TR-Dizin İndeksli Yayınlar Koleksiyonu
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12514/1836
Browse
Browsing TR-Dizin İndeksli Yayınlar Koleksiyonu by Author "03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü"
Now showing 1 - 20 of 20
- Results Per Page
- Sort Options
Article “Are You Ready to Bear Witness?”: Memory of Cinema in the Silence of Others(2025) Kaya, Arda; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiSinema filmleri ilk gösterimlerinden bu yana belge bırakma işlevi de görmektedirler. Yaşamın bu şekilde kaydedilmesi aynı zamanda sinemanın tanık olma özelliğine de yapılan bir vurgudur. Sinema filmleri aracılığıyla toplumlar genellikle tanık olmadığı olaylara senaryolar veya belge görüntüler aracılığıyla tanık edilirler. Belgeseller de bu şekilde tanık olmayı sağlayan film türlerindendir. “Diğerlerinin Sessizliği” (Carracedo ve Bahar, 2018) adlı belgesel filmde İspanya’da Franco dönemindeki toplumsal travmalara şahit olan kişiler ve onların ülkedeki “Unutma Anlaşması”na karşı gösterdikleri mücadele anlatılmaktadır. Filmde yönetmen de bu sürece dahil olmuştur. Bu durum toplumsal travmaların sinemada nasıl temsil edildiği ve filmlerin hatırlama aracına nasıl dönüştüğünü göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Bu çalışmanın amacı sinemanın belgesel film aracılığıyla tanık belleğini nasıl oluşturduğunu ortaya koymaktır. Araştırmada yöntem olarak tematik analiz kullanılacaktır. Araştırma sonucunda belgeleme aracı olarak sinemanın geçmişe dair anlatılara toplumları nasıl tanık ettiğine dair önemli sonuçlara varılmıştır. Yine bu çalışmadan yola çıkarak önerilebilecek en önemli şeylerden biri geçmiş anlatılarının aslında sadece geçmişin değil aynı zamanda geleceğin anlatısı olarak da incelenmesi gerekliliğidir. Araştırma sonucunda belgeselin tanıklıklara başvurarak seyircinin belleğinin oluşumuna katkı sunduğu tespit edilmiştir.Article Comparison of Ottoman and British War Magazines in the Context of Propaganda in the First World War Period: The Case of "The War Illustrated" and "Harp Mecmuasi"(2022) Eşitti, Şakir; Işık, Mehmet; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu Üniversitesiİlk kitlesel savaş olan I. Dünya Savaşı’nda, kitle iletişim araçlarının propaganda amacıyla yoğun şekilde kullanıldığı görülmektedir. Savaş yılları boyunca basın sıkı bir denetim altında tutulmuş, bizzat devlet eliyle çıkarılan gazete ve dergilerle halka ve askerlere verilmek istenilen mesajlar doğrudan iletilmiştir. Bu dönemde çıkarılan “savaş dergileri” (war magazine) ya da “askeri dergiler” (military magazine), mesajların doğrudan hedef kitleye iletilmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Mevcut literatürde Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı yıllarında yaptığı propaganda faaliyetleriyle savaştığı ülkelerdeki propaganda faaliyetlerini karşılaştırarak inceleyen çalışmaların sayısının oldukça yetersiz olduğu gözlenmektedir. Bu çalışmanın temel amacı I. Dünya Savaşı yıllarında, dönemin süper gücü konumundaki Büyük Britanya’nın ve Osmanlı Devleti’nin askeri dergilerdeki propaganda faaliyetlerini propaganda teknikleri açısından karşılaştırmalı olarak incelemek, bu yolla dönemin iki karşıt devletinin propagandalarındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koymaktır. Bu doğrultuda çalışmada, I. Dünya Savaşı yılarında Büyük Britanya’da yayınlanan The War Illustrated dergisi ile Osmanlı Devleti’nde çıkarılan Harp Mecmuası dergisinin içerik ve söylemleri propaganda teknikleri açısından karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Yapılan analizler sonucunda The War Illustrated dergisinde Domenach’ın güçlü propagandanın beş temel kuralına uygun bir propaganda kampanyası yürütüldüğü Harp Mecmuası’nda ise bu kurallara yeterince uyulmadığı sonuçlarına ulaşılmıştır.Article Extreme Nationalist Discourse In The Early Period