Meslek Yüksekokulları
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/20.500.12514/27
Browse
Browsing Meslek Yüksekokulları by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 878
- Results Per Page
- Sort Options
Article Whisker Behavior and Tool Wear in Cutting of Unidirectional SiC Whisker Reinforced Plastics(Elsevier Science Pub., 1996) Jamal ElDeen AFAGHANI; K. YamaguchiThis study concerns the cutting process of unidirectional Sic whisker-reinforced plastic composite. The effects of the grain size of the polycrystalline diamond tool and the Sic whisker orientation on the tool wear were investigated. The tool with fine grain size exhibited higher wear rates. The greatest tool wear was with the composite having longitudinal alignment of whiskers. The cutting processes of various orientations of whiskers were observed by scanning electron microscopy at low speed using a specially designed device. Moreover, models were proposed for cutting the Sic whisker-plastic composite and for wear of sintered diamond tools.Article ÇUKUROVA KOŞULLARINDA Hyoscyamus niger' DE (SİYAH BANOTU) FARKLI EKİM VE HASAT ZAMANLARINlN DROG VERİMLERİ VE ALKALOİT ORANLARINA ETKİSİ(Ç.Ü. ZİRAAT FAKÜLTESİ YAYINLARI, 1997) İzgi, Mehmet Necat; Department of Medical and Aromatic Plants / Tıbbi ve Aromatik Bitkiler BölümüEylül 1993- Agustos 1994 tarihleri arasinda yürütülen bu denemede ikisi Sonbaharda, üçü Ilkbaharda olmak üzere bes ekim zamaninda (1. Ekim: 21 Kasim 1993, 2. Ekim: LOAralik 1993, 3. Ekim: 8 Nisan 1994,4. Ekim: 22 Nisan 1994, 5. Ekim 26 Mayis 1994) ekilen bitkiler, çiçeklenme öncesi, çiçeklenme sirasi ve çiçeklenme sonrasi olmak üzere üç farkli gelisme zamaninda hasat edilerek drog verimleri ile total alkaloit oran ve verimleri saptanmistir.Bölge için en uygun ekim zamaninin 26 Mayis (Y. Ekim) oldugu belirlenmistir.En yüksek drog verimleri ile total alkaloit oranı ve verimleri genellikle çiçeklenme sirasinda elde edilmiştirArticle Tear-off Wear Mechanism of Sintered Diamond Tool in Cutting SiC Particle-strengthened Epoxy Composite(Elsevier Science Pub., 1997) Afaghanı, Jamal Eldeen; Yamaguchi, Katsumi; Nakamoto, T.; Department of Machine and Metal Technologies / Makine ve Metal Teknolojileri BölümüThis study concerns the wear of sintered diamond tools in the cutting of SiC-particle–epoxy composites. The effects of the SiC particle size, volume ratio in the composite and diamond grain size of the cutting tool on tool wear were investigated. The experimental work has shown that a coarse-grained diamond tool exhibits higher wear resistance than a corresponding fine-grained tool. Greater tool wear was obtained in cutting the composites that had coarser particles and a higher volume ratio of SiC. Moreover, it was found that the tool wear increases drastically when the SiC particles are larger than the tool grains. A wear model of the tool was proposed, in which the tool is worn mainly by the ‘tear-off’ mechanism of the diamond grains. This model could explain the experimental results by comparing the pushing force of an SiC particle with the tear-off resistance of the diamond grains of the tool. Finally, a fatigue-like empirical curve was established. This curve can be used to predict the wear of the tool during cutting of the composite. q 1997 Elsevier Science S.Article Buluş Yöntemi İle Öğretimin Üslü Sayılar Konusunu Öğrenme Düzeyine Ve Erişiye Etkileri(Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2003) DİNÇ, Yavuz; BİLGİN, Tunay…Presentation TARİHİ MARDİN EVLERİNDE KEMERLER(imakofset, 2006) Tahir, Ateş; Özcoşar, İbrahim; Özcoşar, İbrahim; Department of History / Tarih BölümüOrta çağlardan 20. yy’ ın ilk yarısına kadar süregelen Tarihi Mardin evlerindeki değişmeyen benzerlikler gözlemlenmektedir. Geleneksel yapım teknolojisinin 1960’lara kadar sürdüğü Mardin’de duvarların taşıyıcı olduğu yığma yapı sistemi ile