV. asrın ilk yarısında Hasankeyf Eyyübileri'nin hâkim olduğu bölgede yaşayan Muzaffer Haskefi'nin kaleme aldığı el-Keşşâf fî 'ilmi'l-engâm adlı eserinin klasik musiki nazariyatı içindeki yerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Onun müzik teorisi, selefi ve çağdaşı olan nazariyatçılardan Safiyyüddin Urmevi (ö. 693/1294), İbn Kurr (ö. 759/1357), Şemseddin Saydâvi ve Cemaleddin Mardini'yle (ö. 809/1406) irtibatlı bir çerçevede gelişmiştir. İlişkide olduğu söz konusu isimlerden farklı olarak Haskefi, makamların oluşumunda, mahiyeti yeterince aydınlatılmamış olan ve kendisinin beyt adını verdiği yapıların rol aldığını belirtmektedir. Ayrıca kendisine has üslubuyla bazı makamların seyirlerini de vermektedir. Haskefi'nin eserinin müzik felsefesine ayrılan son kısmında dikkat çekici bir diğer husus da müziğin etkisine ilişkin tasavvuf referanslı açıklamalarıdır. Eserinde ritim bahsine yer vermeyen Haskefi; aralıklar, aralıklar arası nispetler, uyumlu-uyumsuz aralıklar gibi musiki nazariyatının temelini teşkil eden bahislere de değinmemiştir
  • Article
    İBN SÎNÂ’DA SUDÛRUN MANTIĞI: SEBEPLİK- SUDÛR İLİŞKİSİ HAKKINDA BİR İNCELEME
    (2017) Kılıç, Muhammet Fatih
    Bu makalenin amacı, İbn Sînâ'nın (ö. 428/1037) sudûr teorisinin mantığının mistik bir arka plana dayalı olarak değil, felsefi bir zemin üzerinde geliştiğini ortaya koymaktır. Bu ise, İbn Sînâcı sudûrun teorisinin, Aristoteles'in (ö. MÖ 322), Yeni-Eflâtuncu filozofların ve İbn Sînâ'nın kendi sebeplik düşüncesiyle irtibat noktaları gösterilerek yapılacaktır. Bu çerçevede, makalede, İbn Sînâ'nın sudûr teorisinin sebeplikle olan üç irtibat noktası tespit edilmiştir: Bunlar, (i) aktarıma dayalı sebeplik anlayışı, (ii) "Birden bir çıkar" ilkesi ve (iii) zâtı gereği zorunlu ve başkasıyla zorunlu/zâtı gereği mümkün ayrımıdır. Bunlardan ilk ikisi, Aristotelesçi ve Yeni-Eflâtuncu bağlama işaret eder. Üçüncü ise İbn Sînâ'nın sudûr teorisine dâhil ettiği özgün felsefi katkısını gösterir. İbn Sînâ, her biri, aynı zamanda sebeplik teorisinin özelliklerinden olan bu ilkelere dayalı olarak sudûr teorisini ortaya koyar. Böylece İbn Sînâ, kendisinden önceki Yeni-Eflâtuncu filozofların ve Fârâbî'nin (ö. 339/950) sudûr şemalarına nispetle sebeplikle irtibatı daha belirgin bir sudûr açıklaması sunar
  • Conference Object
    “Kelâm Geleneğinde Bilginin Jeneolojisi: “Nazar”ın Değişen Karakteri Üzerine”
    (2018) Kılıç, Muhammet Fatih; Cengiz, Yunus; Cengiz, Yunus; Kılıç, Muhammet Fatih
    Her gelenek gibi İslam düşünce geleneği de oluşmaya başladığı ilk yüzyıllardan beri çevresel, tarihsel ve toplumsal saiklerle değişime uğramış ve farklı dönemlerde farklı veçheler kazanmıştır. Müslümanların düşünce haritasına bakıldığında kelâmî birer ekol olan Mu‘tezile, Eş‘arilik, Mâtürîdîlik Şia vb. ekollerin entelektüel, siyasi ya da dini açıdan canlı birer aktör olarak göründüğü anlaşılmaktadır. Bu da kelâmî düşünüşteki değişimi ele almanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Temelde İslam inancını ve temel değerlerini kuramsal bir mahiyet içinde özelde Müslümanlara, genelde ise tüm insanlığa ifade etmek gibi bir rol üslenen kelâm, hem bu rolünden dolayı hem de gelişen koşullardan dolayı ilk haliyle kalmamıştır. Bu bildirinin amacı kelâm bilgi sisteminin işlemesini sağlayan ve nazar olarak ifade edilen akıl yürütmenin değişen tabiatı üzerinden bu gelenekteki bilginin jeneolojisini (soykütük) ortaya koymaktır. Bildiride kelâmcıların argümantasyonda bulunurken müşahhas olan evren ve evrendeki olaylar yerine gittikçe bunların mantıksal görünümlerini esas aldıkları ortaya konmaktadır. Nitekim hem ilk dönem kelamcılarının hem de sonraki kelâmcıların nazar (akıl yürütme) için getirdiği tanımlamalar bu değişimi bize göstermektedir. Mantıksal çözümlemeler lehine meydana gelen bu gelişmeler sadece bilgisel araçların kullanımındaki değişimi değil, aynı zamanda kelâmcıların ontolojik düşünceleri ile epistemolojik düşünceleri arasında da belirgin farkın oluşması gibi esasa taalluk eden gelişmelerin de ortaya çıkmasını beraberinde getirmiştir.