Of The Turkish Republic and Its Reflection In The Turkish Media: The Case Of The Journal Gök-Börü(2018) Mehmet Işık; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiSince its emergence, nationalism has been maintaining its influence on societies and media has enabled the re-production of nationalist ideologies, rituals, symbols, myths and discourses. Nationalism has changed and transformed both over time and among different political regimes and societies. Therefore, in order to fully understand the current state of nationalist ideologies, it is important to examine the historical development of nationalism and its reflections in media. This article examines the emergence and early period of Turkish nationalism and its reflections in the Turkish media. After the establishment of the Turkish Republic, particularly during the period between 1923 and 1950, new notions and institutions settled into the society. One of the most important notions during that time was nationalism given that the new Turkish Republic was established as a nation state. Turkish nationalism is mostly affected by political and social changes of the external world. Between the two world wars, extreme nationalist ideologies were popular all around the globe. This atmosphere of the external world also affected Turkish nationalist discourse and its reflections in the media. “Gök-börü” Journal is an important example of extreme Turkish nationalist discourse. The Journal was published in the Autumn of 1942 when Germany was pushing through Russia. This period was also a time when extreme nationalism and racism was occurring in the world and in Turkey, both were popular concepts. The journal can be differentiated from the other Turkic magazines published during the same period by its harsh rhetoric and ideas about blood nationalism.Article İkinci Dünya Savaşı Sonrasında İstanköy Türklerinin Günlük Yaşam ve İletişim Pratikleri: Bir Sözlü Tarih Denemesi(2024) Işık, Mehmet; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu Üniversitesiİstanköy adası, barındırdığı Türk nüfusunun fazlalığı, adalardaki ibadete açık iki camiden birisine ev sahipliği yapıyor olması ve Türkiye’ye yakınlığı ile Ege adaları içerisinde özgün bir yere sahiptir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Rodos’un fethinden hemen sonra 5 Ocak 1523 tarihinde Osmanlı egemenliği altına giren İstanköy, 1912 yılına kadar yaklaşık dört yüz yıl Osmanlı egemenliğinde kalmıştır. 1912 yılında İtalyanlar tarafından işgal edilmiş ve 1947 yılında Yunanistan’a bırakılmıştır. Adanın Yunan egemenliğine girmesinden sonra Türkler üzerindeki baskı artmıştır. İş kurma ve taşınmaz mal satın alma izni verilmemesi, ibadet ve anadilde eğitim haklarının sınırlandırılması, eğitim ve kamu hizmetine girme alanındaki fırsat eşitsizlikleri, 1952 toprak reformu, kamu imkânlarından yararlanamama gibi sebeplerle 1950’den sonra Türklerin adadan Türkiye’ye yönelik göç hareketi giderek hızlanmıştır. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında ise en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Bir sözlü tarih araştırması olarak tasarlanan bu çalışmada İstanköy Türklerinin İkinci Dünya Savaşı Sonrasında günlük yaşam ve iletişim pratikleri, 1967 yılında Türkiye’ye göç etmiş iki İstanköylü öğretmen ile yapılan derinlemesine görüşmelerden elde edilen bulgular çerçevesinde ortaya konulmuştur. Yapılan analizler sonucunda İkinci Dünya Savaşı sonrasında İstanköy adasının gelişmemiş bir yer olduğu, Türklerin genellikle Germe köyünde ve şehir merkezinde yerleşik olduğu Türklerin geçimlerini genellikle tütün ve bahçe tarımı ile sağladığı, Türkler arasında bir kır bekçisi dışında memur olan kimsenin bulunmadığı; adada eletrik, su ve telefon gibi temel hizmetlerin sadece şehir merkezi ile sınırlı olduğu, Germe köyünde aydınlatmanın sokak lambaları ile su ihtiyacının ise Osmanlı