ayak, sütun ve kemerlerin taşıyıcı olduğu iskelet yapı sisteminin birlikte kullanımı söz konusudur. Ayaklar ve sütunlar kolon gibi,bunlar arasındaki bağlantıyı oluşturan “kemerler” de kiriş gibi çalışarak ve tonoz çeşitlerinden oluşan döşemenin yükünü alarak bir iskelet sistem yaratmışlardır. Modülün etken olduğu diğer mekanlarda ise kimikez asıl taşıyıcı olarak duvarlar yığma sistemi varlığını daha baskın hale getirmiştir. Yığma yapı ve iskelet yapı sistemini birarada kullanılmasını sağlayan bir kiriş görevi üstlenen “kemerler” bildirinin ana konularından biri olacaktır.Master Thesis Ankara çevresinde yetiştirilen yeşil yapraklı sebzelerin Listeria monocytogenes içeriklerinin moleküler teknikler kullanılarak belirlenmesi(2008) Canal, Canan; Aytaç, S Aykut; Department of Hotel, restaurant and Catering / Otel, Lokanta ve İkram Hizmetleri BölümüListeria monocytogenes, doğada yaygın bulunan ve listeriozis hastalığına neden olan gıda kaynaklı bir patojendir. Enfeksiyonlarının önemli bir bölümü de kirlilik unsuru yüksek sular ile sulanan sebzelerin çiğ olarak tüketilmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Son yıllarda, mikroorganizmaların gıdalardan izolasyonunun kolaylaştırılması ve bu izolatların moleküler olarak tanımlanması amacı ile özgün teknikler uygulanmaktadır. Mikroorganizmaların karışık bir gıda ortamından immünomanyetik partiküller ile yakalanması ve yoğunlaştırılmasında kullanılan immünomanyetik ayırma (İMA) ve araştırılan mikroorganizmaya özgü gen bölgesinin enzimatik olarak çoğaltılması ile izolatların moleküler olarak tanımlanmasının sağlandığı polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) yöntemlerinin, günümüzde yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu projede Ankara ve çevresinden toplanan 164 yeşil yapraklı sebze örneğinde L. monocytogenes’in varlığı araştırılmıştır. Bu amaçla şüpheli L. monocytogenes izolatları İMA yöntemi ile gıda ortamından yakalanarak yoğunlaştırılmış, DNA izolasyonlarının yapılmasının ardından, patojene özgü 250 baz çifti (bç) uzunluğundaki hedef gen bölgesi inlA-ileri ve inlA-geri özgün primer çifti kullanılarak PZR yöntemi ile çoğaltılmış ve böylelikle bu izolatların tanımlanması yapılmıştır. Sonuç olarak, bu gen bölgesine ait bandlar incelendiğinde, 164 adet yeşil yapraklı sebze örneğinin 14 adedinde L. monocytogenes’e özgü patojeniteden sorumlu gen bölgesi gözlenmiş ve patojeninin varlığı moleküler olarak tesbit edilmiştirBook Part Artuklu Mimarisinde Aydınlatma(ARTUKLULAR, 2008) Adak, Süleyman; Department of Electricity and Energy / Elektrik ve Enerji BölümüBu bildiride, Mardin’deki tarihi Artuklu binalarının aydınlatılması üzerinde çalışılmıştır. Genel olarak tarihi Mardin evlerinin yapısı misafir odası, oturma odası, hol ve mutfaktan oluşur. Bu binaların aydınlatılması çok önemlidir. Bu binaların aydınlatılmasında renkli geleneksel armatürler kullanılmalıdır. Armatürlerin ışık rengi duvar rengine uygun olup san rengin tonlarını içermelidir. Artuklu binalarındaki aydınlatma nostaljik duygulara hitap etmelidir.Article Bitki Gelişimini Teşvik Eden Bazı Mikroorganizmalar(2009) Güler Güney, İnci; Güler Güney, İnci; Department of Organic Agriculture / Organik Tarım BölümüBitki gelişimini arttıran Rhizobium spp. , Azospirillum spp. ve Glomus spp. gibi mikroorganizmalar hastalık kontrolünde de etkili olmaktadır. Pseudomonas spp. ve Trichoderma spp. gibi biyolojik mücadele etmenlerinin ise bitki gelişimini teşvik ettikleri son yıllarda yapılan çalışmalarda ortaya konmuştur. Tarımsal ürünleri hastalıklara karşı korumak ve gelişimlerini arttırmak için, bu mikroorganizmaların uygun zamanda ve miktarlarda kullanımları sağlanmalıdır. Böylece kimyasal gübrelerin kullanımları sonucu oluşan problemler azaltılabilir. Bu derlemede, biyolojik gübre etmeni olarak kullanılan mikroorganizmaların hem bitki gelişimini teşvik etmeleri hem de biyolojik mücadelede