  • Article
    İbni Sina'nın hudis yorumu
    (Mustafa Çevik, 2011) Kılıç, Muhammet Fatih
    In this article, I shall deal with the concept of huduth (origination) as contextualized by CU Avicenna, which emerges in the context of relation between God and the world, while relating the coming into existence of the world with temporality. Avicenna discusses that there are two kinds of origination according to his classification of the celestial and sublunary world in ontology. Rational beings, celestial souls and bodies, heavenly motion and time depend on this motion are known as essential coming into existence (huduth dhdti). These things are eternal from the point of view of temporality. There is no time difference between them and God who is the ultimate cause of them. The sublunary world consists of matter and bodies of generation and corruption. The various movements of these bodies and the time that depends on the movements are of the topic: temporal coming into existence (huduth zamani).
  • Article
    Hocazâde'nin Tehâfüt'ünün Sebeplik Bölümü Üzerine Bir İnceleme
    (2016) Kılıç, Muhammet Fatih
    Bu makalede, Osmanlı Sultanı II. Mehmed'in (ö. 886/1481) teşvikiyle on beşinci asırda yazılmış tehâfütlerden biri olan Hocazâde'nin (ö. 893/1488) Tehâfüt'ündeki sebeplik meselesine hasredilen on dokuzuncu bölüm, analitik bir incelemeye tabi tutulmaktadır. Hocazâde'nin sebepliğe ilişkin tartışması, Gazâlî (ö. 505/1111) bağlamı dikkate alındığında eleştirel bir çerçevede seyreder. Bu en açık şekliyle, Hocazâde'nin, İbn Sînâ'yı (ö. 428/1037), filozofların mucizeleri reddettiğine ilişkin Gazâlî'nin ithamından kurtarma çabasında görülür. Ayrıca, Hocazâde'nin sebeplik tartışması, Gazâlî'nin tartışmasından hem kavram hem de argümantasyon düzeyinde birtakım farklar taşır. Argümantasyon düzeyindeki farklılıklar arasında en dikkat çeken husus, Hocazâde'nin kendi vahiy ve mucize anlayışını, Gazâlî'den ziyade İbn Sînâcı nübüvvet teorisine dayandırmasıdır. Böylece Hocazâde, İbn Sînâ sisteminin mucizelerin imkânına yer bırakmadığına ilişkin iddiaya karşı uygulamalı bir cevap vermiş olur. Kavramsal düzeyde ise Hocazâde, Gazâlî'den farklı olarak tam illet-nakıs illet ayrımına gider ve nakıs illet olarak gördüğü tabiatların kendi eserlerini meydana getirme konusunda yetersizliğini göstermek için başka bir alan açmış olur. Öte yandan Hocazâde, sebepliğin ontolojik bir zorunluluk içermediği ve fakat bu durumun bilgilerimizdeki kesinliği zaafa uğratmayacağı hususunda Gazâlî ile hemfikirdir
  • Other
    İBN SÎNÂ’DA İLK SEBEP: YENİ-EFLÂTUNCU BAĞLAMDA BİR İNCELEME
    (2017) Kılıç, Muhammet Fatih
    Bu çalışmada, Aristoteles’te (ö. MÖ 322) İlk Sebep’in kanıtlanmasıyla ilgili ola- rak ortaya çıkan sonsuz güç argümanının İbn Sînâ’daki (ö. 428/1037) versiyonu, Yeni-Eflâtunculuk bağlamıyla birlikte ele alınmaktadır. Bu çerçevede İbn Sînâcı İlk Sebep’in sahip olduğu fâil ve gâye sebepliğin nitelikleri ile bunlar arasındaki ilişkiler gösterilmekte ve bu iki sebepsel yönün İlk Sebep’te bir arada bulun- masının yol açtığı problemler, muhtemel çözüm önerileri eşliğinde tartışmaya açılmaktadır.
  • Master Thesis
    Cemil Meriç'te irfan bağlamında gelenek ve modernlik
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2019) Kılıç, Muhammet Fatih; Kılıç, Muhammet Fatih
    Bu çalışma Türk düşünce dünyasının en mümtaz kalemlerinden biri olan Hüseyin Cemil Meriç'in düşünce dünyasıyla Batı'dan Doğu'ya uzanan yaşam öyküsündeki kültürden irfana ulaşma çabasını içermektedir. Kuşkusuz onun engin deryasının içinde kulaç atmak çok kolay bir hadise değildir. Kimdir Cemil Meriç? sorusuna kendi ifadeleriyle "münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi" şeklinde özetlenebilecek sıra dışı bir ömrün sahibidir. Hayat görüşüyle bir ayağı Batı'da, diğeri Doğu'da olan, aydınların bile tek tipleştirilmeye çalışıldığı bir dönemde herhangi bir "etikete" sığdırılamayacak şekilde kendisi kalabilmiş birkaç aydın arasında yer alır. Tez giriş ve sonuç bölümleri hariç, Gelenek ve Modernlik, Cemil Meriç'te Gelenek ve Modernlik kavramları ve Modernliğe karşı irfana dönüş çabası aktarılmaya çalışılmıştır.