döneminden kalma çeşmelerden karşılandığı, şehir merkezi köyler arasındaki ulaşımın genellikle at ve eşek gibi binek hayvanları ile sağlandığı belirlenmiştir. Bunun yanında adada iletişim ve ulaşım ağının zayıf olduğu, iletişimin genel olarak yüz yüze iletişim yoluyla sağlandığı, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmadığı, Türklerin herhangi kitle iletişim aracına sahip olmadığı, haber alma ihtiyacının genellikle Türkiye’den gelen akrabalardan ya da Türk radyolarından karşılandığı saptanmıştır. Türkler ile Rumlar arasında ilişkilerde büyük sorunların bulunmadığı, karşılıklı olarak birbirlerinin bayramlarını kutladıkları, komşu olarak birbirine gidip geldikleri; ancak Türkiye ile Yunanistan arasında bir kriz çıkması halinde bu ilişkilerin birden bozulduğu tespit edilmiştir. Böylesi dönemlerde birbirine karşılıklı olarak iğneleyici sözler sarf edebildikleri ya da Rum çocukların Türkleri aşağılayan tekerlemeler söyleyerek sokaklarda dolaşarak Türk toplumunda tedirginliğe sebep olabildikleri anlaşılmıştır.Article İletişim Çağında Yalnızlığa Özlem: Post-Apokaliptik Sinema ve Bird Box(2019) Aşılıoğlu, Emre; Özcan, Şefik; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03.02. Department of Painting / Resim Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiGünümüzde kıyamet sonrası dünya tasvirlerinin yapıldığı ve bu apokaliptik sonralarda, sürekli çatışma halindeki distopik toplumsal düzenlerin kurulduğu içeriklere sahip sinema filmlerinin sayısının giderek arttığı gözlemlenmektedir. Bunun nedenlerini, kapital sistemin küresel çapta içine düştüğü ekonomik, ekolojik krizlerle, küresel ısınmanın artık gözle görülür etkileriyle, bölgesel savaşların, çatışmaların artmasıyla ve bu eksende silahlanma yarışlarının tüm 20. Yüzyılda olduğu gibi hız kesmeden devam etmesiyle, kitle iletişim araçları aracılığıyla, ‘bilgi’ye dair dezenformasyon ve manipülasyonun aşırı uçlarda seyretmesiyle ilişkili olarak ele alabiliriz. Yine bilimsel-teknolojik gelişmelerin aldığı seyir, laboratuvarlarda geliştirilen, ne türden etkilerinin olacağı henüz kestirilemeyen virüs türleri de, bu nedenlerle ilişkili olarak ele alınabilir. İnsan türünün gelişim arzusu, diğer yüzünde kendi kendinin sonunu da getirme şeklindeki fantazileri de beslemektedir. Bu araştırma bu nitelikte yapımların temelini oluşturan kültürel ve tarihsel derinliği incelerken, bu türe dahil edilen edebiyat uyarlaması ‘Bird Box’ adlı yapım bu temellendirme ile analiz edilmiştir.Article Kısa Filmlerin Uzun Etkilerini Mardin’de Hissetmek(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2019) Kına, Sezer Ahmet; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu değini yazısının amacı, geride bıraktığımız üç yılda Kısa Film Platformu tarafından düzenlenen yarışmalarda ödüle layık görülen filmlere ve bu filmlerin Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi Dilek Sabancı Sanat Galerisi evsahipliğinde Mardinli sanatseverlerin ilgisine sunulduğu 20 Eylül 2019 tarihli etkinliğe ilişkin anekdotlar paylaşmaktır.Article Köy Gerçekliği Bağlamında Türk Sinemasında Edebiyat Etkisi: Lütfi Ömer Akad Sineması(2015) Pelin Erdal Aytekin; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiGerçekçilik bir ifade biçimi olarak, ilk günlerinden bu yana sinematografik anlatı içerisinde yer almıştır. Daha önce örnekleri bulunmakla birlikte, gerçekçi bir ifade biçiminin Türk sineması içerisinde kendini belirgin bir biçimde göstermesi, edebiyattaki gelişime paralel olarak 1950'li yıllarda olmuştur. Bu yıllar aynı zamanda Tiyatrocular Dönemi'nden, Sinemacılar Dönemi'ne geçişin, Türk sinemasında yeni ve özgün bir dil arayışının başladığı yıllardır. Ülkedeki ekonomik bunalıma; köy enstitülerinin kurulması ve buradan yetişen yeni bir edebiyatçı kuşağın kırsalın sorunlarına eğilmesi eklenince, Türk edebiyatında o güne kadar görülen batı etkisinde bir değişim