kullanılmaları ile ilgili yapılan çalışmalar özetlenmiştir.Article Evaluation of Salmonella and Listeria monocytogenes Contamination on Leafy Green Vegetables(2010) Canal, Canan; Ben, Ulya; Cengiz, Canan; Taban, Mercanoğlu Birce; Department of Hotel, restaurant and Catering / Otel, Lokanta ve İkram Hizmetleri BölümüThe objective of this study was to monitor Salmonella and Listeria monocytogenes contamination of leafy green vegetables produced in urban and periurban agricultural fields with natural water irrigation. A total of 164 samples comprising of different leafy green vegetables (8 basils, 15 dills, 20 garden cresses, 16 kales, 12 lettuces, 19 mints, 19 parsleys, 18 purslanes, 1 radish, 20 rockets, 14 scallions and 2 spinaches) were randomly collected from nearby agricultural fields in the close vicinity of Ankara Stream over an 8-month period between April 2007 and November 2007. Samples were examined for Salmonella and L. monocytogenes using ISO methods with immunomagnetic separation (IMS) and then polymerase chain reaction (PCR). No Salmonella and L. monocytogenes was detected from the 25-g radish, spinach and scallion samples tested. However, 23 samples (1 basil, 2 dills, 1 garden cress, 1 kale, 2 lettuces, 4 mints, 3 parsleys, 5 purslanes and 4 rockets) were positive for Salmonella and 14 samples (3 basils, 1 dill, 1 garden cress, 2 kales, 1 lettuce, 1 mint, 2 parsleys, 1 purslane and 2 rockets) were positive for L. monocytogenes. Overall, important contamination of leafy green vegetables by Salmonella and L. monocytogenes was observed. Therefore, this study will draw attention to the production of freshly consumed leafy green vegetables and so will aid in the development of control measures for these pathogens before harvesting and will highlight the importance of their intake which may cause a communicable disease and so pose a serious threat to both environment and human health.Article THE CADMIUM PHYTOEXTRACTION EFFICIENCY OF SCMTII GENE BEARING TRANSGENIC TOBACCO PLANT(Biotechnology & Biotechnological Equipment, 2010) Eren, Abdullah; Arslan, Mehmet; Uygur, Veli; Köleli, Nurcan; Eren, abdullah; Department of Organic Agriculture / Organik Tarım BölümüCadmium pollution is a serious world-wide problem affecting the human health and the environmental quality. Phytoremediation, the use of green plants to remove, sequester or detoxify pollutants offers an environmentally-friendly alternative to engineeringbased methods for remediation. The T2 generations of the ScMTII gene bearing transgenic and non-transgenic tobacco plants were grown hydroponically in Hoagland nutrition solution containing 0, 5 and 10 mg/L Cd in controlled growth room to determine their ability to uptake and accumulate Cd within the shoots and roots. There were no significant shoot and root dry weight differences between transgenic and non-transgenic tobacco plants. The ScMTII gene bearing transgenic tobacco plant accumulated 19.8% higher Cd than the non-transgenic tobacco plant in the above ground parts of the plant during the two weeks exposure period in hydroponic culture. In non-transgenic plant, however, Cd is accumulated mainly in the roots. The results of current study indicate that the use of the ScMTII gene bearing transgenic tobacco plant for Cd phytoremediation is limited. Further studies are needed to test the effectiveness of the ScMTII gene for phytoextraction of other heavy metal ions.Article Assessment of Parametric and Non-parametric Methods for Selecting Stable and Adapted Durum Wheat Genotypes in Multi-Environments(Notulae Botanicae Horti Agrobotanici Cluj-Napoca, 2010) Aktaş, Hüsnü; Akçura, Mevlüt; Aktaş , Hüsnü; Department of Seed Production / Tohumculuk Teknolojisi BölümüSeventeen parametric and non-parametric methods for grain yield of 5 cultivars and 20 advanced durum wheat genotypes evaluated across 10 