  • Article
    The Emergence of the Distinction between Complete and Incomplete Causes from Avicenna to al-Abhari
    (SCIENTIFIC STUDIES ASSOC-ILMI ETUDLER DERNEGI-ILEM, 2017) Kılıç, Muhammet Fatih
    In this study, I explore the historical stages of the development of the distinction between complete and incomplete causes (al-'illa al-tamma and al-'illa al-naqisa), which first emerged during the thirteenth century and was frequently in use thereafter in philosophical and theological writings. For this purpose, I trace the evolution of one such passage in Avicenna's (d. 428/1037) Isharat, namely, III.V.8, in the context of causal sufficiency during post-classical Islamic thought. Abu al-Barakat al-Baghdadi (d. 547/1152), Suhrawardi (d. 587/1191), and Fakhr al-Din al-Razi (d. 606/1210), all of whom provided the first examples of a concept of a complete cause, offer an important notion of this distinction. Moreover, we can read al-Razi's definition of a complete cause in his al-Matalib, with regard to its function, as an attempt to include the divine will in the causal processes. However, none of those definitions present a clear distinction between these two types of causes that would enable one to provide a clear definition for a complete cause. The first examples of a clear distinction between these two causes are provided by Athir al-Din al-Abhari (d. 663/1265) and Najm al-Din al-Katibi (d. 675/1277). This distinction occupied an essential place in the chapters of causality included within philosophical and theological texts written after the thirteenth century.
  • Article
    Ali Tûsî'nin Gazâlî'nin Tehâfüt'ünün On Yedinci Meselesine Katkıları
    (2016) Kılıç, Muhammet Fatih
    Bu makalede, XV. asır Tehâfüt yazarlarından Ali Tûsî'nin sebeplik meselesine hasrettiği on yedinci bölümle ilgili bir argümantasyon analizi sunulmaktadır. Bu analiz, Ali Tûsî'de, Gazâlî'nin Tehâfüt'ünde aynı meseleye hasredilen on yedinci bölümle benzer yanların olduğunu; yanı sıra ondan farklı kavram ve argümantasyon yapılarının bulunduğunu gösterir. Benzerliklerin başında, Ali Tûsî'nin sebepliğin ontolojik bir zorunluluk içermediği ve fakat bu durumun bilgilerimizdeki kesinliği zaafa uğratmayacağı konusunda Gazâlî ile ortaklaşması gelir. Farklar arasında ise, Ali Tûsî'nin sebeplik tartışmalarına dâhil ettiği nefsü'l-emr kavramı, hakîkî illiyetsıradan sebebiyet ayrımı ve hareketin sebepleriyle ilgili fizik ve metafizik açıklamalar arasındaki çelişkilere odaklanan argümantasyon bulunur. Bu özellikleri nedeniyle Ali Tûsî'nin Tehâfüt'ü, dar anlamda bir şerh olarak değerlendirilemez. Ali Tûsî, post-klasik dönemde sebeplikle ilgili yapılmış tartışmaları dikkate alarak on yedinci meselede Gazâlî bağlamını aşan bir tavır sergilemiştir.
  • Article
    An Analysis of the Section on Causality in Khojazada's Tahafut
    (SCIENTIFIC STUDIES ASSOC-ILMI ETUDLER DERNEGI-ILEM, 2016) Kılıç, Muhammet Fatih
    In this article, the nineteenth section of Khojazada's (d. 893/1488) Tahafut, which was devoted to the problem of causality in an example of the works under the same title written during the fifteenth century and composed with the patronage of the Ottoman sultan Mehmed II (d. 886/1481), is subjected to a critical analysis. His discussion follows a critical course with respect to al-Ghazali (d. 505/1111) in context. This could be detected most clearly in his vindication of Avicenna (d. 428/1037) against al-Ghazali's accusation of the philosophers' denial of miracles. Moreover, Khojazada's discussion has certain differences with al-Ghazali's at both the conceptual and the argumentative levels. The most striking differences at the argumentative level is Khojazada's grounding of his own conception of revelation and miracles on Avicennia's, rather than al-Ghazali's, theory of prophethood. By the same token, he offered a practical response to the imputation that the Avicennian system leaves no room for the possibility of miracles. At the conceptual level, furthermore, he distinguished between complete and incomplete causes, in contradistinction with al-Ghazali, and thereby opened another ground in order to demonstrate the inability of those natures that he viewed as incomplete causes to produce their own effects. On the other hand, Khojazada concurs with al-Ghazali that causality did not presume an ontological necessity, yet this condition did not incur defects on the certainty of our knowledge.