meydana gelmiştir. Böylece yeni bir sinema dili oluşturmayı amaçlayan genç yönetmenler, edebiyatın bu yeni ifade biçimine yakın duran bir üslup kaygısı içerisine girmiştir. Edebiyat ve sinema arasındaki bu paralel değişim, iki farklı sanat dalının birbirini etkilemiş olduğunu göstermektedir. Lütfi Ömer Akad ise bu değişimde hem sinemanın kendine has dilini yaratmayı hedeflemiş hem de bu değişimi, gerçekçi ve toplumsal bir ifade biçimi ile birlikte ele almaya çalışmıştır. Bu yönüyle Akad, özellikle "köy gerçekliği" ya da kırsal gerçekçiliği ele alan filmleri ile kendinden sonra gelecek olan kuşaklara da öncülük etmiştir.Article “Lale Film Stüdyolarında Seslendirilmiştir”: Necip Sarıcı ile Türk Sinemasında Seslendirme Üzerine Bir Görüşme(ARTS: Artuklu sanat ve beşeri bilimler dergisi (Online), 2022) Işık, Mehmet; Aşılıoğlu, Emre; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiNecip Sarıcı, Türk Sinemasının en önemli isimlerinden biridir. 1949 yılında, henüz on beş yaşındayken, makinist çırağı olarak girdiği sinemaya yetmiş yılı aşkın süredir hizmet etmeye devam etmektedir. Üç yüz elliden fazla filmi seslendirmiş, bu filmlerin seslerini kaydetmiş ya da ses mühendisi olarak altyapısını düzenlemiştir. Bunun yanı sıra yapımcılık ve yönetmenlik koltuklarına da oturmuştur. 1979 yılında Lale Film’i satın alarak değerli arşivinin korunmasını sağlamıştır. Bu görüşme hem Sarıcı’nın zengin geçmişine hem de onun anlatımıyla Türk Sinemasında seslendirmenin yolculuğuna odaklanmaktadır.Article Mubı’de Yayımlanan Türk Yapımı Kısa Filmlerin Tematik Analizi(2024) Aşılıoğlu, Emre; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiMUBI platformunda yayınlanan 49 Türk yapımı kısa film tematik içerik analizi yöntemiyle incelenmiş ve çoğunluğunun kurmaca (%78) ve az bir kısmının belgesel (%22) türünde olduğu belirlenmiştir. İncelenen filmlerde yönetmenlik pozisyonunda cinsiyet eşitliği sorunu gözlemlenmiş, çoğunluğun erkek yönetmenlerden oluştuğu ortaya çıkmıştır. Dil kullanımı açısından Türkçe'nin baskın olduğu (%59,18) ve bazı filmlerin hiç diyalog içermediği (%22,45) tespit edilmiştir. Ana kahramanların cinsiyet dağılımında ise kadın ve erkek karakterlerin benzer sıklıkta kullanıldığı gözlemlenmiştir. Filmlerin çoğunluğunun Marmara Bölgesi'nde çekildiği ve Türkiye'nin coğrafi çeşitliliğinin sinemaya yansıdığı görülmüştür. Tematik analizde toplumsal ve psikolojik sorunlar ön plana çıkmış, özellikle göç, kadın hakları gibi toplumsal konuların yoğunlukla işlendiği (%58,16) ve melankoli, yalnızlık gibi psikolojik temaların da (%18,36) bulunduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak, MUBI'de yayınlanan Türk kısa filmleri, dil çeşitliliği, cinsiyet temsiliyeti, coğrafi dağılım ve zengin tematik içerikleriyle Türkiye sinemasının çeşitli yönlerini izleyiciyle buluşturduğu gözlemlenmiştir.Other Mülteciler ve Sinema: Andaç Haznedaroğlu ile Misafir Üzerine Bir Görüşme(ARTS: Artuklu Sanat ve Beşeri Bilimler Dergisi, 2019) Kına, Sezer Ahmet; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiThe interview with Andaç Haznedaroğlu who is one of the most significant women directors in Turkish cinema that after the millenium has done upon The Guest (2017) that the thirth full-length film of her. At the Haznedaroğlu’s cinema films and television series, there is a social realistic perspective and a documanteristic content theme. The Guest is a film from “this side of border” that focuses the question of Syrian refugees that the primary agenda topic of Turkey at the last ten years. Then in this context, Haznedaroğlu has the feature of being the first director, producter, and scenarist. The Guest which is the more significant sample of refugee cinema in Turkey is note and document for the future, said Haznedaroğlu.Article Nadine Labaki Sinemasında Kadın Temsili(Erciyes İletişim Dergisi, 