environments during the 2004-2007 growing seasons were used to assess performance stability and adaptability of the genotypes as well as to study interrelationship among these methods. Biplot analysis based on the rank correlation matrix indicated that most non-parametric methods were significantly inter-correlated with parametric methods. The results also showed that stability methods could be classified into four groups based on biplot analyses. The group related to the dynamic stability concept and strongly correlated with mean grain yield included the parameters of regression coefficient (bi), alpha (αi), TOP (proportion of environments in which a genotype ranked in the top third), environmental variance (Si2), coefficient of variation (CVi), Di2, Si(3) and Si(6). The second group included Wricke’s ecovalence (Wi2), the Huehn’s parameters [Si(1) Si(2)], Shukla’s stability variance (σ2i), Plaisted and Peterson’s parameter (P59) and Tai’s model (λi) which were influenced by both yield and stability simultaneously. The third group included Kang’s parameter (RS) and superiority index (Pi), which only measures stability. Genotypes 18, 16 and 2 were most stables based on parametric and non-parametric stability methods used.Master Thesis Birleşme sonrasındaki örgütsel kültürün örgütsel bağlılık üzerine etkisi(Dumlupınar Üniversitesi, 2010) Gökaslan, Mehmet Oktay; Demirci, Mustafa Kemal; Department of Banking and Insurance / Bankacılık ve Sigortacılık BölümüGünümüzde şirketlerin faaliyet göstermiş oldukları piyasalarda rekabet artmıştır. Sıkılaşan rekabet ortamında şirketler birleşmeler yaparak yaşamlarını sürdürmeye, verimliliklerini arttırmaya ve büyümeye çalışmaktadırlar. Birleşmelerin amacı olan kârlılığın arttırılması ile hem şirketin verimliliği hem de örgütün gücü arttırılmış olur. Şirket birleşmeleri neticesinde farklı kültürlere sahip örgütler de bir araya gelirler. Farklı örgütlerin birbirleri ile kaynaşması neticesinde başarı yakalanabileceği gibi çalışanların örgütlerine olan bağlılıkları da artar. Örgüt kültürü ve örgütsel bağlılık arasındaki ilişkileri inceleyen daha önceki araştırmalardan da yola çıkarak şirket birleşmelerinde, örgüt kültürünün örgütsel bağlılık üzerindeki etkisini ele alabiliriz. Böylelikle, şirket birleşmelerinde farklı kültürlerin bir araya gelmesi neticesinde örgüt kültürünün örgüte olan bağlılık üzerinde bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu araştırmanın temel amacı, şirket birleşmeleri neticesinde farklı kültürlerden gelen bireylerin, yeni kurulan örgüt içerisinde oluşan kültürü benimseme durumları ve yeni kurulan örgüte olan bağlılıklarının derecesinin tespit edilmesidir. Amaç doğrultusunda, Türkiye’de 2000’i aşkın çalışanı ile faaliyet gösteren ve iki bankanın birleşmesi sonucunda kurulan özel bir bankanın çalışanları üzerinde anket çalışması yapılmıştır. Yapılan anket sonucunda elde edilen veriler çeşitli istatistiksel yöntemler yardımıyla yorumlanmış ve birleşme sonucunda kurulan şirkette örgüt kültürünün düzeyi ve örgütsel bağlılık dereceleri ile ilgili sonuçlara ulaşılmıştır.Article Investigation of toxin genes in Staphylococcus aureus strains isolated in Mustafa Kemal University Hospital(2011) Demir Cemil; Aslantas, Ozkan; Duran, Nızamı; Ocak, S; Özer, BurcınAim: The aim of this study was to investigate the presence of genes encoding staphylococcal enterotoxins (SEs), exfoliative toxins (ETAs, ETBs), and toxic shock syndrome toxin-1 (TSST-1) by polymerase chain reaction (PCR) in Staphylococcus aureus strains isolated from various clinical samples from the Mustafa Kemal University Hospital. In addition, PCR-based restriction fragment length polymorphism (RFLP) analysis of the coa gene was employed to genotype the isolates. Materials and methods: A total of 120 S. aureus strains isolated from various clinical samples (blood, wounds, urine, conjuctival swabs, and tracheal aspirate) over a 1 year period, 2007-2008, were used in this study. Results: Almost 65.8% of the isolates possessed at least one toxin gene. The genes most frequently found were seg-sei (40.8%), followed by sea (30%) and eta (19.2%). Overall, 35 toxin genotypes were observed, among which the genotypes seg-sei, sea-seg-sei, and sea-see predominated at the rate of 8.3%, 5.8%, and 5%, respectively. Four coagulase genotype patterns were observed, with molecular sizes ranging from 570 to 970 bp. Coo-based RFLP analysis revealed 7 different patterns using Conclusion: Our results have revealed that toxin genes were very prevalent among S. aureus isolates, and the toxigenic isolates were independent of the genotypes obtained by PCR-RFLP of the coa gene (P > 0.05).Article A palynological study of the genus Smyrnium (Umbelliferae) from Turkey(2011) mungan, fatma; yıldız, kemal; minareci, ersin; kılıç, muratIn this study, the pollen morphology and exine structure of six taxa of the genus Smyrnium L. (Umbelliferae) were investigated using light microscopy and scanning electron microscopy (SEM). Eight micromorphological characters (pollen shape, apocolpium, mesocolpium, polar length, equatorial width, exine thickness, colpus length and colpus width) of pollen grains of Smyrnium have been identified. The palynological observations revealed that pollen grains of all studied taxa of Smyrnium were prolate in shape and posses tricolporate aperture. Tectal surface sculpture was not a good criterion to identify particular taxa from Smyrnium. The pollen of which is characterized by rugulate, the pollen ornamentation was similar in all studied taxa. In addition the taxa could be included in subrectangular pollen type as classified by Cerceau – LarrivalArticle Bazı Makarnalık Buğday Çeşitlerinin Diyarbakır ve Adıyaman Sulu Koşullarında Verim ve Kalite Parametreleri Yönünden Karşılaştırılması(Uludağ . Ü. ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ, 2012) Kendal, Enver; Aktaş, Hüsnü; Aktaş , Hüsnü; Karaman, Mehmet; Department of Seed Production / Tohumculuk Teknolojisi BölümüBu çalışma, Güneydoğu Anadolu Bölgesi Diyarbakır ve Adıyaman sulu koşullarında 2009-2010 yetiştirme sezonunda yürütülmüştür. Çalışmada, İtalya’dan temin edilen 3 adet yazlık makarnalık buğday çeşidi ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yoğun olarak ekilen 7 adet yazlık makarnalık buğday çeşidi kullanılarak toplam 10 çeşitten oluşan bir deneme seti ile yürütülmüştür. Yapılan birleşik varyans analizlerinde, incelenen özellikler bakımından yer, çeşit ve yer x çeşit interaksiyonuna ilişkin %1 ve %5 seviyesinde önemli farklılıklar belirlenmiştir. Çalışmadan elde edilen veriler üzerinde yapılan birleşik varyans analiz sonuçlarına göre; başaklanma süresi 108.5 ile 114.5 gün, bitki boyu 95.0 ile 107.5 cm, hektolitre ağırlığı 75.8 ile 79.2 g, bin tane ağırlığı 31.5 ile 39.4 g, tane verimi 431.8 ile 530.3 kg/da protein değeri %10.8-11.9, SDS 7.6-12.9 ml, irmik rengi %20.6-24.4 arasında değişmiştir. Lokasyonlara göre değişen çevre koşullarında İtalya’dan temin edilen Pitagora çeşidi, çalışmada kullanılan ve bölgede yoğun olarak ekilen yerli çeşitlerden daha yüksek verim vermiştir. Tane verimi bakımından Pitagora ve bölgenin yeni tescilli çeşidi olan Güneyyıldızı çeşitleri öne çıkmıştır. GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğünün geliştirmiş olduğu yeni çeşitlerle birlikte İtalya’dan temin edilen yazlık makarnalık buğday çeşitlerinin iyi performans gösterdiği bu çalışma ile ortaya konulmuştur.thesis.listelement.badge Chiral Resin - Coated Magnetic Nanoparticles for Resolution of Chiral Mandelic Acid(2012) Tarhan, Tuba; Department of Medical Services and Techniques / Tıbbi Hizmetler ve Teknikleri BölümüBu çalışmada, bir meyve asidi olup acı bademden elde edilen ve farmakolojik öneme sahip olan (R)- ve (S)- mandelik asidin