2020) Aşılıoğlu, Emre; Işık, Mehmet; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiNadine Labaki, Lübnan’ın yetiştirdiği önemli yönetmenlerden birisidir. Eğitimini Lübnan’da tamamlaması ve filmlerini burada yapması, onu diğer Lübnanlı ve Ortadoğulu yönetmenlerden ayırmaktadır. Labaki’nin filmlerindeki kadın temsilinin incelenmesi, kadın sorunlarının genelde Ortadoğu özelde ise Lübnan sinemasında nasıl işlendiğinin ortaya konulması açısından önemli veriler sunar. Bu çalışmada Labaki’nin çektiği üç uzun metraj film olan Karamel (2007), Peki Şimdi Nereye? ve Kefernahum (2018) filmlerinde kadınların ve kadın sorunlarının nasıl temsil edildiği incelenmiştir. Yapılan analizler neticesinde incelenen filmlerin, toplumsal cinsiyet rol kalıplarını ve ataerkil ahlaki normları onayan bir anlatı yapısına sahip olması nedeniyle ana akım sinemaya benzer özellikler taşımakla birlikte; aktif, mücadeleci ve çözümler üreten kadın karakterlere yer vererek ana akım sinema filmlerinden farklılaştığı sonucuna ulaşılmıştır. İncelenen filmlerdeki kadınların genellikle güçlü karakterler olduğu ve çoğu zaman diğer kadınlarla dayanışma içerisinde, birlikte hareket ederek başarıya ulaştıkları; bunun mümkün görünmediği durumlarda kaderlerine razı olmadıkları ve mücadeleyi sürdürdükleri, erkek egemenliğine boyun eğen pasif kadın karakterlerin ise genellikle kaybeden taraf olarak konumlandırıldığı tespit edilmiştir. Ayrıca filmler boyunca ele alınan kadın sorunlarının ekonomik nedenleri üzerinde durulmadığı; sorunların bireyselleştirilerek kolay çözülebilir hale getirildiği belirlenmiştir.Article NURİ BİLGE CEYLAN SİNEMASININ ANLATISAL DÖNÜŞÜMÜ: FOTOGRAFİK ANLATIMDAN, ÖYKÜSEL ANLATIMA(2015) Pelin Erdal Aytekin; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiNuri Bilge Ceylan yarattığı film dili ile fotografik anlatıya ve gerçekçi sinema diline yakın bir duruş sergilemektedir. Özellikle ilk filmleri bu anlamda doğa-insan ilişkisini kuran, durağan bir anlatı diline sahiptir. Ancak belirleyici olan bu dil, İklimler ve Uzak filmlerini takiben değişmiş, bu filmlerden sonra yönetmen hikâyesini daha çok kent, taşra ikilemine ve bireyin iç dünyasının çıkmazlarına çevirmiştir. Bu anlamda giderek artan bir eğilimle Ceylan, Üç Maymun, Bir Zamanlar Anadolu'da ve Kış Uykusu filmlerinde, fotografik anlatı yoluyla kurulan dünyadan, öyküsel-metinsel anlatının ağırlıkta olduğu bir sinematografik dünyaya geçiş yapmıştır. Ceylan'ın bu tercihleri doğrultusunda, görüntünün gücünün ön planda olduğu bir anlatıdan, diyaloğun daha belirleyici olduğu, karakter üzerinde daha derinlikli bir yapının kurulduğu, görsel dilin ötesinde, metinsel bir dilin tercih edildiğinden bahsedilebilir. Bu durum Nuri Bilge Ceylan sinemasının gerçekçilik tercihini etkilemese de, giderek artan bir eğilimle birlikte Kış Uykusu filmine gelindiğinde, Ceylan'ın hikâyesini, göstermek yerine anlatmayı daha çok tercih etmiş olduğu söylenebilir. Sinema dilindeki bu değişimi takiben Ceylan öyküsel/metinsel anlatıyı daha çok kullanmaya başlamış ve edebiyattan aldığı desteği arttırmıştırArticle OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAKİ PROPAGANDA FAALİYETLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME: HARP MECMUASI ÖRNEĞİ(Hacettepe Üniversitesi, 2018) Işık, Mehmet; Eşitti, Şakir; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu Üniversitesiİlk sayısı Kasım 1915’te yayımlanan Harp Mecmuası, I. Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı propagandasının başlıca araçlarından birisi olmuştur. Osmanlı Devleti’nin görsel propaganda bakımından en başarılı yayını kabul edilen Mecmua, toplam 27 sayı yayımlandıktan sonra Haziran 1918’de kapanmıştır. Bu çalışmada özellikle Osmanlı Devleti’nin en büyük toprak kayıplarını verdiği Sina ve Filistin cephelerinde yaşanan muharebelerle ilgili haberlerin Harp Mecmuası’nda nasıl sunulduğu tematik içerik analizi kullanılarak ortaya konulmuştur. Yapılan analizler neticesinde, Osmanlı Devleti’nin, Harp Mecmuası’nda düşmanını ötekileştiren, onu “canavarmışçasına” gösteren bir söylem yerine Osmanlı askerlerinin kahramanlıklarını ve olumlu yönlerini yücelten bir söylem kullanılmıştır.Article Redefining Security in the Middle East: Representation of Security as an Emancipatory Discourse in the capernaum Film(Istanbul Univ, Fac Communication, 2020) Isik, Mehmet; Ozdemir, Emrah; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiThe Middle East is considered as a marginalized geography and difficult to understand for Western countries due to an orientalist and postcolonial perspective. Today, Lebanon, which offers an important opportunity to understand the Middle East from the political, economic, sociological and security perspectives, is a country facing various problems such as poverty, economic and political instability, ethnic and sectarian conflicts, uncontrolled migration movements and gender inequalities. Capernaum is a significant and effective example in terms of reflecting different living conditions and security perceptions in the Lebanon. In this study, how the security is defined through the eyes of the people from the Lebanon and how the perception of threats is shaped by the security issues of Lebanon are examined through the compelling Capernaum (2018) film of Lebanese female director and screenwriter Nadine Labaki. In this respect, the qualitative thematic content analysis of the film is carried out and it is revealed how the economic, social and religious problems of the Lebanese individuals evaluated in the context of human security are reflected in the film. As a result of the analysis, Capernaum is an exemplary film in terms of addressing the security concerns of Lebanon with a human security and gender perspectives. However, the film cannot address the causes, historical and social origins of these problems adequately, so, this might cause disconnections in the imagination of the audience.Article Salgın Filmlerinde İdeoloji: Tehdit (Outbreak) ve Salgın (Contagion) Filmleri Üzerine Bir İnceleme(MSGSÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 2020) Aşılıoğlu, Emre; Işık, Mehmet Kürşat; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiSalgın hastalıklar insanlık tarihinin en önemli olgularından birisidir. Milyonlarca insan salgın hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetmiş, büyük medeniyetler ve imparatorluklar salgın hastalıklar sonrasında çökmüştür. Ortaya çıkma sıklıklarının giderek artması ve 2000’li yıllardan itibaren hemen hemen iki üç yılda bir yenisinin başlaması, salgın hastalıklara yönelik ilgiyi artırmıştır. Dolayısıyla sinemanın da salgın hastalıklara olan ilgisi artmış ve giderek artan sayıda salgın konulu film üretilmeye başlanmıştır. Bu çalışmada Hollywood yapımı Tehdit (Outbreak, 1995) ve Salgın (Contagion, 2011) filmlerinin ideolojik arka planı çözümlenmiştir. Yapılan çözümleme sonucunda her iki filmde de otoriter bir yönetim anlayışının savunulduğu, demokratik hak ve özgürlüklere önem atfetmeyen, birey yerine devleti ve kamu güvenliğine öncelik veren, toplum yararı karşısında bireylerin yaşam hakkını hiçe sayan oldukça muhafazakâr bir ideolojinin hâkim olduğu bulgulanmıştır. Salgının başlaması ve yayılması bireysel kusur ve dikkatsizliğe, durdurulması ise bireysel başarı ve fedakârlığa indirgenmiş, sorunun ekonomik ve siyasal boyutları görmezden gelinmiştir. Ayrıca Amerikalılar dünyanın kurtarıcıları olarak kodlanırken Afrikalılar ve Çinliler hastalığın hayvanlardan insanlara geçmesine neden olan kişiler olarak etiketlenmiştir.Article “Sinema Bizler İçin Sokağa Açılan Bir Tüneldi”: 1960-1970’li Yıllarda Mardinli Kadınların Sinema Deneyimi Üzerine Bir İnceleme(2023) Duyan, Yektanurşin; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBir kent eğlencesi olan