rezolüsyonu sağlandı. (R)-mandelik asit uzun yıllar boyunca tıpta, anti bakteriyel olarak özellikle idrar yolu enfeksiyonları tedavisinde, cilt hastalıkları tedavisinde, cilt bakım ürünlerinde, yetişkinlerde akne sorunlarını gidermede, rosacea (gül hastalığı ) hastalığı tedavisinde, iltihaplanma ve kızarıklıkları gidermede kullanılmaktadır. Ayrıca yarı sentetik sefalosprinler ve penisilinlerin üretiminde anahtar bir ara madde özelliği göstermektedir. Üstelik anti-tümör ve anti-obezite ajanlarının sentezi için kiral sinton ve kiral bir ayırma ajanı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca antibiyotik olan ilacın aktivitesini geliştirmede yaygın olarak kullanılır. (S)- mandelik asit ise daha çok hayvan sağlığında ve hayvan bakım ilaçlarında kullanılmaktadır. Farmakolojik olarak farklı etkilere sahip bu iki enantiyomerin rezolüsyonunu sağlamak tıpta ve ilaç sanayisinde önem arz etmektedir. Bu çalışmada manyetik özellik gösteren nano parçacıklar(Fe3O4) silika ile kaplandı. Daha sonra kiral ayırmada etkinliği olan bazı fonksiyonel gruplar silika üzerine kovalent bağlanarak amaca uygun bir reçine sentezlendi. Sonrasında rasemik mandelik asit karışımı hazırlanıp değişik pH' lardaki (pH 2.2; 3.5;4.0; 4.4?) fosfat çözeltisinde çözüldü. Elde edilen rasemik karışım daha önce sentezlenmiş olan manyetik nanoparçacıklar içeren reçineyle, mekanik bir karıştırıcı yardımı ile etkileştirildi. Değişik zaman aralıklarında (1 dk, 5 dk, 10 dk, 20 dk ?) alınan eluatlar eter (dietileter) ile ekstrakte edilip eter fazı evapore edildi ve geriye kalan beyaz katı n-heksan-isopropanol karışımına alınıp HPLC de analiz edilerek enantiyomerik fazlalık(e,f) hesaplandı. Manyetik nanoparçacıklar kullanılarak yapılan enantiyomerik ayırmalarla ilgili çalışmalar literatürde çok az rastlanmaktadır. Bu tür çalışmaların literatürde 2010 ve sonraki yıllarda yayınlanmaya başladığını görüyoruz. Amacımız henüz yeni kullanılacak olan bu yöntem ile gelecekte yapılacak olan bu tür çalışmalara yeni bir umut ışığı olmak ve katkıda bulunmaktır.Article Augmented Deneme Desenine Dayalı İleri Kademe Makarnalık Buğday (Triticum turgidum ssp durum) Hatlarının Biplot Analiz Yöntemi İle Değerlendirilmesi(KSÜ Doğa Bil. Derg, 2012) Kendal, Enver; Aktaş, Hüsnü; Kendal, Enver; Aktaş , Hüsnü; Department of Seed Production / Tohumculuk Teknolojisi BölümüDiyarbakır ekolojik şartlarında 2008–2009 yetiştirme yılında yürütülen bu araştırmada, uygun makarnalık buğday hatlarının tespit edilmesi ve ıslah programlarında kullanılması amacıyla tane verimi ve bazı verim unsurları ile birlikte kalite özellikleri incelenmiştir. Çalışmada, 60 makarnalık buğday hattı yanı sıra kontrol olarak beş adet tescilli çeşit kullanılmıştır. Araştırma, Augmented deneme deseninde her birinde 25 parsel bulunan üç blokta yürütülmüştür. En düşük ve en yüksek değerlere göre; başaklanma süresi 126.2-135.2 gün; bitki boyu 86.5-112.5 cm, hektolitre ağırlığı 75.3-78.9 kg hl-1, bin dane ağırlığı 18.6-38.6 g, protein oranı %12.7-16.4; irmikte b değeri 17.6-26.1; mini sedimentasyon (mSDS) değeri 3.8-8.3 ml ve tane verimi 249.3-524.0 kg-da-1 arasında değişim göstermiştir. Çeşit/hatlara ait veriler kullanılarak oluşturulan Biplot grafiğinde b değeri, protein oranı ve başaklanma süresi bir bölgede yer alırken, bitki boyu, mSDS, tane verimi ve hektolitre ağırlığı da farklı bir bölgede yer almıştır. İncelenen özellikler bakımından kontrol çeşitlerden daha üstün özellik gösteren hatlar verim denemelerinde kullanılmak üzere seçilmiştir.Article Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Tane Verimi ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi(GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi,, 2012) Doğan, Yusuf; Kendal, Enver; Department of Plant Protection / Bitki Koruma Bölümü; Department of Seed Production / Tohumculuk Teknolojisi BölümüBu çalışma, yurt içi ve yurt dışında ıslah