sinema, Mardin’de Halkevi Sineması (1938) aracılığıyla bilinir hale gelir, ellili yıllarda açılan özel sinemalar ile beraber kentin en önemli eğlencesi olur. Çalışmada 1960-1970’li yıllarda Mardinli kadınların sinema deneyimi, sinemaya gitme pratikleri derinlemesine görüşmelerle incelenmiştir. Yapılan inceleme sonucunda Mardinli kadınlar için sinemanın kamusal mekâna çıkış anlamına geldiği görülmüştür. İncelenen dönemde gündelik hayatta kamusal alanda sık görünmeyen kadınlar için sinemanın sokağa çıkma, sosyalleşme ve görünür olmayla ilişkilendirildiği tespit edilirken, kadınlar matinesiyle cinsiyetlendirilmiş yarı kamusal/yarı özel mekân olan sinemanın ataerkilliği ve kentsel mekandaki eşitsizliği yeniden ürettiği saptanmıştır. 12 Eylül Askeri Darbesi’nden sonra ülkedeki değişimler sinemaya da yansır. Darbe ve sonrasında yaşanan toplumsal olaylar, Türk sinemasının en önemli hedef kitlesi olan aile ve kadını sinemadan koparıp, sinema salonlarını homososyal mekanlar haline getirir. Bu değişim ve kopuş, Mardin’de de görülür, seksenli yıllardan sonra kadınlar sinemaya gitmeyi bırakır. Kentin önemli eğlence mekânı, kadınlar için yarı özel/yarı kamusal mekân olan sinemalar, kahvehanelere dönüştürülür.Article SİNEMANIN MARDİN’DEKİ SEYRİ: SİNEMA, ŞEHİR VE SEYİR(sinecine: Sinema Araştırmaları Dergisi, 2021) Duyan, Yektanurşin; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu Üniversitesiİkinci Meşrutiyet sonrası sinema, Weinberg’in 1908 yılında Tepebaşı’nda Pathé Sineması’nı açmasıyla diğer eğlence programlarını zenginleştiren teknolojik bir buluş olmaktan çıkar, tek başına bir eğlence haline gelir. Büyük şehirler dışında ilk film gösterimleri, yine bu tarihte yapılır. Halkevlerinden önce Anadolu’da birkaç girişimcinin teşebbüsleriyle açılan sinema salonları kısa sürede kapanır. Halkevleri bünyesinde açılan sinema salonları çoğunlukla çok amaçlı salonlar olsalar da sinemanın toplumsal alanda önemli bir kültür ögesi haline gelmesine aracılık etmiştir. 1938 yılında Mardin’de açılan Halkevi Sineması’nın da benzer bir işlevi olmuştur. Halkevi Sineması’ndan sonra 1950’lerde Mardin’de birçok sinema açılmıştır. Çalışmada 1960-1975 yılları arasında Mardin’de sinema olgusu, sinema salonları, gösterilen filmler ve dönemin seyir pratikleri üzerinden değerlendirilmiştir. Bu bağlamda Mardin’deki ilk film gösteriminin tarihi ve ilk sinema salonunun hangisi olduğu tespit edildikten sonra ileriki yıllarda açılan sinema salonlarının sayısı, teknik ve ergonomik durumları, Mardinlilerin sinemaya karşı ilgileri, izlenen filmler, yerel sinema haberleri ve sinemanın gündelik hayattaki yeri incelenmiştir. T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı’ndaki belgeler ve dönemin yerel gazeteleri ve belirtilen dönemde şehirde yaşamış ilgili kişilerle yapılan görüşmeler ile Mardin’de sinemanın, şehrin gündelik yaşam ve eğlence kültürü üzerinde önemli bir rol oynadığı tespit edilmiştir.Article Türk Sinemasının İlk Kıbrıs Filmi Kıbrıs’ın Belası Kızıl Eoka’da Terör ve Şiddet Olaylarının Temsili(2025) Işık, Mehmet; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu çalışmada Kıbrıs’ta yaşanan terör ve çatışma olaylarını konu alan ilk Türk filmi, Kıbrıs’ın Belası Kızıl EOKA’nın az bilinen öyküsü anlatılmış ve filmde terör ve şiddet olaylarının nasıl temsil edildiği incelenmiştir. Önce arşiv belgeleri ile Türker İnanoğlu, Sezer Sezin gibi tanıkların konuşmaları ve hatıraları birlikte değerlendirilerek filmin az bilinen öyküsü ayrıntılı olarak ortaya çıkarılmış ardından filmler nitel içerik analizi yöntemiyle çözümlenmiştir. Yapılan çözümleme neticesinde filmde Ali ve ailesinin direniş öyküsü üzerinden tüm Kıbrıs Türklerine onlar gibi davranarak EOKA saldırıları karşısında direnmeleri, topraklarını terk etmemeleri ve onurlu bir yaşam savaşı vermeleri çağrısının yapıldığı tespit edilmiştir. Filmin kendisinden sonra çekilen filmlerden farklı olarak dini referanslar ve Türkiye’ye yönelik destek çağrılarına yer vermediği, filmde karşıtlıkların filmin çekildiği dönemde Kıbrıs’a yönelik Türk dış politikasının temel tezi olan “taksim” görüşüne uygun şekilde doldurulamaz derinlikte inşa edildiği görülmüştür. Filmde, karşıtlık ve dışlamaların derin olmasının Kıbrıslı Türklere yönelik direniş çağrısının güçlü olmasını beraberinde getirdiği sonuçlarına ulaşılmıştır. EOKA saldırılarının vahşeti ve bundan cesaret alan Rumların Türk komşularının sularını keserek selamlarını bile almaması, Kıbrıs Türklerinin karşı karşıya kaldıkları tehlikenin büyüklüğünü dolayısıyla da birleşme ihtiyacının aciliyetini ortaya koyduğu, karşı karşıya kalınan tehlike karşısında Kıbrıslı Türkler Ali ve geniş ailesi gibi canlarını ve topraklarını korumak için mücadele etmeye çağrıldığı belirlenmiştir.Article Urla Özbek Köyü Sözlü Kültüründe Emir Çaka Bey ve Fetihleri(2023) Işık, Mehmet; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu Üniversitesiİzmir’in ilk fatihi Emir Çaka Bey’i kurucusu olarak kabul eden Özbek, Anadolu’nun en eski Türk köylerinden biridir. Dolayısıyla, Özbek köyü halkının belleğinde Çaka Bey’in yeri vardır. Buna ilişkin anlatıların derlenmesi ve aktarılması, Türklerin Batı Anadolu’ya yerleşme sürecinin anlaşılmasına katkı sunacaktır. Bir sözlü tarih çalışması olarak tasarlanan bu makalede, Özbek köyü ileri gelenleriyle yapılan görüşmeler ele alınmış ve Emir Çaka Bey’e ilişkin verilerin analizi gerçekleştirilmiştir. Buna göre Özbek köyülülerinin anlatılarında Emir Çaka Bey şu şekilde yer bulmuştur: Çaka aşiretiyle birlikte Orta Asya’dan göç ederek Anadolu’ya gelmiş; çok hırslı ve zeki bir komutan, rüyasında gördüğü Danişment Gazi’nin kendisini yönlendirmesiyle denizlere doğru seferlere başlamış; Bizanslılarla yaptığı bir savaşta yaralanarak esir düşmüş; bir süre Bizans sarayında kaldıktan sonra esaretten kurtularak yeniden boyunun başına dönmüş; Özbek köyü yakınlarına gelerek halen Gemi Yatağı adıyla bilinen bölgede gemi yapımı işine başlamış; kurduğu donanmayla Bizanslıları yenerek birçok yeri fethetmiş; aynı köyden evlendiği bir bir kadından Özbey ya da Özbek adında bir erkek çocuğuna sahip olmuştur. Halk muhayyilesinde yer bulan bu anlatılar, İzmir tarihine ilişkin yapılacak araştırmalarda yerel rivayetlerin de göz önüne alınması gerektiğini göstermektedir.Other Zeki Demirkubuz Sinemasında Şiddet: Masumiyet ve Kader(2015) Pelin Erdal Aytekin; 03.01. Department of Radio, Television, and Cinema / Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü; 03. Faculty of Fine Arts / Güzel Sanatlar Fakültesi; 01. Mardin Artuklu University / Mardin Artuklu ÜniversitesiBu çalışma Zeki Demirkubuz’un şiddet olgusunu anlama ve aktarma biçimini ele almaktadır. Çalışmanın amacı sinema anlatısını yalnızca şiddeti anlamak için araç olarak kullanmak değil, daha çok sinema anlatısıyla kurulan tekil, küçük ve “anlamsız” hayatların eşliğinde şiddetin dönüştürdüğü dünyanın anlaşılabilir kılınabilmesidir. Bu amaç doğrultusunda, Demirkubuz’un şiddeti “bir insanlık hali” olarak konumlandırdığı Masumiyet (1997) ve Kader (2006) filmlerindeki şiddet olgusu detaylı bir film analizi ile bahsi geçen sorunsal bağlamında tanımlanmaya çalışılmaktadır. Demirkubuz’un Kader ve Masumiyet filmlerinde yarattığı sinematografik dil auteur eleştirisine göre incelenmiş; bu inceleme mizansen eleştirisiyle desteklenerek Demirkubuz sinemasında şiddetin farklılaşan görünümleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışma, Demirkubuz’un anlatılarında yarattığı karakter atmosferinin etkisiyle Türkiye sineması içerisinde şiddeti görünür hale getiren önemli yönetmenler arasında bulunduğunu ortaya koymaktadır. Demirkubuz’un hayata yenilmiş ve kadere boyun eğmiş karakterlerinin şiddet olgusunu açık bir biçimde gözler önüne seren bir özellik taşıdığı gözlemlenmektedir.