programlarını yürüten farklı kuruluşlardan gelen ekmeklik buğday hat ve çeşitlerin verim ve kalite yönünden Diyarbakır ekolojik koşullarındaki performansları incelenmek üzere 2004-2005 ve 2005-2006 üretim sezonlarında yürütülmüştür. Deneme tesadüf blokları deneme desenine göre üç tekrarlamalı olarak gerçekleştirilmiştir. Denemede bitki boyu (cm), başaklanma süresi (gün), dekara tane verimi (kg), bin tane ağırlığı (g), hektolitre ağırlığı (kg) ve protein oranı (%) karakterler incelenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgularda dekara tane verimi 580.9-782.7 kg/da arasında değişmiş olup, en yüksek tane verimi 3, 7, 11 ve 12 nolu genotiplerden, en düşük tane verimi ise 22 nolu genotipten (580.9 kg/da) elde edilmiştir. Kalite faktörü olan hektolitre ağırlığı bakımından en yüksek ortalama değer 82.4 kg ile 14 nolu genotip, protein oranın da ise % 11.9 ile 17 nolu genotipinden elde edilmiştir. Bu çalışmanın sonuçlarına göre yurt dışından temin edilen genotiplerin tane verimi ve kalite kriterleri bakımından ümitvar olduğu görülmüştür.Presentation Chiral Separation of Drug İntermediates with Chiral Nanoparticles(Bilim ve Kültür Sempozyumu, Batman Üniv., Batman, 2012) TARHAN, TUBA…Other Alfa-Metil benzilamin Grupları İçeren Fe3O4@SiO2 manyetik nanoparçacıklar kullanarak rasemik mandelik asidin rezolüsyonu(2012) Tarhan; Tural; Tural, Tuba; Bilsen; ServetTıbbi ve tarımsal ilaçlar, besin katkı maddeleri gibi yararlı kimyasal maddeler ve sıvı kristaller, polimerler gibi materyal bilimi için gerekli enantiyomerik saf bileşiklere olan ihtiyaç son 30 yılda giderek artmıştır. Biyolojik etken maddelerin yapı ve aktivite ilişkileri incelendiğinde tek izomerlerin hedef seçici olmalarından dolayı rasemik karışımlara göre çok daha etkin oldukları görülmektedir. Ayrıca tek enantiyomerden oluşan ilaçların ya çok az ya da hiç yan etkilerinin bulunmaması da etken maddelerin tek izomerlerinin elde edilmesine olan ilgiyi artırmaktadır. Kiral bir ilaç etken maddesinin enantiyomerlerinden birisi vücutta fizyolojik olarak değişiklik yaparken diğer enantiyomeri ya etkili olmaz ya da ciddi fizyolojik zararlara neden olabilir. Bunun sonucu olarak biyolojik sistemler ve ilaçlar arasındaki kiral tanınma oldukça önemlidir. Örneğin softenon isimli bileşiğin (R)-enantiyomeri yatıştırıcı özellik gösterirken (S)-enantiyomeri embriyoda bozukluğa yol açar. Yine benzer şekilde (S)-(-)-propranolol 1960’larda kalp hastalığının tedavisi için β-bloker olarak tanımlanmıştır. Ancak enantiyomeri (R)-(+)-propranolol gebelik önleyici olarak etki eder. Buradan anlaşıldığı gibi enantiyomerler birbirine zıt etki gösterebilirler. Bu nedenle klinik kullanımda bir bileşiğin enantiyomerik saflığı çok önemlidir. Ayrıca enantiyomerlerden biri aktif diğeri inaktif özellik gösterebilir. Kiral bir bileşik olan kloroamfenikol buna en iyi örneklerden biridir. (R,R)-kloroamfenikol antibakteriyel özellik gösterirken, (S,S)-kloroamfenikol inaktif özellik göstermektedir. Bu gibi ilaçların rasemik olarak vücuda alınmasında, gerekli birim miktardaki etken maddeyi karşılamak için rasemik karışımdan iki kat almak gerekmektedir. Ayrıca başlangıç maddeleri ve kaynakların yarısı boşa harcandığı için bu ekonomik açıdan istenmeyen bir durumdur. Bu nedenlerden dolayı tek bir enantiyomer her zaman için rasemik karışıma göre daha fazla biyolojik aktivite gösterir. Biyolojik aktivite bakımından optik saflığın öneminin giderek artmasıyla optik saflığın belirlenmesi için kesin ve güvenilir metotların geliştirilmesine ihtiyaç duyulmuştur. Ayrıca bilindiği gibi son zamanlarda tek enantiyomerli ilaç satışları dünya çapında sürekli olarak büyümektedir. Bu çalışmada kiral organik asit olan mandelik asidin rasemik karışımının rezolüsyonu düşünülmektedir. Bu maddeye benzer özellik taşıyan ve ilaç olarak kullanılan kiral organik asitlere, α-arilpropiyonik asit sınıfından olan (S)-Naproxen, (S)-Ketoprofen, (S)-Flurbiprofen, (S)-Fenilpropiyonik asid ve (S)-ibuprofen örnek olarak verilebilir. Rezolüsyonu yapılmak istenen, kiral bir organik asit olan mandelik asitin her iki enantiyomerik formuda farklı farmokolojik aktiviteye sahiptir. D-mandelik asit, antibiyotik olan ilacın aktivitesini geliştirdiği için terapatik özellik göstermektedir. D-mandelik asidin bu terapik özelliğinden dolayı tıpta kullanılan yaygın ilaçların başında gelir. L-mandelik asidin kullanım alanları, hayvan sağlığında veterinerlikte ilaç ham maddesi olarak kullanılır. Yani hayvan sağlığı ve hayvan bakım ilaçlarında, oral solüsyon olarak kullanılır. Mandelik asit uzun yıllar boyunca tıpta anti bakteriyel olarak, özellikle idrar yolu enfeksiyonları tedavisinde kullanılmaktaydı. Ayrıca cilt hastalıkları tedavisinde, cilt bakım ürünlerinde özellikle yetişkinlerdeki akne sorunlarına iyi bir tedavi sunmaktadır. Rosacea hastalığında (gül hastalığı) iltihaplanma ve kızarıklıkları gidermekte, mandelik asit ürünleri lazer öncesi ve sonrasında, deride meydana gelen tahriş ve kızarıklıkları azaltmada kullanılır. Tüm bu nedenlerden dolayı Mandelik asitin enantiomerlerine ayrılması önem arz etmektedir. Fonksiyonel grup bağlı nanoparçacıklardaki son gelişmeler, biyomedikal alandaki uygulamalar için ümit verici olmuştur. Magnetit(Fe3O4) kimyasal olarak kararlı, toksik ve kanserojen olmayan bir manyetik malzemedir. Magnetit nanoparçacıkları veya nanoparçacık agregatları enzim ve protein immobilizasyonu, RNA ve DNA saflaştırması, manyetik hücre saflaştırması ve ayrılmasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu uygulamalarda özellikle süperparamanyetik magnetit nanoparçacıklar tercih edilmektedir. Çünkü süperparamanyetik özellik manyetik kompozit parçacıklarının agregasyonunu önler ve manyetik alan uzaklaştırıldığında parçacıkların çözelti içinde hızlı bir şekilde dağılmalarını sağlar. Manyetik ayırma teknikleri, klasik ayırma teknikleriyle karşılaştırıldığında bazı avantajlara sahiptir. Buna bağlı olarak son zamanlarda, biyolojik moleküllerin saflaştırılma ve ayrılması için yüzeyi uygun gruplarla kaplanmış nano ve mikro parçacıkların geliştirilmesine yönelik çalışmalar önem kazanmıştır. Fonksiyonel grup bağlamaya uygun bir platform sağladığı için silika kaplı manyetik nanoparçacık ve nanoparçacık agregatları teknolojik açıdan büyük ilgi görmektedir. Özel bir uygulama için gerekli manyetik nanoparçacıklar, yüzeyde kaplanmış olan silikanın fonksiyonel gruplarının farklılaştırılması ile kolayca hazırlanabilir. Silika, hidroksil(-OH) fonksiyonel gruplarından dolayı bir kaplama metaryeli olarak önem kazanmaktadır. Fonksiyonel grup bağlı nanoparçacıklardaki son gelişmeler, biyomedikal alanda ve ilaç endüstrisindeki uygulamalar için ümit verici olmuştur. Magnetit (Fe3O4) kimyasal olarak kararlı, toksik ve kanserojen olmayan bir manyetik malzemedir. Magnetit nanoparçacıkları veya nanoparçacık agregatları enzim ve protein immobilizasyonu, RNA ve DNA saflaştırması, manyetik hücre saflaştırması ve ayrılmasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu uygulamalarda özellikle süper paramanyetik nanoparçacıklar tercih edilmektedir. Bunun yanı sıra manyetik nano parçacıkların optikçe aktif (kiral) maddelerin enantiyomerlerine ayrılmasında çok önemli rol oynayacağını düşünmekteyiz. Kiral maddeler R veya S izomerik yapıda olabilir. Bu R ve S yapıların birbirinden ayrılması ilaç dünyası için çok büyük önem taşımaktadır. Çünkü var olan ilaçların birçoğu rasemik yapıda olup, etken maddenin hem R hem de S formunu içermektedir. Oysa bir hastalığın tedavisinde kullanılacak olan etken maddenin R veya S formlarından biri hastalığın tedavisinde görev görmekte diğer form ise kimyasal atık olarak vücutta kalmaktadır. Kullanılmayan form yan etki göstermeyeceği gibi zehir etkisi de gösterebilmektedir. Bu yüzden kiral ayırma her zaman için çok önemli olmuştur.